istikbal
Kayıtlı Kullanıcı
17 Nisan 2004 HAMAS'ın ileri gelenlerinden Prof. Dr. Abdülaziz Rantisi'nin şehit edildiği tarihtir.
Biz de onun şehit edilişinin birinci yıldönümü münasebetiyle kendisini rahmet ve minnetle anarken mücadele hayatı ve şehadeti hakkında bilgilendirme amacı taşıyan bu dosyayı yayınlıyoruz.
22 Mart 2004 sabahı bütün İslâm âlemi, Filistin davasıyla ismi özdeşleşen ve sadece HAMAS'ın değil genelde bütün Filistin direnişinin, Kudüs davasının önderi olan Şeyh Ahmed Yasin'in şehit edilmesiyle sarsıldı. Vahşette sınır tanımayan Siyonist işgalciler korkakça ve kahpe bir saldırı düzenleyerek, tekerlekli sandalyeye mahkûm ve muhtelif hastalıklarla boğuşan Şeyh Yasin'i sabah namazından çıktığı sırada üzerine havadan füzeler fırlatmak suretiyle şehit etmişlerdi.
"İnsan hakları, demokrasi, barış" gibi sevimli kavramları öne çıkarmasına rağmen siyonist vahşete destek veren, bu vahşetin mağdur ettiği insanların kendilerini savunmalarını ise "terör" olarak nitelendiren hâkim güçler tarafından cüretlendirilen Siyonistler bu cinayetle yetinmeyerek Filistin direnişinin diğer önderlerini de hedef alacaklarına dair açıklamalar yaptılar. Onların bu tehditleri karşısında Filistin direnişinin öncülüğünü kabullenmek büyük bir fedakârlık gerektiriyordu. Çünkü bu, kelle koltukta yaşamak, her an ölüm tehdidiyle karşı karşıya olmak anlamına geliyordu. Ama direniş bayrağının da yere düşmemesi gerekiyordu.
Prof. Abdülaziz Rantisi, direniş bayrağının yere düşmemesi için kendisine tevdi edilen vazifeyi kabul etti. Bazıları böyle bir vazifeyi üstlenmeyi her halde bir nimete konmak sanıyorlardı ki, Şeyh Yasin'in şehit edilmesinden sonra HAMAS'ta liderlik tartışmasının, bölünmenin ortaya çıkabileceğini iddia ettiler. Oysa bu iddiaları vakıayı, gerçeği değil iddia edenlerin içlerindeki temennileri yansıtıyordu. Çünkü onlar böyle bir şeyi temenni eden Siyonist işgalcilerin hesabına ve onların ağızlarıyla konuşuyorlardı. Ama gerçek onların arzuladıklarından ve umduklarından çok farklıydı. HAMAS bırakın kendi içinde liderlik tartışmasından kaynaklanacak bir fitnenin içine sürüklenmeyi genel anlamda Filistin cephesinde bir fitne ve kavganın ortaya çıkmaması için büyük bir hassasiyet gösteren hareket olarak bilinmektedir. Bu yüzdendir ki özerk yönetimin kendisine yaptığı haksızlıklara hep sabretmeyi, fitnenin önünü açacak girişimlere engel olmayı tercih etmiştir.
Direniş bayrağını Şeyh Ahmed Yasin'den sonra devralan Prof. Rantisi daha ilk günden işgalci Siyonistlerin tehditleriyle karşı karşıya gelmeye başladı. Ama o işgalci saldırganlar karşısında taviz vermemeyi, mücadele konusunda gevşememeyi, tam bir kararlılıkla yoluna devam etmeyi tercih etti. İşgalcilerin tehditlerinin sorulması karşısında da, bir hastalıktan veya kalp krizinden ölenin de, Apaçi helikopterlerinin saldırısına uğrayanın da dünyaya veda etmek zorunda kaldığını, kendisine sorulsa Apaçi'yi tercih edeceğini ifade ederek iki mesaj vermeye çalıştı: Birinci olarak işgalcilerin tehditlerinden korkmadığını. İkinci olarak da ölümler arasında tercih yapma imkânı olsa şehadeti tercih edeceğini, şehadetin onun için en ulvi hedef olduğunu.
