Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ŞEMS-ÜŞ ŞUMÛS (1 Kullanıcı)

dergah_faruk

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2007
Mesajlar
32
Tepki puanı
0
Puanları
0
Medine’de sıcak bir gün…
Çocuk babasına sorar:
— Baba Medine neden çok sıcak?
Babası gülümseyerek bakar oğluna:
— Medine’de iki güneş var da ondan yavrum.
Evet, Medine’de kâinatın güneşi var. Âlemleri ısıtan, ışıtan manevi güneş var orada. Şems-üş Şumûs (Güneşler güneşi) var Medine’de.
Bu sayfada Cenabı Peygambere sevgimizi arttıracak bildiğimiz, ulaşabildiğimiz ne varsa aktarmaya çalışacağız. Kâinat güneşinin Veda Hutbesi’nde buyurmuş olduğu “Burada olanlar olmayanlara aktarsın umulur ki onlar daha iyi fehmederler.” hikmetine tâbi olmaktır kastımız.
Onunla ilgili, ashabdan günümüze sevda-feda örnekleri, kıssalar, âşıkların gönül peteğinden süzülmüş şiirler sayfalarımızı süsleyecek. M.İkbal’in dediği gibi “Senin adını anmakla kelimelerimiz şeref kazanacak ya Resulullah!”
Bir sohbette, âlemlerin Efendisi için; ”O, Allah’ın gönlüdür.” buyrulmuştu. Bunu iyice düşünelim: O, Allah’ın gönlüdür…
Yunus’a “Dört kitabın manası, Bir gönüle girmektir” dedirten gönül O değil de ne ki?
Kulluğumuz O’nun gönlüne girerek kemâl bulacaksa ve bunun en kestirme yolu –büyüklerin ifadesiyle- aşk ise… Maraz sâridir hâl de sâri(bulaşıcı) hikmetince peygamber âşıkları baş tacımız olacaklar. Âşıkların hallerinden bahsedeceğiz, bize de bulaşsın diye…
Aşk kelimesi güneş kelimesi gibi insanın içini ısıtan, ışıtan bir kelime. Sezai Karakoç’un
“Öyle kar yağdı ki ellerim üşüdü
Seni düşününce içim ışıdı...“dizelerindeki gibi O’na olan yönelişimiz içimizi ısıtmaya başlayacak hemen…
Aşk (ışk) sarmaşık anlamına geliyor. Nasıl bahçeye düşen sarmaşık tohumu hızla her yanı sarmalıyorsa gönle düşen sevda tohumu da insanı sarıp sarmalıyor. Nice çınarları görünmez kılan sarmaşık gibi âşık da görünmez oluyor sonuçta. Sarmaşığın bir özelliği de sarıldığı ağacı kurutması… Âşıkların beti-benzinin soluk olması bu yüzden olsa gerek.
“Ya burada aşk ateşiyle ya orada cehennem ateşiyle…” buyrulmuştu yine söz arası… Erimek, arınmak sevgiliye benzemek aşkla mümkün… Madenleri eritmeden potaya döküp şekillendirmezler.”İnsanlar altın, gümüş madenleri gibidirler.” İfadesinde bizim kaç kırat/kaç ayar olduğumuzu sormuyor mu Kâinatın Efendisi?


“Allah mü’minlere ayetlerini okuyan, onları arındıran… bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur(Âl-i İmran 164)” ayetinde olduğu üzere peygamber iyiliğin ta kendisidir. Küfür nankörlüktür, kadir-kıymet bilmezliktir… Onun kadrini bilenin kadri artar. Hele âşıklarına ne demeli…
Âlemleri yoktan var eden yüce kudret, O’ndan Habibim-sevdiğim diye bahsederek bizi de kendi yaptığı işe davet etmekte… “Allah ve melekleri peygambere salât etmektedir. Ey iman edenler siz de O’na salât edin, içtenlikle selam edin(Ahzab 56)” O’nu sevmek Allah’ın işine katılmaktır…

İnsan, derdi olandır. Dert eyler seni mert. ”Herkesin bir derdi var, benimki de sensin yâr” dedirten yâr, Kâinatın Efendisi olursa dert bize derman olmaz mı?
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm
buyuran Hacı Bayram-ı Veli (ks) aşk ateşinin temizleyiciliğini ifade etse gerek…
Her ne kadar aşk kitabî olmayıp ancak iki insan arasında mümkün ise de, hâle erinceye dek kaâl(söz) hikmetine sığınıyoruz.
Bugün Kâinatın Efendisi’nden bahsedip sûret ve sîret olarak O’na benzemeyen, O’nunla sünnetinin arasını ayıran, insanları ütopik bir sevgiye çağıran, O’nun sevgisiyle kalpleri yumuşatıp insanları dünyevi-siyasi yapılanmalara yönelten münadiler varsa da bunlar hakkında Şems’i gördüm diyen yalancıya hırkasını verip “Gerçeğine canımı vermem gerek!” diyen Mevlana gibi düşünüyoruz.
Hz. Peygamber (sav) öyle bir hakikat ki, ashabın Allah azze ve celle hakkındaki soruları ”Beni gören Hakk’ı görmüştür” ifadesiyle sona erer. Bir batılı düşünür bile bunu görerek “Allah’tan küçük ama insandan büyük!“ der O’nun için…
Cümle mahlûkat kudret iledir kâim,
Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür dâim.
diyen âşık Hakk’ın O’ndan görünüşünü açar bizlere…
Aşk somuttur. Hz. Peygamber (sav) kaşları, kirpikleri, koyu kahverengi gözleri, mübarek sakalı, gözyaşları, teri… Hâsılı bütün bedensel özellikleriyle “insan” olarak karşımızdadır. Cenâb-ı Mevla O’na olan sevgimiz, tâbi oluşumuz ölçüsünde kendisine yaklaşacağımızı beyan buyuruyor: “Allah’ı seviyorsanız Bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin”(Ali İmran 31 )
“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz” Fide ışkın vermiş deriz ya, ışkın aşktır. O’na âşık olma imkânımız var henüz... Henüz kıyamet kopmadı… Gönül toprağımıza O’nun aşkını ekebiliriz. Bundan daha verimli bir ziraat olabilir mi? O gönül toprağımıza düşünce gönlümüze rahmet yağmurları yağmaz mı?
“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” Buyuran Mevla o gönle nasıl bakar? O rahmet, o gönül sahibini yıkamaz mı?


Sevgi insana güç verir. Kulluğun özüdür sevgi. İnsanın yapması gereken şey olan kulluk, kâinatın sevgilisine, Habib-i Edibi’ne, Mahbub-u Hüda’sına sevgisi ölçüsünde kolaylaşır insana.

Biz bu sayfada O’na âşıkların gözüyle bakmaya çalışacağız. O’na doğru atacağımız her adımın karşılıksız kalmadığını, kalmayacağını tarihten ve günümüzden örneklerle anlatmaya çalışacağız.

Şemail kitapları ayrı bir bahis konusu. Yeri geldikçe alıntı yapacağız. Efendimiz’in beden özellikleri, incelikleri ciltlerce anlatılmış. O’na salât-ü selam getirmenin faziletleriyle ilgili çok kitap var örneğin Sultan Abdülhamit hastalandığında Kadı İyaz’ın Şifâ-i Şerif’ini okutur “Şifâ, hakikaten şifadır.” buyururlarmış. Bunu da yaklaşık beş bin kez kitapta Efendimiz’in adının geçmesi ve O’na salât-ü selam getirilmesine bağlarmış.

İnananların gönüllerinin çöle döndüğü şu zamanda o rahmet kaynağından nasipsiz birileri “O’nu putlaştırıyorsunuz” derse biz bu söze acı bir tebessüm edip Necip Fazıl’ın Çöle İnen Nur eserindeki “Benim günahkâr ağzıma O’nun mübarek adını almam doğru olmaz” diyerek O’ndan hep O diye bahsetmesini hatırlatır yola devam ederiz.

Güneşler güneşi, Kâinatın Efendisi… Sana binler salât ve selam olsun. Seni konuşmaya çalışacağız, Senden konuşmaya çalışacağız eğer Sen izin vermemiş olsan gönlümüz bu cesareti nereden alsın? Parmaklarımız bu kudreti nereden bulsun? Bizi sevdiğinden şüphemiz yok. Bütün peygamberlerin ümmeti olmak istediği güzel insan… Bizi ümmetinden kılmışsın ne şeref, ne lütuf… Bu sözlerimizin amacı; karıncanın haccı misali, Yusuf’a talip olan yaşlı kadın misali safımız belli olsun diye… Bunca isyanımıza, tuğyanımıza rağmen senden söz etmeyi bize lütfediyorsun, Elhamdulillah, öyleyse Bismillah…

SÂLİKİ İRFAN


[marq]http://www.rahiask.com/[/marq]
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt