ferahhfeza
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 18 Ağu 2007
- Mesajlar
- 10,922
- Tepki puanı
- 8
- Puanları
- 0
- Yaş
- 47
- Web Sitesi
- ferahhfeza.blogcu.com
Şaşkın milenyum gençliği nereye koşuyor?
Zor zamanda yaşıyoruz besbelli…
Asrımızdaki insanlar, adeta ateşle barut arasında yaşıyorlar. İnsanlık göz göre göre hayat değirmeninde öğütülüyor. İslam’ın ruhunu hayattan çekip koparmaya çalışıyorlar.
Pınarlarımızın suyu yukardan bulandırılıyor. Çağın Yusufları, derunu boşaltılmış Züleyhalara kalbini ve ruhunu teslim ediyor. Zamane İbrahimlerinin dünya hevesleri ağır bastığı için ateşlerde yanmayı göze alamıyorlar. Ateşlerde cayır cayır yanan, bedeni ayakta tutan maneviyatlar ölüyor. İnsanlık ruh sermayesini alabildiğine tüketiyor.
Günah harmanları her geçen gün biraz daha yükseliyor. Binalar yükseldikçe insanlar alçalıyor. İnsanlık büyük yalnızlığa ve ferdiyetçiliğe sürükleniyor. Çoklu hayatlar, tekli hayatlara dönüştürülüyor. Küçüğü, büyüğü asabileşiyor, sevgi ve hoşgörüden uzaklaşıyor. Nefreti ellerimizle besliyor, besili bir düşman haline getirip sevginin karşısına dikiyoruz.
Asırların ahlakî birikimi, küçük heveslere feda ediliyor. Çok konuşanlar az dinliyor. Okuduklarımıza değil, duyduklarımıza itibar ediyoruz. Hassas meselelerde bile, aklı kapı dışarı edip; hissî davranıyoruz. Bilgi sermayemiz az olsa da her konuda ahkâm kesiyoruz.
Hayat tarzımız çok değişti
Zamanı bile tersine çevirdik. Gündüzleri uyuyor, geceleri kıymetli vaktimizi televizyonun(bilgisayar) başında geçiriyoruz. Ulaşım vasıtaları çoğaldı, hızları arttı ama dost ziyaretleri bunun aksine iyice azaldı. Toplumsal iletişim, iletişim vasıtalarının gelişmesine rağmen bir adım ileri gidemedi. Bunun aksine, iletişim kopuklukları yalnızlığımızı çoğalttı. Hayatı korku, endişe ve telaş panayırına döndürdük.
Ayrıntılara dikkat etmediğimiz için güzellikleri kaçırıyoruz. Ömür sermayesini hoyratça yiyip bitiriyoruz. Ben merkezli hayat, vicdanlarımızı köreltiyor. İnsanlık her geçen gün yaşadığı topluma ve kendine yabancılaşıyor. Kimliksiz ve kişiliksiz varlıklara dönüşüyoruz. Aynadaki suretimizden ürkecek bir görünüme bürünüyoruz.
Hayata hayat katan, onu güzelleştiren, sıradanlıktan ve manasızlıktan kurtaran şey şüphe yok ki imandır, feyizdir, rahmettir. İman nurlarının sönüp gitmesine izin verenler, bolluk içerisinde yüzse de bütün nimetlerden mahrumdurlar aslında. Çünkü nimet, farkında olunduğunda haz verir. Gafletle çarçur edilen nimetten tat alınmaz. Her şey monotonlaşır. Tatsız tuzsuz bir hayat başlar.
Günümüzde maddî nimetler bol olsa da bereket hâsıl olmuyor hayatımızda. Çünkü hayatımız, isyan ve şer bulutlarıyla çepeçevre sarılmıştır.
“Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana”
Günümüzde hainlerin, iman ve ahlak karşıtlarının en büyük hedefi, güçlü bir yapıya sahip olan Türk-İslami aile geleneğidir. Evlilik müessesesini ortadan kaldırıp günübirlik ilişkileri yaymak isteyenler, flört denen illeti başımıza musallat ettiler.
Gönül eğlendirmek ve gönül hoşnutluğu üzerine kurulan ilişkiler, aile yapısına en büyük darbeyi vuruyor. Flört, gençler arasında her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Yazılı ve görsel basın vasıtalarının çoğu, flörtü güzel gösterip yaygınlaştırma propagandası yapıyorlar.
Dizilerde, örnek diye sunulan hayatlar, gençliği zehirliyor. Üstelik bunlar, modern hayatın cilveleri olarak sunuluyor bizlere. Kendileri gibi düşünmeyenleri gerici, yobaz gibi sıfatlarla tavsif ediyorlar. Sözün bu noktasında Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şu anlamlı ve isabetli beyti geliyor aklıma:
Zamanı kokutanlar
mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar,
alçaldıkça tabana.
İslam dini, kadınla erkek arasındaki ilişkileri belli bir nizama bağlamıştır. Flört, müslümanların lügatinde yer alan bir kelime değildir. Bu kelimenin kendisi de muhtevası da yabancıdır bize. Resulullah’ın “Yabancı bir kadınla bir erkek iki ikiye, baş başa kalırlarsa üçüncüleri şeytandır” ikazı, bu husustaki tavrı açıkça ortaya koymaktadır.
Kimse ‘kalbim temizdir’ deyip çıkar yol aramasın. Kulu en iyi Yaradan bilir. Toplumdaki kavgaların ve cinayetlerin önemli bir kısmı, kadın-erkek ilişkilerinin sağlıksız yürümesinden kaynaklanmaktadır. Gençleri ölçü üzere evlendirip yuva sahibi yapmak gerçek çözümdür.
Batılı hayat tarzı, uçuruma götürüyor!
Günümüzde dinî duygular ve hassasiyetler rafa kaldırılmak isteniyor. Gençlerin iman boşluğu dünyevî hazlarla doldurulmaya çalışılıyor. Eğlencede sınır tanınmıyor. Ölçüsüzlük ölçü olunca, eğlence hayatı uyuşturuyor körpe zihinleri. Rüzgârın önüne atılmış, hedefsiz kuru bir yaprak misali sürükleniyor ümitlerimiz ve hayallerimiz…
“Batılı hayat” denen, ne olduğu belirsiz, bize uymayan bir yaşam tarzı dayatılıyor bize. Bu tarzı benimsemeyenler dışlanıyor, ötekileştiriliyor. Değerlerimizi içine sindiremeyenler, hayatlarımıza pusu kuruyorlar.
Daha çok kazanma, daha çok harcama ve daha çok eğlenme, sınır tanımama anlayışı, düzenlerin altüst olmasını beraberinde getirdi. Özentiler, kişilikleri ifsat etti.
Kısa yoldan zengin olmak için bütün yollar meşru gösterildi, hak ve hukuk hassasiyetleri kalmadı insanlarda. ‘Para gelsin de nerden, nasıl gelirse gelsin’ anlayışı, her türlü yolsuzluğu ve kanunsuzluğu da beraberinde getirdi. Acıma ve yardımlaşma duyguları iyice köreldi. Ne yazık ki fırsatçılık anlayışı meşru bir hâl aldı. Bu durum aile bütünlüğünü de ciddi biçimde zedeledi.
Türkiye ve dünya gençliği inançlardan ve ideallerden yoksun bir hayat yaşıyor. Bu hayat onların dünyalarını zindana döndürdüğü gibi ahiret hayatlarını da mahvetmektedir. Dünyada huzur bulamayan bu fertlerin, ahiret huzuru da tehlikededir.
Ne olur gençliğe sahip çıkın!…
M.NİHAT MALKOÇ