mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
Vehb bin Münebbih hazretleri "rahmetullahi aleyh" şöyle nakleder:
Çok gurûrlu, kibirli mağrur bir sultan, memleketini gezmek ister. Hizmetçilerine "Elbiselerimi getirin" diye emr eder. Getirilen bir çok elbiseden birisini zor beğenir. "Atımı hazırlayın" der. Getirilen birçok atın içinden birini zor beğenir. Bu zâlim ve mağrur sultan atına binip, yanına hizmetçilerini ve askerlerini alarak memleketini gezmeğe başlar. Atının üzerinde gurûrundan başını dik tutup, kibirinden yanına gelen vatandaşlarından hiç kimseye yüz vermez, dertlerini dinlemez, hattâ konuşmaya bile tenezzül etmez. Bir müddet yol aldıktan sonra, karşısına temiz, yamalı elbiseli bir ihtiyâr kimse çıkar. Bu yaşlı zât, sultana selâm verir, fakat sultan, kibrinden selâmı almayıp yüzüne bakmaz. Bu zât, sultana bir ihtiyâcının olduğunu söyler, o ise hiç alâkadar olmaz. Bunun üzerine ihtiyâr zât gelip sultanın atının dizginlerini tutarak bir ihtiyâcı olduğunu tekrar bildirir. Mağrur sultan çok sert bir şekilde, "Hangi cesâretle benim atımın dizginlerini tutuyorsun? Beni şimdiye kadar senin gibi hiç kimse rahatsız edememiştir. Bırak dizginleri..." diye bağırır, ihtiyâr zât hiç oralı olmayıp, dizginleri bırakmaz, ihtiyâcı olduğunu tekrarlar. Sultan, yakasını kurtarmak için çaresiz kalarak "Söyle bakalım ihtiyâcın nedir?" der. İhtiyâr, "İhtiyâcımı sana gizli söylemem lâzım, açıkta söylenmez ki" deyince, kibirli sultan başını eğer. O kimse, mağrur sultanın kulağına "Ben Azrâilim" der. Bu sözü duyan gurûrlu sultanın rengi kaçar, dili tutulur, eli ayağı soğur, dizinin bağı çözülür, kekeliyerek der ki: "Yâ Azrail! Ne olur birazcık müsâade et de evime dönüp, çoluk çocuğumu bir defa daha göreyim, onlarla helâlleşeyim. Ondan sonra canımı al." Azrail, "Hayır! Sana bir an bile müsâade yoktur" deyip rûhunu alır.
Çok gurûrlu, kibirli mağrur bir sultan, memleketini gezmek ister. Hizmetçilerine "Elbiselerimi getirin" diye emr eder. Getirilen bir çok elbiseden birisini zor beğenir. "Atımı hazırlayın" der. Getirilen birçok atın içinden birini zor beğenir. Bu zâlim ve mağrur sultan atına binip, yanına hizmetçilerini ve askerlerini alarak memleketini gezmeğe başlar. Atının üzerinde gurûrundan başını dik tutup, kibirinden yanına gelen vatandaşlarından hiç kimseye yüz vermez, dertlerini dinlemez, hattâ konuşmaya bile tenezzül etmez. Bir müddet yol aldıktan sonra, karşısına temiz, yamalı elbiseli bir ihtiyâr kimse çıkar. Bu yaşlı zât, sultana selâm verir, fakat sultan, kibrinden selâmı almayıp yüzüne bakmaz. Bu zât, sultana bir ihtiyâcının olduğunu söyler, o ise hiç alâkadar olmaz. Bunun üzerine ihtiyâr zât gelip sultanın atının dizginlerini tutarak bir ihtiyâcı olduğunu tekrar bildirir. Mağrur sultan çok sert bir şekilde, "Hangi cesâretle benim atımın dizginlerini tutuyorsun? Beni şimdiye kadar senin gibi hiç kimse rahatsız edememiştir. Bırak dizginleri..." diye bağırır, ihtiyâr zât hiç oralı olmayıp, dizginleri bırakmaz, ihtiyâcı olduğunu tekrarlar. Sultan, yakasını kurtarmak için çaresiz kalarak "Söyle bakalım ihtiyâcın nedir?" der. İhtiyâr, "İhtiyâcımı sana gizli söylemem lâzım, açıkta söylenmez ki" deyince, kibirli sultan başını eğer. O kimse, mağrur sultanın kulağına "Ben Azrâilim" der. Bu sözü duyan gurûrlu sultanın rengi kaçar, dili tutulur, eli ayağı soğur, dizinin bağı çözülür, kekeliyerek der ki: "Yâ Azrail! Ne olur birazcık müsâade et de evime dönüp, çoluk çocuğumu bir defa daha göreyim, onlarla helâlleşeyim. Ondan sonra canımı al." Azrail, "Hayır! Sana bir an bile müsâade yoktur" deyip rûhunu alır.
Fârisî iki beyt tercemesi:
Masal diye okuyan için, masaldır.
Kıymetini anlıyana, tükenmez hazînedir.
Nil nehri çingeneye kan göründü.
Mûsâ aleyhisselâma ise, sâf sudur.
Masal diye okuyan için, masaldır.
Kıymetini anlıyana, tükenmez hazînedir.
Nil nehri çingeneye kan göründü.
Mûsâ aleyhisselâma ise, sâf sudur.