İşgalcilerin Prof. Rantisi'yi hedef alan saldırıları da diğerleri gibi haince ve korkakça bir saldırı olmuştur. Onlar bu saldırılarıyla aynı zamanda Gazze'den çekilmelerinin bir yenilgi olarak algılanmamasını sağlamak istediklerini ifade ettiler. Bu konudaki stratejilerini yetkililerin ağızlarıyla da dışa yansıttılar. Biz onların bu stratejilerine daha önce de dikkat çekmiştik. Ancak her ne kadar yeni ve vahşi cinayetlere imza atsalar da Gazze'den çekilmeyi kabullenmek zorunda kalmaları Filistin direnişinin bir zaferidir ve Siyonistler açısından da Güney Lübnan'dan çekilme gibi ciddi bir yenilgidir.
Burada üzerinde durulması gereken bir husus da Rantisi cinayetinin arkasındaki ABD rolüdür. Bu konuyla ilgili olarak cinayetin işgal devletinin başbakanı Şaron'un ABD ziyaretinin hemen arkasından ve Bush'un ona açık çek verdiğini açıklamasından hemen sonra gerçekleştirilmesine özellikle dikkat çekmek gerekir. Bush, Şaron'un söz konusu ziyaretinde onun geliştirdiği projelerine hayran kaldığını ve tam destek verdiğini dile getirdi. Gerçi onun görünüşte kastettiği Gazze'den çekilme ve Filistin halkıyla irtibatı kesme projesiydi. Ancak Rantisi cinayeti de bu projeyle bağlantılı olduğundan tahminimize göre bu cinayet de Bush - Şaron görüşmesinde ele alınmış ve karara bağlanmıştır. Cinayetin, ABD'nin Irak'taki direniş karşısında köşeye sıkıştığı ve büyük kayıplar verdiği günlerde gerçekleştirilmesinin de bir rastlantı olmadığını düşünüyoruz. ABD'nin o günlerde dünya kamuoyunun dikkatlerini bir başka yöne çekmeye ihtiyacı vardı ve Rantisi'nin şehid edilmesi böyle bir şeyi sağlayabilecek türden bir olay olacaktı ve nitekim öyle olmuştur.
Cinayette kullanılan teknoloji ise tamamen Amerikan emperyalizminin Siyonist işgal devletine ikram ettiği teknolojidir. Örneğin işgal devletinin nokta operasyonları adını verdiği cinayet saldırılarında, bu çerçevede Rantisi'yi hedef alan vahşi saldırısında kullandığı Apaçi helikopterlerini ABD, İsrail işgal devletinden başka hiçbir ülkeye vermemektedir. Bu helikopterlerin kullandığı füzelerin de ABD ürünü olduğunu tahmin ediyoruz.
Sonuç olarak cinayet kararının Şaron - Bush görüşmesinde verildiği anlaşılıyor. Cinayette kullanılan teknoloji ise tamamen ABD tarafından ikram edilen bir teknoloji. İnfaz işlemi ise Şaron tarafından planlanıp onun cani pilotları tarafından gerçekleştiriliyor. Bu durumda cinayetin İsrail - ABD ortak cinayeti olduğunu söylemek gerekir.
Prof. Rantisi Kimdir?
Şeyh Ahmed Yasin'in şehit edilmesinden sonra Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'nin Gazze bölgesi genel sorumlusu olarak seçilen ve son dönemde ismi bayağı öne çıkan Prof. Abdülaziz Rantisi de direnişin, mücadelenin içinde yoğrulmuş biridir. Hicretten sürgüne, zindandan füze saldırısına kadar, siyonist vahşetin yansıması olan bütün zulümlere muhatap olmasına rağmen verdiği mücadeleden bir adım geri atmamıştır.
Abdülaziz Ali er-Rantisi 23 Ekim 1947'de bugün İsrail olarak gösterilen, ama gerçekte bütün halindeki Filistin'in gasp edilmiş bir parçası olan bölgedeki Yafa ile Uşdud arasında kalan Yebna köyünde dünyaya geldi. Ailesi köyün en zenginlerindendi ve geniş araziye sahipti. Ama o daha altı aylıkken ailesi işgalci siyonistlerin köylerini gasp etmeleri sebebiyle hicrete zorlandı ve böylece daha bebeklik çağında hicreti yaşadı. Ailesi hicretten sonra Gazze'nin güneyindeki Han Yunus kasabasına kurulan bir mülteci kampına yerleşti. Artık BM mültecilere Yardım Yüksek Komiserliği (UNRWA)'nin yardımlarına el uzatan oldukça yoksul bir aile haline gelmişti.
Siyonist saldırganların köylerini işgal etmeleri sebebiyle ailesinin bütün mal varlığını kaybederek UNRWA'nın yardımlarına el uzatan son derece yoksul aile haline gelmesi Rantisi'yi de küçük yaştan itibaren çalışmaya zorladı. Çünkü 11 fertten oluşan ailesinin geçimine bir katkıda bulunması gerekiyordu. Bu yüzden yaşıtlarıyla oynamaya fırsat bulamadan altı yaşından itibaren okulundan artan zamanlarda iş bulup çalışmaya başladı.
Bütün zorluklara ve ailesinin yoksulluğuna rağmen öğrenimini sürdüren ve üstün zekâsıyla öne çıkan Abdülaziz Rantisi 1965'te liseyi bitirerek üniversite tahsili için Mısır'ın İskenderiye şehrine gitti. 1970'te Kahire Tıp Fakültesi'nden üstün başarıyla mezun oldu. Daha sonra Gazze'ye döndü ve hem doktor olarak çalışmaya başladı hem de üniversitede yüksek lisans ve doktora tahsili yaptı. Yine Mısır'da çocuk sağlığı alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. İhtisaslarını tamamladıktan sonra da 1976'dan itibaren Gazze'deki Han Yunus Nasır Hastanesi'nde çalışmaya başladı.
Sağlık alanında muhtelif sosyal kuruluşlarda çalışmalar yaptı. Bunlardan bazıları: İslâmi Külliye Yönetim Kurulu üyeliği, Gazze Arap Tıp Cemiyeti üyeliği, Filistin Kızılayı üyeliği.
1978'de Gazze İslâm Üniversitesi'nin açılmasından sonra bu üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bu üniversitede ırsi yollardan geçen hastalıklar ve çocuk sağlığı üzerine önce doçent sonra da profesör olarak dersler verdi.
Oldukça zeki ve başarılı bir şahsiyet olan Rantisi, meslek hayatına atıldıktan sonra çok değişik alanlarda yıldızı parladı. İlmi çalışmalarda, sosyal aktivitede, davette ve direnişte hızla tanınan, kendini gösteren bir şahsiyet oldu.
Rantisi, 1987'de HAMAS'ı kuran yedi kişiden biridir. Ancak HAMAS'ın biri birden ortaya çıkmış bir örgüt olmadığını, daha önce zaten var olan Filistin Müslüman Kardeşler cemaatinin işgale karşı fiili direniş amacıyla kurulan bir örgütlenmesi olduğunu hatırlatalım. Rantisi de HAMAS'ın şekillenmesinden önce Gazze'de Müslüman Kardeşler cemaatinin lider kadrosu içinde yer alıyordu.
Gazze'de Müslüman Kardeşler cemaatinin HAMAS adıyla bir örgütlenmeye gitmesinin amacı işgal devletine karşı fiili bir mücadele ve halk ayaklanması başlatmaktı. Bunda da 7 Aralık 1987'de bir siyonistin kamyonetiyle Filistinli işçileri taşıyan araca arkadan kasıtlı olarak çarpması ve dört işçinin ölümüne, dokuz işçinin de yaralanmasına sebep olması alevi çakan gelişme oldu. İşte bu olaydan sonra bir araya gelen yedi önder, işgal güçlerine karşı kitlesel hareket başlatma kararı aldı. Bu yedi önderden biri de Prof. Dr. Abdülaziz Rantisi'ydi. Aynı zamanda 1987 intifadasının başlangıcını teşkil eden bu gelişmede halkı örgütleme faaliyetleri de Rantisi'nin öğretim görevlisi olarak çalıştığı Gazze İslâm Üniversitesi'nden başlatıldı.
HAMAS'ın kuruluşu resmi olarak 9 Aralık 1987 tarihinde ilan edildi. Ondan bir gün önce de Gazze İslâm Üniversitesi Öğrenci Meclisi halkla irtibatı sağlamak amacıyla bir toplantı düzenlemişti. Bu mecliste bulunan öğrencilerin tümü de HAMAS'ın birer fertleriydiler. 10 Aralık 1987 tarihi ise HAMAS'ın ilk bildirisinin yayınlandığı tarihtir. Bu bildiriyle aynı zamanda işgale karşı Filistin halkının en kapsamlı cihadını başlattığı ilan ediliyordu.
1987 intifadasının başlamasından 37 gün sonra yani 15 Ocak 1988 tarihinde gece yarısından sonra kalabalık bir işgalci asker birliği Prof. Rantisi'nin evini kuşatmaya aldı. Evin kapısını büyük gürültülerle kırarak içeri giren askerler Rantisi'yi tutukladılar. Böylece onun için zindanlar dönemi başlamış oldu. Aynı zamanda o HAMAS'ın resmen kuruluşunun ilan edilmesinden sonra lider kadrosundan tutuklanan ilk kişi oluyordu. Bir ay zindanda tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Ama çok geçmeden 4 Mart 1988 tarihinde tekrar tutuklandı. Bu ikinci tutuklanışından sonra 2.5 yıl zindanda tutuldu. Bu ikinci tutuklamayla birlikte aynı zamanda onun için yargı işkencesi başlamış oluyordu. Çünkü işgal devleti onu mahkeme önüne çıkarıp hakkında herhangi bir hüküm vermeden davasını erteliyordu. 4 Eylül 1990 tarihinde serbest bırakıldı. Ama aradan sadece 100 gün geçtikten sonra tekrar tutukladı ve bir yıl idari davadan zindanda tuttu. (İdari dava olağanüstü hal uygulaması gibi bir yargılama sistemidir.) Rantisi bütün bu ve benzeri tutuklamalarla, toplam yedi yıl süreyle işgal devleti zindanlarında kaldı.
Onun mücadele hayatının en önemli merhalelerinden birini de Güney Lübnan'ın Mercu'z-Zuhr bölgesine 415 arkadaşıyla birlikte sürgün edilmesi olayı oluşturmaktadır. Bir yıla yakın devam eden bu sürgünde sürgün edilenlerin sözcülüklerini yaptı.
Biz de onun şehit edilişinin birinci yıldönümü münasebetiyle kendisini rahmet ve minnetle anarken mücadele hayatı ve şehadeti hakkında bilgilendirme amacı taşıyan bu dosyayı yayınlıyoruz.
22 Mart 2004 sabahı bütün İslâm âlemi, Filistin davasıyla ismi özdeşleşen ve sadece HAMAS'ın değil genelde bütün Filistin direnişinin, Kudüs davasının önderi olan Şeyh Ahmed Yasin'in şehit edilmesiyle sarsıldı. Vahşette sınır tanımayan Siyonist işgalciler korkakça ve kahpe bir saldırı düzenleyerek, tekerlekli sandalyeye mahkûm ve muhtelif hastalıklarla boğuşan Şeyh Yasin'i sabah namazından çıktığı sırada üzerine havadan füzeler fırlatmak suretiyle şehit etmişlerdi.
Prof. Abdülaziz Rantisi, direniş bayrağının yere düşmemesi için kendisine tevdi edilen vazifeyi kabul etti. Bazıları böyle bir vazifeyi üstlenmeyi her halde bir nimete konmak sanıyorlardı ki, Şeyh Yasin'in şehit edilmesinden sonra HAMAS'ta liderlik tartışmasının, bölünmenin ortaya çıkabileceğini iddia ettiler. Oysa bu iddiaları vakıayı, gerçeği değil iddia edenlerin içlerindeki temennileri yansıtıyordu. Çünkü onlar böyle bir şeyi temenni eden Siyonist işgalcilerin hesabına ve onların ağızlarıyla konuşuyorlardı. Ama gerçek onların arzuladıklarından ve umduklarından çok farklıydı. HAMAS bırakın kendi içinde liderlik tartışmasından kaynaklanacak bir fitnenin içine sürüklenmeyi genel anlamda Filistin cephesinde bir fitne ve kavganın ortaya çıkmaması için büyük bir hassasiyet gösteren hareket olarak bilinmektedir. Bu yüzdendir ki özerk yönetimin kendisine yaptığı haksızlıklara hep sabretmeyi, fitnenin önünü açacak girişimlere engel olmayı tercih etmiştir.
Direniş bayrağını Şeyh Ahmed Yasin'den sonra devralan Prof. Rantisi daha ilk günden işgalci Siyonistlerin tehditleriyle karşı karşıya gelmeye başladı. Ama o işgalci saldırganlar karşısında taviz vermemeyi, mücadele konusunda gevşememeyi, tam bir kararlılıkla yoluna devam etmeyi tercih etti. İşgalcilerin tehditlerinin sorulması karşısında da, bir hastalıktan veya kalp krizinden ölenin de, Apaçi helikopterlerinin saldırısına uğrayanın da dünyaya veda etmek zorunda kaldığını, kendisine sorulsa Apaçi'yi tercih edeceğini ifade ederek iki mesaj vermeye çalıştı: Birinci olarak işgalcilerin tehditlerinden korkmadığını. İkinci olarak da ölümler arasında tercih yapma imkânı olsa şehadeti tercih edeceğini, şehadetin onun için en ulvi hedef olduğunu.
İşgalcilerin Prof. Rantisi'yi hedef alan saldırıları da diğerleri gibi haince ve korkakça bir saldırı olmuştur. Onlar bu saldırılarıyla aynı zamanda Gazze'den çekilmelerinin bir yenilgi olarak algılanmamasını sağlamak istediklerini ifade ettiler. Bu konudaki stratejilerini yetkililerin ağızlarıyla da dışa yansıttılar. Biz onların bu stratejilerine daha önce de dikkat çekmiştik. Ancak her ne kadar yeni ve vahşi cinayetlere imza atsalar da Gazze'den çekilmeyi kabullenmek zorunda kalmaları Filistin direnişinin bir zaferidir ve Siyonistler açısından da Güney Lübnan'dan çekilme gibi ciddi bir yenilgidir.
Burada üzerinde durulması gereken bir husus da Rantisi cinayetinin arkasındaki ABD rolüdür. Bu konuyla ilgili olarak cinayetin işgal devletinin başbakanı Şaron'un ABD ziyaretinin hemen arkasından ve Bush'un ona açık çek verdiğini açıklamasından hemen sonra gerçekleştirilmesine özellikle dikkat çekmek gerekir. Bush, Şaron'un söz konusu ziyaretinde onun geliştirdiği projelerine hayran kaldığını ve tam destek verdiğini dile getirdi. Gerçi onun görünüşte kastettiği Gazze'den çekilme ve Filistin halkıyla irtibatı kesme projesiydi. Ancak Rantisi cinayeti de bu projeyle bağlantılı olduğundan tahminimize göre bu cinayet de Bush - Şaron görüşmesinde ele alınmış ve karara bağlanmıştır. Cinayetin, ABD'nin Irak'taki direniş karşısında köşeye sıkıştığı ve büyük kayıplar verdiği günlerde gerçekleştirilmesinin de bir rastlantı olmadığını düşünüyoruz. ABD'nin o günlerde dünya kamuoyunun dikkatlerini bir başka yöne çekmeye ihtiyacı vardı ve Rantisi'nin şehid edilmesi böyle bir şeyi sağlayabilecek türden bir olay olacaktı ve nitekim öyle olmuştur.
Cinayette kullanılan teknoloji ise tamamen Amerikan emperyalizminin Siyonist işgal devletine ikram ettiği teknolojidir. Örneğin işgal devletinin nokta operasyonları adını verdiği cinayet saldırılarında, bu çerçevede Rantisi'yi hedef alan vahşi saldırısında kullandığı Apaçi helikopterlerini ABD, İsrail işgal devletinden başka hiçbir ülkeye vermemektedir. Bu helikopterlerin kullandığı füzelerin de ABD ürünü olduğunu tahmin ediyoruz.
Sonuç olarak cinayet kararının Şaron - Bush görüşmesinde verildiği anlaşılıyor. Cinayette kullanılan teknoloji ise tamamen ABD tarafından ikram edilen bir teknoloji. İnfaz işlemi ise Şaron tarafından planlanıp onun cani pilotları tarafından gerçekleştiriliyor. Bu durumda cinayetin İsrail - ABD ortak cinayeti olduğunu söylemek gerekir.
Prof. Rantisi Kimdir?
Şeyh Ahmed Yasin'in şehit edilmesinden sonra Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'nin Gazze bölgesi genel sorumlusu olarak seçilen ve son dönemde ismi bayağı öne çıkan Prof. Abdülaziz Rantisi de direnişin, mücadelenin içinde yoğrulmuş biridir. Hicretten sürgüne, zindandan füze saldırısına kadar, siyonist vahşetin yansıması olan bütün zulümlere muhatap olmasına rağmen verdiği mücadeleden bir adım geri atmamıştır.
Abdülaziz Ali er-Rantisi 23 Ekim 1947'de bugün İsrail olarak gösterilen, ama gerçekte bütün halindeki Filistin'in gasp edilmiş bir parçası olan bölgedeki Yafa ile Uşdud arasında kalan Yebna köyünde dünyaya geldi. Ailesi köyün en zenginlerindendi ve geniş araziye sahipti. Ama o daha altı aylıkken ailesi işgalci siyonistlerin köylerini gasp etmeleri sebebiyle hicrete zorlandı ve böylece daha bebeklik çağında hicreti yaşadı. Ailesi hicretten sonra Gazze'nin güneyindeki Han Yunus kasabasına kurulan bir mülteci kampına yerleşti. Artık BM mültecilere Yardım Yüksek Komiserliği (UNRWA)'nin yardımlarına el uzatan oldukça yoksul bir aile haline gelmişti.
Siyonist saldırganların köylerini işgal etmeleri sebebiyle ailesinin bütün mal varlığını kaybederek UNRWA'nın yardımlarına el uzatan son derece yoksul aile haline gelmesi Rantisi'yi de küçük yaştan itibaren çalışmaya zorladı. Çünkü 11 fertten oluşan ailesinin geçimine bir katkıda bulunması gerekiyordu. Bu yüzden yaşıtlarıyla oynamaya fırsat bulamadan altı yaşından itibaren okulundan artan zamanlarda iş bulup çalışmaya başladı.
Bütün zorluklara ve ailesinin yoksulluğuna rağmen öğrenimini sürdüren ve üstün zekâsıyla öne çıkan Abdülaziz Rantisi 1965'te liseyi bitirerek üniversite tahsili için Mısır'ın İskenderiye şehrine gitti. 1970'te Kahire Tıp Fakültesi'nden üstün başarıyla mezun oldu. Daha sonra Gazze'ye döndü ve hem doktor olarak çalışmaya başladı hem de üniversitede yüksek lisans ve doktora tahsili yaptı. Yine Mısır'da çocuk sağlığı alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. İhtisaslarını tamamladıktan sonra da 1976'dan itibaren Gazze'deki Han Yunus Nasır Hastanesi'nde çalışmaya başladı.
1978'de Gazze İslâm Üniversitesi'nin açılmasından sonra bu üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bu üniversitede ırsi yollardan geçen hastalıklar ve çocuk sağlığı üzerine önce doçent sonra da profesör olarak dersler verdi.
Oldukça zeki ve başarılı bir şahsiyet olan Rantisi, meslek hayatına atıldıktan sonra çok değişik alanlarda yıldızı parladı. İlmi çalışmalarda, sosyal aktivitede, davette ve direnişte hızla tanınan, kendini gösteren bir şahsiyet oldu.
Rantisi, 1987'de HAMAS'ı kuran yedi kişiden biridir. Ancak HAMAS'ın biri birden ortaya çıkmış bir örgüt olmadığını, daha önce zaten var olan Filistin Müslüman Kardeşler cemaatinin işgale karşı fiili direniş amacıyla kurulan bir örgütlenmesi olduğunu hatırlatalım. Rantisi de HAMAS'ın şekillenmesinden önce Gazze'de Müslüman Kardeşler cemaatinin lider kadrosu içinde yer alıyordu.
Gazze'de Müslüman Kardeşler cemaatinin HAMAS adıyla bir örgütlenmeye gitmesinin amacı işgal devletine karşı fiili bir mücadele ve halk ayaklanması başlatmaktı. Bunda da 7 Aralık 1987'de bir siyonistin kamyonetiyle Filistinli işçileri taşıyan araca arkadan kasıtlı olarak çarpması ve dört işçinin ölümüne, dokuz işçinin de yaralanmasına sebep olması alevi çakan gelişme oldu. İşte bu olaydan sonra bir araya gelen yedi önder, işgal güçlerine karşı kitlesel hareket başlatma kararı aldı. Bu yedi önderden biri de Prof. Dr. Abdülaziz Rantisi'ydi. Aynı zamanda 1987 intifadasının başlangıcını teşkil eden bu gelişmede halkı örgütleme faaliyetleri de Rantisi'nin öğretim görevlisi olarak çalıştığı Gazze İslâm Üniversitesi'nden başlatıldı.
HAMAS'ın kuruluşu resmi olarak 9 Aralık 1987 tarihinde ilan edildi. Ondan bir gün önce de Gazze İslâm Üniversitesi Öğrenci Meclisi halkla irtibatı sağlamak amacıyla bir toplantı düzenlemişti. Bu mecliste bulunan öğrencilerin tümü de HAMAS'ın birer fertleriydiler. 10 Aralık 1987 tarihi ise HAMAS'ın ilk bildirisinin yayınlandığı tarihtir. Bu bildiriyle aynı zamanda işgale karşı Filistin halkının en kapsamlı cihadını başlattığı ilan ediliyordu.
1987 intifadasının başlamasından 37 gün sonra yani 15 Ocak 1988 tarihinde gece yarısından sonra kalabalık bir işgalci asker birliği Prof. Rantisi'nin evini kuşatmaya aldı. Evin kapısını büyük gürültülerle kırarak içeri giren askerler Rantisi'yi tutukladılar. Böylece onun için zindanlar dönemi başlamış oldu. Aynı zamanda o HAMAS'ın resmen kuruluşunun ilan edilmesinden sonra lider kadrosundan tutuklanan ilk kişi oluyordu. Bir ay zindanda tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Ama çok geçmeden 4 Mart 1988 tarihinde tekrar tutuklandı. Bu ikinci tutuklanışından sonra 2.5 yıl zindanda tutuldu. Bu ikinci tutuklamayla birlikte aynı zamanda onun için yargı işkencesi başlamış oluyordu. Çünkü işgal devleti onu mahkeme önüne çıkarıp hakkında herhangi bir hüküm vermeden davasını erteliyordu. 4 Eylül 1990 tarihinde serbest bırakıldı. Ama aradan sadece 100 gün geçtikten sonra tekrar tutukladı ve bir yıl idari davadan zindanda tuttu. (İdari dava olağanüstü hal uygulaması gibi bir yargılama sistemidir.) Rantisi bütün bu ve benzeri tutuklamalarla, toplam yedi yıl süreyle işgal devleti zindanlarında kaldı.
Onun mücadele hayatının en önemli merhalelerinden birini de Güney Lübnan'ın Mercu'z-Zuhr bölgesine 415 arkadaşıyla birlikte sürgün edilmesi olayı oluşturmaktadır. Bir yıla yakın devam eden bu sürgünde sürgün edilenlerin sözcülüklerini yaptı.