Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Said Nursî KİM Değildir? (1 Kullanıcı)

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,136
Tepki puanı
8,217
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Said Nursî kim değildir?

birlesmismilletler_new.jpg


1.Said Nursî “çağın yetiştirdiği adam” değildir.
Çağın bütün şartları aleyhinde olduğu halde dik durmuş, diri ve diriltici olmuştur. Ne iktidardan medet ummuştur ne de çoğunluk peşinde koşmuştur. Yazdıkları cezaevi hücrelerinde sigara kâğıtlarına gizlice yazılmış,okuma yazma bilmeyen köylüler tarafından da aşkla çoğaltılmış ve okunmuştur. “Çağa rağmen yetişmiş” ve “çağı yetiştiren” adamdır.

2.Said Nursî “dindar” değildir.
“Dindarlık” dine dışarıdan bakanların icat ettiği bir tanımdır. “Dinin emir ve gereklerini yerine getirmede başkalarına göre daha ileri giden”leri tanımlamak için kullanılır. Oysa “din” “Allah’a borçluluk bilinci”dir, “Alemlerin Rabbinin kendisine her an yapmakta olduğu sayısız iyiliklere şükürle karşılık verme aşkı”dır. Bu bilinç ve aşk dışarıdan gözlenemez; ölçülemez. Açığı ya da koyusu olmaz. Bu bilinçle ve bu aşkla yaşamak adam olmanın standardıdır. İyiliğe karşı nankörlük etmeyi, borcunu inkâr edecek denli duyarsız olmayı “adam”lık diye tarif edenlerin biraz daha “koyusu”, az daha sofusu değildir “dini yaşayanlar”; yani dindar değildirler. Said Nursî, “ben dindar bir cumhuriyetçiyim” sözünü mahkemede savunması sırasında söyledi. Sözde cumhuriyetçilerin anlayacağı dil üzerinden konuştu, o kadar. Eserlerinde “dinimiz bunu gerektirir”, “nitekim dinimiz emreder ki..” yollu bir hitap ve üslup bulunmaz.

3.Said Nursî “din adamı” değildir.
“Din adamlığı” ruhbaniyetin bir şekilde uygulandığı, dini yaşamanın bir “iş” haline getirildiği toplumlarda vardır. Din adamlarının özel kıyafetleri, özel statüleri vardır ve özel bir sınıftan gelirler. Kilise ve havralarda rahip ve hahamlar özel kıyafetleriyle, İran’ın Kum şehrinde “molla”lar ancak kendilerinin giyebildiği siyah ya da beyaz sarıklar ve rüzgârda salınan pelerinleriyle bir “din adamı”dır. Diyanet İşleri Başkanlığı kıyafeti, imama özel cübbe ve sarık diye bir şey yoktu eskilerde. Peygamberimiz (asm) arkadaşları arasında bir ziyaretçinin “hanginiz Muhammed?” diye sormak zorunda kalacağı kadar “sıradan”dı. Ne özel postu vardı ne pelerini vs. Din, din adamlarının mesleğidir. Özel rütbeleri ve özel mekânları da vardır. Bir takım ayrıcalıkları ve dokunulmazlıkları olur. Ne özel kıyafetlidir Said Nursî ne özel bir sınıftan, soydan geldiğini vurgular. Hayatın ortasında acıkan, üşüyen, öfkelenen, seven, gerekirse savaşan bir “adam”dır sadece. “Din adamı” değil, “dinin adamı”dır. “Allah’a karşı borçluluk bilinci”ni iliklerine kadar hisseden bir “insan”dır sadece. “Namaz kılmak iyidir ama her gün beşer defa olduğundan bitmiyor, usanç veriyor” diyen bir adam için (yani en başta benim ve bu makaleyi okuyan herkes için) “empati” kuracak kadar kalenderdir. “Namaz farzdır, kılacaksın!” şeklindeki üstenci tutum ve tavrı hiçbir alanda göstermemiştir.

4.Said Nursî “din âlimi” de değildir.
“Din bilginliği” yenilerde türetilmiş seküler bir sınıflandırmadır. Dine göre yaşamayı hayatın özel bir alanına öteleyen, bazılarının özel hobisine indirgeyen bir tanımlamadır. Din yaşamak içindir.Yaşamak ise herkese düşer. Kur’ân’a muhatap olmak herkesin işidir. Vahyin iniş üssü haline getirilebilecek akıl herkeste vardır. Dinî konularda bazılara bazılarından daha çok şey bilebilir. Olsa olsa bu “din âlimliği” diye tarif edilebilir. Allah’a borçlu olarak yaşamak ise kimsenin uzmanlığına bırakılacak kadar karmaşık değildir. İyilik karşısında mahcup olmak özel bir ilgi alanı olacak kadar seçmeli bir iş değildir. Allah’a karşı borçlu olma sırrının farkına varmak, adamı “âlim” eyler, “bilgin” kılar. Said Nursî, işte bu yüzden “din âlimi” değil, “âlim”dir, “bilge”dir. Güllerin soluşuna üzülecek kadar, vahşi hayvanların sesine alışacak kadar hayatın içindedir. Kalbinin sonsuzluk sevdasını hissedip yazacak denli, ihtiyarlığın hüzünlerini ve hastaların acılarını görecek kadar özüne iner varlığın. Söyledikleri “dinî konular”la sınırlı değildir. Nefsi olan, kalbi olan, gökleri gören, ölüme üzülen, denizleri seven, güllere meftun herkese söyler sözünü. Söylediği ancak “din adamları”nın uzmanlık sahasına giren “dinî” detaylar değildir. Varlığın dilini çözer Said Nursî. Varoluşa dair konuşur.

5.Said Nursî, bir “şeyh” değildir.
Ömrü boyunca yanındaki herkese, her öğrencisine “kardeşim” diye hitap etmiştir. Hiçbir talebesiyle “şeyh-mürid” ilişkisi içinde olmamıştır. Bu konuda “İhlas ve Uhuvvet Risalelerini meraklısı okuyabilir.

6.Said Nursî “milliyetçi” değildir.
Bir insanın soyu üzerinden yüceltilmesini ya da yerilmesini her “akıl sahibi” olmak üzerine farz olan her “iman ehli” gibi esastan ve usûlden reddetmiştir. Türkiye’de Türk ırkı üzerinden üretilen ve sistematikleştirilen rejim ırkçılığına kendisi Kürt olduğu için değil mümin olduğu için karşı durmaktadır. Kürt olduğu için Türkçülüğe karşı çıkanlar, Kürt oldukları için Kürtçülük yapmayı hak görürler kendilerine... Said Nursî’nin “açılımcı görüşleri” Kürt halkı hatırına değil, Kur’ân’ın hatırınadır. Birilerinin sandığı gibi “müsbet milliyetçiliği” de önermiş değildir. Sadece bu zamanda milliyetçilik fikri üzerinden zevklenen ve nemalanan kişi ve grupların, soya yükledikleri yücelikten devşirdikleri lezzeti, Allah’a kul olma lezzetine şefkatli bir üslupla dönüştürmeyi hedefleyen bir dil kullanmıştır. Yani “müsbet milliyetçilik” Said Nursî’ye “terk edilen milliyetçilik”tir. En olumlu ırkçılık, öldürülen ırkçılıktır.

7.Said Nursî, Said Nursî’ci değildir.
Hatıraları ve menkıbeleriyle özlenecek, kerametleri ve kahramanlıkları ile anılacak bir tarihsel figüre indirgenemez. Said Nursî’nin hatıraları, en meraklısını bile tatmin edecek ayrıntılarıyla Risâle-i Nur’dadır. Bizzat kendisi tarafından yazılmıştır. Yakın tarihte yaşamış hiç kimsenin hayatı hem de kendi kaleminden içinin sesini yansıtacak berraklıkta, hüzünlerinin ve sevinçlerinin her kıpırtısını satırlara akıtacak şeffaflıkta yazılmış değildir. Dolayısıyla, Said Nursî bir arkeolojik kazı konusu yapılmayacak kadar orta yerde ve diridir. Son Şahitler gibi tarihsel çalışmalar da, ancak Said Nursî’nin kişiliğinin yansıdığı aynalar gözüyle okunabilir, okunmalı. Kerameti ve kahramanlığı üzerinden Said Nursî’cilik yapılmasına da ihtiyaç duymaz Said Nursî; hayatı hece hece herkesin elinin altındadır. Söylediklerinin ve söyleyeceklerinin hepsi hemen şimdi ve burada anlaşılır olarak okunabilir niteliktedir. Risale-i Nur’u okuyan herkes şimdi ve burada Said Nursî ile konuşabilir. Dolayısıyla, Risâle-i Nur ortada dururken, hiç kimse Said Nursî varisliğine, halifeliğine soyunamaz. Buna hiç gerek yoktur, hele de bunu Risale-i Nur’a rağmen, hele bir de Said Nursî’yi aşarak ya da yedeğine alarak yapmak kimseye düşmez.

8.Said Nursî, devletten itibar ve mezar bekleyen biri değildir.
Resmî iade-i itibarlara ihtiyacı yoktur. Mezarının yokluğu da kendi duası ve temennisidir. Hayatında istemediği türbeleşmeyi ölümünden sonra hiç istemez. Said Nursî’yi ziyaret etmek isteyen mezar taşına değil kitaplarının sayfalarına baksa yeter de artar bile. Zaten sağlığında da, kendisini kendisi için ziyarete gelenlere, kendi canlı bedenini her yıl biri ölmüş Said’lerin başında bekleyen bir mezar taşı olarak tarif eden Said Nursî, “mezar taşı”nı değil, “satır başı”nı göstermiştir. Gidin, Risâle okuyun kardeşim demiştir. Ve hâlâ demektedir.

9.Said Nursî, Risale-i Nur takıntısı olan biri de değildir.
Kendi yazdığı kitaplar Kur’ân’ı anlamak ve yaşamak içindir. Risale-i Nur’un hatırı Kitab’ı okutmaya kadardır. Eğer Risale-i Nur da, kendisinin de şikayetçi olduğu kimi “tefsirler” “ahkâm kitapları” Kur’ân’a pencere değil perde oluyorsa okunmamalıdır. Risâle-i Nur’u okuyanların ilk anladığı ise Kur’ân’dır-kendileri bunun farkında olmasa bile…

10.Said Nursî İslamcı değildir.
İslamcılık Oryantalistlerin ürettiği bir terimdir. Her şartta, her zaman, her yerde “Müslümanlardan yana olmak” demektir. Kimi Batılılar kendi şablonları ancak bu kadarını taşıdığı için, Müslümanları İslam etiketi üzerinden taraftarlık yapacak, İslam’ın ırkçılığını üretecek içeriksizler olarak görmek istemiştir, görmüştür. İnsanın içine doğru derin ve zorlu bir yolculuk olan iman etme serüvenini sadece dışa vuran, sadece kalıpta kalan kuru bir tarafgirliğe hapsetmek istemişlerdir. Oysa İslam olmak insan olmaktan geçer. İnsan olmayı atlayarak Müslüman olursak, sadece “Müslümanlardan yana” olan bir politik kitleye dönüşürüz. Müslüman zulmün karşısındadır; zulmü yapan Müslüman da olsa. Müslüman mazlumdan yanadır, zulmedilen kâfir de olsa. Yani, mümin yaşama kodlarını dışarıdaki siyasal kalıplardan değil, vicdanının Rabbiyle sıcacık temasından alır. İşte bu yüzden Said Nursî’nin iman etmenin inceliğini yeni baştan inşa ettiği, yenilediği Risale-i Nur’da “biz Müslümanlar” söylemi yoktur. Risale-i Nur söylemi, “bil ey nefsim!”dir. Yani, nefsi olan herkes Risale-i Nur’un rahlesine oturur. Ne cemaat şartı vardır, ne kıyafet şartı ne de siyasal taraftarlık şartı…

11.Said Nursî benim anladığım/anlattığım kadar değildir.
Ben kim olduğumu bilinceye kadar onun kim olmadığının hakkını vermem mümkün değil…
(Demek ki bu yazı devam edecek…)

Not: Said Nursî’ye dair yazdıklarımı yazı bitince fark edecektim ki onun misafir olduğu bir şehirde yazıyorum. Berlin’den selamlar…

Alıntı: Senai DEMİRCİ
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,136
Tepki puanı
8,217
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Esselamûaleykum...

Esselamûaleykum...

Bediüzzaman'dan;

"...Malûm olsun ki, bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır.
Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir.
O cihette iki kapı var:

Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır.
Çünkü ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum.
Cenâb-ı Hakka çok şükür, beni kendime beğendirmemiş.

İkinci cihet, sırf Kur'ân-ı Hakîmin dellâlı olduğum cihetledir.
Bu kapıdan girenleri ale'r-re'si ve'l-ayn kabul ediyorum..."
 

serranur27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Mar 2009
Mesajlar
383
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
ve aleyküm selam ve rahmatullahü ve bereketuhu Cemil Meriç: Bediüzzaman Güneşin Batmadığını Gösteren Adam
01 Nisan 2010 Perşembe, 23:18
"Yakın tarihimiz tek mücahit tanımıştır: Said Nursi. 60 yıl her kahra, her cefaya göğüs gererek mücadele eden biricik dava adamı... Ben onu tanıdım. Ben Müslüman mütefekkir deyince celadetiyle, cihadetiyle onu tanıdım, başka tanımadım. Nasıl başlamışsa öyle bitirmiştir hayatını. Seksen yedi senelik ömründe, eserlerine nasıl başlamışsa öyle de bitirmiştir. Hiçbir dünya büyüğüne dalkavukluk yapmamıştır. Bu bizim memlekette çok büyük bir fazilettir. Sonra aynı fikir üzerinde ısrar edişi, dönmeden yürüyüşü, samimiyeti. Buhran çağlarında güneşin batmadığını göstermek için bazı adamlar çıkıyor; Said Nursi gibi. O bir mütefekkirdir. Onun tefekkürüne bütün eserleri ve yaşadığı hayat seyri en beliğ bir delildir. Üstad şefkatle bağrına basıyor insanı. İçine girdikten sonra Risale-i Nur hakikatlarını yaşamak kolaylaşıyor. Bir Türk aydının bu büyük ve ulvi insandan haberdar olmaması düşünülemez.

Bediüzzaman ve eserlerine olan alakasızlığımız tam bir yüz karasıdır. Said Nursi, İslam irfanının cihanşumül hakikatlarını Risalelerinde toplamış. Üstad, şimşek pırıltıları ile aydınlanan karanlık bölgelerde büyük bir güvenle dolaşıyor. Üslub kesif ve izahlar inandırıcı; asırları kucaklayan bir tefekkürün çağdaş idrake seslenişi, yaralanan bir idrake, yabancılaşmış bir idrake. Diyebilirim ki son iki yüz yıldan beri tefekkür dünyamızı istila eden Batı'nın işportalarından gelişigüzel devşirilmiş sahte, sakat ve şahsiyetsiz paçavralar arasında benzerine güç rastlayacağımız dürüst, metin, dost ve toprağın bağrından fışkıran düşüncelerle dolu bir hazinedir Risale-i Nur. Risale-i Nur milletimize Rabbani bir iltifattır, bizim ülkemizde çıkması Allah'ın bir nimetidir. Risale-i Nurlar haysiyetimizin bir müdaafasıdır. Ülkemizin yüzüstü bırakılan insanları Onun Nur risalelerini okuyarak İslamiyetin ne kadar aydınlık, ne kadar muhteşem ve ne derece şerefli bir inanç manzumesi olduğunu idrak ettiler. Bediüzzaman, zilletleri izzete tahavvül etti. Mukaddes iman ateşini söndürmemek için bütün çile ve işkencelere katlandı. Sonunda dünyadan ebediyete muzaffer olarak intikal etti.
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Selamun aleyküm mavci abi..
Rabbim Senai Hocamdan da senden de kat kat razı olsun...
Ne de güzel yazmış.. Yüreğine, kalemine sağlık..

9.Said Nursî, Risale-i Nur takıntısı olan biri de değildir.
Kendi yazdığı kitaplar Kur’ân’ı anlamak ve yaşamak içindir. Risale-i Nur’un hatırı Kitab’ı okutmaya kadardır. Eğer Risale-i Nur da, kendisinin de şikayetçi olduğu kimi “tefsirler” “ahkâm kitapları” Kur’ân’a pencere değil perde oluyorsa okunmamalıdır. Risâle-i Nur’u okuyanların ilk anladığı ise Kur’ân’dır-kendileri bunun farkında olmasa bile…

Allah celle celaluhu razı olsun..
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,136
Tepki puanı
8,217
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Esselamûaleykum...

Esselamûaleykum...

ve aleyküm selam ve rahmatullahü ve bereketuhu

Cemil Meriç: Bediüzzaman Güneşin Batmadığını Gösteren Adam

"Yakın tarihimiz tek mücahit tanımıştır: Said Nursi. 60 yıl her kahra, her cefaya göğüs gererek mücadele eden biricik dava adamı... Ben onu tanıdım. Ben Müslüman mütefekkir deyince celadetiyle, cihadetiyle onu tanıdım, başka tanımadım. Nasıl başlamışsa öyle bitirmiştir hayatını. Seksen yedi senelik ömründe, eserlerine nasıl başlamışsa öyle de bitirmiştir. Hiçbir dünya büyüğüne dalkavukluk yapmamıştır. Bu bizim memlekette çok büyük bir fazilettir. Sonra aynı fikir üzerinde ısrar edişi, dönmeden yürüyüşü, samimiyeti. Buhran çağlarında güneşin batmadığını göstermek için bazı adamlar çıkıyor; Said Nursi gibi. O bir mütefekkirdir. Onun tefekkürüne bütün eserleri ve yaşadığı hayat seyri en beliğ bir delildir. Üstad şefkatle bağrına basıyor insanı. İçine girdikten sonra Risale-i Nur hakikatlarını yaşamak kolaylaşıyor. Bir Türk aydının bu büyük ve ulvi insandan haberdar olmaması düşünülemez.

Bediüzzaman ve eserlerine olan alakasızlığımız tam bir yüz karasıdır. Said Nursi, İslam irfanının cihanşumül hakikatlarını Risalelerinde toplamış. Üstad, şimşek pırıltıları ile aydınlanan karanlık bölgelerde büyük bir güvenle dolaşıyor. Üslub kesif ve izahlar inandırıcı; asırları kucaklayan bir tefekkürün çağdaş idrake seslenişi, yaralanan bir idrake, yabancılaşmış bir idrake. Diyebilirim ki son iki yüz yıldan beri tefekkür dünyamızı istila eden Batı'nın işportalarından gelişigüzel devşirilmiş sahte, sakat ve şahsiyetsiz paçavralar arasında benzerine güç rastlayacağımız dürüst, metin, dost ve toprağın bağrından fışkıran düşüncelerle dolu bir hazinedir Risale-i Nur. Risale-i Nur milletimize Rabbani bir iltifattır, bizim ülkemizde çıkması Allah'ın bir nimetidir. Risale-i Nurlar haysiyetimizin bir müdaafasıdır. Ülkemizin yüzüstü bırakılan insanları Onun Nur risalelerini okuyarak İslamiyetin ne kadar aydınlık, ne kadar muhteşem ve ne derece şerefli bir inanç manzumesi olduğunu idrak ettiler. Bediüzzaman, zilletleri izzete tahavvül etti. Mukaddes iman ateşini söndürmemek için bütün çile ve işkencelere katlandı. Sonunda dünyadan ebediyete muzaffer olarak intikal etti.

Allah Celle Celalühu razı olsun inşallah...
Selam ve DUA ile...
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,136
Tepki puanı
8,217
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Ve Aleykumselam...

Ve Aleykumselam...

Selamun aleyküm mavci abi..
Rabbim Senai Hocamdan da senden de kat kat razı olsun...
Ne de güzel yazmış.. Yüreğine, kalemine sağlık..

9.Said Nursî, Risale-i Nur takıntısı olan biri de değildir.
Kendi yazdığı kitaplar Kur’ân’ı anlamak ve yaşamak içindir. Risale-i Nur’un hatırı Kitab’ı okutmaya kadardır. Eğer Risale-i Nur da, kendisinin de şikayetçi olduğu kimi “tefsirler” “ahkâm kitapları” Kur’ân’a pencere değil perde oluyorsa okunmamalıdır.
Risâle-i Nur’u okuyanların ilk anladığı ise Kur’ân’dır-kendileri bunun farkında olmasa bile…

Allah celle celaluhu razı olsun..

Allah Celle Celalühu cümlemizden razı olsun değerli kardeşim inşallah...
Bazen öyle bakış açıları oluyor ki...
İşte Senai Hocamızın bakış açısı da çok farklı yönlere götürüyor bizleri...:a12:
Demek ki bakmak ayrı...görmek ayrı...
Selam ve DUA ile...
 

ŞEB-İ ARUS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Mar 2008
Mesajlar
1,904
Tepki puanı
0
Puanları
36
Yaş
37
Konum
"Lâ taknetû min Rahmetillâh"
ALLAH celle celalüh razı olsun kıymetli abimiz.

ÜSTAD'a dair güzel,özel bir yazı maşALLAH...

risale-i nurların lem'aların kapılarını açabilenlerden üstad'ı ve onları kavrayabilenlerden oluruz inşa-ALLAH..

selam ve dua ile..

 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,136
Tepki puanı
8,217
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Esselamûaleykum...

Esselamûaleykum...

ALLAH celle celalüh razı olsun kıymetli abimiz.

ÜSTAD'a dair güzel,özel bir yazı maşALLAH...

risale-i nurların lem'aların kapılarını açabilenlerden üstad'ı ve onları kavrayabilenlerden oluruz inşa-ALLAH..

selam ve dua ile..



Allah Celle Celalühu cümlemizden razı olsun değerli kardeşim inşallah...
Dualarınıza gönülden amin...
Selam ve DUA ile...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt