612- Abdullah İbni Amr İbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sor*du: İslâmin hangi işi sevab bakımından daha faziletlidir? Peygamber (s.a.v): Yemek yedirirsin, tanıdığına ve tanımadığına selam verirsin, bu*yurdu."[6]
613- Yine Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh), o da Peygamber Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem'den anlatarak dedi ki, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber) Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da (karşılık olarak: Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve rahmetullahi" sö*zünü eklediler"[7]
614- Berâ' İbni Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar) cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi, haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde sadık kalmayı..."[8]
615- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman bir*birinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "[9]
616- Abdullah îbni Selâm'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın (onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece selâ*metle cennete girersiniz."[10]
617- Ebû ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayetimizde şöyle demiştir: "Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâmı yaymamızı bize em*retti."[11]
618- İshak İbni Abdullah İbni Ebû Talhâ'dan rivayet edilmiştir ki, Tufeyl İbni Ubeyy İbni Kâ'b İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashabdan) Abdullah İbni Ömer'e gider ve onunla sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her es*nafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl demiştir: Bir gün Abdullah İbni Ömer'e vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim: Çarşıda ne yapıyorsun? Ahş-verişe durmuyor*sun, eşya sormuyorsun, eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de otur-muyorsun? Dedi ki, burada oturup konuşalım. Sonra İbni Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye se*lâm veriyoruz.[12]
619- Buhârî'nin sahihinde kendisinden yapılan rivayetde demiştir: Am-mar (Radıyallahu Anh) şöyle söyledi: "Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse imanı bütünlemiştir: Kendi nefsinde adalet yapmak, insanlara se*lâmı yaymak ve kıtlık halinde iken yedirip harcamak."[13]
Biz bu hadisi Buhârî'den başka kitablarda Resûlüllah Sallallahu Aley*hi ve Sellem'e yükseltilmiş olarak rivayet ettik.
Derim ki, bu üç cümlede âhiret ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet, Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de iste*mez. İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin şeye düşürmez.
Âleme selâmı yaymak demek, bütün (mü'min olan) insanlara selâm ver*mektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek bir kırgınlık sebebi
bulunmaz.
Darlık halinde harcamaya gelince, bu da Allah Tealâya itimadın ke*malini ve O'na tevekkülü, müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerim olan Allah Tealâdan dileriz.
Selamın Şekli
Bil kî, selâm vermede en faziletli olan, müslümanın şöyle demesidir:
"Esselâmu ahyküm ve rahmetli'I-Hahi ve berekâtühû"
"Allah'ın selâmeti, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun." Kendisine selâm verilen bir kişi de olsa, böyle çoğul zamiri ile hitab edilir. Karşılık veren de:
"Ve aleykümü's-selâmu ve rahmetuüâhi ve berekâtühû" der ve: "VE ALEYKÜM" atıf vavını getirir.
İlk selâm verenin "Esseiâmu Aleyküm ve Rahmettullahi ve Berekâtühû" demesinin en faziletli olduğunu söyleyen, Kadılar kadısı İmam Ebu'l-hasan el-Maverdi'dir. Bunu "el-Havi" adlı kitabının Siyer bölümünde söylen*miştir. Yine âlimlerimizden imam Ebû Sa'd El-Mütevelli" Cuma namazı" ve diğer bölümlerde bunu söyler.
Bunun delili, Darimî'nin Müsnedinde ve Ebu Dâvud ile Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayet ettiğimiz hadislerdir.
620- îmrân İbni Husayn'den (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, İmrân şöyle anlatmıştır: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Esseiâmu Aleyküm. Peygamber de onun se*lâmını aldı. Sonra adam oturdu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bu selâm için) on sevab var, dedi. Sonra başka bir adam gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullah, dedi. Peygamber de onun selâmını (aynen) ce*vapladı. Sonra adam oturdu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): (Bunun selâmı için) yirmi sevab vardır, dedi. Sonra başka biri gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû, dedi. Peygamber onun da se*lâmını (aynen) cevabladı. Adam oturdu. Peygamber (s.a.v): (Buna) otuz sevab vardır, buyurdu."[14]
Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir. Ebû Davud'un Muaz İbni Enes'-den (Radıyallahu Anh) bir rivayetinde bu ifade üzerine ziyade vardır. Ravi dedi ki: "sonra (dördüncü olarak) başkası gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Mağfiretühu, dedi. Bunun üzerine Pey*gamber buyurdu: Buna Kırk (sevab) vardır. Sonra dedi: Faziletler bu şe*kilde olur."
621- Zayıf bir isnadla Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde o şöyle dedi: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eshâbının hay*vanlarını güden bir adam v ardı. Peygambere uğrayıp Esseiâmu Aleyke Yâ Resûlellahi, derdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şöyle cevab verirdi: Ve Aleykesselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Rıd-vânühu. (Ve sanada selâm. Allah'ın rahmeti, bereketlen, mağfiretine rı*zâsı olsun). (Peygambere) soruldu: Ey Allah'ın Resulü! Sen bu adama . öyle bir selâm veriyorsun ki, ashabından hiç kimseye o selâmı vermiyor*sun? Peygamber buyurdu: Bu kimse on küsur kimsenin hizmetini başar*maktadır. Ben bunu ne diye yapmayayım?"[15]
Âlimlerimiz demiştir: İlk selâm veren "Esseiâmu Aleyküm" derse, se*lâm vermiş sayılır. Eğer, "Esseiâmu Aleyke" derse yine selâm tamam olur. Cevap vermeye gelince: Bunun en azı "ve aleykesseîâmu" yahut "Ve Aleykümüsselâmu" sözüdür. Eğer bu sözden "ve" kaldırılır da "Aleyükümsselâm" denilirse kifayet eder; ve cevab sayılır. Allah kendi*sine rahmet etsin bizim Şafi'i İmamızın tesbit ettiği meşhur ve sahih gö*rüşü budur. Âlimlerimizin çoğunluğu da bu hükme varmışlardır
Ancak âlimlerimizden Ebû Sa'd El-Mütevellî "ETTETÜMME" adlı kitabında bunun kâfi gelmediğini ve selâm için de cevab olmadığını ke*sinlikle söylemişse de bu söz zayıftır yahut yanlıştır. Bu hüküm kitaba Sünnete ve Şafi'i imamımızın hükmüne aykırıdır.
Kitabdan (Kur'an'dan),delile gelince, Allah Tealâ buyurmuştur: (Me*lekler, İbrahim'e) Selâm dediler. (İbrahim'de) Selâm dedi.[16] Bu, her ne kadar bizden öncekilerin şeriatı ise de, bizim şeriatımızda da bu sabit ol*muştur. O da, daha önce yazmış olduğumuz Ebû Hüreyre'nin hadisidir ki, orada meleklerin Âdem Aleyhisselama böyle kısa cevabları vardır. Çün*kü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize haber veriyor ki; "Allah Tealâ (Âdem'e hitaben) buyurdu: Bu hem senin selâm şeklindir, hem de zürriyetinin (gelecek evladlarının) selâmıdır." Bu ümmet de Âdem'in zür-riyetine dahildir. En iyisini Allah bilir.
Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, bir kimse selâma cevab olarak sade*ce "Aleyküm" derse, cevab olmaz. Eğer "ve" ile beraber,"Ve Aleyküm" denirse cevab olur mu? Burada alimlerimizin iki görüşü vardır: İlk selâm veren eğer "Selâmun Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" derse, iki şekilde de cevab verenin: "Selâmün Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" demesi yeterlidir. Çünkü Cenabı Allah buyurmuştur: "(Me*lekler) Selâm, dediler. (İbrahim de) Selâm, dedi."
Âlimlerimizden İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, insan selâ*mı marife (El eki) ile ve nekire ile (EI'siz) söylemekte serbesttir. Fakat elif ve lâl (El) ile söylemek daha iyidir.
622- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: "Peygamber bir söz söylediği zaman, kendi sözü anlaşılsın diye, onu üç defa tekrarlardı. Bir topluma varıp da selâm verince, üç kez selâm verirdi."[17]
Derim ki: Eğer toplum kalabalık ise, böyle selâm vermiş olduğuna ha*disi yorumlamak gerekir. Bu meselenin açıklaması ve "EL Havî" kitabı*nın sahibi olan El-Maverdi'nin sözü, inşa Allahu Tealâ ileride gelecektir.
Selâm vermiş ve Sünnet olan selâmı yerine getirmiş olmanın en azı, se*lâm verilene sesini duyuracak kadar sesi yükseltmektir. Eğer selâm verilen adama selâm duyurulamazsa, selâm söylemiş olmaz. Buna cevab ver*mek vacib olmaz. Selâma cevab vermenin farziyetini düşürecek sözün en azı, selâm verene duyuracak şekilde ona cevab vermektir. Eğer ona işit-tirmezse, cevab vermenin farziyeti kendisinden düşmez. Bunları Mütevelli ve diğer âlimler söylemiştir.
Ben derim ki, müstahab olan, selâm verilene veya selâm verilenlere açık bir şekilde selâmı duyurmaktır. Selâmı duymalarında şübhe edilirse, ihti*yatlı davramlarak daha ziyade seslenilir. Ancak uyumakta olanların ya*nındaki ayık insanlara selâm verilince, sünnet olan sadece uyumayanlara duyuracak ve uyuyanları uyandırmayacak şekilde sesi alçaltmaktır.
623- Mikdad'm (Radıyallahu Anh) uzunca anlattığı hadisinde, o şöyle demiştir: "Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sütten nasibini ikram ederdik. Geceleyin gelirdi ve selâm verirdi. Uyuyanı uyandırmaz*dı, uyanık olanlara işittirirdi. Bana uyku gelmemeğe başladı. İki arkadı-şım ise uyumuşlardı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip önce olduğu gibi selâm verdi."[18] En iyisini Allah bilir.
Alimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin ve İmam Ebû'l Hasan El-Vahidî ve bunlardan başkası demiştir: Selâma hemen cevab ver*mek şarttır. Eğer geciktirerek cevab verilirse bu cevab sayılmaz. Cevabı terk ettiğinden de günahkâr olur.
Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu
624- Amr İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden, o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemden şöyle buyurduğunu rivayet et*miştir: "Bizden başkasına özenip benzemek isteyen bizden değildir. Ne Yahudilere, ne de Hıristiyanlara kendinizi benzetin. Çünkü Yahudi'lerin selâm vermesi, parmaklarla işarettir. Hıristiyanların selâm vermesi de, el ile işarettir."[19] Ben derim ki, Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz şu hadis:
625- Esma binti Yezid'den rivayet edilmiştir: "Bir gün Resûlüllah Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir takımları oturuyorlardı. Peygamber elile işaret edip selâm verdi." Tirmizî bu hadis ha-sendir demiştir. İşte burada Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem se*lâm sözü ile el işaretini bir arada yapmıştır, şeklinde hadis yorumlanır. Buna da Ebû Davud'un rivayet ettiğii şu hadis delil olur. Rivayetinde de*miştir: "Peygamber bize selâm verdi." Bundan el işaretinden başka se*lam sözünün bulunduğu manası çıkar.
Selâmın Hükmü
Bil ki, selâm ile söze başlamak sünnettir, müstahabdır, vacib değildir. Selâm kifayet üzere sünnettir. Bir topluluk içinden bir kişinin selâm ver*mesi yeterlidir. Fakat hepsinin selâm vermesi daha faziletli olur.
Büyük imamlarımızdan El-Kadî Hüseyin Siyer kitabındaki ifadesinde şöyle demiştir: Bizim mezhebimizde kifaye üzere sünnet ancak bu selâm meselesidir. Ben derim ki, Kadı'nın yalnız buna sünneti kifayeyi bağla*ması, kabul edilir bir söz değildir. Çünkü âlimlerimiz (Allah onlara rah*met etsin) demişlerdir: Aksırana teşmit yapmak (Yerkamükellah, demek) kifaye üzere sünnettir. Nitekim bunun açıklaması înşa Allah yakında ge*lecektir. Yine âlimlerimizin çoğu, hatta hepsi demişlerdir.: (Şafi'i mezhe*bine göre) kurban kesmek, bir ev halkının hepsi hakkında kifaye üzere sünnettir. Bunlardan biri kurban keserse, hepsi için esas ve sünnet yerine gelmiş olur.
Selâma karşılık vermeye gelince:
Selâm verilen kimse bir kişi ise, cevap vermek onda kararlaşmış olur. (Cevap ona farz olur.) Eğer kendilerine selam verilenler bir cemaat ise, selâma cevab vermek bunlara kifaye üze*re farz olur. İçlerinden yalnız bir kişi selâma karşılık verirse, diğerlerin*den günah düşer. Eğer cevab vermeyi hepsi terk ederlerse, günahkâr olur*lar. Alimlerimiz böyle söylemişlerdir. Bu açık ve güzel sözdür. Âlimleri*miz ittifak etmişlerdir ki, kendilerine selâm verilenler dışında bir kişi se*lâma cevab verirse onlardan cevab verme sorumluluğu düşmez, cevab ver*meleri vacib olur. Yabancı olan o kimsenin selâma cevab vermesiyle yeti-nirlerse günahkâr olurlar.
613- Yine Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh), o da Peygamber Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem'den anlatarak dedi ki, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber) Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da (karşılık olarak: Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve rahmetullahi" sö*zünü eklediler"[7]
614- Berâ' İbni Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar) cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi, haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde sadık kalmayı..."[8]
615- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman bir*birinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "[9]
616- Abdullah îbni Selâm'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın (onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece selâ*metle cennete girersiniz."[10]
617- Ebû ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayetimizde şöyle demiştir: "Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâmı yaymamızı bize em*retti."[11]
618- İshak İbni Abdullah İbni Ebû Talhâ'dan rivayet edilmiştir ki, Tufeyl İbni Ubeyy İbni Kâ'b İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashabdan) Abdullah İbni Ömer'e gider ve onunla sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her es*nafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl demiştir: Bir gün Abdullah İbni Ömer'e vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim: Çarşıda ne yapıyorsun? Ahş-verişe durmuyor*sun, eşya sormuyorsun, eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de otur-muyorsun? Dedi ki, burada oturup konuşalım. Sonra İbni Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye se*lâm veriyoruz.[12]
619- Buhârî'nin sahihinde kendisinden yapılan rivayetde demiştir: Am-mar (Radıyallahu Anh) şöyle söyledi: "Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse imanı bütünlemiştir: Kendi nefsinde adalet yapmak, insanlara se*lâmı yaymak ve kıtlık halinde iken yedirip harcamak."[13]
Biz bu hadisi Buhârî'den başka kitablarda Resûlüllah Sallallahu Aley*hi ve Sellem'e yükseltilmiş olarak rivayet ettik.
Derim ki, bu üç cümlede âhiret ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet, Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de iste*mez. İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin şeye düşürmez.
Âleme selâmı yaymak demek, bütün (mü'min olan) insanlara selâm ver*mektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek bir kırgınlık sebebi
bulunmaz.
Darlık halinde harcamaya gelince, bu da Allah Tealâya itimadın ke*malini ve O'na tevekkülü, müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerim olan Allah Tealâdan dileriz.
Selamın Şekli
Bil kî, selâm vermede en faziletli olan, müslümanın şöyle demesidir:
"Esselâmu ahyküm ve rahmetli'I-Hahi ve berekâtühû"
"Allah'ın selâmeti, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun." Kendisine selâm verilen bir kişi de olsa, böyle çoğul zamiri ile hitab edilir. Karşılık veren de:
"Ve aleykümü's-selâmu ve rahmetuüâhi ve berekâtühû" der ve: "VE ALEYKÜM" atıf vavını getirir.
İlk selâm verenin "Esseiâmu Aleyküm ve Rahmettullahi ve Berekâtühû" demesinin en faziletli olduğunu söyleyen, Kadılar kadısı İmam Ebu'l-hasan el-Maverdi'dir. Bunu "el-Havi" adlı kitabının Siyer bölümünde söylen*miştir. Yine âlimlerimizden imam Ebû Sa'd El-Mütevelli" Cuma namazı" ve diğer bölümlerde bunu söyler.
Bunun delili, Darimî'nin Müsnedinde ve Ebu Dâvud ile Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayet ettiğimiz hadislerdir.
620- îmrân İbni Husayn'den (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, İmrân şöyle anlatmıştır: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Esseiâmu Aleyküm. Peygamber de onun se*lâmını aldı. Sonra adam oturdu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bu selâm için) on sevab var, dedi. Sonra başka bir adam gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullah, dedi. Peygamber de onun selâmını (aynen) ce*vapladı. Sonra adam oturdu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): (Bunun selâmı için) yirmi sevab vardır, dedi. Sonra başka biri gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû, dedi. Peygamber onun da se*lâmını (aynen) cevabladı. Adam oturdu. Peygamber (s.a.v): (Buna) otuz sevab vardır, buyurdu."[14]
Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir. Ebû Davud'un Muaz İbni Enes'-den (Radıyallahu Anh) bir rivayetinde bu ifade üzerine ziyade vardır. Ravi dedi ki: "sonra (dördüncü olarak) başkası gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Mağfiretühu, dedi. Bunun üzerine Pey*gamber buyurdu: Buna Kırk (sevab) vardır. Sonra dedi: Faziletler bu şe*kilde olur."
621- Zayıf bir isnadla Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde o şöyle dedi: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eshâbının hay*vanlarını güden bir adam v ardı. Peygambere uğrayıp Esseiâmu Aleyke Yâ Resûlellahi, derdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şöyle cevab verirdi: Ve Aleykesselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Rıd-vânühu. (Ve sanada selâm. Allah'ın rahmeti, bereketlen, mağfiretine rı*zâsı olsun). (Peygambere) soruldu: Ey Allah'ın Resulü! Sen bu adama . öyle bir selâm veriyorsun ki, ashabından hiç kimseye o selâmı vermiyor*sun? Peygamber buyurdu: Bu kimse on küsur kimsenin hizmetini başar*maktadır. Ben bunu ne diye yapmayayım?"[15]
Âlimlerimiz demiştir: İlk selâm veren "Esseiâmu Aleyküm" derse, se*lâm vermiş sayılır. Eğer, "Esseiâmu Aleyke" derse yine selâm tamam olur. Cevap vermeye gelince: Bunun en azı "ve aleykesseîâmu" yahut "Ve Aleykümüsselâmu" sözüdür. Eğer bu sözden "ve" kaldırılır da "Aleyükümsselâm" denilirse kifayet eder; ve cevab sayılır. Allah kendi*sine rahmet etsin bizim Şafi'i İmamızın tesbit ettiği meşhur ve sahih gö*rüşü budur. Âlimlerimizin çoğunluğu da bu hükme varmışlardır
Ancak âlimlerimizden Ebû Sa'd El-Mütevellî "ETTETÜMME" adlı kitabında bunun kâfi gelmediğini ve selâm için de cevab olmadığını ke*sinlikle söylemişse de bu söz zayıftır yahut yanlıştır. Bu hüküm kitaba Sünnete ve Şafi'i imamımızın hükmüne aykırıdır.
Kitabdan (Kur'an'dan),delile gelince, Allah Tealâ buyurmuştur: (Me*lekler, İbrahim'e) Selâm dediler. (İbrahim'de) Selâm dedi.[16] Bu, her ne kadar bizden öncekilerin şeriatı ise de, bizim şeriatımızda da bu sabit ol*muştur. O da, daha önce yazmış olduğumuz Ebû Hüreyre'nin hadisidir ki, orada meleklerin Âdem Aleyhisselama böyle kısa cevabları vardır. Çün*kü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize haber veriyor ki; "Allah Tealâ (Âdem'e hitaben) buyurdu: Bu hem senin selâm şeklindir, hem de zürriyetinin (gelecek evladlarının) selâmıdır." Bu ümmet de Âdem'in zür-riyetine dahildir. En iyisini Allah bilir.
Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, bir kimse selâma cevab olarak sade*ce "Aleyküm" derse, cevab olmaz. Eğer "ve" ile beraber,"Ve Aleyküm" denirse cevab olur mu? Burada alimlerimizin iki görüşü vardır: İlk selâm veren eğer "Selâmun Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" derse, iki şekilde de cevab verenin: "Selâmün Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" demesi yeterlidir. Çünkü Cenabı Allah buyurmuştur: "(Me*lekler) Selâm, dediler. (İbrahim de) Selâm, dedi."
Âlimlerimizden İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, insan selâ*mı marife (El eki) ile ve nekire ile (EI'siz) söylemekte serbesttir. Fakat elif ve lâl (El) ile söylemek daha iyidir.
622- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: "Peygamber bir söz söylediği zaman, kendi sözü anlaşılsın diye, onu üç defa tekrarlardı. Bir topluma varıp da selâm verince, üç kez selâm verirdi."[17]
Derim ki: Eğer toplum kalabalık ise, böyle selâm vermiş olduğuna ha*disi yorumlamak gerekir. Bu meselenin açıklaması ve "EL Havî" kitabı*nın sahibi olan El-Maverdi'nin sözü, inşa Allahu Tealâ ileride gelecektir.
Selâm vermiş ve Sünnet olan selâmı yerine getirmiş olmanın en azı, se*lâm verilene sesini duyuracak kadar sesi yükseltmektir. Eğer selâm verilen adama selâm duyurulamazsa, selâm söylemiş olmaz. Buna cevab ver*mek vacib olmaz. Selâma cevab vermenin farziyetini düşürecek sözün en azı, selâm verene duyuracak şekilde ona cevab vermektir. Eğer ona işit-tirmezse, cevab vermenin farziyeti kendisinden düşmez. Bunları Mütevelli ve diğer âlimler söylemiştir.
Ben derim ki, müstahab olan, selâm verilene veya selâm verilenlere açık bir şekilde selâmı duyurmaktır. Selâmı duymalarında şübhe edilirse, ihti*yatlı davramlarak daha ziyade seslenilir. Ancak uyumakta olanların ya*nındaki ayık insanlara selâm verilince, sünnet olan sadece uyumayanlara duyuracak ve uyuyanları uyandırmayacak şekilde sesi alçaltmaktır.
623- Mikdad'm (Radıyallahu Anh) uzunca anlattığı hadisinde, o şöyle demiştir: "Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sütten nasibini ikram ederdik. Geceleyin gelirdi ve selâm verirdi. Uyuyanı uyandırmaz*dı, uyanık olanlara işittirirdi. Bana uyku gelmemeğe başladı. İki arkadı-şım ise uyumuşlardı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip önce olduğu gibi selâm verdi."[18] En iyisini Allah bilir.
Alimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin ve İmam Ebû'l Hasan El-Vahidî ve bunlardan başkası demiştir: Selâma hemen cevab ver*mek şarttır. Eğer geciktirerek cevab verilirse bu cevab sayılmaz. Cevabı terk ettiğinden de günahkâr olur.
Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu
624- Amr İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden, o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemden şöyle buyurduğunu rivayet et*miştir: "Bizden başkasına özenip benzemek isteyen bizden değildir. Ne Yahudilere, ne de Hıristiyanlara kendinizi benzetin. Çünkü Yahudi'lerin selâm vermesi, parmaklarla işarettir. Hıristiyanların selâm vermesi de, el ile işarettir."[19] Ben derim ki, Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz şu hadis:
625- Esma binti Yezid'den rivayet edilmiştir: "Bir gün Resûlüllah Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir takımları oturuyorlardı. Peygamber elile işaret edip selâm verdi." Tirmizî bu hadis ha-sendir demiştir. İşte burada Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem se*lâm sözü ile el işaretini bir arada yapmıştır, şeklinde hadis yorumlanır. Buna da Ebû Davud'un rivayet ettiğii şu hadis delil olur. Rivayetinde de*miştir: "Peygamber bize selâm verdi." Bundan el işaretinden başka se*lam sözünün bulunduğu manası çıkar.
Selâmın Hükmü
Bil ki, selâm ile söze başlamak sünnettir, müstahabdır, vacib değildir. Selâm kifayet üzere sünnettir. Bir topluluk içinden bir kişinin selâm ver*mesi yeterlidir. Fakat hepsinin selâm vermesi daha faziletli olur.
Büyük imamlarımızdan El-Kadî Hüseyin Siyer kitabındaki ifadesinde şöyle demiştir: Bizim mezhebimizde kifaye üzere sünnet ancak bu selâm meselesidir. Ben derim ki, Kadı'nın yalnız buna sünneti kifayeyi bağla*ması, kabul edilir bir söz değildir. Çünkü âlimlerimiz (Allah onlara rah*met etsin) demişlerdir: Aksırana teşmit yapmak (Yerkamükellah, demek) kifaye üzere sünnettir. Nitekim bunun açıklaması înşa Allah yakında ge*lecektir. Yine âlimlerimizin çoğu, hatta hepsi demişlerdir.: (Şafi'i mezhe*bine göre) kurban kesmek, bir ev halkının hepsi hakkında kifaye üzere sünnettir. Bunlardan biri kurban keserse, hepsi için esas ve sünnet yerine gelmiş olur.
Selâma karşılık vermeye gelince:
Selâm verilen kimse bir kişi ise, cevap vermek onda kararlaşmış olur. (Cevap ona farz olur.) Eğer kendilerine selam verilenler bir cemaat ise, selâma cevab vermek bunlara kifaye üze*re farz olur. İçlerinden yalnız bir kişi selâma karşılık verirse, diğerlerin*den günah düşer. Eğer cevab vermeyi hepsi terk ederlerse, günahkâr olur*lar. Alimlerimiz böyle söylemişlerdir. Bu açık ve güzel sözdür. Âlimleri*miz ittifak etmişlerdir ki, kendilerine selâm verilenler dışında bir kişi se*lâma cevab verirse onlardan cevab verme sorumluluğu düşmez, cevab ver*meleri vacib olur. Yabancı olan o kimsenin selâma cevab vermesiyle yeti-nirlerse günahkâr olurlar.