Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Selamın Fazileti Ve Selamı Yaymanın Emredildiği (1 Kullanıcı)

dorinx1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Ocak 2010
Mesajlar
298
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
612- Abdullah İbni Amr İbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sor*du: İslâmin hangi işi sevab bakımından daha faziletlidir? Peygamber (s.a.v): Yemek yedirirsin, tanıdığına ve tanımadığına selam verirsin, bu*yurdu."[6]

613- Yine Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh), o da Peygamber Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem'den anlatarak dedi ki, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber) Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da (karşılık olarak: Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve rahmetullahi" sö*zünü eklediler"[7]

614- Berâ' İbni Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar) cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi, haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde sadık kalmayı..."[8]

615- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman bir*birinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "[9]

616- Abdullah îbni Selâm'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın (onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece selâ*metle cennete girersiniz."[10]

617- Ebû ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayetimizde şöyle demiştir: "Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâmı yaymamızı bize em*retti."[11]

618- İshak İbni Abdullah İbni Ebû Talhâ'dan rivayet edilmiştir ki, Tufeyl İbni Ubeyy İbni Kâ'b İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashabdan) Abdullah İbni Ömer'e gider ve onunla sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her es*nafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl demiştir: Bir gün Abdullah İbni Ömer'e vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim: Çarşıda ne yapıyorsun? Ahş-verişe durmuyor*sun, eşya sormuyorsun, eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de otur-muyorsun? Dedi ki, burada oturup konuşalım. Sonra İbni Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye se*lâm veriyoruz.[12]

619- Buhârî'nin sahihinde kendisinden yapılan rivayetde demiştir: Am-mar (Radıyallahu Anh) şöyle söyledi: "Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse imanı bütünlemiştir: Kendi nefsinde adalet yapmak, insanlara se*lâmı yaymak ve kıtlık halinde iken yedirip harcamak."[13]

Biz bu hadisi Buhârî'den başka kitablarda Resûlüllah Sallallahu Aley*hi ve Sellem'e yükseltilmiş olarak rivayet ettik.

Derim ki, bu üç cümlede âhiret ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet, Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de iste*mez. İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin şeye düşürmez.

Âleme selâmı yaymak demek, bütün (mü'min olan) insanlara selâm ver*mektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek bir kırgınlık sebebi

bulunmaz.

Darlık halinde harcamaya gelince, bu da Allah Tealâya itimadın ke*malini ve O'na tevekkülü, müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerim olan Allah Tealâdan dileriz.


Selamın Şekli


Bil kî, selâm vermede en faziletli olan, müslümanın şöyle demesidir:

"Esselâmu ahyküm ve rahmetli'I-Hahi ve berekâtühû"

"Allah'ın selâmeti, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun." Kendisine selâm verilen bir kişi de olsa, böyle çoğul zamiri ile hitab edilir. Karşılık veren de:

"Ve aleykümü's-selâmu ve rahmetuüâhi ve berekâtühû" der ve: "VE ALEYKÜM" atıf vavını getirir.

İlk selâm verenin "Esseiâmu Aleyküm ve Rahmettullahi ve Berekâtühû" demesinin en faziletli olduğunu söyleyen, Kadılar kadısı İmam Ebu'l-hasan el-Maverdi'dir. Bunu "el-Havi" adlı kitabının Siyer bölümünde söylen*miştir. Yine âlimlerimizden imam Ebû Sa'd El-Mütevelli" Cuma namazı" ve diğer bölümlerde bunu söyler.

Bunun delili, Darimî'nin Müsnedinde ve Ebu Dâvud ile Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayet ettiğimiz hadislerdir.

620- îmrân İbni Husayn'den (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, İmrân şöyle anlatmıştır: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Esseiâmu Aleyküm. Peygamber de onun se*lâmını aldı. Sonra adam oturdu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bu selâm için) on sevab var, dedi. Sonra başka bir adam gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullah, dedi. Peygamber de onun selâmını (aynen) ce*vapladı. Sonra adam oturdu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): (Bunun selâmı için) yirmi sevab vardır, dedi. Sonra başka biri gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû, dedi. Peygamber onun da se*lâmını (aynen) cevabladı. Adam oturdu. Peygamber (s.a.v): (Buna) otuz sevab vardır, buyurdu."[14]

Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir. Ebû Davud'un Muaz İbni Enes'-den (Radıyallahu Anh) bir rivayetinde bu ifade üzerine ziyade vardır. Ravi dedi ki: "sonra (dördüncü olarak) başkası gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Mağfiretühu, dedi. Bunun üzerine Pey*gamber buyurdu: Buna Kırk (sevab) vardır. Sonra dedi: Faziletler bu şe*kilde olur."

621- Zayıf bir isnadla Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde o şöyle dedi: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eshâbının hay*vanlarını güden bir adam v ardı. Peygambere uğrayıp Esseiâmu Aleyke Yâ Resûlellahi, derdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şöyle cevab verirdi: Ve Aleykesselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Rıd-vânühu. (Ve sanada selâm. Allah'ın rahmeti, bereketlen, mağfiretine rı*zâsı olsun). (Peygambere) soruldu: Ey Allah'ın Resulü! Sen bu adama . öyle bir selâm veriyorsun ki, ashabından hiç kimseye o selâmı vermiyor*sun? Peygamber buyurdu: Bu kimse on küsur kimsenin hizmetini başar*maktadır. Ben bunu ne diye yapmayayım?"[15]

Âlimlerimiz demiştir: İlk selâm veren "Esseiâmu Aleyküm" derse, se*lâm vermiş sayılır. Eğer, "Esseiâmu Aleyke" derse yine selâm tamam olur. Cevap vermeye gelince: Bunun en azı "ve aleykesseîâmu" yahut "Ve Aleykümüsselâmu" sözüdür. Eğer bu sözden "ve" kaldırılır da "Aleyükümsselâm" denilirse kifayet eder; ve cevab sayılır. Allah kendi*sine rahmet etsin bizim Şafi'i İmamızın tesbit ettiği meşhur ve sahih gö*rüşü budur. Âlimlerimizin çoğunluğu da bu hükme varmışlardır

Ancak âlimlerimizden Ebû Sa'd El-Mütevellî "ETTETÜMME" adlı kitabında bunun kâfi gelmediğini ve selâm için de cevab olmadığını ke*sinlikle söylemişse de bu söz zayıftır yahut yanlıştır. Bu hüküm kitaba Sünnete ve Şafi'i imamımızın hükmüne aykırıdır.

Kitabdan (Kur'an'dan),delile gelince, Allah Tealâ buyurmuştur: (Me*lekler, İbrahim'e) Selâm dediler. (İbrahim'de) Selâm dedi.[16] Bu, her ne kadar bizden öncekilerin şeriatı ise de, bizim şeriatımızda da bu sabit ol*muştur. O da, daha önce yazmış olduğumuz Ebû Hüreyre'nin hadisidir ki, orada meleklerin Âdem Aleyhisselama böyle kısa cevabları vardır. Çün*kü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize haber veriyor ki; "Allah Tealâ (Âdem'e hitaben) buyurdu: Bu hem senin selâm şeklindir, hem de zürriyetinin (gelecek evladlarının) selâmıdır." Bu ümmet de Âdem'in zür-riyetine dahildir. En iyisini Allah bilir.

Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, bir kimse selâma cevab olarak sade*ce "Aleyküm" derse, cevab olmaz. Eğer "ve" ile beraber,"Ve Aleyküm" denirse cevab olur mu? Burada alimlerimizin iki görüşü vardır: İlk selâm veren eğer "Selâmun Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" derse, iki şekilde de cevab verenin: "Selâmün Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" demesi yeterlidir. Çünkü Cenabı Allah buyurmuştur: "(Me*lekler) Selâm, dediler. (İbrahim de) Selâm, dedi."

Âlimlerimizden İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, insan selâ*mı marife (El eki) ile ve nekire ile (EI'siz) söylemekte serbesttir. Fakat elif ve lâl (El) ile söylemek daha iyidir.

622- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: "Peygamber bir söz söylediği zaman, kendi sözü anlaşılsın diye, onu üç defa tekrarlardı. Bir topluma varıp da selâm verince, üç kez selâm verirdi."[17]

Derim ki: Eğer toplum kalabalık ise, böyle selâm vermiş olduğuna ha*disi yorumlamak gerekir. Bu meselenin açıklaması ve "EL Havî" kitabı*nın sahibi olan El-Maverdi'nin sözü, inşa Allahu Tealâ ileride gelecektir.

Selâm vermiş ve Sünnet olan selâmı yerine getirmiş olmanın en azı, se*lâm verilene sesini duyuracak kadar sesi yükseltmektir. Eğer selâm verilen adama selâm duyurulamazsa, selâm söylemiş olmaz. Buna cevab ver*mek vacib olmaz. Selâma cevab vermenin farziyetini düşürecek sözün en azı, selâm verene duyuracak şekilde ona cevab vermektir. Eğer ona işit-tirmezse, cevab vermenin farziyeti kendisinden düşmez. Bunları Mütevelli ve diğer âlimler söylemiştir.

Ben derim ki, müstahab olan, selâm verilene veya selâm verilenlere açık bir şekilde selâmı duyurmaktır. Selâmı duymalarında şübhe edilirse, ihti*yatlı davramlarak daha ziyade seslenilir. Ancak uyumakta olanların ya*nındaki ayık insanlara selâm verilince, sünnet olan sadece uyumayanlara duyuracak ve uyuyanları uyandırmayacak şekilde sesi alçaltmaktır.

623- Mikdad'm (Radıyallahu Anh) uzunca anlattığı hadisinde, o şöyle demiştir: "Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sütten nasibini ikram ederdik. Geceleyin gelirdi ve selâm verirdi. Uyuyanı uyandırmaz*dı, uyanık olanlara işittirirdi. Bana uyku gelmemeğe başladı. İki arkadı-şım ise uyumuşlardı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip önce olduğu gibi selâm verdi."[18] En iyisini Allah bilir.

Alimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin ve İmam Ebû'l Hasan El-Vahidî ve bunlardan başkası demiştir: Selâma hemen cevab ver*mek şarttır. Eğer geciktirerek cevab verilirse bu cevab sayılmaz. Cevabı terk ettiğinden de günahkâr olur.


Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu


624- Amr İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden, o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemden şöyle buyurduğunu rivayet et*miştir: "Bizden başkasına özenip benzemek isteyen bizden değildir. Ne Yahudilere, ne de Hıristiyanlara kendinizi benzetin. Çünkü Yahudi'lerin selâm vermesi, parmaklarla işarettir. Hıristiyanların selâm vermesi de, el ile işarettir."[19] Ben derim ki, Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz şu hadis:

625- Esma binti Yezid'den rivayet edilmiştir: "Bir gün Resûlüllah Sal*lallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir takımları oturuyorlardı. Peygamber elile işaret edip selâm verdi." Tirmizî bu hadis ha-sendir demiştir. İşte burada Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem se*lâm sözü ile el işaretini bir arada yapmıştır, şeklinde hadis yorumlanır. Buna da Ebû Davud'un rivayet ettiğii şu hadis delil olur. Rivayetinde de*miştir: "Peygamber bize selâm verdi." Bundan el işaretinden başka se*lam sözünün bulunduğu manası çıkar.


Selâmın Hükmü


Bil ki, selâm ile söze başlamak sünnettir, müstahabdır, vacib değildir. Selâm kifayet üzere sünnettir. Bir topluluk içinden bir kişinin selâm ver*mesi yeterlidir. Fakat hepsinin selâm vermesi daha faziletli olur.

Büyük imamlarımızdan El-Kadî Hüseyin Siyer kitabındaki ifadesinde şöyle demiştir: Bizim mezhebimizde kifaye üzere sünnet ancak bu selâm meselesidir. Ben derim ki, Kadı'nın yalnız buna sünneti kifayeyi bağla*ması, kabul edilir bir söz değildir. Çünkü âlimlerimiz (Allah onlara rah*met etsin) demişlerdir: Aksırana teşmit yapmak (Yerkamükellah, demek) kifaye üzere sünnettir. Nitekim bunun açıklaması înşa Allah yakında ge*lecektir. Yine âlimlerimizin çoğu, hatta hepsi demişlerdir.: (Şafi'i mezhe*bine göre) kurban kesmek, bir ev halkının hepsi hakkında kifaye üzere sünnettir. Bunlardan biri kurban keserse, hepsi için esas ve sünnet yerine gelmiş olur.

Selâma karşılık vermeye gelince:
Selâm verilen kimse bir kişi ise, cevap vermek onda kararlaşmış olur. (Cevap ona farz olur.) Eğer kendilerine selam verilenler bir cemaat ise, selâma cevab vermek bunlara kifaye üze*re farz olur. İçlerinden yalnız bir kişi selâma karşılık verirse, diğerlerin*den günah düşer. Eğer cevab vermeyi hepsi terk ederlerse, günahkâr olur*lar. Alimlerimiz böyle söylemişlerdir. Bu açık ve güzel sözdür. Âlimleri*miz ittifak etmişlerdir ki, kendilerine selâm verilenler dışında bir kişi se*lâma cevab verirse onlardan cevab verme sorumluluğu düşmez, cevab ver*meleri vacib olur. Yabancı olan o kimsenin selâma cevab vermesiyle yeti-nirlerse günahkâr olurlar.
 

dorinx1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Ocak 2010
Mesajlar
298
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
626- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o Peygam*ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Ce*maat halinde olan insanlar bir yere uğradıkları zaman içlerinden birinin selâm vermesi onlar için yeterlidir. Oturanlardan bir kişinin cevab ver*mesi de kâfidir. "[20]

627- Zeyd İbni Eslem'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallalla*hu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Bir toplum içinden bir adam selâm verince, diğerleri için de yeterli olur."[21]

Mektubla Verilen Selâma Cevab Vermenin Vacibliği:

İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli ve ondan başkası şöyle demiştir: bir in*san bir insana bir perde yahut bir duvar arkasından seslenip de: Esselâ-mu Aleyke, ey falanca dese, yahut bir mektup yazsa da içinde: Esselâmu Aleyke, ey falanca yahut falancaya selâm olsun yahut bir adam gönderse de: falan kimseye selâm söyle demiş olsa ve böylece mektup veya elçi adama ulaşsa, adama selâmı cevablandırmak vacib olur. Vahidi ve ondan baş*kası da bunu aynı şekilde anlatmış ve mektubla alınan selâma cevab ver*menin vacib olduğunu söylemişlerdir.

628- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle de*miştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana dedi ki, şu Cebrail'*dir, sana selâm söylüyor. Ben de: Ve Aleyhisselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu, dedim."[22] Uzakta olan bir kimseye selâm göndermek müs*tahabdır.

Bir insan bir insana selâm gönderir de, elçi: Falan adamın sana selâmı vardır, derse, hemen tebliği alanın cevab vermesinin vacib olduğunu da*ha önce söylemiştik. Bununla beraber selâmı tebliğ edene de cevab ver*mek müstahab olur. Şöyle der:

"Ve Aleyke ve Aleyhisselâm." "Sana da, ona da selâm olsun."

629- Gâlib El-Kattan'dan bir adamın şöyle dediğini rivayet ettik: Ba*bam, bana dedemden şöyle nakletmiştir:

"Babam beni Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem'e gönderip dedi ki: Git Peygambere selâm söyle. Ben de ona gittim ve: Babamın sana se*lâmı var, dedim. Bunun üzerine peygamber (s.a.v.) Aleykesselâmu ve Alâ ebîkessselâmu (Sana selâm olsun, babana da selâm olsun) dedi."[23]

Bu hadis her ne kadar bilinmeyen bir adamdan rivayet edilmişse de, ilim ehlinin hepsine göre, fazilet belirten hadislerde müsamaha gösteril*diğini önceden söylemiştik.

Mütevelli demiştir: İşitmeyen bir sağıra selâm vermek istendiğinde se*lam veren selâm verme gücüne sahib olduğu için selâm sözünü söylemesi uygun düşer. Cevaba hak kazanmak ve selâmı (ona) bildirmek için elile-de işaret edilir. Eğer bu iki hareketi yapmazsa cevaba hak kazanmaz. Yi*ne bir adama sağır olan kimse selâm verirse ve cevabı da adam kasd eder*se dili ile söyleyerek selâma karşılık verir ve selâmı aldığını bildirmek için de eliyle işaret eder. Böylece cevab vermenin farziyeti kendisinden düşer. Çünkü işareti, ifade yerine geçmiş demektir. Dilsiz de işaretle selâm ve*rirse, yine cevab almaya hak kazanır, sebebini söylemiştik.

Mütevelli demiştir: Bir kimse çocuğa selâm verirse, çocuğa selâmı ce-vablandırmak vacib olmaz; çünkü çocuk mükellef değildir. Bu söylenen söz doğrudur. Fakat edebe uygun olan cevab vermektir.

El-Kadî Hüseyin ve arkadaşı El-Müvelli demişlerdir: Eğer çocuk, ye*tişkin bir adama selâm verirse, yetişkinin çocuğa selâmı iade etmesi vacib olur mu? Burada çocuğun Islâmının sıhhati bakımından iki görüş vardır. Eğer çocuğun İslâmmı sahih kabul edersek, onun selâmı yetişkin kimse*nin selâmı gibi olur ve kendisine verilen selâmı cevablandırması vacib olur. Eğer çocuğun İslâmı sahih değildir dersek, selâmı cevablandırması gerekli olmaz; ancak müstahab olur.

Ben derim ki, bu iki halden doğru olanı, selâmı cevablandirmanın va*cib kabul edilmesidir. Çünkü Allah Tealâ buyuruyor; "Size bir selâm ve*rildiği zaman ondan daha güzeli ile selâm verin yahut o selâmı aynen ce-vablandırın."[24]

Amma El-Kadî ve ElrMütevelIi'nin meseleyi îslâmın sıhhatına bağla*malarına gelince; bu konuda Şafi'i demiştir: İşi bu esasa dayamak yanlış*tır. Doğrusu bunun söylediğidir. Allah en iyisini bilir.

Eğer yetişkin bir adam, içlerinde çocuk bulunan bir cemaata selâm ve*rir de, o selâmı çocuk cevablandınr ve ondan başkası selâma cevab ver*mezse, selâmı cevablandırma mükellefiyetleri diğer yetişkinlerden düşer mi? Burada da iki durum vardır: Bunlardan en doğrusu, El-Kadî Hüseyin ve onun arkadaşı El-Mütevelli'nin dedikleri, "sorumluluk düşmez", sözüdür. Çünkü çocuk farz ile sorumlu değildir. Oysa ki selâmı cevab-landırmak farzdır. Onun için çocuğun selâmı cevablandırması ile bu far-ziyet düşmez. Nitekim çocuğun cenaze namazı kılması ile, yetişkin kim*seler üzerinden farziyet düşmez.

İkinci görüş, imamlarımızdan El-Müstazhirî'nin arkadaşı Ebû Bekiri Ş-Şaşi'nin sözüdür. Yetişkinlere çocuğun ezanı sahih olduğu ve onlardan ezan sorumluluğu kalktığı gibi, selâma cevab sorumluluğu da düşer.

