Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sahibini arayan rol! (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Sahibini arayan rol!

Bölgede bir rolünü arayan ülke var, bir de rolünün aradığı ülke var. Bu bağlamda ve anlamda, El Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde çalışan Vahid Abdulmecid’in Türkiye ile alakalı dikkat çekici bir analizi var.

Vahid Abdulmecid, 1950’li yıllarda Cemal Abdunnasır’ın unutulmuş bir sözünü aktarıyor. ‘Bölgede sahibini arayan bir rol var, biz de bu sahibini arayan rolün peşindeyiz…’

Şimdi aynı durumun Türkiye için de geçerli olduğunu söylüyor. Türkiye’nin bölgede rol aramasından ziyade rolün kendisini aradığını ve dolayısıyla ‘sahibini arayan madalya’ örneğinde olduğu gibi bölgede de oynanması gereken bir rol olduğunu ve bu rolün sahibini aradığını ve bu sahibin de Türkiye olduğunu belirtiyor. 1950’li yıllarda Eisenhower’ın bir doktrini vardır ve bu doktrin ‘boşluğu doldurmak’ adıyla anılmaktadır.

IHA_20091107_74961.jpg


Bir bakıma Nasır’la aynı tespiti yapmış gözüküyor. Amerikan başkanları genelde doktrinleriyle birlikte anılır. Carter’ın SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesinden sonra Körfez’le ilgili ortaya attığı bir doktrin vardır. ‘Carter doktrini’ olarak bilinir. 1980’lerin başında vazedilen bu doktrinin özü, Körfez savunmasıdır ya da Körfez’in ABD’nin hayat alanı olduğudur ve bu alan çerçevesinde gerekirse her türlü ihtimali göze alacaklarının ilanıdır. Bir diğer benzeri doktrin ise Truman doktrinidir ve gerekçesi aynıdır yani Sovyet yayılmacılığıdır.

1946 yılında Sovyet Rusya üç ana yönde yayılma çabalarına hız vermiştir. Stalin, İran üzerinden Ortadoğu petrolleri ve Basra Körfezi'yle Hint okyanusu, Türkiye üzerinden Boğazlar’a ve Doğu Karadeniz’e yayılmak istemektedir. Kars-Ardahan’la birlikte Giresun, Gümüşhane ve Bayburt’a kadar olan bölgeyi Sovyet peyki ve aynı zamanda anavatanı Gürcistan’a ilhak etmek istemektedir. İngiltere ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında yorulmuş ve çaptan düşmüştür ve Rus yayılmacılığıyla ancak ABD’nin baş edebileceğini öngörmektedir. Gelişmeler bu çerçevede cereyan eder.

Bundan dolayı İngiltere, 1947 Şubatında Amerikan hükümetine, biri Türkiye ve diğeri de Yunanistan hakkında olmak üzere iki memorandum (muhtıra) verir. Bu memorandumlarda, Türkiye'nin Batı savunması için önemi belirtilerek Türkiye'ye hem ekonomik ve hem de askeri yardım yapılması teklif edilir lakin İngiltere'nin bu yardımları yapamayacağı ve hatta Yunanistan'daki askerlerini dahi geri çekmek zorunda bulunduğu ve dolayısıyla sorumluluğun ABD’ye düştüğü belirtilir.

¥
ABD kararını vermekte gecikmez. Başkan Truman, Amerikan Kongresi'ne 12 Mart 1947 günü gönderdiği mesajında, Türkiye ve Yunanistan'a 400 milyon dolarlık askeri yardım yapılması için kendisine yetki verilmesini istedi. Bu mesajda, Türkiye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının Ortadoğu düzeninin korunması için bir zaruret olduğu belirtiliyor ve Türkiye ile Yunanistan'ın kanat bölgesinde adeta ikiz olduğu ve güvenliklerinin birbirine bağlı olduğu vurgulanıyor. Yardımın Kongre'deki tartışmaları sırasında, Amerikan dışişleri bakanlığı yetkilileri, Türkiye'nin Sovyet baskısı altında bulunmasının, boğazlardan Çin'e kadar olan bütün Ortadoğu ve Asya'yı tehlikeye attığını belirtmişlerdir. Truman doktrini savaş sonrası Amerikan dış politikasında, sonuçları günümüze kadar ulaşan olağanüstü önemde bir dönüm noktası oluşturur. Bunun içindir ki, Truman doktrini karşısında Sovyet basını büyük tepki göstermiştir.

Şimdi bölge Amerikan sonrası döneme hazırlanıyor. Bu dönem yeniden yapılanma ve karılma dönemidir. Burada birkaç oyuncu ülke var. Sayılı Arap düşünürlerinden Burhan Galyon gibilerine göre Arapların genel manzarası fecaat arz ediyor.

Tamamen denklem dışında bulunuyorlar. Ya da savunma pozisyonundalar. Buna mukabil, dost meclislerinde kimi arkadaşların da değindiği gibi sözgelimi Irak’ta İran, nüfuz sahibi iken Türkiye rol sahibi bulunuyor. Lakin denklem süratle Türkiye’nin lehine değişmektedir. Araplar da seyirci düzeyinde bulunuyorlar. Bu bağlamda, Mısırlı düşünürlerden Tarık Bişri bir konuşmasında Ahmedinejad’ı izlediği populist politikalar açısından Nasır’a benzetmiştir. Nejad her ne kadar ateşli hitabet tarzıyla Nasır’a benzese de Nasır’ın ‘bölgede bizi arayan bir rol var’ deyimi acaba iki ülkeden hangisine isabet ve intibak ediyor?

Türkiye’ye mi yoksa İran’a mı?

Vahid Abdulmecid’e göre, İran bölgede rol ararken, rol Türkiye’ye bakmakta, onu beklemekte ve aramaktadır. Dolayısıyla, Nejad Nasır’a benzese de Nasır’ın tarif ettiği rol Türkiye’ye bakmaktadır. İlginçtir, Nasır sonrasında Nasır takımı olarak bilinen Muhammed Hasaneyn Heykel hatta bir derece Fehmi Huveydi gibi isimler de Tarık Bişri’nin analizi doğrultusunda bölgenin yeni Nasır adayı olan Nejad’ın peşine takılmış görünüyorlar.

Galiba Nasır’ın adamları Nejad’ın, rolü de Türkiye’nin arkasında gözükmektedir.

Mustafa ÖZCAN
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Neoconların dönüşü.

images

15 Ağustos 2010
Mustafa Özcan
Neoconlar durumdan vazife çıkartan örgütlü bir topluluk. 11 Eylül'le birlikte sadece ABD'nin değil dünyanın da dümenini ele geçirmişlerdi. Bu hava ile birlikte Afganistan ve Irak'ın işgallerine neden olmuşlardı. Lakin savaşlardan sonra ABD için baş gösteren zorluk ve Saddam ile Kaide arasında varsayılan bağlantıların uydurma ve fabrikasyon olduğunun ortaya çıkması süngülerinin düşmesine neden olmuştu. Ayrıca kitle imha silahları ile ilgili kanıtlarının da düzmece olduğu herkesin malumu haline gelmişti. Ama onlar için ne gam! Hedeflerine çoktan ulaşmışlardı. Bir iki İslam ülkesi bu sayede işgal altına girdiği gibi aynı zamanda Amerikan hazinesi de tam takır hale gelmişti. Bu savaşlar üzerinden yıllar geçmesine rağmen ABD hâlâ kendisini toparlayamadı ve bazı iktisatçılarına göre ilan edilmemiş bir iflas hali yaşıyor. Şimdi de Neocon artıkları kendilerine yeni bir malzeme ve meşgale alanı daha bulmuş veya üretmiş durumdalar. Bu malzeme İran'ın nükleer programıdır. İsrail ile yaptıkları abartı koalisyonu sayesinde yeni bir savaşı daha pazarlamaya çalışıyorlar. Bilindiği gibi, Ahmedinejad bir yıldan beri kendisini kontrol ediyor ve İsrail ve ABD hakkında ileri geri konuşmuyor. Lakin bununla birlikte Neoconlar yeniden alttan alta İran'a karşı savaş atmosferini hazırlamaya ve kıvılcımını yakmaya çalışıyorlar. Kur'an ifadesiyle onların kışkırtıcılığına karşı ilahi panzehir devreye giriyor: ' Küllema evkadu naren lilharbi etfaahallah/ her ne zaman savaş ateşini yaksalar Allah onu söndürür.". Elbette ki bu savaş ateşini yakanlar bir kısım Yahudiler. Bir savaşın çıkması için iki aklı evvel gurubun olması gerekir. Bunlardan birisi savaş manyakları ki, Wolfowitz, Rumsfeld, Cheney ve Bush bu gurubu temsil ediyordu. Bir de savaş kışkırtıcıları var. Savaş kışkırtıcıları da alttan alta gerekçe üretiyorlar. Savaş ateşi yakıyorlar. Bunu da kah sahte verilerle yapıyorlar kah abartıyorlar. Kısaca durumdan vazife çıkartıyorlar.

Irak işgali, oğul Bush ile birlikte Şaron koalisyonunun bir marifetiydi. Savaş kışkırtıcıları ile savaş manyakları da bu koalisyonun tabii ortaklarıydılar. Şaron da Herald Tribune gibi gazetelerde yayınlanan makalelerinde Saddam'ın bir yıl içinde(2000 yılı) nükleer silahlar üreteceğini iddia ediyordu. Bazı gazetecilerde bunları allayıp pulluyorlardı. New York Times gazetesinden Judith Miller bunlardan birisiydi. Çok ilginçtir ki, irtidat suçlamasıyla Sudan'da idam edilen Cumhuriyetçilerin lideri Mahmut Taha için de üşenmemiş lehte bir kitap kaleme almıştı. Mahmut Taha gibi tartışmalı kişilikleri savunurken öbür taraftan da Irak savaşını kışkırtmak için kitle imha silahlarıyla ilgili verileri tahrif etmekten kaçınmıyordu. Daha sonra bu marifetlerinden dolayı mahkeme önüne bile çıktı. Ray McGovern'ın Aptal İşbirlikçi Medya adını verdiği The Fawning Corporate Media (FCM) gibi şuursuz işbirlikçilerle birlikte şuurlu Neoconlar savaşın propaganda kısmını deruhte etmektedirler. Irak Savaşını çıkartanlardan birisi İsrail-Amerikan kırması şahsiyetlerden olan Jeffrey Goldberg idi hatta bu savaş onun şahsi savaşı olarak da anılmıştır (Goldberg's War). Irak Savaşına giden yolda yazmış olduğu şaheserlerden birisi The Great Terror başlığını taşıyordu. Irak Savaşını kotardıktan sonra sıra şimdi İran savaşına gelmiştir ve şimdi de bu savaş için şaheserler yazmaya koyulmuştur. Daha önce İran meselesiyle Neocon cenah içinden münhasıran Michael Arthur Ledeen gibi isimler ilgilenirlerdi. Şimdi ise mücerrep olmasından ve etkisinin test edilmesinden dolayı devreye Goldberg girmiş olmalı.

İran savaşı için de şaheserler yazmaya devam ediyor. The Atlantic de "The Point of No Return/Dönüşü olmayan nokta' başlıklı yazısında İran'ın tam gaz silahlanmaya doğru gittiğini savunuyor ve çeşitli konuşmalarında Netanyahu'nun ağzından böyle bir ihtimalin ikinci bir Holokost anlamına geleceğini yazıyor. Bununla da kalmıyor Netanyahu idaresine yol ve yön gösteriyor, akıl veriyor. Tek taraflı olsa da İran'ı vurmak için orduyu serbest bırakması gerektiğini savunuyor ve ABD'yi gücendirmeden ve karşısına almadan yağdan kıl çeker gibi bu işi halletmesini istiyor. Irak Savaşı oğul Bush ile Şaron'un savaşı oldu şayet İran'a yönelik bir askeri saldırı olursa bu da Netanyahu'nun savaşı olacaktır. Ray McGovern'a göre, yeni bir malzeme bularak veya üreterek Neoconlar yeniden güçlenmişler ve oğul Bush dönemindeki kadar etkili bir hale gelmişlerdir.

Geçenlerde Londra'da yayınlanan el Hayat gazetesinin Yayın Yönetmeni Cihad Hazin de dönüşlerini kaleme almıştı. Birinci İntifada döneminde İsrail askeri hapishanelerinde çalışan Goldberg, ABD'yi yeniden savaşa hazırlamakla meşgul. MSNBC'den Andrea Mitchell ve CNN'den Wolf Blitzer'le konuşmalarında savaş kışkırtıcılığı yapmakta ve İran'a yönelik saldırının eli kulağında olduğunu savunmaktadır. Goldberg'e göre, 2011 Temmuzuna kadar kadar İran'a yönelik saldırı ihtimali yüzde 50'den az değil. Ne diyelim, ağzından yel alsın. 16 Amerikan istihbarat teşkilatı topluca, 2003 yılı itibarıyla İran'ın nükleer silah programından vazgeçtiğini ilan eden bir rapor yayınlamışlardı. Lakin daha sonra bunun yeniden başladığı savunanlar oldu. 2007'de de Cheney'e rağmen İsrail'e Mullen'i gönderen oğul Bush, İran'a yönelik üçüncü cepheyi açma niyetinde olmadıklarını söylemişti. Bakalım, Neoconlar bütün gayretlerini seferber ederek üçüncü cepheyi açtırabilecekler mi?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt