sayın kardeşim.önce vazifelerimizi bilmeliyiz.eksiklerimiz çok olursa müsibetlerimizde çok olur.selam ve baki dua ile saygılarımla.
ŞEYTANDAN KORUNMA YOLLARI
Şeytanın şerrinden korunmak için alınması gereken belli başlı tedbirler şunlardır;
a) Kur’ân-ı Kerim Okuma
Yüce Allah, kendi kitabını bize anlatırken: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olan (sıkıntı)lara bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet gelmiştir” buyurur. Bu ayete göre Kur’ân; insanları kötülük ve günahlara karşı uyaran, ikaz eden bir öğüt; insanın ruhi-bedeni her türlü rahatsızlıklarını giderici bir şifa; insanların dünyada değişik saplantılara girmeden, istikamet üzere yaşamalarını temin eden bir kılavuz ve rehber; içindekileri okumak, anlamak, yaşamak ve başkalarının da yaşamasına vesile olmak suretiyle, Sonsuz Merhamet Sahibi’nin affını ve müsahamasını celbeden bir rahmettir.
Allah Rasûlü (sas) de: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, şüphesiz ki şeytan, içinde Bakara süresi okunan evden kaçar” buyurarak Kur’ân okumayı teşvik etmiştir.
Şeytan, insana değişik yollar kullanarak yaklaşır. Onu değişik stratejilerle baştan çıkarmak ister. Sinesine vesvese verir. Hayır yapmasına engel olur. Nerede şer ve hayırsız işler varsa onları gönlüne güzel gösterir. Değişik baskılar yaparak ruhi ve kalbi rahatsızlıklara iter, bunalımlara sürükler, karanlık düşüncelere salar. Ebediyet için yaratılan insan, şeytanın peşisıra giderken aradığı mutluluğu ve huzuru bulamaz. Arzularının çoğuna yetişemediğinden, psikolojik sıkıntılara maruz kalır. İşte tam bu anda Kur’ân onun imdadına koşar. Ondaki ebed arzusuna cevap verir. Burada ulaşamadığı arzularına, öte tarafta kavuşabileceğini fısıldar. İçini huzur ve itminanla doldurur. Hem dünya hem ukba mutluluğuna erdirir. Şeytanın devamlı aldatma yörüngeli vaadlerine karşılık Kur’ân, ona saadet vaad eder. İnsanın maddi-manevi hastalıklarına Allah’ın izniyle şifa olur.
b) Takva Sahibi Olma
Hakkın en çok beğendiği iş takva, en temiz, en nezih kulları da müttakilerdir. Takva adına müttakilere en saf, en duru mesajı da Kur’ân’ı Hakim’dir. Bütün hayır vesilelerini değerlendirme, bütün şer yollarına karşı kapalı kalma veya kapalı kalmaya çalışma manalarına gelen takva sayesinde insan, aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan kurtulur ve alâ-yı illiyyin yolcusu olur.
Hayatlarını takva yörüngeli sürdürenler, şeytanın bir hücumuna maruz kaldıklarında yaşadıkları hayat seviyeleri, onların bu vartaya düşmelerine engel olur. Tıpkı kamil manada eda edilen namazın, sahibine büyük kusurları yaptırtmadığı gibi.
“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir hayal sinyali ilişince hemen düşünüp kendilerini toparlarlar, basiretlerine tam sahip olurlar” ayetinde anlatılan da budur. Onlar böyle bir durumda derhal kendilerini yoklayıp, nerede hata ettiklerini düşünürler, şeytanın hilelerini farkeder ve gerekli tedbiri alarak Allah’a sığınırlar.
Hayatlarını bu çizgide devam ettirmeyenlerin ise böyle bir avantajları yoktur. Şeytan, her zaman için onları kandırıp başaşağı getirebilir. Onun peşisıra sürüklenir giderler ki bunlar Kur’ân’da şeytanın kardeşleri olarak tavsif edilmişlerdir: “Şeytanların kardeşlerine gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra yakalarını hiç mi hiç kurtaramazlar.”
c) İbadet Etme
Peygamber Efendimiz, bir kudsi hadiste Allah (c.c.)’ın şöyle buyurduğunu haber verir: “Kim beni tanıyan ve ihlasla ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulum, kendisine yapmasını farz kıldığım ibadetlerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. O kulum, nafilelere devam etmek suretiyle de bana yaklaşmaya devam eder. Öyle olur ki artık ben onu severim. Sevince de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden birşey isterse, onu veririm. Bana sığınırsa onu korurum...”
Allah kendisine ibadet edenlere “kullarım” diyerek sahip çıkmaktadır. Farzları tastamam yerine getirmenin yanında nafilelerle de ciddi meşgul olma, beraberinde Allah’ın sevgisini getirecektir. Yüce Mevla tarafından sevilen bir insanın, şeytanın yalan vaadlerine kanması, onun vartalarına düşmesi ihtimali yok gibidir. Zira artık onu Allah tutuyor, her türlü fenalıktan korumaktadır. Öyle ki artık o kişi hep doğruyu görür, doğruyu tutar, hak ve istikamet üzere hayat çizgisini devam ettirir. Bu insan, Allah’ın halis bir kuludur ki şeytan ona tesir edemez. O, bunu ağzından kaçırmış: “Rabbim, beni azdırmandan ötürü, andolsun ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım, ancak içlerinden ihlasa erdirilenler müstesna” demiştir. Allah da: “İşte benim korumayı üzerime aldığım yol budur. Benim ihlaslı kullarıma karşı senin hiçbir gücün yoktur. Sen, sadece sana uyan azgınları saptırabilirsin” buyurur.
d) Az Yeme
Şeytana karşı pratikte alınabilecek tedbirlerden birisi de yemeye içmeye dikkat etmektir.
Yeme-içmede dengeyi yakalama, hayatı sağlıklı, rahat, iktisatlı ve enerjik geçirmenin belki de birinci şartıdır. Ölçüsüz yeme içme, dünya hayatını olumsuz açıdan etkilediği gibi, dini hayata da olumsuz tesirleri vardır. Beraberinde fazla uyku, gaflet, lüzumsuz konuşma, çok gülme, unutkanlık, zihinsel faaliyetlerde donukluk, ibadetlere karşı arzusuzluk gibi istenmeyen şeyler getirir.
Şeytanın en güçlü silahlarından olan şehvetin önünü alabilmek için en pratik çözüm, alınan kalori miktarını azaltmaktan geçer. Allah Rasûlü’nün (sas) insanların şehevi duygularını dengelerken, gücü yetenlerin evlenmelerini, evlenemeyeceklerin ise oruç tutmalarını salık vermesi bundan ötürü olsa gerektir.
e) Allah’a Sığınma
Şeytandan korunma deyince ilk akla gelen, ondan Allah’a sığınmadır. Çünkü Kur’ân’da iki yerde bizzat Allah Resülü’ne hitap edilerek: “Ne zaman şeytandan bir kötü düşünce seni dürtüklerse derhal Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işiten, herşeyi en iyi bilendir” buyurulmuştur. Bu işin ehemmiyeti sadece bu iki ayetle kalmamış: “Ve de ki Rabbim, şeytanların dürtmelerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim” şeklinde dua bize öğretilmek suretiyle meseleye bir kez daha dikkatler çekilmiştir.
İstiaze, Eûzu billahi mineşşeytanirracim diyerek Allah’ın huzurundan kovulan şeytanın şerrinden, Allah’ın koruması altına girmek, Ona sığınmak demektir.
Şeytan, hiç olmadık zaman ve mekanlarda bile insanların göğüslerini zararlı düşüncelerle doldurmanın planlarını yapar. Kur’ân okurken akla türlü türlü şeyler getirir. O esnada bile Kur’ân dışı şeylerle meşgul eder. Ayetler üzerinde düşünüp manasında derinleşmekten insanı alıkoymaya çalışır. Bundan ötürü Cenab-ı Hak, Kur’ân okumaya başlamadan önce ondan kendisine sığınılmasını: “Kur’ân okuyacağın zaman, racim şeytandan Allah’a sığın” buyurarak salıklamış, şeytanın, Kur’ân okuma esnasında da, kalbe olumsuz dürtülerde bulunabileceğini ihtar etmiştir.
Peygamber Efendimizin hayatında da istiâze çok önemli bir yer işgal eder. Hayatının hemen her safhasında duaları işiten ve yerine getiren Cenabı Hakk’a, ya bir duası veya bir istiazesi vardır. Biz burada, O’nun istiâzelerinden birkaç misal vermek istiyoruz:
1- Sizden birinize şeytan gelir: “Şunu kim yarattı, bunu kim yarattı der durur, hatta en sonunda Rabbini kim yarattı der. Bu hal kime gelir ulaşırsa hemen Allah’a sığınsın ve o hali terketsin.”
2- Efendimiz: “İnsanoğlu için hem şeytanın ve hem de meleğin telkini vardır. Şeytanın telkini şerri vaad etmesi, hakkı yalanlaması, meleğin telkini ise iyiliği vaad edip hakkı tasdik etmesidir. Kim vicdanında meleğin telkinini duyarsa bilsin ki bu Allah’tandır. Bundan ötürü Allah’a hamdetsin. Kim de diğerini hissederse, hemen o kovulmuş şeytandan Allah’a sığınsın demiş, sonra da “Şeytan size fakirliği vaad eder, fuhşiyatı emreder” ayetini okumuştur.
3- Ebu Bekir (ra): “Ya Rasûlallah, bana sabah-akşam okuyacağım bir dua söyler misin?” deyince Allah Rasûlü: “Şöyle de: Ey görüneni de, görünmeyeni de bilen, gökleri ve yeri yoktan vareden, herşeyin terbiyecisi ve sahibi! Şehadet ederim ki Senden başka ilâh yoktur, nefsimin ve şeytanın şerrinden, onun beni şirke düşürmesinden Sana sığınırım dedi ve bunu sabah-akşam ve yatağına uzandığında oku buyurdu.”
4- Peygamber Efendimiz, ölüm anında şeytanın aldatmasından da Allah’a sığınmıştır. O, yüksekten düşmekten, yıkık altında kalmaktan, suda boğulmaktan ve yanmaktan Allah’a sığındığı aynı yerde “Ölüm anında şeytanın çarpmasından Sana sığınırım” diye dua ederdi.
5- Efendimiz mescide girerken: “Racim şeytandan, Azim Allah’a, O’nun pek yüce Zatına, O’nun ezeli saltanatına sığınırım” derdi. Aynı hadisin devamında: “Birisi bu duayı mescide girerken okursa, şeytan: “Günün sair vakitlerinde benden korunmuş oldu” der” buyurulmaktadır.
6- Allah Rasûlü, sizden biriniz hanımına yaklaşacağı zaman: “Allahım, şeytanı benden de, bana rızık olarak lütfedeceğin çocuktan da uzaklaştır der, çocukları da olursa, şeytan ona zarar veremez, o çocuğa musallat edilmez” buyurmuştur.
Ayrıca Felak ve Nas sûrelerine muavvizeteyn, ihlas sûresiyle beraber muavvizât denilir ki sığındırıcı sûreler demektir. Allah Rasûlü, bir rahatsızlık duyduğunda ve her gece yatmadan önce bu üç sûreyi okuyup ellerine üfler, sonra başından başlayarak aşağıya doğru ellerinin ulaştığı her yerini sıvazlar ve bunu üç defa tekrarlardı.
Şeytandan Allah’a sığınma, aynı zamanda Allah’a olan tevekkülün de ifadesidir. İnsanın bu en büyük düşmanına karşı, Allah’ın korumasını istemesi, o kişinin Hakk’a olan itimadını gösterir. İstiâze eden birisi bilmekte ve inanmaktadır ki Allah’ın herşeye gücü yeter. İsterse kendisini şeytandan korur, onun bütün tesirlerini kırar. Bu mana: “Aslında, iman edip Rabblerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun bir nüfûzu yoktur” ayetinde açıkca görülmektedir.
SONUÇ
Şeytan, Allah’a isyanında ne kadar hatalı ve haksız ise, Âdem’e (aleyhisselâm) olan düşmanlığında da o kadar yanlış ve haksızdır.
Yaptığı yanlışlıklar, onu rahmetten uzaklaştırmış, rahmetten uzaklaşma da ona başka hataları yaptırtmış, hasılı çıkamayacağı bir kısır döngüye kendini kaptırmış gitgide bütün iyi özelliklerini körelterek, hayra hasenata bütün bütün kapanmıştır.
Aslında o, rahmetten uzak yaratılmamış, kabiliyetlerini kötüye kullanarak kendi sonunu kendisi hazırlamıştır.
İnsanlardan ve cinlerden, ruhunu öldürmüş, vicdanını bozmuş, fıtratını tahrip etmiş olanları kendine yardımcı ve yandaş edinmiştir. Âhirette kendine yardım edenleri de yarı yolda bırakarak, vefasızlığın en büyüğünü yapacaktır.
Mahşer gününde Yüce Yaratıcının engin rahmetini görünce herkes gibi o da ümitlenecek, kurtuluş yollarını beyhude arayacaktır. Şeytan, herşeye rağmen, işin sonunda Allah’ın kendisini affedeceği ümidiyle yaşamaktadır ki buna şeytanın cennet ümidi denir.
Şeytanın şerrinden korunma reçetesi, Kur’ân’da ve Sünnette verilmiştir. Şeytana karşı bir müslümanın zırhı, Kur'ân tezgâhında yapılan takvâ; siperi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesidir. Ve silâhı ise, istiâze, istiğfar ve hıfz-ı İlâhiyeye ilticadır. Bu kutlu kaynaklara uyulduğu sürece, Allah’ın izniyle şeytanın tesiri kırılacak, insan Rabbinin razı olacağı hayat ufkunda hayatını devam ettirecek ve ebedi âlemde sonsuz mutluluğa erecektir.