Derim ki: Cenaze üzerine çocuğun namaz kılması ile yetişkinlerden far-ziyetin düşmesi konusunda imamlarımız iki meşhur görüşle ayrılığa düş*müşlerdir. Bunlardan en doğrusu, âlimlerimize göre farziyetin düşmüş ol*masıdır. İmam Şafi'i de bu esası kabul etmiştir. En doğrusunu Allah bilir.

Bir kimseye bir adam selâm verir de az bir zaman sonra onunla karşı*laşırsa, ikinci kez ona selâm vermesi sünnettir. Üç ve daha ziyade karşı*laşmalarda da durum böyledir. Bunda imamlarımız görüş birliğine var*mışlardır. Buhârî ve Müslim'de rivayet ettiğimiz hadisler buna delâlet et*mektedir.

630- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilen, na*mazım iyi kılmayan kimsenin hadisinde, anlatmıştır:

"Bir adam gelip namaz kıldı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek ona selâm verdi. Peygamber de selâmını ce-vabladı ve: Dön, namaz kıl; çünkü sen (gereği üzere) namaz kılmadın, buyurdu. Adam dönüp namaz kıldı. Sonra gelip Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selâm verdi. Üç kez tekrarlayıncaya kadar böyle yap*tı."[25]

631- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) O da Resûiüllah'ın şöyle bu*yurduğunu anlatmıştır:

"Sizden biriniz kardeşi ile karşılaştığı zaman ona selâm versin. Eğer aralarında bir ağaç yahut bir duvar yahut bir taş girip engel olur da sonra kardeşi ile karşılaşırsa, ona selâm versin."[26]

632- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellenı'in ashabı yaya olarak yürürlerdi. Onlara bir ağaç yahut bir tepe karşı çıkar da sağa ve sola bölünüp ayrıldıkları zaman, sonra öteden karşı karşıya geldiklerinde birbirlerine selâm verirlerdi."[27]

İki adam karşılaşınca aynı anda her ikisi selâm verirse, yahut biri diğe*rinden sonra selâm verirse, EI-Kadî Hüseyin ve arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevelli demişlerdir kî, her ikisi ilk selâm vermiş gibi olurlar ve bunlar*dan her biri üzerine diğerine cevab vermek gerekli olur.

El-Şaşi demiştir: Bu sağlam bir hüküm değildir; çünkü selâm sözünün cevab olma durumu vardır. Eğer birinin selâmı diğerininkinden sonra olur*sa cevab teşkil eder. Eğer selâmlar bir anda olurlarsa, cevab olmazlar. El-Şaşi'nin söylediği bu söz doğrudur.

Bir insan bir insanla karşılaşipda ilk söze başlayan "Ve Aleykümüsselâm" derse, El-Mütevelli demiştir ki, bu selâm sayılmaz. Böy*lece cevablandırılması gerekmez. Çünkü bu ifade ile selâma başlanmaz.

Derim ki: Ve (vav eki) olmaksızın "Aîeykesselâm yahut Aleykümüsselâm" derse, İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidi, bunun selâm ol*duğunu kesinlikle söylemiş ve selâm verilen adamın bunu cevabi andırması lüzumunu ifade etmiştir. Her ne kadar âdet halinde kullanılmakta olan söz değiştirilmişse de yine yeterli olur. El-Vahidi'nin söylediği bu söz be*nimsenmiş olandır.

Yine İmamu'I-Haremeyn bunu selâm olduğunu ve buna cevab veril*mesinin vacib olduğunu kesinleştirmiştir. Çünkü buna selâm ismi verilir.

Bu sözün selâm oluşu üzerinde, âlimlerimizin iki görüşünü göz önüne almak suretiyle hüküm verilmesi muhtemeldir. Zira bir kimse namazdan çıkacağı zaman "Aleykümüsselâm" derse, bununla namazdan çıkmış olur mu, olmaz mı? Doğrusu namazdan çıkmış olur.Bir de bu sözün her du*rumda cevablandırılmasına gerek olmadığı da söylenebilir. Çünkü buna dair de sahih isnadlarla Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayet*lerde bulunduk.

633- İsmi Cabir İbni Süleym yahut Süleym İbni Cabir olan ashabdan Cüreyyü'l-Hüceymfden rivayete göre, o şöyle demiştir:

"Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp: Aley-kesselam, yâ Resûlellah, dedim. (Bana şöyle dedi: Aîeykesselâm, deme. Çünkü Aîeykesselâm sözü Ölülere selâmdır. "[28]

Derim ki, bu hadisi şerif, en güzel ve en mükemmel olan selâm üzerin*de varid olmuştur. Bununla selâm olmaz manasını ifade etmez. En iyisini Allah bilir.

İmam Ebû Hamid El-Gazalî İhya kitabında demiştir: Önce selâm ve*rirken "Aleykümüsselâm" demek mekruh olur. Bu hadisden ötürü böy*le söylemiştir. Âlimlar arasında tercih edilen böyle bir sözle selâm verme*nin mekruh oluşudur. Fakat bu sözle selâm verilirse, cevablandırılması vacibdir. Çünkü bu söz bir selâm ifadesidir.


Selâmın Kelâmdan Önce Olması:


Sünnet olan, selâm verecek olan kimsenin her sözden önce selâm ver*mesidir. Hadisi şerifler, ilk ve sonra gelen mü'minlerin uygulamaları hep böyle işlem yapıldığını açık olarak gösterir. Bu bölümün sağlam ve güve*nilir delili de budur. Bu konu üzerinde Tirmizî'nin kitabında rivayet etti*ğimiz hadisi şerife gelince:

634- Cabir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Selâm, konuş*maya başlamadan öncedir. "[29]

Önce selâm veren daha fazla fazilet kazanır. Çünkü Peygamber Sallal*lahu Aleyhi ve Sellem sahih hadislerinde buyurdular: Karşılaşan iki kim*seden ilk selâm veren onların hayırhsıdır." Onun için karşı karşıya gelen*lerden her birinin selâma öncelik vermesi uygundur.

635- Güzel bir isnadla Ebû Ümâme'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-vayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur*du: "İnsanlara ilk selâm veren, Allah katında insanların en iyisidir."[30]

Tirmizî'nin Ebû Ümâme'den rivayeti ise şöyledir: "Soruldu: Ey Allah'ın Resulü! İki adam karşılaşınca bunlardan hangisi önce selâm verir? Bu*yurdu: Allah katında bunların iyisi (selâmı önce verir)."

[6] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.

[7] Buhârî ve Müslim.

[8] Buhârî. Müslim. Tirmizî. Nesâî.

[9] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.

[10] Dârimî. Tirmizî. İbni Mâce. Ahmed b. Hatibe!. Taberâni.

[11] İbni Mace. İbni Sünnî.

[12] Muvatta

[13] Buhârî.

[14] Dârimî. Ebû Dâvud. Tirmizî.

[15] İbn-i Sünnî

[16] Kur'an-ı Kerim, Zâriyai Süresi: 25.

[17] Buharı. Tirmizî.

[18] Müslim. Tirmizî.

[19] Tirmizî. Ebû Dâvud. Bııhârî, ni-Eclebif-MülYed. (Tirmizî demidir ki, bunun isnadı zayıftır.)

[20] Ebû Dâvud.

[21] Muvatta'. (Derim ki,, bu hadis mürseldir, isnadı sahihdir.)

[22] Buhârî. Müslim. Tirmizî.

[23] Ebû Dâvud.

[24] Kur'anı Kerim: Nİsâ Süresi: 86.

[25] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

[26] Ebû Dâvud, Buhârî El-Edebül-Müfred'de.

[27] İbni Sünnî.

[28] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen ve sahih hadistir.)

[29] Tirmizî. (Bu zayıf bir hadistir. Münker hadistir demiştir.)

[30] Ebû Dâvud. Tirmizî.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt