Biliyor musunuz.... Okuduğum latif bir yazıdan anlaşıldığına göre Tasavvufta şöyle güzel bir adet varmış:
Dervişin biri, yine bir dervişler topluluğu içerisine gelip, selam vererek oturduktan sonra, topluluk gelen dervişe "Merhaba!!" yerine "Aşk olsun!!" dermiş... Derviş de "Aşkınız cemal olsun efendim!!" diye mukabele edermiş... Bu sefer topluluk "Cemaliniz nur olsun!!" dediğinde, derviş "Nurunuz ayn olsun!!" dermiş ve böylece selamlaşma bitermiş....
Tasavvufta aşk o derece içselleştirilmiş, o derece özümsenmiş ki.... Selamlaşma bile aşk üzerine kurulmuş... Tasavvufta bütün diyalogların böyle kalbi incelikler içerisinde cereyan etmesi ne kadar hoş değil mi?....
Bir de günümüzdeki selamlaşma diyaloglarını düşünün....
" - Nabers lan !!"
" - Selam moruk !!"
Tasavvuftaki aşk anlayışı, elbette "televole aşkı" türünde bir aşk anlayışı değildir... Günümüzde, bir çok temel kavramda olduğu gibi "aşk" kavramı da "kavram kargaşası" içerisine sokularak, gerçek anlamından kopartılmış ve çok daha farklı anlamlarda kullanılır olmuştur.... Artık yaşanan bazı edepsizliklerin bile "aşk" olarak nitelendirildiği hepimizin malumudur....
Yine bahse konu yazıda; Tasavvufta "Aşk nedir" diye sorulsa, "Aşk, Maşukun rızasıdır" cevabının alınacağı kayıtlıdır.... Kanaatimce "aşk", en kısa ve öz olarak ancak bu şekilde tanımlanabilirdi... Maşuk ise, hakiki aşkta elbette ALLAH'tır...
Düşünceler davranışları, davranışlar da düşünceleri etkiliyorsa; ve insan... ki onun ruhi, fikri ve hatta bedeni yapısı böyle bir etkileşim sonucu şekilleniyorsa; Tasavvufun, hayatın her bir anını hiçbir boşluk bırakmadan neden çepeçevre kuşattığını çok daha iyi anlıyorsunuz.... Velev ki, bu bir selamlaşma anı olsa bile.... Boşluğa asla izin yok.... Size atılan "irtibatı koparmayalım" formatı dolayısıyla, siz artık bir pergelsiniz.... Bir ayağınız olması gereken noktada sabit, diğer ayağınız yetmiş iki milleti dolaşmakta.... Ama irtibatı koparmadan... Boşluk bırakmadan ....
Yukarıdaki selamlaşmada dikkatimi çeken en önemli husus, selamlaşmayı sona erdiren "Nurunuz ayn olsun" cümlesidir....
NURUNUZ AYN OLSUN !!! ...
Belki bir kaç farklı anlamda açıklama yapmak mümkündür amma, benim kalbime gelen şudur: Aşkın yüz güzelliği olması ya da yüze yansıması temennisine, yüz güzelliğinin nur olması ve nihayet, nur ile görmek ya da bakışın nur olması temennisi dile getirilmektedir. İşte tam bu noktada hemen, Peygamber Aleyhisselamın " Müminin ferasetinden sakınınız; şüphesiz o, Allah'ın nuruyla bakar." şeklindeki sözlerini hatırlamamak mümkün değildir....
Grubun değerli üyeleri!!... Aranızda olmaktan mutluyum....
Hepinizi Allah'ın selamıyla selamlıyor ve diyorum ki:
AŞK OLSUN !!!....
Dervişin biri, yine bir dervişler topluluğu içerisine gelip, selam vererek oturduktan sonra, topluluk gelen dervişe "Merhaba!!" yerine "Aşk olsun!!" dermiş... Derviş de "Aşkınız cemal olsun efendim!!" diye mukabele edermiş... Bu sefer topluluk "Cemaliniz nur olsun!!" dediğinde, derviş "Nurunuz ayn olsun!!" dermiş ve böylece selamlaşma bitermiş....
Tasavvufta aşk o derece içselleştirilmiş, o derece özümsenmiş ki.... Selamlaşma bile aşk üzerine kurulmuş... Tasavvufta bütün diyalogların böyle kalbi incelikler içerisinde cereyan etmesi ne kadar hoş değil mi?....
Bir de günümüzdeki selamlaşma diyaloglarını düşünün....
" - Nabers lan !!"
" - Selam moruk !!"
Tasavvuftaki aşk anlayışı, elbette "televole aşkı" türünde bir aşk anlayışı değildir... Günümüzde, bir çok temel kavramda olduğu gibi "aşk" kavramı da "kavram kargaşası" içerisine sokularak, gerçek anlamından kopartılmış ve çok daha farklı anlamlarda kullanılır olmuştur.... Artık yaşanan bazı edepsizliklerin bile "aşk" olarak nitelendirildiği hepimizin malumudur....
Yine bahse konu yazıda; Tasavvufta "Aşk nedir" diye sorulsa, "Aşk, Maşukun rızasıdır" cevabının alınacağı kayıtlıdır.... Kanaatimce "aşk", en kısa ve öz olarak ancak bu şekilde tanımlanabilirdi... Maşuk ise, hakiki aşkta elbette ALLAH'tır...
Düşünceler davranışları, davranışlar da düşünceleri etkiliyorsa; ve insan... ki onun ruhi, fikri ve hatta bedeni yapısı böyle bir etkileşim sonucu şekilleniyorsa; Tasavvufun, hayatın her bir anını hiçbir boşluk bırakmadan neden çepeçevre kuşattığını çok daha iyi anlıyorsunuz.... Velev ki, bu bir selamlaşma anı olsa bile.... Boşluğa asla izin yok.... Size atılan "irtibatı koparmayalım" formatı dolayısıyla, siz artık bir pergelsiniz.... Bir ayağınız olması gereken noktada sabit, diğer ayağınız yetmiş iki milleti dolaşmakta.... Ama irtibatı koparmadan... Boşluk bırakmadan ....
Yukarıdaki selamlaşmada dikkatimi çeken en önemli husus, selamlaşmayı sona erdiren "Nurunuz ayn olsun" cümlesidir....
NURUNUZ AYN OLSUN !!! ...
Belki bir kaç farklı anlamda açıklama yapmak mümkündür amma, benim kalbime gelen şudur: Aşkın yüz güzelliği olması ya da yüze yansıması temennisine, yüz güzelliğinin nur olması ve nihayet, nur ile görmek ya da bakışın nur olması temennisi dile getirilmektedir. İşte tam bu noktada hemen, Peygamber Aleyhisselamın " Müminin ferasetinden sakınınız; şüphesiz o, Allah'ın nuruyla bakar." şeklindeki sözlerini hatırlamamak mümkün değildir....
Grubun değerli üyeleri!!... Aranızda olmaktan mutluyum....
Hepinizi Allah'ın selamıyla selamlıyor ve diyorum ki:
AŞK OLSUN !!!....