zunnun_u_misri
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 16 Şub 2008
- Mesajlar
- 292
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Evliyânın büyüklerinden. Künyesi Ebü'l-Kâsım, Ebü'l-Hasan ve Ebû Bekr olup, babasının ismi Abdullah'dır. Allahü teâlâya âşık olması ve aşkına dâir sözleri ve yaşayışının dilden dile dolaşması, kendisine "Muhib" (âşık) denilmesine sebeb oldu. Aslen Basralı olduğu için Basrî, Bağdât'a yerleştiği için Bağdâdî nisbet edildi. O ise, gerçek âşık olmadığını söyleyerek, kendisine"Kezzâb (yalancı)" dedirtmeye gayret ederdi. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin devrinde yaşadı. Ondan sonra 932 (H.320) yılında vefât etti.
Irak ulemâ ve evliyâsının büyüklerinden olanSemnûn Muhib; Sırrî-yi Sekatî, Muhammed bin Ali Kassâb, Ebû Ahmed Kalânisî ve Cüneyd-i Bağdâdî gibi zamanın büyükleriyle sohbet etti. Onların ruhlara gıdâ, dertlere devâ, dünyâ ve âhiret saâdetine sebep olan ders ve sohbetlerinden istifâde etti. Kendisi de insanlara nasîhat eder, onları Cehennem ateşinden kurtarmaya gayret ederdi. Birçok talebe yetiştirdi. Zamanın bütün âlim ve velîleri kendisine îtibâr ederdi.Evliyânın büyüklerindenCâfer Huldî ve Abdullah Râzî, onun talebeleri arasındaydı.
Dünyâya hiç ehemmiyet vermezdi. Günde beş yüz rekat nâfile namaz kılmayı âdet edinmişti.Konuşmasının güzelliğiyle tanındı. Konuştuğu zaman kelimeleri çok ince bir işleyişle cümlede yerlerine koyardı. Ömrü, hep muhabbetten, sevgiden konuşmak, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya dâvet etmekle geçti. Sözlerinin tatlılığı gönülleri alır, dinleyenlere ferahlık verir, hayranlık bırakırdı. Peygamber efendimizin; "Allahü teâlâ refîktir. Yumuşaklığı sever, sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiçbir şeye vermediğini yumuşak davranana ihsân eder." emrine uyup, öyle hareket ederek yaşadı.
Gençliğinde evlenmedi. İleri yaşlarda, sünnete uymak için sâliha bir hanımla evlendi. Bir kız çocuğu oldu. Üç yaşına gelince, ona çok büyük bir muhabbetle bağlandığını gördü. Bir gece rüyâda, kıyâmetin koptuğunu, her gruba bir başka bayrağın dağıtıldığını gördü. Çok parlak, gözleri kamaştıran bir bayrak, bir grup tarafından taşınıyordu. "Bu bayrağın sâhipleri kimdir?" diye sordu.Cevâben; "Bu, âşıkların bayrağıdır. Mâide sûresinin elli dördüncü âyetinde meâlen; "O, onları sever, onlar da O'nu sever." buyurulmuş olan kavmin, O'nu çok seven âşıklarının bayrağıdır." diye söylediler. Semnûn bu gruba karışmak için yaklaşınca, içlerinden birisi onu itti. İsminin "Muhîb" olduğunu belirtti. Cevâben; "Fakat senin kalbin başkalarına meyledince, ismini âşıklar grubundan çıkardık." dedi. Bunun üzerine inlemeye ve sızlanmaya başladı."Allah'ım! Senin sevgine ortak olacak, muhabbet yolunda engel olabilecek her şeyden beni kurtar!" diye duâ etti. Ertesi gün uyandığında, çocuğunun damdan düşüp öldüğünü belirten bir feryâdın koptuğunu duydu.
İbn-i Mesrûk anlatır: Semnûn Muhib, hac dönüşü bir şehre uğradı. Halk vâzını dinlemek istediklerini söylediler. Câmide vâza başladı. Kimsenin dinlemediğini görünce, yüzünü kandillere dönüp; "Size hitâb ediyorum." dedi. Bütün kandiller yere döküldü.
Irak ulemâ ve evliyâsının büyüklerinden olanSemnûn Muhib; Sırrî-yi Sekatî, Muhammed bin Ali Kassâb, Ebû Ahmed Kalânisî ve Cüneyd-i Bağdâdî gibi zamanın büyükleriyle sohbet etti. Onların ruhlara gıdâ, dertlere devâ, dünyâ ve âhiret saâdetine sebep olan ders ve sohbetlerinden istifâde etti. Kendisi de insanlara nasîhat eder, onları Cehennem ateşinden kurtarmaya gayret ederdi. Birçok talebe yetiştirdi. Zamanın bütün âlim ve velîleri kendisine îtibâr ederdi.Evliyânın büyüklerindenCâfer Huldî ve Abdullah Râzî, onun talebeleri arasındaydı.
Dünyâya hiç ehemmiyet vermezdi. Günde beş yüz rekat nâfile namaz kılmayı âdet edinmişti.Konuşmasının güzelliğiyle tanındı. Konuştuğu zaman kelimeleri çok ince bir işleyişle cümlede yerlerine koyardı. Ömrü, hep muhabbetten, sevgiden konuşmak, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya dâvet etmekle geçti. Sözlerinin tatlılığı gönülleri alır, dinleyenlere ferahlık verir, hayranlık bırakırdı. Peygamber efendimizin; "Allahü teâlâ refîktir. Yumuşaklığı sever, sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiçbir şeye vermediğini yumuşak davranana ihsân eder." emrine uyup, öyle hareket ederek yaşadı.
Gençliğinde evlenmedi. İleri yaşlarda, sünnete uymak için sâliha bir hanımla evlendi. Bir kız çocuğu oldu. Üç yaşına gelince, ona çok büyük bir muhabbetle bağlandığını gördü. Bir gece rüyâda, kıyâmetin koptuğunu, her gruba bir başka bayrağın dağıtıldığını gördü. Çok parlak, gözleri kamaştıran bir bayrak, bir grup tarafından taşınıyordu. "Bu bayrağın sâhipleri kimdir?" diye sordu.Cevâben; "Bu, âşıkların bayrağıdır. Mâide sûresinin elli dördüncü âyetinde meâlen; "O, onları sever, onlar da O'nu sever." buyurulmuş olan kavmin, O'nu çok seven âşıklarının bayrağıdır." diye söylediler. Semnûn bu gruba karışmak için yaklaşınca, içlerinden birisi onu itti. İsminin "Muhîb" olduğunu belirtti. Cevâben; "Fakat senin kalbin başkalarına meyledince, ismini âşıklar grubundan çıkardık." dedi. Bunun üzerine inlemeye ve sızlanmaya başladı."Allah'ım! Senin sevgine ortak olacak, muhabbet yolunda engel olabilecek her şeyden beni kurtar!" diye duâ etti. Ertesi gün uyandığında, çocuğunun damdan düşüp öldüğünü belirten bir feryâdın koptuğunu duydu.
İbn-i Mesrûk anlatır: Semnûn Muhib, hac dönüşü bir şehre uğradı. Halk vâzını dinlemek istediklerini söylediler. Câmide vâza başladı. Kimsenin dinlemediğini görünce, yüzünü kandillere dönüp; "Size hitâb ediyorum." dedi. Bütün kandiller yere döküldü.