Sen Bir Meleksin (Tahir Bey ve Melek Hanım)
Allah cc cümle erkek kardeşlerime Melek hanımlar gibi hanımlar; Cümle hanım kardeşlerimide Tahir bey gibi beyler nasip etsin. Evli olan kardeşlerimizinde muhabbetlerini ziyade eylesin. AMİN...
Melek Hanım, bu akşam bir başka hazırlık yapmıştı. Bir başka çıkmıştı
kocasının karşısına. İpek gibi siyah saçlarını omuzlarından aşağılara
salmıştı. Birilerinin dışarısı için gösterdikleri özeni; o, sadece kocası için
gösteriyordu. En güzel elbisesini giymiş, yeni gelin gibi
süslenmiş, ‘yaratılışımı, yüzümü güzelleştirdiğin gibi, huyumu ve ahlakımı da
güzelleştir ya Rabbi’ diye dualar etmişti. Kararmakta olan akşamın ilk
karanlığı içinde; tül perdenin altından bakabildiği kadarıyla kocasının
gelmesi için yolu gözlüyordu. Tahir Bey, ise fena halde yorulmuştu ama
vazifesini yapmış olmanın huzuru içinde eve dönüyordu. Üzerinde taşıdığı
anahtarı ile kapıyı açacaktı ki; eşi Melek Hanım'ını kapıyı açar olarak buldu.
Melek Hanım, içeri giren kocasının boynuna sarıldı. Davranışları ile onun
gönlünü alevlendiriyordu. O, evinin hanımı, hanımefendisiydi.
“Selamünaleyküm.” Dedi Tahir Bey,
“Aleykümselam. Hoş geldiniz efendim.”
“Hoş bulduk canım” dedi. Tahir Bey, bir buse kondurdu güler yüzle kapıda
kendini karşılayan hanımının yanağına. Melek Hanım, Tahir Bey’e terliklerini
verirken; elindekileri aldı. Pardösüsünü astı. Hanımı tarafından güler yüz,
tatlı söz ile karşılanan Tahir Bey’in bütün yorgunluğu bir anda çıkıvermişti
sanki... Şu Melek Hanım, ne hoş bir kadındı. Tahir Bey, kolunu onun beline
doladı. Birlikte salondaki kanepeye kadar geldiler. Karşılıklı hal ve hatır
sordular. Bundan dolayı her ikisi de ziyadesiyle memnundular.
“Bu güzel karşılamayı neye borçluyum acaba?”
“Görevinin bilincinde olan bir hanım almaya!”
“Ey Rabbim ne kadar şükretsem yine de azdır. Senin gibi bir Meleği nasip
etti bana…”
“Ya ben bu övgüyü neye borçluyum?”
“Görevinin bilincinde olan; bir beyle evlenmeye!”
“Sen hem çok akıllı, hem çok zeki, anlayışlı, güzel, kibar, nazik, hem de çok
sevimli, hem de çok…”
“Yeter, görende bir şey var zannedecek.”
“Sen başkasın, benim için ‘çok özel bir yer’ sahipsin. Sen benim bir
tanemsin. Ben seni övmüyorum, hakikati söylüyorum. Hem senin övülmeye
ihtiyacın mı var? Kadın, evi ve kocası için süslenmeli. Ama kadınlar daha çok
dışarı çıkacakları zaman, sanki bir başkaları için süslenirler. Evlerinde ve
kocalarının yanında ise sıradan şeyler giyerler. Sen öyle değilsin, bir tanem.”
“Nasılım peki?”
“Sen başkasın…”
“Evlendiğimiz günden bu yana seni çamaşırda, bulaşıkta görmedim. Üstün
başın pis ve dağınık görmedim hiç.”
“Benim en önemli vazifem; sana huzurlu bir ortam hazırlamaktır. Sizi
huzurlu ve mutlu gördükçe, dünyalar benim oluyor.”
“Ya Rabbi ne amel ettim ki, bana böyle bir melek nasip ettin?” diyordu Tahir
Bey. Melek Hanım Tahir Bey’in geçen her gün sevgisi artıyor, gözünde ve
gönlünde büyüyordu. Melek Hanım da ‘sen benim hayat kaynağım,
umudum, sevgim, aşkım, her şeyimsin, sana kul köle olmak istiyorum’
diyordu. Ne yapar eder, gönlünün en uç noktasına kadar inerdi.
Çalışmalarında destekçisi olur, şevk ve zevk vermeye çalışırdı. Bu güne
kadar, ne kıştan ne yazdan, ne soğuktan ne de sıcaktan şikayetçi
olmamışlardı. Huyları da öyle birbirine benziyordu ki! Kocası evde olduğu
zaman; iş çıkarmazdı ortaya, sürekli yanında olmaya çalışır, sevdiği
yemekleri yapar, duruma göre çay, kahve, meyve getirir, soyup dilimleyerek
eliyle de ikram ederdi. Tahir Bey ne zaman misafirle gelecek olsa, kapı ziline
basar, Melek Hanım’ın ‘kim o?’ sorusuna ‘biziz’ cevabıyla yalnız olmadığını
anlar, gelen misafirin zahmet değil rahmet olarak geldiğine inanır ona göre
hüsnü muamelede bulunurdu. Ne kadar geç gelirse gelsin, asla ‘kadına
kocasından önce yatmak yakışmaz’ der mutlaka kocasını beklerdi.
Melek hanım, abdest almak için gömleğinin kollarını sıvarken; Tahir Bey’in
ayaklarına uzanarak çoraplarını çıkarmaya başladı. Tahir Bey, onu
ellerinden tuttu, memnuniyetini ve sevgisini belli etmek için; anlına bir
öpücük kondurdu.
“Sen benim hizmetçim değil, eşimsin.”
“Çoraplarınızı çıkarsam ne olur ki!...”
“Bu senin görevin değil.”
“Seni memnun ve mutlu etmek, benim görevim değil mi?”
“Bu ikimizin de görevi…”
“Öyleyse müsaade ette çıkarayım.”
“Hayır.”
Tahir Bey kendi çoraplarını çıkardı. Lavaboya doğru giderken; “Bu ALLAH’ın
bana bir hediyesidir” diye, dua edip şükretti. Abdestini alıp çıkınca onu
elinde havlu ile bekler buldu.
“Yapma Meleğim.”
“Size hizmet etmekten zevk alıyorum.”
Birlikte akşam namazını kıldılar. Melek Hanım yere sofrayı hazırlarken; Tahir
Bey eşine sofra hazırlamada yardım ediyordu.
“Sen otur efendi…”
“Sana yardım etmek istiyordum.”
“Eksik olma. Ama erkeğin dışarıda başarılı olmak için içeride dinlenmesi
lazım.” İkisi de bir birinin hoşgörüsünden, nezaket, sevgi ve saygısından
son derece memnundular. Huzur doluydular. Örnektiler. Yemekten sonra
ağzını yıkamak için lavaboya giden Tahir Bey, onu yine havluyla bekler
buldu. Onu havlu ile birlikte kucakladı. Ne asil bir hanımdı, şu Melek Hanım.
“Sen bir Melek’sin.”
Yemekten sonra oturup sohbet ettiler. Aynı derdin, aynı tasa ve kasavetin,
aynı ideal ve davanın insanlarıydılar. Yıllarca birbirini görmemiş iki aşık
gibiydiler. Yatsı yaklaştığında; Tahir Bey’in pardösüsünü getirdi. “Yatsı ile
sabah namazlarını camide ifa etmen senin için daha hayırlıdır diye
düşündüm” diyen Melek Hanım’a teşekkürden başka verecek cevap
bulamadı.
“Şu sendeki tatlı dil var ya!...” dedi.
O gidince bulaşıkları yıkadı, ocağa koyduğu çayı demledi. Abdestini
tazeleyerek namazını kıldı. Geleceği zamanı tahmin ediyordu. O cebinden
anahtarını çıkarırken; Melek Hanım kapıyı açtı.
“Kapıda mı bekledin yine!...”
“Sen hem kocam, hem de hocamsın. Dünya ahiret mutluluğumu sana
borçluyum. Nankör olamam. Hakkını nasıl öderim sana…” Salonda Tahir Bey
tefsirde dünkü kaldıkları yerden devam etti. Melek hanım hem çayını
doldurdu, müphem konuları açıklaması için hem de sorular sordu. Melek
Hanım okudu, Tahir Bey değerlendirdi. Erken kalkmak için; erken yatmak bir
gereklilikti. Yatmadan önce Tahir Bey abdestini tazelerken; Melek hanım
yatak örtüsünü kaldırdı, yastık ve yorganı açtı. Gecelik ve pijamaları
hazırladı. Dualarını ettiler ve yattılar.
Gece yarısı uyanan Melek Hanım, abdestini alarak; teheccüd namazı kıldı.
Eşine, kendine ve tüm Müslümanlara dua etti. Yatağında asude bir şekilde
uyuyan Tahir Bey’i uyandırmaya kıyamadı. Sessizce yanına sokularak yattı.
O uykuya varmak üzereyken Tahir Bey teheccüd namazını kıldı, dua etti.
Muhabbetle yatan eşine baktı. Sabah namazını camide kılarak eve
geldiğinde sabah kahvaltısını hazır buldu. Huzur ve saadet içinde
kahvaltılarını yaptılar. Melek Hanım, her günkü gibi, sevgiyle Tahir Bey’i işe
yolladı. Melek Hanım biliyordu ki…
“İnsanların, hayatını bir yaşam biçimine dönüştüremiyorlardı. Yuvayı her ne
kadar erkek yapsa da, kadının huzur ve mutluluk içinde devam
ettirebileceğini gayet iyi biliyordu. Evden sevgi ve muhabbetle işe çıkan
erkeğin; gözü ve gönlü dışarıda kalmayacağını, akşam olunca da; sevgi ve
muhabbetle eve döneceğini ama herkesten daha iyi biliyordu.”
Allah cc cümle erkek kardeşlerime Melek hanımlar gibi hanımlar; Cümle hanım kardeşlerimide Tahir bey gibi beyler nasip etsin. Evli olan kardeşlerimizinde muhabbetlerini ziyade eylesin. AMİN...
Melek Hanım, bu akşam bir başka hazırlık yapmıştı. Bir başka çıkmıştı
kocasının karşısına. İpek gibi siyah saçlarını omuzlarından aşağılara
salmıştı. Birilerinin dışarısı için gösterdikleri özeni; o, sadece kocası için
gösteriyordu. En güzel elbisesini giymiş, yeni gelin gibi
süslenmiş, ‘yaratılışımı, yüzümü güzelleştirdiğin gibi, huyumu ve ahlakımı da
güzelleştir ya Rabbi’ diye dualar etmişti. Kararmakta olan akşamın ilk
karanlığı içinde; tül perdenin altından bakabildiği kadarıyla kocasının
gelmesi için yolu gözlüyordu. Tahir Bey, ise fena halde yorulmuştu ama
vazifesini yapmış olmanın huzuru içinde eve dönüyordu. Üzerinde taşıdığı
anahtarı ile kapıyı açacaktı ki; eşi Melek Hanım'ını kapıyı açar olarak buldu.
Melek Hanım, içeri giren kocasının boynuna sarıldı. Davranışları ile onun
gönlünü alevlendiriyordu. O, evinin hanımı, hanımefendisiydi.
“Selamünaleyküm.” Dedi Tahir Bey,
“Aleykümselam. Hoş geldiniz efendim.”
“Hoş bulduk canım” dedi. Tahir Bey, bir buse kondurdu güler yüzle kapıda
kendini karşılayan hanımının yanağına. Melek Hanım, Tahir Bey’e terliklerini
verirken; elindekileri aldı. Pardösüsünü astı. Hanımı tarafından güler yüz,
tatlı söz ile karşılanan Tahir Bey’in bütün yorgunluğu bir anda çıkıvermişti
sanki... Şu Melek Hanım, ne hoş bir kadındı. Tahir Bey, kolunu onun beline
doladı. Birlikte salondaki kanepeye kadar geldiler. Karşılıklı hal ve hatır
sordular. Bundan dolayı her ikisi de ziyadesiyle memnundular.
“Bu güzel karşılamayı neye borçluyum acaba?”
“Görevinin bilincinde olan bir hanım almaya!”
“Ey Rabbim ne kadar şükretsem yine de azdır. Senin gibi bir Meleği nasip
etti bana…”
“Ya ben bu övgüyü neye borçluyum?”
“Görevinin bilincinde olan; bir beyle evlenmeye!”
“Sen hem çok akıllı, hem çok zeki, anlayışlı, güzel, kibar, nazik, hem de çok
sevimli, hem de çok…”
“Yeter, görende bir şey var zannedecek.”
“Sen başkasın, benim için ‘çok özel bir yer’ sahipsin. Sen benim bir
tanemsin. Ben seni övmüyorum, hakikati söylüyorum. Hem senin övülmeye
ihtiyacın mı var? Kadın, evi ve kocası için süslenmeli. Ama kadınlar daha çok
dışarı çıkacakları zaman, sanki bir başkaları için süslenirler. Evlerinde ve
kocalarının yanında ise sıradan şeyler giyerler. Sen öyle değilsin, bir tanem.”
“Nasılım peki?”
“Sen başkasın…”
“Evlendiğimiz günden bu yana seni çamaşırda, bulaşıkta görmedim. Üstün
başın pis ve dağınık görmedim hiç.”
“Benim en önemli vazifem; sana huzurlu bir ortam hazırlamaktır. Sizi
huzurlu ve mutlu gördükçe, dünyalar benim oluyor.”
“Ya Rabbi ne amel ettim ki, bana böyle bir melek nasip ettin?” diyordu Tahir
Bey. Melek Hanım Tahir Bey’in geçen her gün sevgisi artıyor, gözünde ve
gönlünde büyüyordu. Melek Hanım da ‘sen benim hayat kaynağım,
umudum, sevgim, aşkım, her şeyimsin, sana kul köle olmak istiyorum’
diyordu. Ne yapar eder, gönlünün en uç noktasına kadar inerdi.
Çalışmalarında destekçisi olur, şevk ve zevk vermeye çalışırdı. Bu güne
kadar, ne kıştan ne yazdan, ne soğuktan ne de sıcaktan şikayetçi
olmamışlardı. Huyları da öyle birbirine benziyordu ki! Kocası evde olduğu
zaman; iş çıkarmazdı ortaya, sürekli yanında olmaya çalışır, sevdiği
yemekleri yapar, duruma göre çay, kahve, meyve getirir, soyup dilimleyerek
eliyle de ikram ederdi. Tahir Bey ne zaman misafirle gelecek olsa, kapı ziline
basar, Melek Hanım’ın ‘kim o?’ sorusuna ‘biziz’ cevabıyla yalnız olmadığını
anlar, gelen misafirin zahmet değil rahmet olarak geldiğine inanır ona göre
hüsnü muamelede bulunurdu. Ne kadar geç gelirse gelsin, asla ‘kadına
kocasından önce yatmak yakışmaz’ der mutlaka kocasını beklerdi.
Melek hanım, abdest almak için gömleğinin kollarını sıvarken; Tahir Bey’in
ayaklarına uzanarak çoraplarını çıkarmaya başladı. Tahir Bey, onu
ellerinden tuttu, memnuniyetini ve sevgisini belli etmek için; anlına bir
öpücük kondurdu.
“Sen benim hizmetçim değil, eşimsin.”
“Çoraplarınızı çıkarsam ne olur ki!...”
“Bu senin görevin değil.”
“Seni memnun ve mutlu etmek, benim görevim değil mi?”
“Bu ikimizin de görevi…”
“Öyleyse müsaade ette çıkarayım.”
“Hayır.”
Tahir Bey kendi çoraplarını çıkardı. Lavaboya doğru giderken; “Bu ALLAH’ın
bana bir hediyesidir” diye, dua edip şükretti. Abdestini alıp çıkınca onu
elinde havlu ile bekler buldu.
“Yapma Meleğim.”
“Size hizmet etmekten zevk alıyorum.”
Birlikte akşam namazını kıldılar. Melek Hanım yere sofrayı hazırlarken; Tahir
Bey eşine sofra hazırlamada yardım ediyordu.
“Sen otur efendi…”
“Sana yardım etmek istiyordum.”
“Eksik olma. Ama erkeğin dışarıda başarılı olmak için içeride dinlenmesi
lazım.” İkisi de bir birinin hoşgörüsünden, nezaket, sevgi ve saygısından
son derece memnundular. Huzur doluydular. Örnektiler. Yemekten sonra
ağzını yıkamak için lavaboya giden Tahir Bey, onu yine havluyla bekler
buldu. Onu havlu ile birlikte kucakladı. Ne asil bir hanımdı, şu Melek Hanım.
“Sen bir Melek’sin.”
Yemekten sonra oturup sohbet ettiler. Aynı derdin, aynı tasa ve kasavetin,
aynı ideal ve davanın insanlarıydılar. Yıllarca birbirini görmemiş iki aşık
gibiydiler. Yatsı yaklaştığında; Tahir Bey’in pardösüsünü getirdi. “Yatsı ile
sabah namazlarını camide ifa etmen senin için daha hayırlıdır diye
düşündüm” diyen Melek Hanım’a teşekkürden başka verecek cevap
bulamadı.
“Şu sendeki tatlı dil var ya!...” dedi.
O gidince bulaşıkları yıkadı, ocağa koyduğu çayı demledi. Abdestini
tazeleyerek namazını kıldı. Geleceği zamanı tahmin ediyordu. O cebinden
anahtarını çıkarırken; Melek Hanım kapıyı açtı.
“Kapıda mı bekledin yine!...”
“Sen hem kocam, hem de hocamsın. Dünya ahiret mutluluğumu sana
borçluyum. Nankör olamam. Hakkını nasıl öderim sana…” Salonda Tahir Bey
tefsirde dünkü kaldıkları yerden devam etti. Melek hanım hem çayını
doldurdu, müphem konuları açıklaması için hem de sorular sordu. Melek
Hanım okudu, Tahir Bey değerlendirdi. Erken kalkmak için; erken yatmak bir
gereklilikti. Yatmadan önce Tahir Bey abdestini tazelerken; Melek hanım
yatak örtüsünü kaldırdı, yastık ve yorganı açtı. Gecelik ve pijamaları
hazırladı. Dualarını ettiler ve yattılar.
Gece yarısı uyanan Melek Hanım, abdestini alarak; teheccüd namazı kıldı.
Eşine, kendine ve tüm Müslümanlara dua etti. Yatağında asude bir şekilde
uyuyan Tahir Bey’i uyandırmaya kıyamadı. Sessizce yanına sokularak yattı.
O uykuya varmak üzereyken Tahir Bey teheccüd namazını kıldı, dua etti.
Muhabbetle yatan eşine baktı. Sabah namazını camide kılarak eve
geldiğinde sabah kahvaltısını hazır buldu. Huzur ve saadet içinde
kahvaltılarını yaptılar. Melek Hanım, her günkü gibi, sevgiyle Tahir Bey’i işe
yolladı. Melek Hanım biliyordu ki…
“İnsanların, hayatını bir yaşam biçimine dönüştüremiyorlardı. Yuvayı her ne
kadar erkek yapsa da, kadının huzur ve mutluluk içinde devam
ettirebileceğini gayet iyi biliyordu. Evden sevgi ve muhabbetle işe çıkan
erkeğin; gözü ve gönlü dışarıda kalmayacağını, akşam olunca da; sevgi ve
muhabbetle eve döneceğini ama herkesten daha iyi biliyordu.”