Bu yazı Kuran İslamı sitesinden alıntıdır.
Şefaat: Güç ve yetki sahibi birinden başkalarını affetmesi ve hatalarını bağışlaması konusunda aracılık etmektir. Kur’an’da bu konu şöyle ele alınmaktadır.
“Onlar Allah’ı bırakıp, kendilerine fayda ve zarar vermekten uzak olan putlara taparlar: “Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır.” derler. Ey Muhammed de ki; Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi ona haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.” (10/18)
Allah insanların düşünüp akletmesi için ayetleri şöyle açıklıyor:
“(Ey Muhammed!) De ki övgü Allah’adır. Seçtiği kullarına selam olsun.” Allah mı daha hayırlıdır, yoksa ona koştukları ortaklar mı?” (27/59)
“Gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmeyeceği güzel güzel bahçeleri meydana getiren kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? Hayır onlar taptıklarını Allah’a eşit tutan bir topluluktur.” (27/60)
“Yeryüzünü yaratılanların yerleşmesi için elverişli kılan, aralarında ırmaklar meydana getiren, oraya sabit dağlar yerleştiren ve iki deniz arasına engel koyan kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? Hayır onların çoğu akletmeyen bir kavimdir.” (27/61)
“Darda kalanın yalvardığı zaman kendisine karşılık veren, başındaki sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün sahipleri yapan kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? Pek az düşünüyorsunuz.” (27/62)
Karanın ve denizin karanlıklarında size yol bulduran, rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen kimdir? Allah’ın yanında başka bir tanrı mı? Allah onların koştuğu eşlerden yücedir.” (27/63)
“Yaratmaya başlayan sonra da onu tekrar edecek olan, size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? De ki eğer doğru sözlü iseniz açık delilinizi getirin.” (27/64)
Kur’an müşriklerinin bu iddialarını temelinden reddetmiştir. Böyle bir gücün kimsede bulunmadığını, mülkünde tasarrufuna ortaklar yaratmadığını, bu anlayışın büyük bir zulüm olup asla bağışlanamayacağını bildirmiştir.
Allah kendi mülkünde böyle birşeyi kimsenin yapma hakkı ve gücü olmadığını, eğer böyle bir şey olacaksa ancak kendi izniyle olabileceğini böyle bir izni ise kimseye vermediğini, Allah kullarını şirkten sakındırırken kendisi kendine ortaklar edinerek mülkünde hükümranlığını paylaşmadığını bu yetkinin tamamen kendisine ait olduğunu şu ifadelerle beyan ediyor:
“De ki şefaatin tümü Allah’ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (39/44)
“(Allah’ım!) Sadece sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz. Bizi doğru yola ulaştır. Kendisine nimet verdiğin (peygamberlerin) yoluna, Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.” (1/5-7)
Kur’an o günün müşriklerine ait olan bu anlayışı reddetmesine rağmen; zamanla kurtlar kuzu postuna bürünerek bu düşünceyi müslümanların gündemine taşımışlar, istediklerini yapabilmek için de birtakım şahıs zaman ve mekanları kutsayarak onların yardımını istemeyi DİN’in emri gibi göstermeye çalışmışlardır. Allah’ın kullarından kendilerine yardımda bulunacak şefaatçiler icat etmişlerdir.
Allah’ın “sadece bana kulluk edeceksiniz ve sadece benden yardım isteyeceksiniz” hükmünü görmezlikten gelmişlerdir.
Allah hiçbir peygamberi kendisine ortak olsun diye göndermemiştir. Onların da asla böyle bir daveti olmamıştır.
Allah “Ey Meryem oğlu İsa sen mi? insanlara “Beni ve annemi iki ilah olarak benimseyin” dedin? demişti de. O da: “Haşa hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer söylemişsem sen onu bilirsin.. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilemem. Doğrusu gaybı bilen yalnız sensin” demiştir. (5/117)
“(Ey Muhammed) Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku. Onun sözlerini değiştirecek yoktur. Ondan başka sığınılacak birini de bulamazsın.” (18/27)
“(Ey Muhammed!) Seninle tartışmaya girerlerse de ki: “Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim.” kitap verilenlere ve kitapsızlara “Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?” de. Eğer kendilerini Allah’a teslim ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse sana düşen ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını görmektedir.” (3/20)
Şefaat anlayışının zikredildiği ayetleri öncesi ve sonrası ile birlikte alarak sizlerin dikkatine sunuyoruz. İnanıyoruz ki akleden akıllar için yol birdir.
“Cennettekiler cehennemde bulunanlara uzaktan uzağa sorarlar; Sizi can yakıcı ateşe sokan nedir? Onlar da şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılmaz, yoksulu da doyurmazdık. Batıla dalanlarla dalardık, ceza gününü de yalanlardık. Sonunda ölüm bize gelip çattı. “Artık şefaatçıların şefaatı onlara fayda vermez. Durum böyle iken onlara ne oluyor ki aslandan kaçan yaban eşekleri gibi öğütten kaçıyorlar.” (74/40-51)
Burada Allah’tan başka şefaatçı edinenlerin hazin sonu sergilenmektedir. Dünyada, yolunda savaştıkları ilahları onları terketmiş şefaatlarını umdukları kimselerin ise hiç bir şeye kadir olmadıklarını görmüşlerdir.
“Yoksa insan her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır. Ahiret de dünya da Allah’ındır. Gökte nice melekler vardır ki Onların şefaatı Allah’ın razı olduğu ve dilediği kimseye izin vermedikçe hiçbir şeye yaramaz. Ahirete inanmayanlar meleklere dişilerin adlarını taktılar. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan gerçekten hiç bir şeyin ifadesi değildir.” (53/24-28)
Şefaat: Güç ve yetki sahibi birinden başkalarını affetmesi ve hatalarını bağışlaması konusunda aracılık etmektir. Kur’an’da bu konu şöyle ele alınmaktadır.
“Onlar Allah’ı bırakıp, kendilerine fayda ve zarar vermekten uzak olan putlara taparlar: “Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır.” derler. Ey Muhammed de ki; Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi ona haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.” (10/18)
Allah insanların düşünüp akletmesi için ayetleri şöyle açıklıyor:
“(Ey Muhammed!) De ki övgü Allah’adır. Seçtiği kullarına selam olsun.” Allah mı daha hayırlıdır, yoksa ona koştukları ortaklar mı?” (27/59)
“Gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmeyeceği güzel güzel bahçeleri meydana getiren kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? Hayır onlar taptıklarını Allah’a eşit tutan bir topluluktur.” (27/60)
“Yeryüzünü yaratılanların yerleşmesi için elverişli kılan, aralarında ırmaklar meydana getiren, oraya sabit dağlar yerleştiren ve iki deniz arasına engel koyan kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? Hayır onların çoğu akletmeyen bir kavimdir.” (27/61)
“Darda kalanın yalvardığı zaman kendisine karşılık veren, başındaki sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün sahipleri yapan kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? Pek az düşünüyorsunuz.” (27/62)
Karanın ve denizin karanlıklarında size yol bulduran, rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen kimdir? Allah’ın yanında başka bir tanrı mı? Allah onların koştuğu eşlerden yücedir.” (27/63)
“Yaratmaya başlayan sonra da onu tekrar edecek olan, size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Allah’ın yanında bir başka tanrı mı? De ki eğer doğru sözlü iseniz açık delilinizi getirin.” (27/64)
Kur’an müşriklerinin bu iddialarını temelinden reddetmiştir. Böyle bir gücün kimsede bulunmadığını, mülkünde tasarrufuna ortaklar yaratmadığını, bu anlayışın büyük bir zulüm olup asla bağışlanamayacağını bildirmiştir.
Allah kendi mülkünde böyle birşeyi kimsenin yapma hakkı ve gücü olmadığını, eğer böyle bir şey olacaksa ancak kendi izniyle olabileceğini böyle bir izni ise kimseye vermediğini, Allah kullarını şirkten sakındırırken kendisi kendine ortaklar edinerek mülkünde hükümranlığını paylaşmadığını bu yetkinin tamamen kendisine ait olduğunu şu ifadelerle beyan ediyor:
“De ki şefaatin tümü Allah’ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (39/44)
“(Allah’ım!) Sadece sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz. Bizi doğru yola ulaştır. Kendisine nimet verdiğin (peygamberlerin) yoluna, Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.” (1/5-7)
Kur’an o günün müşriklerine ait olan bu anlayışı reddetmesine rağmen; zamanla kurtlar kuzu postuna bürünerek bu düşünceyi müslümanların gündemine taşımışlar, istediklerini yapabilmek için de birtakım şahıs zaman ve mekanları kutsayarak onların yardımını istemeyi DİN’in emri gibi göstermeye çalışmışlardır. Allah’ın kullarından kendilerine yardımda bulunacak şefaatçiler icat etmişlerdir.
Allah’ın “sadece bana kulluk edeceksiniz ve sadece benden yardım isteyeceksiniz” hükmünü görmezlikten gelmişlerdir.
Allah hiçbir peygamberi kendisine ortak olsun diye göndermemiştir. Onların da asla böyle bir daveti olmamıştır.
Allah “Ey Meryem oğlu İsa sen mi? insanlara “Beni ve annemi iki ilah olarak benimseyin” dedin? demişti de. O da: “Haşa hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer söylemişsem sen onu bilirsin.. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilemem. Doğrusu gaybı bilen yalnız sensin” demiştir. (5/117)
“(Ey Muhammed) Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku. Onun sözlerini değiştirecek yoktur. Ondan başka sığınılacak birini de bulamazsın.” (18/27)
“(Ey Muhammed!) Seninle tartışmaya girerlerse de ki: “Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim.” kitap verilenlere ve kitapsızlara “Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?” de. Eğer kendilerini Allah’a teslim ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse sana düşen ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını görmektedir.” (3/20)
Şefaat anlayışının zikredildiği ayetleri öncesi ve sonrası ile birlikte alarak sizlerin dikkatine sunuyoruz. İnanıyoruz ki akleden akıllar için yol birdir.
“Cennettekiler cehennemde bulunanlara uzaktan uzağa sorarlar; Sizi can yakıcı ateşe sokan nedir? Onlar da şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılmaz, yoksulu da doyurmazdık. Batıla dalanlarla dalardık, ceza gününü de yalanlardık. Sonunda ölüm bize gelip çattı. “Artık şefaatçıların şefaatı onlara fayda vermez. Durum böyle iken onlara ne oluyor ki aslandan kaçan yaban eşekleri gibi öğütten kaçıyorlar.” (74/40-51)
Burada Allah’tan başka şefaatçı edinenlerin hazin sonu sergilenmektedir. Dünyada, yolunda savaştıkları ilahları onları terketmiş şefaatlarını umdukları kimselerin ise hiç bir şeye kadir olmadıklarını görmüşlerdir.
“Yoksa insan her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır. Ahiret de dünya da Allah’ındır. Gökte nice melekler vardır ki Onların şefaatı Allah’ın razı olduğu ve dilediği kimseye izin vermedikçe hiçbir şeye yaramaz. Ahirete inanmayanlar meleklere dişilerin adlarını taktılar. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan gerçekten hiç bir şeyin ifadesi değildir.” (53/24-28)