Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sekerat (Ölüm Anı ve Ölüm Acısı) (1 Kullanıcı)

mystical06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2010
Mesajlar
50
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
“Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (iken) kardeşleri için: 'Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi' diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah' tır. Allah, yaptıklarınızı görendir.” (Al-i İmran; 156)

Ölüm sekeratından maksat, ölüme yakın sürede çekilen şiddetli acılar ve sıkıntılardır. Dünya hayatının sonu bu sekeratı çekmektir. Bu sekeratın şiddetinden sakınmak için, günahlardan kaçınmak ve salih amel işlemek zorunluluğu vardır. Onun için Lokman Hekim oğluna: “Oğlum! Yaşarken sekeratı unutma.” diye nasihat etmiştir.

Yaşarken sekeratı unutmamak, oturup yas tutmak değil, sekeratın şiddetini artıran günahlardan sakınmak ve onu hafifletici amelleri işlemektir. Hz. Peygamber (S.A.V) dualarında:

" Cehennem ateşinden ve kabir azabından Allah-u Zülcelal'e sığındığı gibi, sekerat azabından da O'na sığınır ve: 'Allah'ım! Ölüm sekeratımı kolaylaştır.' ” (Müttefekun Aleyh) derdi.

Sekeratın son aşaması da ruhun çekilmesidir. Bu olay, iyi olan kimseler için oldukça kolay, kötü olanlar için ise son derece zordur. Hasan (R.A.)' dan gelen bir rivayette Hz. Peygamber (S.A.V.) ölümün elem ve acısını anlatırken:

“O, üç yüz kılıç darbesi kadardır.” (İbn Ebi'd-Dünya) buyururdu.

Şeddad b. Evs şöyle demiştir: “Mü'min için dünya ve ahirette en şiddetli acı ölümdür. O, çengel ile çekip içini çıkarmaktan, makasla biçilmekten ve tencerede kaynamaktan daha da zordur. Eğer bir ölü dirilip ölüm acısını haber verse, artık hayattakiler hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelirlerdi.”

ÖLÜM ACISI

Allah-u Zülcelal, Hz. Musa (A.S)'nın ruhunu kabzettiği vakit ona: “Ölüm acısını nasıl buldun?” diye sorduğunda Musa (A.S) şöyle cevap verdi: 'Tavada kaynatılan kuş gibi; uçamaz ki kurtulsun, ölemez ki rahat etsin.' Başka bir rivayette ise: 'Canlı canlı kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi.' ” demiştir.

Şöyle denilmiştir: “İyilerin ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, kötülerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir.”

Birinci olayda ruh yara almaz. İkinci olayda ise, yara alır ve delik deşik olmuş bir hale gelir. Aldığı bu yaralar kabir hayatı boyunca da ona azap çektirirler. Ruhu çekilmekte olan bir adam duyduğu acıyı şöyle terif etmiştir: “Gökler üstüme çökmüştür. Vücudum iğne deliğinden geçiyor gibidir.”

Hz. Ka'b şöyle demiştir: “Ruhun çekilmesi olayında sanki her tarafı dikenli bir çubuk hastanın ağzından içine sokulur ve dikenli dallar onun damarlarına yayılırlar. Daha sonra da kuvvetli bir adam bu çubuğu çekip çıkarır.”

Ruhun çekilmesi sırasında ölüm meleği de görülür. Bu melek, ölenin itikat ve amellerine göre değişik surette gelir.

Rivayete göre İbrahim (A.S) ölüm meleğine: “Bana kötü insanların ruhunu aldığın surette görün.” dedi. Melek: “Sen bu sureti görmeye dayanamazsın.” dedi ise de İbrahim (A.S.) ısrar ederek: “Dayanırım.” dedi. Azrail (A.S.): “Yönünü dön.” buyurdu. İbrahim (A.S.) döndü ve Azrail (A.S.)' i görünce, onu kapkara, saçı sakalı karışmış, pis pis kokar, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü. Buna dayanamayarak düşüp bayıldı. Ayılınca Azrail (A.S.)' i eski suretinde gördü ve ona: “Bir günahkara, senin suratını görmek yeter. Başka bir azap ile karşılaşmasa da senin o suratın azap bakımından onun için yeterlidir.” dedi. İbrahim (A.S) bu sefer: “Bana iyilerin ruhlarını aldığın surette görün.” dedi ve meleği güzel bir surette görünce de: “İyiler için mükafat olarak seni bu surette görmeleri yeterlidir.” demiştir.

