Şeker bağımlılığı gerçek bir tehlikedir. Sukroz bağımlılığı, obezitenin bir numaralı nedeni sayılabilir. Obezitenin, kalp hastalığı için risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Şeker bağımlılığının bir göstergesi de, küçük kızlarımızı “şeker” olarak tanımlamaktır.
Sevdiklerimizi şekerle ilişkilendirmemizin nedeni, şekerde olduğu gibi çocuklarımıza duyduğumuz sevginin de kendimizi iyi hissettirmesidir. Başka bir deyişle, sevgi ağrıyı keser.
Bilim adamları, şeker ve sevgi arasındaki bu benzerlikle ilgili olarak, her ikisinin de “opioid” (afyondan elde edilen) reseptörleri tetiklediğini keşfetmişlerdir. Bu reseptörler tetiklendiğinde, reaksiyonlar zinciri ateşlenmiş olur. Bu zincir, “ağrıyı hissetmeme” ile son buluyor. Sonuç, mutluluktur.
Şeker ve sevgiye ek olarak, ilaçlar da opioid reseptörleri tetikleyebilirler. Bu ilaçlar afyon, kodein, morfin ve oksikodon’dur. Bunların hepsi “opiat” olarak bilinir. “Mutluluk”un ötesinde, opiatlar “coşku ve neşe” duygularına da neden olur. Bu, kısmen de olsa, insanların neden bağımlı olabildiklerini açıklar – bu coşku ve neşe halinin doğal bir şekilde hissedilmesi güçtür, ama imkânsız değildir. Bu ayrıca, sevilme hissinin eksik olduğu kişilerin neden şekere (örneğin karınız mutsuz olduğunda çikolata yer) veya ilaçlara yöneldiğini de açıklar.
Opioid reseptörleri tetikleyen birçok şey bağımlılık yaratabilir. Bazı bağımlılıklar sağlıklıdır, bazıları da şeker bağımlılığında olduğu gibi sağlıksız.
Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.
Şeker bağımlılığı birçok bahane ile rasyonalize edilir. Genellikle şunlar söylenir: Herkes gazoz içiyor, zararlı olsaydı satılmazdı, çocuklar bile yiyor, etikette “şekersiz” yazıyor, yarın bırakacağım, kilo almak umurumda değil, benimki genetik, herkes şişman, şişmanlık sağlıklıdır, bir yerde şekerin bağımlılık yapmadığını okudum.
Sevdiklerimizi şekerle ilişkilendirmemizin nedeni, şekerde olduğu gibi çocuklarımıza duyduğumuz sevginin de kendimizi iyi hissettirmesidir. Başka bir deyişle, sevgi ağrıyı keser.
Bilim adamları, şeker ve sevgi arasındaki bu benzerlikle ilgili olarak, her ikisinin de “opioid” (afyondan elde edilen) reseptörleri tetiklediğini keşfetmişlerdir. Bu reseptörler tetiklendiğinde, reaksiyonlar zinciri ateşlenmiş olur. Bu zincir, “ağrıyı hissetmeme” ile son buluyor. Sonuç, mutluluktur.
Şeker ve sevgiye ek olarak, ilaçlar da opioid reseptörleri tetikleyebilirler. Bu ilaçlar afyon, kodein, morfin ve oksikodon’dur. Bunların hepsi “opiat” olarak bilinir. “Mutluluk”un ötesinde, opiatlar “coşku ve neşe” duygularına da neden olur. Bu, kısmen de olsa, insanların neden bağımlı olabildiklerini açıklar – bu coşku ve neşe halinin doğal bir şekilde hissedilmesi güçtür, ama imkânsız değildir. Bu ayrıca, sevilme hissinin eksik olduğu kişilerin neden şekere (örneğin karınız mutsuz olduğunda çikolata yer) veya ilaçlara yöneldiğini de açıklar.
Opioid reseptörleri tetikleyen birçok şey bağımlılık yaratabilir. Bazı bağımlılıklar sağlıklıdır, bazıları da şeker bağımlılığında olduğu gibi sağlıksız.
Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.
Şeker bağımlılığı birçok bahane ile rasyonalize edilir. Genellikle şunlar söylenir: Herkes gazoz içiyor, zararlı olsaydı satılmazdı, çocuklar bile yiyor, etikette “şekersiz” yazıyor, yarın bırakacağım, kilo almak umurumda değil, benimki genetik, herkes şişman, şişmanlık sağlıklıdır, bir yerde şekerin bağımlılık yapmadığını okudum.