Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Küfürden sonra en kötü ahlak, en büyük günah, kibirli olmaktır. Aile içinde, cemiyet içinde, çektiğimiz her sıkıntı, kibirdendir. Peygamber efendimiz, (Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez) buyuruyor. Güzel ahlak, kalb kırmamaktır. Kibirli olan, tez öfkelenir. Öfkeli olan da, kalb kırar. Mümin hep güler yüzlü, tatlı sözlü olur, kimseyi incitmez, kalb kırmaz. Peygamber efendimiz, Müslümanı, (Elinden ve dilinden emin olunan kimse) diye tarif ediyor.
Kavgaların, gürültülerin baş sebebi, haddini bilmemektir, sınır tecavüzüdür, hakkına razı olmamak ve kendini haklı sanmaktır.
Başımıza gelen bir şey karşısında, nefsimizin arzusuna göre değil, dinimize uygun hareket etmeliyiz.
Emirle ve izinle yapılan işlerde, kazanan da, kaybeden de kârdadır. Çünkü o işi dine uygun yapmıştır. Kendi istek, düşünce ve iradesiyle yapılan işlerde, kazanan da, kaybeden de zarardadır. Çünkü o işe dine uygun başlamamıştır.
Savaşı başlatmak kolay, ama bitirmek zordur. Nerede, nasıl biteceği belli olmaz. Bir gün bir kabile reisi, Peygamber efendimizi ziyaret edip ayrılırken, (Yâ Resulallah, bana bir nasihat verin!) der. Kabile reisine sadece, (Sakın kızma!) buyurur. O da, (Peki) der, ama bu kısa nasihate şaşırır. Köyünün yolunu tutar. Köye gelince ne görsün! Herkes silahlanmış. (Hayrola ne oldu?) diye sorar. (Şu köydeki kabilenin hayvanlarına, bizim gençler zarar vermişler. Onlar silahlanıp buraya gelecekler, biz de kendimizi savunmak için silahlanıyoruz) derler. (Demek bize hücuma karar vermişler) diye düşünüp kabile reisi de derhal silahlanır.
Tam o anda hatırına, Resulullah’ın (Sakın kızma!) nasihati gelir. Hemen tevbe edip, silahı pusatı çıkarıp atar, (Ben karşı köye gidip onlarla görüşeceğim) der. Engel olmak isteseler de, gitmekten vazgeçmez. Karşı köye yaklaşınca, oradakiler dikkatle bakarlar, silahı olmadığını görünce, dokunmadan reislerinin yanına getirirler. İki reis aralarında konuşur. Giden kabile reisi, (Bizim gençler, sizin hayvanlara zarar vermiş. Elbette bizimkiler haksız. Kabul ederseniz, bütün zararı kendi şahsi malımdan tazmin edeceğim) der. Diğer reis, bu âlicenaplık karşısında, o kadar memnun olur ki, (O zaman ben de, bütün zararı bağışladım) der. Kan akmadan barış olur. (alıntı)
Küfürden sonra en kötü ahlak, en büyük günah, kibirli olmaktır. Aile içinde, cemiyet içinde, çektiğimiz her sıkıntı, kibirdendir. Peygamber efendimiz, (Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez) buyuruyor. Güzel ahlak, kalb kırmamaktır. Kibirli olan, tez öfkelenir. Öfkeli olan da, kalb kırar. Mümin hep güler yüzlü, tatlı sözlü olur, kimseyi incitmez, kalb kırmaz. Peygamber efendimiz, Müslümanı, (Elinden ve dilinden emin olunan kimse) diye tarif ediyor.
Kavgaların, gürültülerin baş sebebi, haddini bilmemektir, sınır tecavüzüdür, hakkına razı olmamak ve kendini haklı sanmaktır.
Başımıza gelen bir şey karşısında, nefsimizin arzusuna göre değil, dinimize uygun hareket etmeliyiz.
Emirle ve izinle yapılan işlerde, kazanan da, kaybeden de kârdadır. Çünkü o işi dine uygun yapmıştır. Kendi istek, düşünce ve iradesiyle yapılan işlerde, kazanan da, kaybeden de zarardadır. Çünkü o işe dine uygun başlamamıştır.
Savaşı başlatmak kolay, ama bitirmek zordur. Nerede, nasıl biteceği belli olmaz. Bir gün bir kabile reisi, Peygamber efendimizi ziyaret edip ayrılırken, (Yâ Resulallah, bana bir nasihat verin!) der. Kabile reisine sadece, (Sakın kızma!) buyurur. O da, (Peki) der, ama bu kısa nasihate şaşırır. Köyünün yolunu tutar. Köye gelince ne görsün! Herkes silahlanmış. (Hayrola ne oldu?) diye sorar. (Şu köydeki kabilenin hayvanlarına, bizim gençler zarar vermişler. Onlar silahlanıp buraya gelecekler, biz de kendimizi savunmak için silahlanıyoruz) derler. (Demek bize hücuma karar vermişler) diye düşünüp kabile reisi de derhal silahlanır.
Tam o anda hatırına, Resulullah’ın (Sakın kızma!) nasihati gelir. Hemen tevbe edip, silahı pusatı çıkarıp atar, (Ben karşı köye gidip onlarla görüşeceğim) der. Engel olmak isteseler de, gitmekten vazgeçmez. Karşı köye yaklaşınca, oradakiler dikkatle bakarlar, silahı olmadığını görünce, dokunmadan reislerinin yanına getirirler. İki reis aralarında konuşur. Giden kabile reisi, (Bizim gençler, sizin hayvanlara zarar vermiş. Elbette bizimkiler haksız. Kabul ederseniz, bütün zararı kendi şahsi malımdan tazmin edeceğim) der. Diğer reis, bu âlicenaplık karşısında, o kadar memnun olur ki, (O zaman ben de, bütün zararı bağışladım) der. Kan akmadan barış olur. (alıntı)