İşte asilerin karşılaşacağı ve itaat edenlerin kurtuldukları zorluklar bunlardır. Allah-u Zülcelal' e itaat edenler Azrail (A.S)' i en güzel surette görürler. Amel defterlerinin kapatıldığı son anda, ölenin amelini yazan iki melek de ona görünürler. Ölen iyi kimse ise melekler ona: “Allah-u Zülcelal seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bizi salih ameller yazmakla meşgul ve mutlu ettin.” derler. O kötü kimse ise, melekler ona: “Allah-u Zülcelal seni şerle cezalan-dırsın. Sen bizi kötü şeyler ve günahlar yazmakla meşgul ve mutsuz ettin.” derler.

Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:

“Biriniz ni'met ve azap göreceğini öğrenmedikçe ve cennet ya da cehennemdeki yerini seyretmedikçe ölmez.” (İbn Ebi'd-Dünya)

Bir kimsenin kendisini ölüm sekeratından selametli bir şekilde muhafaza edebilmesi için, o vakit gelip çatmadan önce, Allah-u Zülcelal' in emir ve nehylerini yerine getirmeye gayret ederse, inşallah rahat ve güzel bir şekilde bu dünyadan ayrılır. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

“O kimseler ki, melekler onların ruhunu rahat ve hoş bir şekilde alırlar.” (Nahl; 32)




Demek ki, mü'minin emin olduğu, neşeli ve en sevinçli günü, öldüğü günüdür…​
 

Hayati55

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Mar 2010
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
İmam-ı Gazali şöyle anlatmıştır:

"İman, insanın ruhu gibidir. İnsanda ruh olmadığı zaman, nasıl yaşayamıyorsa, imanı olmayan kelime-i şehadet veya kelime-i tevhid getirmeyen kişiler de ölü gibidir. İbadet de insanın âzâları gibidir. Fakat onun ibadeti yoksa, elleri, ayakları, başı, kalbi olmayan bir insan gibi olur. Öyle bir insan da hayatını devam ettirebilir mi?"

Demek ki ibadetsiz olan kimse de sekarat esnasında âzâları olmayan o kimsenin öldüğü, ruhun ondan ayrıldığı gibi imansız olarak dünyadan ayrılabilir. Onun için elimizden geldiği kadar, Allah-u Zülcelal'in bize emrettiği şeyleri yerine getirip, nehyettiği şeylerden de kendimizi muhafaza edelim.


Allah(cc) razı olsun kardeşim emeğine sağlık
 

mystical06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2010
Mesajlar
50
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
ALLAH sendende razı olsun, herşey gönlünce olsun kardeşim
 

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
sekerat (ölüm) anı.....
bismillahirrahmanirrahim

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"Kim cihad ederse ancak kendi menfaatine cihad eder. Allah, alemlerden zengindir." (Ankebut; 6)

Bu ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre, Allah-u Zülcelal bize karşı şefkat ve merhamet sahibidir. O bizim iyiliğimize, hizmetimize muhtaç değildir, o zengindir. Bir işveren, işçilerinin ücretini fazlasıyla verdiği zaman, onlar muhtaç ve perişan olmayacağız diye memnun olurlar. Bir memlekette de işsizlik olduğu zaman, o memleketin halkı perişan olmamak, bir işe girmek için bütün çabalarını gösterirler. Allah-u Zülcelal de işverendir. Bize vermiş olduğu iş karşılığında, kıyamet gününde ne mükafatlar vereceğini, ancak O bilir.

Eğer omuzumuzda olan melekler, günah işlediğimiz zaman bize bir tokat vursaydı, ne yapıyorsun deseydi, hiç günah işlemezdik. Ama imtihanda olduğumuz için Allah-u Zülcelal zahiri olarak böyle bir şey göstermiyor.

Evliyalardan bir zat şöyle anlatmıştır:

"Bir adam devamlı olarak yanımıza geliyordu. Yüzünün bir tarafı kapalıydı, açmıyordu. Bu dikkatimi çekti, merak ettim ona: 'Sen bizim yanımıza çok geliyorsun, yüzünün bir tarafını niye açmıyorsun?' diye sordum. Adam: 'Eğer bu söylediğimi kimseye söylemezsen sana söylerim.' dedi ve anlatmaya başladı: 'Ben eskiden kabirleri açıyor, kabirde ölünün yanında ne varsa çalıyordum. Bir gün bir kadının kabrini açtım. Onun kefenini almak için elimi uzattım, o da kefenini benden almak için kefeni geriye çekti. Ben de kefeni kendime çektim. Kadın böyle keramet gösterdiği halde, yine de kefeni bırakmadım, çok akılsızmışım. Kadın kefeni bırakmadığımı görünce, bir elini kaldırdı, yüzüme vurdu.'
Böyle dedikten sonra, yüzündeki peçeyi indirdi. Baktım ki yüzünde kadının vurduğu tokattan dolayı, beş parmağın izi vardır. Adam daha sonra şöyle dedi: 'O işte o gün, bir daha böyle bir iş yapmamaya tevbe ettim. Allah'a söz verdim.'
İşte eğer Allah, hatalarımız karşısında bizi de böyle zahiren uyarsaydı, nasıl olacaktık? Allah bir saniye bile bizden ayrılmayıp, bizi görüyor. Bilindiği gibi insana şah damarından daha yakın bir şey yoktur. O bize şah damarımızdan daha yakınken ve öyle sınırsız kudret ve azamet sahibiyken, O'na karşı hata yapan kişi, demek ki kendisini dağlardan daha kuvvetli görmektedir de onun için öyle davranmaktadır.
Söylenen olayı anlatan evliya şöyle demiştir:
"Ben olayı, Evzai'ye mektupta anlattım, o da bana cevaben: 'O adam tevbe etti. Pişman oldu, peki o kadar kabir açmış, sen ona o kabirdekilerin yüzü kıbleye doğru muydu, değil miydi diye niye sormadın?' dedi. Hemen o adamı buldum ve ona: 'Sen o kadar kabir açtın, kabirde yatanlar yeryüzünde müslüman olarak görünüyorlardı, onların yüzü hangi tarafaydı.' diye sordum. Adam bana: 'Çokları kıbleye doğru değildi.' dedi. Hemen Evzai'ye bir mektup göndererek, bu durumun niçin böyle olduğunu sordum. Bana mektubunda şöyle cevap verdi: 'İnnalillahi, dini üzere olmadılar onun için.'

Çünkü kıble ehli, dünyadan imanla ayrılırsa, onun yüzü mezarda mutlaka kıbleye doğru olacaktır. Eğer imanını kurtaramazsa, melekler kabirde onun yüzünü kıblenin aksi istikametine çevirirler. Yeryüzünde şimdi müslüman olarak yaşıyoruz ama sekarat zamanı, ölüm anı, çok büyük bir olaydır. İmam-ı Gazali şöyle anlatmıştır:

"İman, insanın ruhu gibidir. İnsanda ruh olmadığı zaman, nasıl yaşayamıyorsa, imanı olmayan kelime-i şehadet veya kelime-i tevhid getirmeyen kişiler de ölü gibidir. İbadet de insanın âzâları gibidir. Fakat onun ibadeti yoksa, elleri, ayakları, başı, kalbi olmayan bir insan gibi olur. Öyle bir insan da hayatını devam ettirebilir mi?"

Demek ki ibadetsiz olan kimse de sekarat esnasında âzâları olmayan o kimsenin öldüğü, ruhun ondan ayrıldığı gibi imansız olarak dünyadan ayrılabilir. Onun için elimizden geldiği kadar, Allah-u Zülcelal'in bize emrettiği şeyleri yerine getirip, nehyettiği şeylerden de kendimizi muhafaza edelim. Ashab-ı kiramdan Huzeyfe el-Adevi şöyle anlatmıştır:

"Yermük harbinde amcamın oğlunu arıyordum. Yanımda biraz su vardı. Kendi kendime: "Eğer yaşıyorsa ona biraz su vereyim." diyordum. Bir süre sonra onu buldum. Yaralı olarak yaşıyordu. "Sana biraz su vereyim mi?" diye sordum. Başıyla: "Evet!" diye işaret yaptı. O sırada bir adamın inlediğini duydu. Yine başıyla: "Suyu ona ver!" diye işaret etti. O adamın yanına gidince: "Sana su vereyim mi?" diye sordum. O da: "Evet!" dedi. Tam o esnada başka birinin inlediğini duyunca, bana: "O adamın yanına git." dedi. Bende o adamın yanına gittim. Yanına vardığımda son nefesini vermişti. Derhal diğer adamın yanına döndüm. Baktım o da ölmüş. Amcamın oğlunun yanına koştum. Ama o da ölmüştü.

Bakınız, onlar sekarat esnasındaydılar. Bir iki dakika sonra can vereceklerdi, öyle hararetli oldukları halde, arkadaşlarını kendilerine tercih ettiler. İşte biz böyle olmadığımız zaman kendimize: "Bak onlar nasıldı, ben nasılım?" dememiz ve onlar gibi olmaya biraz çaba göstermemiz lazımdır. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?" (Fussilet; 53)

Burada insanlar için çok büyük bir işaret vardır ki ne yer, ne melekler, hiç bir şey, bizim yaptıklarımıza şahit olmasa da Allah-u Zülcelal, bize şahit olarak kafidir.

Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi. Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir." (İbrahim; 24)

Hz. Aişe (R.Anha) şöyle anlatmıştır: "Bir gece rüyamda kıyametin koptuğunu ve mizanın kurulduğunu gördüm. Bir kadının ameli tartıldı. Baktı ki kadının dünyada ameli fazla olmamasına rağmen, amelleri orada Uhud Dağı gibi büyük oldu. Bu duruma hayretler içerisinde kaldım. Sabahleyin o kadını çağırıp ona: "Sen ne amel yapıyorsun?" diye sordum. Kadın ilk önce söylemek istemedi, fakat çok ısrar edince, anlatmaya başladı.
Dedi ki:
"Birincisi, ben vücudumu namahrem olan kişilerden muhafaza ediyorum. Benim ehlimden başka, hiç kimse benim vücudumu görmemiştir.
İkincisi, yalnız yemek yemedim. Eğer çevremde bir insan varsa, muhakkak onunla beraber yemek yerim.
Üçüncüsü, her hangi bir kimse benden bir şey istediğinde, eğer benim yanımda varsa, onu geri çevirmedim."

Bu davranış, o kadının mert olduğuna işaret etmektedir. Cömertlik kökü cennette olan, dalları dünyaya sarkmış bir ağaçtır. Bir kişi o dalları tutarsa, o dallar onu cennete çekecektir. İşte bu kadının, kimseyi reddetmemesi ve yalnız yemek yememesi, onun cömertliğine işarettir. Cimrilik de kökü cehennemde olan, dalları dünyaya sarkmış bir ağaçtır. Kim o dalları tutarsa, o dallar onu cehenneme çekecektir.

Kadın: "Dördüncüsü, ezandan önce mutlaka abdest aldım." dedi. Namaz Allah-u Zülcelal'in bir sofrasıdır. O sofraya bizi çağırmakta, davet etmektedir. Allah-u Zülcelal bize namazı emretmiş, üzerimize farz kılmıştır. Kadın: "Ezandan önce mutlaka abdest alıyorum." dedi. Niçin? Çünkü insanın bir düşmanı olursa ve silahsız olarak onunla karşı gelirse, düşmanı, silahıyla hemen onu perişan ve helak eder. Mü'minin silahı da abdesttir. Mü'min daima abdestli olmalıdır.

Kişi abdestli olmadığı zaman, ezan okunduğunda şeytan ona: "İşte ezan okundu, senin abdestin yok, sen abdest alıncaya kadar, namaz biter, cemaate yetişemezsin." diye onu kandırabilir. Daha sonra şeytan: "Şu işi de yap, sonra abdest alıp namaz kılarsın. Şu işi de yap, daha sonra kılarsın." diye öğle namazını, ta ikindiye kadar geciktirerek onu meşgul edebilir.


Abdesti olmayan bu kişi böylece hem cemaati kaçırmış hem de namazını geçirmiş olur. Onun için ezandan önce elinde silahı olursa yani abdesti olursa, ezan okunduğu zaman, şeytan ona yaklaşamaz. Çünkü o kişinin silahı elindedir. Ben abdestliyim hemen namazımı kılayım diyecektir. Hz. Peygamber (S.A.V) bir gün, Bilal-i Habeşi (R.A)'ye:

"Ya Bilal! Ben cennette, arkamda senin ayak sesini duydum. Diğer arkadaşlarına nazaran çok ilerde idin, ne amel yapıyorsun?" dedi. O: "Ya Resulallah! Benim güvendiğim amel şudur; yeryüzünde ne zaman abdestimi bozmuşsam, hemen abdest alıyorum ve abdest aldığım zaman da onunla mutlaka Allah'ın bana nasip ettiği bir namaz kılıyorum." dedi. (Buhari, Müslim)

Demek ki Bilal-i Habeşi (R.A) yeryüzünde abdestsiz dolaşmıyordu ve abdest ile sünnet namazı kılıyordu.

O kadın: "Beşincisi, ben daima ezana cevap verdim." dedi. Ezana cevap vermek, Allah-u Zülcelal'in namaz emrine, üzerimize farz kıldığı o misafirliğe, bizi davet ettiği o sofraya, icabet etmek demektir. Müezzin ezan okuduğunda, onun sözlerini tekrar etmeli, işimizi, konuşmamızı bırakarak ezanı dinlemeli, ona cevap vermeliyiz. İnsanın ezana cevap vermemesi, kendi işiyle meşgul olması, sanki hiç ezan okunmuyor gibi ezanı dinlememesi, ahireti için çok zararlıdır. Bazı ulema, ezanı dinlememek, sekerat esnasında -Neuzubillah- imansız olarak gitmeye de sebep olabilir, demişlerdir.

O kadın şöyle devam etti: "Benim akrabalarım, dost-ahbaplarım, mü'min kardeşlerim, bana eziyet etse de yine de ben onlara iyilik yapıp onlarla ilişkimi kesmedim. Son olarak, hangi işe teşebbüs ettiysem, kendi başıma karar vermedim, mutlaka istişare yaptım."
Hakikaten, o kadının yaptığı şeyler, İslam dininin çok güzel ahlaklarındandır. Bizim de bundan ibret alarak, elimizden geldiği kadar İslam dininin emir ve nehiylerini yerine getirmemiz lazımdır. Böyle yaparsak, bizim mizanımız, tartımız da kıyamet gününde o kadının ki gibi ağır gelecektir, inşaallah.

Ama bu dünyadayken, Allah'ın yanındaki ecir ve sevaplara meraklı olmazsak, bu ömür geçip bitince, elimiz boş kalacak, terazimiz de hafif olacaktır. O zaman pişman olacağız. O gün gelmeden evvel seferber olmak suretiyle kıyamet gününe hazırlanalım.
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...

inna lillah ve inna ileyhi raciun....
 

mystical06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2010
Mesajlar
50
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Paylaşım için teşekkürler ALLAH razı olsun.. ALLAH' ım imanla ölmeyi nasip eder inşallah. (Amin)
 

CeyLiNNN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2010
Mesajlar
15
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Amin kardeşlerim Yüce Allah'ımız bizleri korusun kollasın,iman dolu bir yaşam sürüp imanla ölmemizi nasip etsin.
Paylaşımlar için çok teşekkür ederim.Emeğine sağlık kardeşim.
 

ayşekar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2010
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah emeği geçen bütün din kardeşlerimden razı olsun insallah.Bilmediğimiz okadar eksik yönlerimiz varki sayenizde öğreniyorum bende.Hakkınızı helal edin kardeşlerim.
 

abdusselam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
6
Tepki puanı
0
Puanları
0
allahu teala bizlere imanla ölmeyi nasip etsin.bunun içinde onun rızasına uygun bir hayat yaşamayı nasip etsin.bu konuda her kimin emeği varsa allahu teala razı olsun.vesselam...
 

nuuur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
166
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
elinize sağlık allah razı olsun...
iyi bir kul isen rabbinin yolunda isen ölüm tatlıdır ama tam tersi isen ölüm çoook zor azap verici dir....

allaha emanet olun
 

mystical06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2010
Mesajlar
50
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
İyi dilekleriniz için teşekkür ederim. Allah hepinizden razı olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt