
Selamı Kısaltmayalım Dostlar...
Geçen gün bir dostumdan elektronik mektup aldım. Dostum


Bir zamanlar meşhur bir Çin hikâyesi okumuştum. Oldukça derin bir mevzu aslında; ama ilk bakışta bir fıkra gibi değerlendirilmesi de mümkün.
Genç Çinli

- Duydun mu yeni bir araba icat etmişler.
- …
- Kömürle çalışıyormuş.
- …
- Yaylar üzerinde su gibi akıyormuş.
- …
- Eskiden üç ayda aldığımız yolu artık üç günde alacağız.
- Eskiden doksan günde gittiğin yere artık üç günde mi gideceksin yani?
- Evet.
- Peki kalan seksen yedi günde ne yapacaksın?
Mühim olan doksan günlük yolu üç güne indirebilmek değil demek ki. Bunu yaparken geri kalan seksen yedi günü de kazanç hânesine yazabilmenin yolunu bulmak lâzım. Çünkü eşyanın tabiatı gereği bu âlemde boşluğa yer yoktur. Bir şeyi boşaltmayı düşünüyorsan -zaman olsun mekân olsun fark etmez- nasıl dolduracağını da düşünmelisin. Ve de vakit fevt etmeden hemen doldurmalısın.
Boşluklarımız biz doldurmasak da boş kalmaz zîrâ. Su uyur düşman uyumaz. Nefsin ve şeytanın karanlık orduları gözlerini dört açmışlar bekliyorlar. Bir rivayette Hz. Âdem Aleyhisselâm’a can verilmeden İblis gelmiş


O kadar çok ki boşluğumuz. Zaaflarımız



Bediüzzaman Hazretleri muhatabına uygun selâmlarla başlıyor mektuplarına. Bir mektubunda: “Es-Selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü bi adedi dekaiki eyyâmi’l-firâk” diyor. Ayrılık günlerinin dakikaları adedince ALLAH’ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Selâmı yaymakken vazifemiz “selâm ülkesi olan Cennet”e ulaşmakken arzumuz orada ne boş bir söz ne de günaha sokan bir lâf işitilmeyeceği

Yerine daha güzel

Yaşadığınız günlerinin dakikaları adedince ALLAH’ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.