III. Yanlış hükümler
"Kur’ân'dan bir alıntı" olarak Besmele
1. 1/el-Fâtiha, 1'in başındaki Besmele'nin notunda: "Mushaf'ta Besmele, Tevbe hariç tüm surelerin başında Kur’ân'dan bir alıntı olarak yer alır."
Her ne kadar "Besmele surelerin başında teberrüken yazılmıştır, surenin ayetlerinden biri veya müstakil bir ayet değildir" diyen Malikî mezhebinin görüşüne uygun ise de, Besmele'nin başında yer aldığı her surenin ilk ayeti olduğunu söyleyen Şafiîler'in ve "her surenin başında, o sureden olmaksızın yer alan müstakil bir ayettir" diyen Hanefiler'in görüşünden sarf-ı nazar edilerek bu hükmün mealde böyle mutlak zikredilmesi isabetli değildir.
Hz. Adem'in yaratıldığı nutfe
2. 2/el-Bakara, 8'e düştüğü notta İslamoğlu şöyle diyor: "İnsan suresinin 2. âyetinde nutfe'den yaratıldığı söylenen ve türün tüm üyelerini içeren el-insan lafzı Âdem'i de kapsar."
Burada gönderme yaptığı 76/el-İnsân, 2 ayetine düştüğü notta da şunları söyler: "İnsan türüne giren herkesi kapsadığı için Âdem'in de nutfeden yaratıldığı anlaşılır (Bkz: 4:1; krş. Elmalılı)
Buradan havale edildiğimiz 4/en-Nisâ, 1'e gidiyoruz: "Ey insanlık ailesi![32] Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan…" Buradaki "canlı varlık"a düşülen notta bu kez "nutfe", yerini "hücre"ye bırakıyor ve şöyle deniyor: "A'raf 11, Nisa 1 ve Hucurat 13 ışığında Âdem'in de kendisinden yaratıldığı ilk organik bileşiğe (hücre) delalet eder…"
Faraza bir okuyucu sadece "nutfe" ile ilgili yeri okuyup, diğerinden haberdar olmasa, Hz. Adem (a.s)'ın "yoktan" değil de, bir canlının nutfesinden yaratıldığı fikrine kapılabilecek. (Nitekim vaktiyle "çağdaş müfessirimiz" Prof. Dr. Süleyman Ateş de benzer bir yanlışa düşerek, Elmalılı'nın, Hz. Adem (a.s)'ın "başka bir canlının menisinden" yaratıldığı görüşünde olduğunu iddia etmişti.[33]) Bu son açıklamaya da muttali olsa, bu defa "nutfe" ile "hücre" arasında gidip gelecek…
Doğrusu şu ki, buradaki "nutfe"nin ne olduğu konusunda, öncesindeki ve sonrasındaki hilkat aşamaları hep birlikte değerlendirilmeden ve Hak Dini Kur’ân Dili'nin muhtelif yerlerinde bu konuda söylenenleri bütünlük içinde anlamaya çalışmadan yapılacak böyle yüzeysel değerlendirmeler, sadece bizi yanlışa sürüklemekle kalmaz, istenmeden de olsa okuyucuya haksızlık, Elmalılı merhuma zulüm, ilim ahlakına riayetsizlik yapılmış olur. Tefsirinin muhtelif yerlerinde ilgili ayetlerin izahı sadedinde hayli uzun mütalaalar serdetmiş olan müfessirimizin konuyla ilgili ifadelerini Hak Dini Kur’ân Dili'nin dipnotta zikredeceğim yerlerini dikkatle incelemek gerekir.[34]
Özetin özeti şudur: Elmalılı, buradaki "nutfe'nin, "hame-i mesnûn"[35] olduğunu, onun da "salsâl/sülâle"den oluştuğunu söyler. "Salsâl"i de, su ile karıştıktan sonra süzülüp kurumuş "tamtakır bir kuru çamur" olarak tefsir eder. İşte Hz. Adem (a.s)'ın yaratılışının başlangıcı bu "salsâl/sülâle"dir. Nutfenin oluşum kaynağı oluşu dolayısıyla "salsâl/sülâle", insan soyunun var edilişinin başlangıcı olarak da devrededir. Ancak bu kez yoktan var edilmek suretiyle değil, babanın sulbüne yerleştirilmiş olmak haysiyetiyle…
Meleklerin kıskançlığı
3. Hz. Adem (a.s)'ın, kendisine bildirilen isimleri meleklere söylemesi ile ilgili 2/el-Bakara, 33'ün meali verildikten sonra düşülen notta şöyle deniyor: "Bu ifade şöyle de yorumlanabilir: Ben insanın fesatçılığı ve kan dökücülüğü konusunda açığa vurduğunuz endişeleri bildiğim gibi, kendinizi bu makama Âdem'den daha layık görme hususunda gizlediğiniz duyguları da çok iyi bilirim."
Bu ifade, meleklerin içinde Hz. Adem (a.s)'a karşı gizliden gizliye bir "kıskançlık" duygusu barındırdıklarını anlatıyor. Oysa meleklerin, "Biz hamdinle tesbih ve seni takdis ederken…" şeklindeki mukabelesinden Hz. Adem'i kıskandıkları sonucunu çıkarmak, ancak tekellüfle mümkündür. Zira meleklerin bu mukabelesinin, yeryüzünde kan dökülüp fesat çıkarılmasına rızalarının olmadığı şeklinde anlamak daha zahir ve daha münasiptir. Zira onların insana arız olan zaaf ve nakisalarla malul olduğuna dair herhangi bir şey bilmiyoruz.
Sonuç
İslamoğlu'nun kaleme aldığı mealin ilk 60 küsür ayeti hakkındaki değerlendirmelerim bu kadar yer tuttu. 6 bin küsür ayetin yaklaşık 100'de 1'i. Birçok noktayı özet geçtiğimi de belirteyim. Mealin tamamı hakkındaki değerlendirmelerin bir kitap hacmini dolduracağını söylemek abartı olmayacak…
İmam el-Mâturîdî tefsirinde, yukarıda zikri geçen "nefislerinizi öldürün" ayeti hakkında şöyle der: "Eğer ehl-i tefsir, buradaki öldürme emrinin hakiki anlamda olduğu konusunda ittifak etmiş olmasaydı, onların, nefislerini öldürmeleri konusundaki bu emri "öldürme"nin hakiki anlamına hamletmezdik…"
Bu alıntı, sadece Kur’ân'ın tefsirinde naklin ne derece belirleyici olduğunu anlamamıza yardım etmekle kalmıyor, aynı zamanda bu işle iştigal eden insanların kendi uhrevî akıbetleri konusunda taşımaları gereken endişeye de dikkatimizi çekiyor.
İslamoğlu, "Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur…" diyerek Efendimiz (s.a.v)'e, tam tersini söylediği bir sözü izafe etmenin, doğrudan doğruya Kur’ân'ın tefsiri/beyanı sadedindeki sahih rivayetlere gözlerini kapatarak ilgili ayetleri re'yine göre tercüme ve tefsir etmenin kişiyi sürükleyeceği akıbet konusunda elbette bilgi sahibidir.
Kendisine din kardeşi olarak yapabileceğim tavsiye şu:
İslam ilim tarihinin zirvesini tutan dirayet ehli simalarından İmam el-Mâturîdî'yi bir noktada durduran şey sizi durdurmuyorsa, yaptığınız işin size ve Ümmet'e hayır mı, şer mi getireceği konusunda bir daha düşünmelisiniz.
Allah Teâlâ'nın Kitabı ve Resulü'nün Sünneti konusunda yanlışa sürüklenmenizden hoşnut olmam. Elbette hepimiz beşeriz ve hatayla, nisyanla malulüz. Kur’ân meali/tefsiri yazma işiyle iştigal eden insanların, sıradan insanlardan çok daha fazla özenle, titizlikle hareket etmesi gerektiği açık. Zira burada yapılacak bir hata, kitlelere tefsir/meal yazarının kişisel hatası olarak yansımaz; Kur’ân'a mal edilir. Kim böyle bir musibetin altından kalkabilecek gücü kendinde vehmeder, işte o, gerçek anlamda helaka sürüklenmiş demektir!..
[1] 56/el-Vâkı'a, 60.
[2] 6/el-En'âm, 29.
[3] 44/Duhân, 35.
[4] Bkz. 49/el-Hucurât, 13 (5 numaralı not).
[5] 5/el-Mâide, 87-8.
[6] 8/el-Enfâl, 74.
[7] 24/en-Nûr, 62.
[8] el-Buhârî, "Menâkıbu'l-Ensâr", 19. Burada Kays b. Ubâd, Mescid-i Nebi'de otururken içeriye giren bir adamı (Sahabe'den Abdullah b. Selâm (r.a)'ı) tavsif sadedinde, "Yüzünde huşu izi vardı" ifadesini kullanır.
[9] Bkz. Concordance, "h-ş-'a" md.
[10] et-Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, XXII, 137. el-Heysemî, Mecma'u'z-Zevâd'de (I, 471) isnadının hasen olduğunu söylemiştir.
[11] et-Tirmizî, "İlim", 6.
[12] Hak Dini Kur'an Dili, V, 3428.
[13] El-Cevherî, es-Sıhâh, VI, 2402-5; İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, IV, 2491; ez-Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, XXXVIII, 437; Asım Efendi, Kamus Tercemesi, III, 857.
[14] el-Muvatta, "Salâtu'l-Cemâ'a", 22; el-Buhârî, "Enbiyâ", 12…; Müslim, "Salât", 65…; Ebû Dâvud, "Salât", 183…; et-Tirmizî, "Vitr", 22…
[15] Konu hakkında bkz. Çıkış, XIV, 21-9.
Ayrıca şu adreslere bakılabilir:
http://www.cresourcei.org/yamsuph.html
http://exodusconspiracy.blogspot.com/2008/12/lost-sea-of-exodus.html
http://members.bib-arch.org/collections.asp?PubID=BSBA&Volume=10&Issue=4&ArticleID=3&
http://tanakh.org/chapter_sh_14_hebrewenglish.html
[16] Bkz. Hayat Kitabı Kur'an, 2/el-Bakara, 63 meali ve 5 numaralı not.
[17] İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, VI, 4966; ez-Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, XXXIV, 139-40.
[18] 20/Tâ-Hâ, 39.
[19] ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 269-70.
[20] Bkz. et-Tefsîru'l-Kebîr, III, 86-7.
[21] Kadı Abdülcebbâr, Tenzîhu'l-Kur'ân ani'l-Matâ'in, 24.
[22] Çıkış, XXXII, 26-30.
[23] Elmalılı, I, 357.
[24] el-Bahru'l-Muhît,
[25] et-Tefsîru'l-Kebîr, III, 90.
[26] el-Keşşâf, I, 271.
[27] Yahudileşme Temayülü, 36.
[28] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 395, 6, 421. Ayrıca bkz. Ebû Dâvud et-Tayâlisî, el-Müsned, I, 243; et-Taberâni, el-Mu'cemu'l-Kebîr, X, 131…
[29] el-Âlûsî, Rûhu'l-Ma'ânî, I, 283.
[30] Bkz. Rûhu'l-Ma'ânî, IX, 93.
[31] Mesela bkz. Müslim. "Kader", 32, 3; Ahmed b. Hanbel, I, 390, 433; 45…; el-Hâkim, el-Müstedrek, II, 442;
[32] Burada, "eyyuhâ" kalıbının taşıdığı "aile" yan anlamı için bkz: 2:21, not: 6" denerek yazının başlarında üzerinde durduğumuz "yanlış anlama"ya gönderme yapılıyor.
[33] Ateş, Yeniden İslama, II, 267-8.
[34] Bkz. Hak Dini Kur'an Dili, II, 1118-9; III, 1869-74; V, 3057-8; 3432-4; 1869-74. [35] 15/el-Hicr, 26-33.
RIHLE DERGİSİ