Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Selâm Sana Ey Resul!.. (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,573
Tepki puanı
931
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
SELÂM SANA EY RESUL!..
Sen doğmadan da vardı dünya… Fakat hayat var mıydı bu kara topraklar üzerinde? Varsa da buna hayat demek mümkün müydü? Çünkü sensiz bir dünyanın tadı olamaz. Sen ki bu dünyanın en tatlı meyvesiydin. Senden evvel ağaç vardı ama sana emsal meyve yoktu. Yemiş oldun kuruyan hayat ağacımıza. Yeşerttin dallarımızı.
Senle beraber hayat buldu hayat….Gökkubbe denen bu kocaman viraneye ışık oldun, nur oldun. Neler değişti senle beraber, ah neler değişti. Çöller vahaya dönüştü senin nurunla. Bir fazilet güneşiydin, karanlık dünyamızı aydınlatan. Çöllere düşen âb-ı hayat hükmünde bir damlaydın. Rebiulevvel ayı seninle hayat buldu, şereflendi.

Hz. İsa geleceğini çoktan müjdelemişti bize. Fakat taşlaşan yüreklerimiz ve sağırlaşan kulaklarımız bu müjdeyi idrak edememişti. Bütün günler kıskandı o mübarek Pazartesi gecesini. Çünkü dünya durdukça zaman böyle bir şerefe nail olamayacak. Nice alâmetler belirdi gelişini müjdeleyen. Sıradan bir doğum değildi senin kâinatı şereflendirmen. Bu ilk ve sondu görüp göreceğimiz.
Esselâtü Vesselâmü Aleyke ya Resûlullah! Esselâtü Vesselâmü Aleyke ya Habiballah!
Bütün salât ve selâmlar senin üzerine olsun ey Allah’ın Resulü!… “Liva-ül hamd” sancağın altında biz günahkâr kullarına da yer ayır… Orada kendime yer bulamazsam hangi kapıya sığınırım? Senin şefkat ve merhametin olmasa biz bir hiçiz. Bizi senden ayıracak yollardan uzak eyle. Sünnetine sarılan ve kurtuluşa eren bahtiyar insanlar zümresinden olmamız için şefaatini bolca serp üzerimize.
Kalabalıklar içinde yalnızız ey Resul… Senden uzak olan ruhlar çamura saplanmış merkep gibidir. Bizi bataklıklardan beri eyle ey Habib! Sensizlik kor bir alev olup yakıyor günahla kararan yüreklerimizi. Âlemlere rahmet olduğun gibi bize de rahmet ışığını gönder.
Çağın ebabil kuşları taş olup başımıza yağmadan istikamete yönelmemize yardımcı ol. Gözümüz var görmüyor, kulağımız var duymuyor, aklımız var fikretmiyor. Bütün bu varlar içinde elim bir yokluğun girdabına tutulmuşuz. Bize varlık içinde yokluk çektirme.
Yüreklerimiz kupkuru çöllere döndü. Yağmur ol, yağ kalbimizin orta yerine. Yağ ki rahmetten nasibini alsın hücrelerimiz. Senin her bir damlan can suyudur bedenimize. Gerçi sana lâyık ümmet olamadık. Bunun sancısıdır içimizi titreden. Yüzümüz yok kapını çalmaya. Lâkin başka çalacak kapımız da yok. Mübarek kapının yüzümüze sürmeleneceğinden çok korkuyoruz. Ümitvar olmaktan başka seçeneğimiz de yok.
İslâm’ın gemisinin karaya oturacağından korkanlar var. Bizler bundan endişe duymuyoruz. Çünkü her ne kadar aramızda olmasan da bu geminin manevî kaptanı sensin. Bu gemi ilelebet batmayacak. Fakat bizler bu gemide tayfa olabilecek miyiz? Ya bu gemiye dâhil olan şanslı kullardan olamazsak hâlimiz nice olur diye çok korkuyoruz.
Senin yolundan dönmeye zorlanan ve her fırsatta “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah” diyen Sümeyye’nin tırnağı kadar olamadık ey Resul!… Kızgın kumlarda süründürülen ve böğrüne hançer saplanan Sümeyye kadar yürekli olamadık. O sana komşu oldu, biz kapına tokmak olamadık? Rahatlığı tercih ettik, çileye talip olamadık. Onun için de arınamadık. Arınmadan kapına gelmekten hicap duyuyoruz.
Ümeyye’nin kölesi Bilâl-i Habeşi manevî âlemlere sultan oldu. Bizler hürdük, ama Bilâl-i Habeşiler’e köle bile olamadık. Kızgın kumlar kuş tüyü yatak oldu ona. Bizler kuş tüyü yataklarda Hakk’ı bulamadık.
Ey kâinatın nuru, gönüllerin süruru!… Yaz uğramıyor gönül bahçemize. Mevsimler kıştan ibaret… Baharlar mazide kaldı. Bu ağır kışları kaldırmaya ne gücümüz ne de tahammülümüz var. Gökteki ay, ışığını; güneş ise sıcaklığını esirger oldu. Merhamet olukları kurumaya yüz tuttu. Asr-ı Saadet’te yaşayanlara ne kadar da imreniyorum. Onlar ki dünya gözüyle gördü o mübarek bedenini. Gözlerimiz tenine, burnumuz kokuna hasret.
Senin yaşadığın asırda zaman da bir başka bereketliydi. Artık zamanın da bereketi yok. Günler peşi sıra gidiyor da biz yerimizde sayıyoruz. Besmeleyle başlamayan her iş bereketten mahrumdur, derler. Fakat dillerimiz o kadar bozuldu ki besmeleyi bile söylemekten aciz hâldeyiz. Onun bereketinden de nasipsiziz. Hayatımız yiyip, içmek ve uyumaktan ibaret oldu. Gözümüzü dünya hırsı bürümüş. Hayatta hayat kalmamış. Çırpınıp duruyoruz, hatta debeleniyoruz. Bu gidiş hayra alâmet değil. Fakat bu bataklıktan bir türlü kurtulamıyoruz.
Rahmet bulutları uğramıyor göğümüze. Ufuklar kapkaranlık. İçimizi ancak sen aydınlatabilirsin. Yoksa bu karanlıkta istikametimizi bulamayacağız. Zulmet içerisinde yolumuzu kaybedip uçurumlara sapacağız. Bize nur huzmelerinden bir demet nasip eyle. Onlar ki Hakk’a götürür yoluna revan olanları.
Ey sevgililer sevgilisi….Allah’ın Habibi!…Sana ümmet olabilmek ne büyük şeref…. Sünnetine sarılıp karanlıklara mum olmak ne güzel…. Biliriz ki sen bir annenin çocuğuna gösterdiği merhametten daha fazlasını ümmetine gösterirsin. Bu umutlarımızın tuz buz olmasının önündeki en büyük engel. Senin şefkat ve merhamet iklimine sığınıyoruz. Bizden hayat damlalarını esirgeme. Yoksa çorak arazilere döner bedenimiz.
Ey Kâinatın serveri Resul!… Sen dünyamızdan göçeli viran oldu bize her yer… Gök bakışına, toprak ayağının kokusuna, insanlık sohbetinin manevî lezzetine hasret… Bizim gelmeye cesaretimiz yok. Seni çağırmaya da yüzümüz yok. Her şeye rağmen seni çok seviyoruz. Şefaatinden nasiplenmeyi umuyoruz. Elimizi boş çevirme Ey kâinatın güneşi. Sana binlerce salât ve selam olsun.
Ne Mutlu Senin Gönlüne Düşene
Ne Mutlu Senin Gönlüne Düşene!
Ey en Sevgili’den lütuf Sevgili!.. Dudaktan dökülen sözle, kalemden süzülen satırların, sadra doğan muhabbetle olan sıcak bağını hesaba katarak, kelâmımın Senin katındaki aczi altında ezilerek şunları diyebilirim ki;
Sen latîf olan Allah’ın, yerini kimsenin dolduramayacağı, paha biçilmez bir lütfusun bize. Sen lütufların en yücesisin, en güzelisin Sultânım! Bizi, Sen’in ümmetin olmakla şereflendiren Allah Teâlâ’ya, yarattıkları adedince hamdolsun!..
Hazret-i Sevban kadar sevemesem de Sen’i, muhabbetine tâlip, muhabbet duyduklarının dostu olma yolunda tökezleye tökezleye gelmekteyim Sana doğru.
Ne acıdır ki, eskiden muhabbet sadırlardan satırlara nakşedilirken, şimdilerde satırlardan sadırlara terfî etmeyi bekliyor. Gönlün muhabbetinle hemhâl olması ise; ancak muhabbetinin hakkını verip mübârek ahlâkınla ahlâklanmaktan geçiyor.
Zâtının aşkıyla yanıp tutuşan ve lütfuna nâil olan şâir Nâbî kadar dökemesem de muhabbetimi satırlara, sadrım Sen’in aşkının nûrunu dağıtıyor tüm varlığıma. Hasretin gözlerimden döküldüğünde, gözyaşlarımı Fuzûlî’nin gönül testisiyle Sana göndermekten başka bir şey gelmiyor elimden, Efendim.
Endülüs’ten Bağdat’a gelip, evinin çevresi karantinaya alınmış hocasının kapı aralığından mübarek hadîs-i şeriflerini öğrenmek için dilenci kılığına giren, aşkına bürünmüş Bâkî bin Mahlet’i duyduktan sonra, Cumâ’ları Sana salât ü selam getirenlerin yüzlerini bizzat gördüğün haberiyle sarsılıp utanıyorum.
Ey kalplerin tabîbi!.. Şahsınızda, Sizi Yaratan’ın Zâtına -celle celâlühu- hürmet gösterip, mübârek hadîs-i şeriflerinizi nakletmek için, bulunduğu mekânda en yüksek yere çıkmayı, edebin bir gereği olarak gören bir ecdâda sahipken, bu güzel fazîletlerin kalıntılarıyla diri tutmaya çalıştığımız mâneviyâtımızın tekrar yeşermesi için ne olur bize duâ edin! Bizlerin “az”lardan, müjdelediğin “garip”lerden, “mukarrebûn”dan olmamız için şefaatini lütfet.
Kutlu müjdene nâil olmak için ömrünün son demlerinde İstanbul’un İslambol diye anılmasına vesîle olan fethe ilk adımı atanlardan Ebû Eyyûb el-Ensarî gibi İstanbul’u mânevî açıdan yeniden fethetmemiz, tekrar ümmet bilincini, İslâm kardeşliğini kazanmamız için kerem edip, sünnetinle yol göster bizlere!..
Muhabbete en çok lâyık olan beşer Sen’sin. Senin sevgini, başta kendi gönlümüzde ve tüm insanlığın gönlünde, İslâm’a hizmetçi olarak diri tutmamız için, Sana “Habîbim!” diyen Vedûd olan Allah’tan yardım diliyoruz. Çünkü Sen’i lâyıkıyla sevmek, Sana “Sevgilim” diye hitâb eden Rabbimizi de lâyıkıyla sevebilmeye bir vesîledir diye ümid ediyoruz. Sultanım, bizi cürmümüze rağmen sev, sevdiklerine sevdir ve şefaatinle sevindir ki; bizden daha bahtiyarı olmasın dâreynde! Hiçliğinin dahî idrâkine varamamış bu âciz Meryem, Senin yaratılışının en önemli harcı olan muhabbetle, gönülden gönüle Sana –âdetâ- lehimlenmek ister! Şefaatinle ferahnâk etmezsen eğer, hâlimiz nice olur Efendim!Yâ Raûf! Ne mutlu Sen’in kalbine düşene, ne mutlu kalbine Sen düşene!!!
Ne olur bizlere şefaat eyle! Sultanım!.. Canımı, cânân eğer isterse minnet cânıma Can nedir kim, ânı kurban etmeyem cânânıma Sultanım, Seni sevdikçe daha çok tanıyor, Tanıdıkça daha çok seviyorum…
Seni Seviyorum Ey Nebi

Bana sevgini bahşet ey Fahri Kainat,ey Alemlere Rahmet Nebi!

Sadece benim yüreğim değil,tüm yürekler senin sevgi yağmurlarına muhtaç Efendim!Küçük elleri büyük yürekleriyle,ebabiller gibi zulmün üstüne taş olup yağan,Filistinli çocuğun kalbine de yağdır sevgi yağmurunu sağanak sağanak..

Sadece inancını yaşamak,iffetin timsali örtüsüyle toplum sahnesine çıkmak istediği için,alay edilen,dışlanan ve yok edilmeye çalışılan Zeynep’lerin yüreğine de yağ ey Nebi! Yağ ki;bu sevgi yağmurları onlara direnme gücü versin .Her türlü zulme rağmen ,sevgiyle ve güler yüzle bu kutlu dava yolunda yürüme azmi versin...



ZALİMLERİN YÜREĞİNE DE YAĞ EY NEBİ!

Gerçi onların yürekleri taş,beyinleri taş,ruhları hep taş ama;Hz. Ömer’in ve Hz. Halit’in taşlaşmış gönüllerinde bile iman tohumlarını yeşerten Mevla’m, belki onlardan da yeni Ömer’ler yeni Halit’ler yeni Vahşi’ler çıkartır.Eğer hidayet nasipleri değilse,eğer iman tohumları yeşermeyecek kadar kalpleri taşlaşmışsa,onların üzerlerine azap olup yağ ey Nebi,tıpkı Bedir’de Ebu Cehil’lerin üzerine yağdığın gibi...

Bütün bunlardan sonra yine banagel!Şu günahkar,şu katı kalbime, sevgine muhtaç,aşkına susamış yüreğime gir ya Muhammed!!Ay’ı böldüğün gibi yüreğimi de aşkınla ikiye böl!Bir tarafında EN BÜYÜK SEVGİLİ taht kursun en zirveye,bir tarafında sen kur saltanatını Ey Nazlı Sultan! İbrahim’in baltasını al eline ve kır yüreğimdeki bütünputları.Musa’nın elini getir yüreğime ve aydınlat yüreğimi.Musa’nın asasını vur gönlüme!Böl yürek denizimi ikiye ve EN BÜYÜK SEVGİLİ’ NİN sevgisiyle senin sevgin,el ele geçsin yüreğimin en derinine ve en zirvesine giden yoldan ve sonra kapansın yürek denizim, firavunî sevgiler boğulsun iman denizlerimin dalgalarında.Gel yüreğime ya MUHAMMED!Yüreğim;hicretinden önceki Medine gibi seni bekliyor.Yüreğime hicret etya MUHAMMED!Gel ve mescidini kur gönlüme..Münafıklığı ve küfrü kov kalbimden..Ve iman devletini kur yüreğime...

Yüreğime gel ya MUHAMMED! Misafirlerin en azizi,en güzeli!En mübareği ve en mukaddesi!Misafirlerin gülü,en güler yüzlüsü,en güldüren yüzlüsü,güllerin kendisinden güzellik ve ilham aldığı,gül yüzlü ve gül yürekli Nebi!!!Gel ve gülle donat kalbimi!Gel ve nurunla doldur,gel ve sevginle kandır, gel ve aşkınla yandır yüreğimi!Sensiz ana babasını kaybetmiş gözü yaşlı,kalbi yaralı bir yetimim ey Nebi!Gel ve sevindir beni,okşa saçlarımı,al gönlümü.Tut ki;erken yitirdiğin Kasım’ınım,doyamadığın Abdullah’ınım.Tut ki; canının goncası torunun Hüseyin’im.Şefkatinle sar beni,muhabbetinle kuşat beni ey Nebi...

Yüreğime gel ya Muhammed!Yüreğim şimdi Mescidi Aksa...Filistinli çocuklar koşuyor yüreğimin bulvarlarında..Kimisi babasını arıyor gözü yaşlı, kimisi oyun yerine taş atıyor zulmün beynine,kimisi küçük bedenine gelinlik yerine,damatlık yerine bombalar kuşanmış yürüyor küfrün kalbine. Şehadetin gururu ve ay yüzlerinde...

Ve Ümmetin boynu bükük, ümmetin diz çökmüş yüreğimde. Haydi! Yüreğime gel ey Nebi!Cebrail’le,Burak’la gel!Ve imanı yaralanmış,izzeti paralanmış,namusu ayaklar altına alınmış,her cephede yenik düşmüş ümmetinin yüreğini sevgi yağmurlarınla yıka ve çıkar miraca!


Ey Nebi!’’Sevdiğinize sevginizi söyleyin’’buyuruyorsun.İşte söylüyorum,işte haykırıyorum sana;
SENİ SEVİYORUM EY NEBİ...

SENİ ÇOK SEVİYORUM!

VE EN BÜYÜK SEVGİLİ’ DEN ;önce O’nu ve sevgisini,sonra da seni ve sana kavuşmayı diliyorum...

Seni seviyorum Efendim!Seni çok seviyorum ey SEVGİLİ!


SENİ ÇOK SEVİYORUM!..



ALINTI
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
Ey Nebi!’’Sevdiğinize sevginizi söyleyin’’buyuruyorsun.İşte söylüyorum,işte haykırıyorum sana;
SENİ SEVİYORUM EY NEBİ...

SENİ ÇOK SEVİYORUM!

VE EN BÜYÜK SEVGİLİ’ DEN ;önce O’nu ve sevgisini,sonra da seni ve sana kavuşmayı diliyorum...

Seni seviyorum Efendim!Seni çok seviyorum ey SEVGİLİ!


SENİ ÇOK SEVİYORUM!..

selam ve dua ile kalın kardeşim.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt