Sekülerizm nedir ve irtica ile ilgisi nedir diye düşünenler olabilir. Sekülerizm, Latince saecelum sözcüğünden türemiştir. Bir nesil veya yüzyıl anlamını da içinde barındıran sekülerizm zamanın bir bölümünü tanımlamaya yaramaktadır.
Zaman içerisinde bu sözcüğün anlamı değişmiştir. Uzun zamandır kullanılan anlamı ise, Hristiyan inancındaki Tanrı'nın zaman dışında olduğu inancına karşılık olarak gelişen, zamansal olmaya vurgu yapan, genel olarak hayatın ve idarenin dini merkezden ayrılıp dünyevi bir merkeze ilerlediğini belirtmektir.
Siyasi anlamda Din ve Devletin ayrılmasıdır. teokrasinin zıddı olarak görülmüştür. Felsefi açıdan devletlerin bir inanç üzerine değil deney ve gözleme dayanılarak kurulduğunu ifade eder. Devlet kuruluşu inançtan ötedir. Ve inanç etkilememiştir.
Modern anlamda hukuk devleti ilkesi ve laiklik sekülerizm kaynaklıdır. Son zamanlarda ise sekülerizmin dini tamamen yok etme çalışması içerisine girdiği görülmektedir. Peki temelde iyi ve çoğu insan tarafından doğru düşüncelere sahip sekülerizm fikri ve bunun savunucuları neden yukardaki gerçekleşen arzularla yetinmeyip, dini tamamen kaldırmak gibi bir yola girmişlerdir. Katı sekülerizm fikri gelişmelere paralel olarak mı doğmuştur yoksa nihayi hedef midir?
Bunu görebilmek için tarih boyunca sekülerizmi kimlerin finansal ve görüşsel bir şekilde desteklediğini incelememiz gerekir. Sekülerizm ilk olarak Avrupa'da Ortaçağdan sonra başladı. Katolik kilisesine karşı ayaklanan protestanlar da sekülerizmin en büyük destekçilerindendi.
Hümanizm, Rönesans, Reform ve Aydınlanma Dönemi o güne kadar Hristiyan olarak bilinen Avrupa'ı seküler bir düzene götürmeye başladı. Ve Avrupa ismi de o devirlerde kullanılmaya başladı. Ulus devletler desteklendi. Dini inanışlar bir kenara itildi. Irksal (Fransız İhtilali Milliyetçilik Akımları) mücadeleler başladı. Avrupa bir bakıma için de parçalanmış bir hale geldi. Din artık bağlayıcı unsur olmaktan çıkmıştı.
O halde seküler sonuca götüren bu olayları birlikte değerlendirmek ve amacın benzeşip benzeşmediğini tespit etmemiz gerekir. Seküler düzenin ilk deyimini bugün yeni dünya düzeni savunucusu ABD'nin büyük mühründe görüyoruz. Annuit Coeptis - Novus Ordo Seclorum (Başlanmışın Tamamlanması - Yeni Seküler Düzen).
Seküler Düzenin Avrupada başarıya ulaşması kuşkusuz kilisenin yanlış davranış ve tutumlarıyla daha da kolaylaşmıştı. Ortaçağ Avrupasında kilise baskıcı bir rejim oluşturuyor. Dinin içine hurafeler sokarak kendi gücünü arttırmaya çalışıyordu. Bu durumda ya Kilise ve Hristiyanlık kendini bu hurafelerden arındıracak yada bir değişim kaçınılmaz olacaktı.
Bu noktada akla gelen soru ise bu değişimin kendiliğinden olup olmadığıydı. Birgün halk oturup kendi kendine sistemi yıkmayı mı düşünmüştü yoksa bu durumu tetikleyen kişiler var mıydı? Aslında bu durumda ABD mührü çok ilginçtir. Bu mühür seküler düzen - yada yeni dünya düzeninin- planlı bir hareket olduğu fikri vermektedir. Ancak yargılama yapmak için elbette bu kanıtlar çok yetersiz kalacaktır. Bu noktada üçgen içindeki gözün de ABD için ne kadar önemli olduğunu hemen not edelim.
Christendom (Avrupa ) kıtasındaki halkları genel olarak düşündüğümüz de kuşkusuz bu durumdan haklı olarak en rahatsız olan topluluk Kudusü kaybettikten sonra Tüm dünyaya dağılmış olan yahudilerdi. Çünkü Katoliklere göre yahudiler İsa'nın katilleriydi ve ikinci sınıf vatandaşlardı. Hristiyanlar içerisinde sürekli aşağılanan yahudiler aynı zamanda ticari yetenekleri ve faizcilikle çok zengin olmuşlardı. "Hristiyanlar da faiz yasaktır."
Bu rahatsızlık o dönemde kiliseye karşı mücadele eden tüm grupların yahudi desteği almasını sağlamıştı. İlk olarak 1381'de ilk ayaklanma kilise ve krala karşı başlatıldı. Tüm kiliseler yağmalanırken ilginçtir sadece bir kiliseye dokunulmamıştı. Bu kilise süleyman mabedi ile özdeşleştirilen tek kiliseydi. İngileteredeki bu ayaklanmada birçok tarihçi ortalıkta gezinen ajanların bu ayaklanmayı alevlediğinden bahseder ama bu ajanlar hakkında bilgiyi çok az tarihçi verir.
Wycliffe adındaki Rahibin dini önderliğinde İngiltere başpiskoposunun öldürülmesi ile ayaklanma bastırılmış oldu. John Ball Wycliffein öğrencisi ve ayaklanmanın en ateşli savunucusu Hocasının arkadaşları ile gizli bir biraderlik ilişkisi olduğunu yazacaktır.
John Huss ayaklanması Çeklerdeki bir ayaklanmadır ve seküler düzenin kurulumunda etkili olmuştur. John Huss ise düşüncelerini oluştururken Avigdor Ben Isaac Kara'dan etkilendiğini söylemiştir. Huss tarikatı kilise tarafından bir yahudi mezhebi olduğu suçlaması ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlar elbette dumanlar ateşi göstermek için yeterli dğeil.
Malachi Martin aynı dönemde hümanistlerin yahudilerden etkilendiğini belirtmiştir.
Kainatın ulu mimarı hümanistlerin aradıkları şey olmaya başlamıştı. Günümüzdeki yeni dünya düzenindeki akıllı tasarım ilkesi ile benzerliği beni şaşkına çevirdi ve kainatın ulu mimarının tanıtımı YHWH harfleri ile yapıldı. Ölümlüler tarafından telaffuzu yasak olan bu harfler yehovayı temsil eder.
Protestanlık ile hümanizm eş zamanlı yayılma yapmışlar ve protestanlığın girdiği her yere girmişlerdir. Protestanlığın öncülerinin ise bazı mistik tarikatlara üye oldukları bugün bilinmektedir.
Martin Luther, Philip Melanchthon, Johannes Reuchlin, Jan Amos Komensky
Biz artık Allah'ı hayat gayesi
olarak tanımayacağız. Biz bir gaye
yarattık. O gaye Allah değil,
beşeriyettir Meşriki Azam Hümanistliğin önde gelen savunucularından.
Jean Bodin de bir yaratıcı kabul etmişti ama bu yaratıcı Allah değildi bugünkü Akıllı Tasarım çok önemliydi. Doğal din, doğal hukuk bu dönemlerde etkisini göstermeye başlamıştır.
Dilerseniz bu bölümü sayfalarca yazarak uzatabilirim ama irtica söylemlerine girmek için şimdilik kalan bölümleri ihmal ediyorum. Son zamanlarda bir irtica sözü dolaşmaya başladı ve Ezan'ın Türkçe versiyonları çıktı. Ezan'ın türkçe okunması milliyetçilikle açıklanmaya çalışılıyor ancak bu durumu milliyetçilerin desteklemediği de çok açık. Bunun dışında Laik bir hukuk devletinde irtica adında bir tehditden bahsedilmeye başlandı.
Bu tehdidin ne olduğu, irticanın ne olduğu açıklanmadan insanlar irticacı ilan edilmeye başladı. Türkiye'de gerçekten bir irtica tehlikesi mi var. Yoksa seküler yapılanma Avrupadaki işini tamamlayıp yeni Dünya düzeni peşinde koşarken bu dünyadaki Türkiyeyi mi hazırlamaya çalışıyor. Yukarıda ayrıntıya girmeyip değindiğim noktalarda ABD - İsrail ve Yeni dünya Düzeninin Türkiye ve İslam dünyası için yeni Avrupa ve Hristiyan dünyası için bitirlmiş bir aşama olduğuna değindik.
Acaba Türkiye yeterince seküler ( yani din dışı değil mi). Anlaşılan değil. Çünkü genel çerçeveden baktığımızda Türkiye'nin hukuk kuralları ve resmi kurumları ile seküler olduğunu ama halkın İslamın gelenek ve kurallarına bağlı kaldığını görmekteyiz. İslamdan ve kültürden uzaklaştırma çabaları tarih boyunca Türkiye'de etkili oldu. Acaba son hamle ne zaman yapılacak. Avrupa ve Amerikada olduğu gibi insanlar tamamen mi Dinden uzaklaşmalı.
Aslında evet. Hedefle ulaşabilmek için sekülerizmi yayan ama aynı zamanda Dinine en bağlı millete bakmamız gerekir. Diğer insanlar gönüllü oalrak İsrail2e ne zaman yardım eder. Elbette manevi inançlarını yitirip tamamen maddesel ihtiyaçlarla karşı karşıya kaldığı zaman. Her ülkede tefecilikle çok zengin olmuş Dünyanın en güçlü azınlığı karşımızda...
Bu azınlık manevi inançları yok olan her insanı maddi gücü ile köleleştirebilir. Hatta bu bizim isteğimizle gönüllü olarak olacaktır. Çünkü aç kalacağız ve iyi bir iş arayacağız. Yada en azından bir iş. Bu durumda işveren olarak karşımızza kim çıkacak?
Sabrınız için teşekkürler.
Zaman içerisinde bu sözcüğün anlamı değişmiştir. Uzun zamandır kullanılan anlamı ise, Hristiyan inancındaki Tanrı'nın zaman dışında olduğu inancına karşılık olarak gelişen, zamansal olmaya vurgu yapan, genel olarak hayatın ve idarenin dini merkezden ayrılıp dünyevi bir merkeze ilerlediğini belirtmektir.
Siyasi anlamda Din ve Devletin ayrılmasıdır. teokrasinin zıddı olarak görülmüştür. Felsefi açıdan devletlerin bir inanç üzerine değil deney ve gözleme dayanılarak kurulduğunu ifade eder. Devlet kuruluşu inançtan ötedir. Ve inanç etkilememiştir.
Modern anlamda hukuk devleti ilkesi ve laiklik sekülerizm kaynaklıdır. Son zamanlarda ise sekülerizmin dini tamamen yok etme çalışması içerisine girdiği görülmektedir. Peki temelde iyi ve çoğu insan tarafından doğru düşüncelere sahip sekülerizm fikri ve bunun savunucuları neden yukardaki gerçekleşen arzularla yetinmeyip, dini tamamen kaldırmak gibi bir yola girmişlerdir. Katı sekülerizm fikri gelişmelere paralel olarak mı doğmuştur yoksa nihayi hedef midir?
Bunu görebilmek için tarih boyunca sekülerizmi kimlerin finansal ve görüşsel bir şekilde desteklediğini incelememiz gerekir. Sekülerizm ilk olarak Avrupa'da Ortaçağdan sonra başladı. Katolik kilisesine karşı ayaklanan protestanlar da sekülerizmin en büyük destekçilerindendi.
Hümanizm, Rönesans, Reform ve Aydınlanma Dönemi o güne kadar Hristiyan olarak bilinen Avrupa'ı seküler bir düzene götürmeye başladı. Ve Avrupa ismi de o devirlerde kullanılmaya başladı. Ulus devletler desteklendi. Dini inanışlar bir kenara itildi. Irksal (Fransız İhtilali Milliyetçilik Akımları) mücadeleler başladı. Avrupa bir bakıma için de parçalanmış bir hale geldi. Din artık bağlayıcı unsur olmaktan çıkmıştı.
O halde seküler sonuca götüren bu olayları birlikte değerlendirmek ve amacın benzeşip benzeşmediğini tespit etmemiz gerekir. Seküler düzenin ilk deyimini bugün yeni dünya düzeni savunucusu ABD'nin büyük mühründe görüyoruz. Annuit Coeptis - Novus Ordo Seclorum (Başlanmışın Tamamlanması - Yeni Seküler Düzen).
Seküler Düzenin Avrupada başarıya ulaşması kuşkusuz kilisenin yanlış davranış ve tutumlarıyla daha da kolaylaşmıştı. Ortaçağ Avrupasında kilise baskıcı bir rejim oluşturuyor. Dinin içine hurafeler sokarak kendi gücünü arttırmaya çalışıyordu. Bu durumda ya Kilise ve Hristiyanlık kendini bu hurafelerden arındıracak yada bir değişim kaçınılmaz olacaktı.
Bu noktada akla gelen soru ise bu değişimin kendiliğinden olup olmadığıydı. Birgün halk oturup kendi kendine sistemi yıkmayı mı düşünmüştü yoksa bu durumu tetikleyen kişiler var mıydı? Aslında bu durumda ABD mührü çok ilginçtir. Bu mühür seküler düzen - yada yeni dünya düzeninin- planlı bir hareket olduğu fikri vermektedir. Ancak yargılama yapmak için elbette bu kanıtlar çok yetersiz kalacaktır. Bu noktada üçgen içindeki gözün de ABD için ne kadar önemli olduğunu hemen not edelim.
Christendom (Avrupa ) kıtasındaki halkları genel olarak düşündüğümüz de kuşkusuz bu durumdan haklı olarak en rahatsız olan topluluk Kudusü kaybettikten sonra Tüm dünyaya dağılmış olan yahudilerdi. Çünkü Katoliklere göre yahudiler İsa'nın katilleriydi ve ikinci sınıf vatandaşlardı. Hristiyanlar içerisinde sürekli aşağılanan yahudiler aynı zamanda ticari yetenekleri ve faizcilikle çok zengin olmuşlardı. "Hristiyanlar da faiz yasaktır."
Bu rahatsızlık o dönemde kiliseye karşı mücadele eden tüm grupların yahudi desteği almasını sağlamıştı. İlk olarak 1381'de ilk ayaklanma kilise ve krala karşı başlatıldı. Tüm kiliseler yağmalanırken ilginçtir sadece bir kiliseye dokunulmamıştı. Bu kilise süleyman mabedi ile özdeşleştirilen tek kiliseydi. İngileteredeki bu ayaklanmada birçok tarihçi ortalıkta gezinen ajanların bu ayaklanmayı alevlediğinden bahseder ama bu ajanlar hakkında bilgiyi çok az tarihçi verir.
Wycliffe adındaki Rahibin dini önderliğinde İngiltere başpiskoposunun öldürülmesi ile ayaklanma bastırılmış oldu. John Ball Wycliffein öğrencisi ve ayaklanmanın en ateşli savunucusu Hocasının arkadaşları ile gizli bir biraderlik ilişkisi olduğunu yazacaktır.
John Huss ayaklanması Çeklerdeki bir ayaklanmadır ve seküler düzenin kurulumunda etkili olmuştur. John Huss ise düşüncelerini oluştururken Avigdor Ben Isaac Kara'dan etkilendiğini söylemiştir. Huss tarikatı kilise tarafından bir yahudi mezhebi olduğu suçlaması ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlar elbette dumanlar ateşi göstermek için yeterli dğeil.
Malachi Martin aynı dönemde hümanistlerin yahudilerden etkilendiğini belirtmiştir.
Kainatın ulu mimarı hümanistlerin aradıkları şey olmaya başlamıştı. Günümüzdeki yeni dünya düzenindeki akıllı tasarım ilkesi ile benzerliği beni şaşkına çevirdi ve kainatın ulu mimarının tanıtımı YHWH harfleri ile yapıldı. Ölümlüler tarafından telaffuzu yasak olan bu harfler yehovayı temsil eder.
Protestanlık ile hümanizm eş zamanlı yayılma yapmışlar ve protestanlığın girdiği her yere girmişlerdir. Protestanlığın öncülerinin ise bazı mistik tarikatlara üye oldukları bugün bilinmektedir.
Martin Luther, Philip Melanchthon, Johannes Reuchlin, Jan Amos Komensky
Biz artık Allah'ı hayat gayesi
olarak tanımayacağız. Biz bir gaye
yarattık. O gaye Allah değil,
beşeriyettir Meşriki Azam Hümanistliğin önde gelen savunucularından.
Jean Bodin de bir yaratıcı kabul etmişti ama bu yaratıcı Allah değildi bugünkü Akıllı Tasarım çok önemliydi. Doğal din, doğal hukuk bu dönemlerde etkisini göstermeye başlamıştır.
Dilerseniz bu bölümü sayfalarca yazarak uzatabilirim ama irtica söylemlerine girmek için şimdilik kalan bölümleri ihmal ediyorum. Son zamanlarda bir irtica sözü dolaşmaya başladı ve Ezan'ın Türkçe versiyonları çıktı. Ezan'ın türkçe okunması milliyetçilikle açıklanmaya çalışılıyor ancak bu durumu milliyetçilerin desteklemediği de çok açık. Bunun dışında Laik bir hukuk devletinde irtica adında bir tehditden bahsedilmeye başlandı.
Bu tehdidin ne olduğu, irticanın ne olduğu açıklanmadan insanlar irticacı ilan edilmeye başladı. Türkiye'de gerçekten bir irtica tehlikesi mi var. Yoksa seküler yapılanma Avrupadaki işini tamamlayıp yeni Dünya düzeni peşinde koşarken bu dünyadaki Türkiyeyi mi hazırlamaya çalışıyor. Yukarıda ayrıntıya girmeyip değindiğim noktalarda ABD - İsrail ve Yeni dünya Düzeninin Türkiye ve İslam dünyası için yeni Avrupa ve Hristiyan dünyası için bitirlmiş bir aşama olduğuna değindik.
Acaba Türkiye yeterince seküler ( yani din dışı değil mi). Anlaşılan değil. Çünkü genel çerçeveden baktığımızda Türkiye'nin hukuk kuralları ve resmi kurumları ile seküler olduğunu ama halkın İslamın gelenek ve kurallarına bağlı kaldığını görmekteyiz. İslamdan ve kültürden uzaklaştırma çabaları tarih boyunca Türkiye'de etkili oldu. Acaba son hamle ne zaman yapılacak. Avrupa ve Amerikada olduğu gibi insanlar tamamen mi Dinden uzaklaşmalı.
Aslında evet. Hedefle ulaşabilmek için sekülerizmi yayan ama aynı zamanda Dinine en bağlı millete bakmamız gerekir. Diğer insanlar gönüllü oalrak İsrail2e ne zaman yardım eder. Elbette manevi inançlarını yitirip tamamen maddesel ihtiyaçlarla karşı karşıya kaldığı zaman. Her ülkede tefecilikle çok zengin olmuş Dünyanın en güçlü azınlığı karşımızda...
Bu azınlık manevi inançları yok olan her insanı maddi gücü ile köleleştirebilir. Hatta bu bizim isteğimizle gönüllü olarak olacaktır. Çünkü aç kalacağız ve iyi bir iş arayacağız. Yada en azından bir iş. Bu durumda işveren olarak karşımızza kim çıkacak?
Sabrınız için teşekkürler.