Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şafiî'nin İlmi (1 Kullanıcı)

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Şafiî'nin İlmi

İmam Şafiî, insanların dikkatini aklı, ilmi ve belagatı ile kendi üzerine çekmiştir. Bağdad'ta iken, buranın fakîhleri ile yaptığı mü¬nazaralarda onların dikkatini üzerine çekmiştir. Bu sırada O, İmam Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî'den ilim tahsil eden bir delikan¬lı idi. Beytu'l-Harâm'ı hac maksadıyla ziyarete gelen ve Uz. Pey¬gamber'in hadîslerini hayatta bulunan tabiîlerden öğrenmek iste¬yen bilginlerin dikkatini çeken yine Şafiî idi. O, ikinci olarak Bağ-dad'ı, ulaşmış olduğu ilmin semereleriyle doldurmuştur. Şafiî, Beytu'1-Harâm'da iken İslâm hukukunun esaslarım, usûl-i fıkıh kaide¬lerini tesbit ediyor ve âlimlerin re'ylerini görülmemiş bir şekilde karşılaştırarak inceliyordu. O, daha sonra Mısır'a gelmiş ve bura¬daki insanları, geniş ilmi ile kendisine çekmiştir. Gerçi Mısır*daki-lerin de kendilerine göre bir .üstünlükleri mevcuttu.
Şafiî'yi ilim tahsil ettiği hocaları övmüş, kendisiyle münakaşa eden arkadaşları ona hoca muamelesinde bulunmuş ve öğrencileri onun çok zengin ilim mirasını gelecek nesillere aktarmışlardır.
Hocası İmam Mâlik, Süfyan b. Uyeyne ve Müslim b. Halid ez-Zencî, onun akli gücünü övmektedir. Abdurrahman b. Mehdi, Şa¬fii'nin «Usûl» hakkındaki «er-RisâIe»sini okuduktan sonra: «İşte bu, gerçekten anlayışlı bir delikanlıdır.» demiştir. Şafiî'nin talebe¬lerinden Muhammed b. Abdülah b. el-Hakem de şöyle demektedir. «Şafiî olmasaydı beri, bir kimseyi nasıl reddedeceğimi öğrenemez¬dim. Bildiklerimi hep onun sayesinde öğrendim. Bana kıyası öğre¬ten o rahmetlidir. O, sünnete bağlı, her türlü fazilete, keskin ve açık bir dile, sağlam bir kafa ile üstün bir akla sahipti.»
Talebesi Ahmed b. Hanbel de şöyle der: «Peygamber (S.A.)'den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: «Allahu Teâlâ, bu ümmetin dî nini doğru olarak uygulamak için her yüz yılda bir şahıs gönderir.» Birinci yüzyılın başında bu şahıs Ömer b. Abdilaziz olmuştur. İkin ci yüzyılın başında da bu şahsın Şafiî olacağını umuyorum.»
İşte bu ilim adamlarının şahadetleri, İmam Şafiî'nin ilim, fazi¬let ve üstün bir kavrayışa sahib olduğunu açıkça göstermektedir. Gerçekten Şafiî, kendisini böyle yüksek bir mevkie getiren ilim va¬sıtalarının hepsine sahipti. O, Kur'an ilmini, Kur'an'm mâna, gaye ve sırlarını hakkıyla öğrenmişti. Bir talebesi şöyle der: «Şafiî tefsi¬re başlayınca, Kur'an'ın inişine şahid olmuş gibi davranırdı. Şafiî, Hadîs ilmini de hakkıyle elde etmişti. O, Mekke'de bulunan tabiîle¬rin hayatta olanlarından birçok hadîs rivayet etmiş ve ilk hadîs ki¬tabı olan el-Muvatta'ı da bizzat İmam Mâlik'ten okumuştur. îmam Muhammed'den tahsil gördüğü sırada, Iraklıların ilmine sahip ol¬muş ve bu ilmin de râvîleri arasına katılmıştır.
Bununla birlikte Şafiî, re'y'e dayanan fıkhı da tehsil etmiş; fı¬kıh, kıyas ve nesh'in kaide ve prensiplerini vaz'etmiştir.
O, —Allah kendinden razı olsun— her çeşit ilmin öğrenilmesini ister ve şöyle derdi: «Kur'an ilmini öğrenenin kıymeti yükselir. Ha¬dîs ilmini öğrenip yazanın delil getirme gücü artar, fıkıh öğrenen kimsenin şerefi yükselir, dil üzerinde çalışanın duyguları incelir, ma¬tematik tahsil edenin görüşü artar ve nefsini koruyamıyanın ilmi kendisine hiçbir fayda vermez.» [18]

Îlme Yönelişi Ve Çağı

Şafii, akranı arasında en yüksek seviyeye ulaşmak için genç yaşta ilme yönelmiş ve ilmin her türlü imkânları içerisinde yetiş¬miştir. Çünkü O, Mekke'de oturuyordu. Bu sırada, tabiîlerden hayat¬ta olanlar vardı. Beytü'l-Harâm'm civarında oturmayı tercih eden Abdullah b. Abbas'ın medresesi burada idi. Biraz büyüyüp delikan¬lılık çağına ulaşınca Peygamber şehrinin İmamı olan Mâlik'in yanı¬na gelmiş ve dokuz yıl ondan ayrılmamıştır. Bu zaman, honı hoca¬sı için, hem de talebesi için en verimli yıllar olmuştur. Şafiî, ömrü¬nü ilimden başka bir yerde harcamamıştır. Ancak kısa bir zaman vazife almış ise de, şevkle ve bütün şerefin ilme ait olduğunu kav¬rayarak, tekrar ilme dönmüştür. Kur'an ve Sünnet ilmini ve fakîh-lerin ihtilâflarını incelemeye başlamış ve bunlar için hakikati bildi¬recek ölçüler koymuştur. Önce dersine Beytu'l-Harâm'da başlamış, nihayet ilim dağarcığı dolunca Bağdad'a gitmiştir. Bağdad'ta da der¬si için başka bir kürsüye sahip olmuştur. Bağdad kendisini sıkmaya ve bazı çevreler hoşuna gitmeyen bir takım ilmi görüşlere tkassup göstermeye başlayınca Şafiî, Mısır ülkesine gitmeye karar vermiş¬tir, îşte bundan sonradır ki İslâm âleminin çeşitli felâketlerle karşı¬laştığı anlarda güzel Mısır'ımız, Doğu ve Batı âlimlerinin sığmağı haline gelmiştir. O çağlarda âlimler, emniyet ve hUzura kavuşmak için memleketlerinden ayrılmak zorunda kalmışlar, aradıkları emni¬yet ve hUzuru da ancak Mısır'da bulabilmişlerdir.
Şafii'nin bütün hayati; dehâ derecesinde bir akıl, sağlam bir kalem, belâgatli ve tasvir gücüne sahip bir dil ile ilim uğrunda geç¬miştir.
Şafii'nin içinde yaşadığı çağ, ilimlerin geliştiği, tedvin ve telifin başladığı, her ilmin esaslarının konduğu bir çağdır. Bu çağ da Arap dili tedvin ediliyor ve esasları konuyordu. Ebu'l-Esved ed-Duelî'nin ardından gelenler, nahiv ilminin esaslarını koymaya başlamışlardı. el-Aşma'î ve diğerleri, şiir rivayetlerini tesbit ve naklediyorlardı: Ha¬lil b. Ahmed, Arap şiirinin nağme ölçülerini ifade eden «ArUz» ilmi¬ni koymuştu. Câhız, dikkatleri edebî tenkit usûllerine çevirmişti. İşte bütün ilimler böyle gelişiyordu.
Âlimler, hadîslerin çeşitli kaynaklarından toplanmasına yönel¬mişti. Hadîs'in rivayet bakımından doğru olup olmadığını, râvîler (rical) ve metni itibariyle Peygamber (S,A.)'e nisbet bakımından el¬verişli bulunup bulunmadığını tesbit için esas ve ölçüler konmaya başlanmıştı.
Fıkıh konusunda da çeşitli ekol (medrese)'ler kurulmuştu. Mekke ekolü, Abdullah b. Abbas'ın görüşlerini; Medine ekolü, Ömer b. el-Hatlâb, Zeyd b. Sabit, Osman b. Affan, Ali b. Ebî Tâlib ve Peygam¬ber (S.A.V.)'in ilmini kendilerinden sonrakilere olduğu gibi aktaran diğer bilgin sahâbîlerin fıkhını naklediyordu. Fıkıh, tedvin edilmeye başlanmıştı. Meselâ, İmam Mâlik, kendi fıkhını ve rivayet ettiği ha¬disleri, talebeleri vasıtasıyla nakledilen sahâbîlerin fetvalarını içine alan «el-Muvatta» adlı eserini tedvin etmişti. İmam Muhammed b. el-Hasen, Irak fıkhım tedvin etmiş ve bu fıkhın fürû'unu inceden in¬ceye yazmıştı. İşte Şafiî, bütün bunlardan faydalanmıştır.
Burada söylenmesi gereken bir husus daha vardır ki o da çe¬şitli îslâm fırkalarıdır. Her fırka, kendi görüşlerini savunup yayma¬ya başlamıştı. Mu'tezilîler kendi görüşleri uğrunda mücâdele ediyor¬lar ve İslâmiyeti kendi açılarından savunuyorlardı. Şiîlerden îma-miyye, Zeydiyye ve sair siyasî fırkalar da böyle idiler. Kısaca bu çağ, mücadele ve münazara çağı idi.
Şâfü, bu fırkaların çoğundan memnun değildi. O, ne Mu'tezili-lerin, ne Şiilerin ve ne de Hâricilerin yolundan gitmiştir. Şüphesiz O, içinde yaşadığı çağın metod bakımından etkisinde kalmıştır. Onun çağı mücadele ve münazara çağı idi. Bu itibarla Şafiî de, büyük bir mücadele ve münazara gücüne sahipti. O, mücadele ve münakaşa¬larında bâtılı nasıl yıkacağını ve hakikati nasıl ortaya çıkaracağını biliyordu.
Şafiî, hadisi savunmak için Mu'tezilîlerle bilfiil mücadele etmiş¬tir. Yâni, Basra'da bulunan bir gurup, mütevâtir olmayan hadîsleri delil olarak kabul etmiyordu. Şafiî, bunlara karşı mücadeleye giriş¬miş ve Resülüllah'ın Sünnetini savunmuştur. Bu konudaki mücade¬lelerini «el-Umm» adlı kitabında anlatan Şafiî, gerçekten «Sünnetin koruyucusu» unvanına hak kazanmıştır.
Şafiî'nin çağında Yunan, Fars ve Hint dillerinden çeşitli ilimler Arapçaya terceme edilmiştir.. Bu tercemelerle o çağda birçok ilim¬ler yayılmıştır. Şafiî'nin bu ilimlerden Uzak kaldığını sanmıyorUz.. Belki O, bu ilimlerden cedel ve münazara ile ilgisi nisbetinde faydalanmıştır. Ne olursa olsun, Şafiî'nin fıkhî görüşlerinde bu ilimlerin herhangi bir etkisi yoktur. Çünkü, Şafiî'nin fıkhî görüşleri tamamen İslâmî kaynaklardan gelmektedir. Hattâ.O, nass'lara bağlılıkta son haddine varmaktadır. Çünkü O, nass'lara dayanmayan her içtihadı iptal etmektedir. Bu hususu, ileride, inşaallah, kısaca açıklayacğız. [19]
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt