Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Sen beni iyi tanıdın" (1 Kullanıcı)

salih_43

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ocak 2008
Mesajlar
366
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36

"Sen beni iyi tanıdın"



"Ey Ebû Hanîfe, sen beni iyi tanıdın ve bana güzel hizmet ettin! Seni ve kıyâmete kadar senin mezhebinde olup, yolunda gidenleri af ve mağfiret ettim!"



İmâm-i a’zam, kırk sene yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kildi. Elli beş defa hac yaptı. Son haccında Kâbe-i muazzama içine girip burada iki rek’at namaz kildi. Namazda bütün Kur’ân-i kerîmi okudu. Sonra ağlayarak, "Yâ Rabbî! Sana lâyık ibâdet yapamadım. Fakat senin akil ile anlaşılmayacağını iyi anladım. Hizmetimdeki kusûrumu bu anlayışıma bağışla!" diyerek duâ etti.

O anda bir ses işitildi:

- Ey Ebû Hanîfe, sen beni iyi tanıdın ve bana güzel hizmet ettin! Seni ve kıyâmete kadar senin mezhebinde olup, yolunda gidenleri af ve mağfiret ettim.

Her gün ve her gece Kur’ân-i kerîmi bir kere hatmeder, ya’nî sonuna kadar okurdu.





Komsumuza ne oldu?



Genç bir komşusu vardı. Her gece içki içer, eve sarhoş gelir, bağırır çağırırdı. Bir gün devletin görevlileri onu yakalayıp hapse attılar. Ertesi gün İmâm-i a’zam, "Komsumuzun sesi kulağımıza gelmez oldu" deyince, bir talebesi, onun hapse atıldığını söyledi. Bunun üzerine İmâm-i a’zam vâliye gitti. Vâli, onu görünce ayağa kalkıp hürmetle karşıladı. "Buraya teşrifinizin sebebi nedir?" dedi. O da hâdiseyi anlatınca, vâli dedi ki:

- Böyle ehemmiyetsiz bir iş için zât-i âliniz buraya kadar niçin zahmet ettiniz? Bir haber gönderseydiniz kâfi idi.

Sonra o genci serbest bıraktı.

İmâm-i a’zam o gence, "Bak biz seni unutmuyoruz" diyerek ona bir kese de akçe verdi. Bunun üzerine o genç, yaptığı kötü işlerden tevbe edip, İmâm-i a’zamın derslerine devam etmeye başladı ve fıkıh ilminde âlim olarak yetişti.



İmâm-i a’zamın Kur’ân-i kerîmi anlaması, bilmesi o kadar derin idi ki, bir defasında bir iş için evinden çıkıp Atina binmek üzere iken, bir kadın gelip suâl sordu. Bir an düşünüp kadına, "Kur’ân-i kerîmi bastan sona kadar düşündüm. Senin suâlinin cevâbi Kur’ân-i kerîmde açık olarak yok. İstersen biraz bekle, ben hemen geleceğim, o zaman senin suâlinin cevâbını veririm" dedi. Sonra gelip gerekli cevâbı verdi.

Vasit şehrinde, ismi "Nu’mân’in kölesi" olan fazîletli bir zât vardı. İsminin, niçin böyle olduğu sorulduğunda, söyle cevap vermiştir:

"Annem öldüğü zaman ben karnında canlı olup henüz doğmamışım. Benim, anne karnında canlı olduğumu anlamışlar ve durumu İmâm-i a’zama, ya’nî Nu’mân bin Sâbit’e bildirmişler. O da hemen, "Kadının karninin sol tarafını yarın, çocuk oradadır, çıkarın" demiş. Doktor da, denildiği gibi yapıp beni ölen annemin karnından çıkarmış. Ben bunun için kendimi onun azâtlı kölesi kabûl eder, ona dâimâ duâ ederim."





Âlimlerin kani zahirdir



İmâm-i a’zam talebeleri arasında bulunduğu bir sırada, vücûdunu bir akrep soktu ve yere düştü. Talebeleri bu akrebi öldürmek isteyince, "Onu öldürmeyiniz, kendimi onunla tecrübe etmek istiyorum. Bakalım haklarında hadîs-i şerîfte, "Âlimlerin kanı zehirdir" buyrulan âlimlere dâhil miyim?" dedi. Talebeleri akrebe baktılar, kıvrandı, büzüldü ve hemen öldü.



İmâm-i a’zamı çekemeyen biri, O’nu ve talebelerini nehir kenarında bulunan bahçesinde bir ziyâfete davet etti. İmâm-i a’zam bu daveti kabûl edip, talebelerine, "Ben ne yaparsam siz de onu yapın" diye tembih etti.

Oraya vardıklarında davet eden adam, buyurun yemeğe deyince, İmâm-i a’zam ellerini yıkamak için nahıra gitti. Talebeleri de onu takip ettiler ve hocalarının bir müddet orada kalmasının sebebini merak etmeye başladılar.

Sonra döndüklerinde, bir kedinin tabaklardaki yemeklerden yiyip zehirlendiğini görerek, yemeğin zehirli olduğunu ve hocalarının kerâmetini anladılar ve böylece bir sünnete, (ya’nî yemekten önce el yıkamaya) uymanın bereketine kavuştular. Bunu gören davet sahibi, yaptığına pişman oldu. Özür dileyip, onu sevenler arasına katıldı.



 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt