Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sadece İsa as Deccal'i Öldürebilir? (1 Kullanıcı)

gurbetten

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
1,474
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
ALMANYA/MANISA
Neden Sadece İsa aleyhisselam Deccal'i Öldürebilir?

Kur'ân-ı Kerîm'de Meryem'in İsa aleyhisselâm'a hamile kalışı anlatılırken, "Biz ona ruhumuzdan nefh ettik (üfledik)..." (66/12) buyrulduğu için, İsa aleyhisselâm "Ruhullah" olarak anılır. İsa Ruhullah yani Allah'ın Ruh'undan, Allah'ın sıfat ve esmasından veya Ruh-u ilâhî'den anlamında.. Aslında bu anlamıyla "Ruhullah" herkeste mevcuttur. Adem aleyhisselâm'ın yaratılmasından söz edilirken Allah meleklerine "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secde edin." (38/72) şeklinde buyurur. Bu anlamda Ruhullah her insanda vardır. Yani Hz. İsa’nın sahip olduğu ruh ile Mehmet'in veya Ali’insahip olduğu ruh arasında temelde fark yoktur. Çünkü Ruh Tek'tir ve her yaratılanın hayatiyeti O Tek Ruh'tandır. Ancak Cenab–ı Hak, bunu, Hz. Meryem’e vasıtasız (babası olmadan) nefha etti (üfledi, yani bilinç boyutundan / meleki boyuttan geleni madde aleminde açığa çıkardı). Vasıta beşer bir baba değil, bir meleki kuvvetti, ki O Cebrail isimli elçi melekti. Melek, salt bilincin kuvveleriyle varolan anlamındadır. Melekler, Allah'a ait kuvvelerin saf bir biçimde bulunduğu, sadece Allah emri ile hiç bir irade koymaksızın güçlerini kullanmak üzere yaratılmışlardır. Bu sebeple melekler doğrudan katışıksız Allah elçisidir. Mutasavvıflara göre Cebrail isimiyle yaratılan meleğin hayatiyet kaynağı Ruh-ül Kuds'tür (Kudsi Ruh/Kutsal Ruh).. Ruh-ül Kuds de Evrensel Ruh olan Ruh-u Âzam'dandır. Ruh-u Âzam'da potansiyel olarak bulunan bilincin kuvveleri, hayatiyeti, galaktik yapılarda açığa çıkınca Ruh-ül Kuds ismini alır. Bunun holografik evren gerçeğine göre de, yıldız sistemlerindeki hayatiyet de galaksidekinin bir mikro örneğidir. Yani yıldız sistemleri de böyle tek bir hayatiyet kaynağından gelir ve O Ruh'un mikro modelidir, yani Ruh-ül Kuds'tür bir anlamda.. İşte bizlerde bulunan hayatiyet, yani ruh'un kaynağı da aynıdır. Bu anlamda hepimiz aynı, Tek Ruh'tan hayatiyetimizi aldık. Ancak bilince ait kuvveleri taşıyan bu hayatiyet/ruh, size veya bana babalarımız vasıtasıyla geldi. Yani sperm hücresiyle.. Yani bizdeki beşeriyet anamızdan, melekiyet babamızdandır. Ruh, sperm hücresinin potansiyelindeki hayatiyettir (Allah sıfat ve esmasından kaynaklanan hayatiyet/bilinç), ki o da cenin 120. güne eriştiğinde aktive edilir. Vasıtalı veya vasıtasız olması arasındaki fark da şudur. Melekle gelende hiç bir irade bulunmaz, saf olarak Allah'ın emriyle gelendir. Baba vasıtasıyla gelende ise, durum başkadır. Baba o spermi anneye yollarken bir beşeri düşünce taşıyordu. O spermi kendi beşeri düşüncesiyle yada başka bir ifadeyle birim nefsinden kaynaklanan düşünceyle, tabiatının arzusunu da katarak anneye verdi. Aradaki fark budur düşünceme göre.. Bu fark, İsa aleyhisselâm'ın da tüm beşer gibi yaratılmış bir mahluk ve bizim gibi beşer olduğu gerçeğini değiştirmese de, O'na bazı ayrıcalıklı özellikler vermiştir. Bizlerin babalarından sperm yoluyla gelen ruh (hayatiyet), babalarımızın bedeninde madde aleminin (süfli boyutların) enerjilerinden ve babanın bilincinin saf olmayışından etkilendi. İsa aleyhisselâm'ın ki ise bir melek vasıtasıyla doğrudan Allah'tan idi. Bu sebeple madde alemine ait kuvvelerden etkilenmedi, olabildiğince saftı. Bu sebeple Allah sıfat ve esmalarından oluşan hayatiyet /ruh, İsâ aleyhisselâm'da tüm saflığıyla açığa çıktı. Bu sebeple daha beşikteyken konuştu; çamurdan yaptığı kuşa üflediğinde, o suret hayat buldu; amayı ve abraşı şifaya kavuşturdu; ölüyü diriltti. Bu konuyu biraz daha açalım. Bizlerde babadan ve anadan gelen bir biçimde beşeriyet ağır basarken, İsa'daki beşeriyet (madde aleminin hatırasını taşıyan hayatiyet/bilinç) sadece anasındandı. Bu sebeple O'nun varlığında meleki yan (Ruh-ül Kuds) bizlerdekinden daha ağır basıyordu. Meleki yan ise, bir anlamda bilinç boyutunun özellikleri daha ağır basıyor anlamına gelir. Yada saf olarak bilincin kuvveleriyle yaşıyor anlamında.. İşte bu sebeple hayalinde oluşturduğu suretlere kolaylıkla hayat verip, madde alemine getirebiliyordu. Saf bilincin kuvveleriyle yaşayan, hikmet aleminde değil de kudret aleminde yaşıyor gibidir. O tıpkı cennet yaşamında olduğu gibi, hayal ettiği surete hayat verebilir. Her birimiz için cennet yaşamı da böyle olacaktır. Çünkü madde beden tabiatının oluşturduğu beşeriyet o boyutta olmayacaktır. Bu durum İsa için doğuştan olmasına rağmen, eğer herhangi bir kişide beşeri yan, birim nefs ve madde alemine ait bedenin tabiatının baskın özellikleri zayıflar ve meleki yanı kuvvetlenirse, o kişide de tıpkı İsa'nın varlığında ağır basan meleki özellikler ağır basar, yani bilincin kuvveleriyle yaşamaya başlar. Yani ölmeden önce de bu durumu yaşayabilir ehlinin dediğine göre.. Tasavvufta bu duruma, kişiye özel "İsa'nın inişi" denir. Başka bir anlatımla, bir kişinin nefsi birimsellikten kurtulup, o kişide beden tabiatının getirdiği baskın özellikler kontrol altına alınırsa, tasavvufi terimle, o kişinin İsa'sı iner. Yani o kişi beden tabiatının kontrolünde değil, bilincin kuvveleriyle yaşamaya başlar artık... Yine tasavvufi olarak kişinin deccalinin çıkması da şudur: Kişi hakikat ilmini aldığında varlığının ilahi kaynağını öğrenir, yani kendindeki ilahi kuvvelerin varlığının farkına varır. Fakat müşahadesi eksiktir. Çünkü enfüsi müşahadesini tamamlamış, ama afâki müşahadesi eksik kalmıştır. Yani kendindeki ilahi kuvveleri farketmiş, ama diğer yaratılanlarda da varolan bu gerçeği farkedememiştir. Sadece kendinde müşahade edip farkına vardığı bu gerçeği hazmedemez ve kendini seyrettiği alemin rabbı, efendisi zannetmeye başlar. Bu sebeple hiç bir kural tanımaz, hiç bir yükümlülük kabul etmez ve dilediği gibi yaşamaya başlar. Bu yaşam da kişinin beşeri yanını daha da güçlendirir. Yani kişideki madde beden tabiatı ve birim nefs baskısı tamamen kontrolden çıkar ve bu şekilde yaşamaya başlar. Diğer bir anlamda, kişinin meleki yanı zayıflar ve bilincin kuvveleriyle yaşamdan büsbütün uzaklaşır. Eğer bu haldeyken, Allah'ın lutfu erişir de afâki müşahadesini de tamamlarsa, kurtulur. Tasavvufi anlayışla o kişinin İsa'sı inince deccali ölür.

Yukarıda anlattığımız tasavvufi açıdan nefs deccali konusuydu. Bir de bildiğimiz anlamda Deccal var biliyorsunuz. Yukarıda anlattığımıza benzer bir durum vardır Deccal'de de.. Deccal, Allah'ın lutfu erişmemiş ve öylece zannı (gerçekle alakası olmayan inanışı)içinde kalmış bir kişi olacak. Allah hidayet ve lutfunun ona erişmemesindeki en büyük etken ise, Deccal'in körlüğüdür. Deccal'i körleştiren ise, kendisinde doğuştan esma terkibinde ağırlıklı olarak bulunan kudrettir. Yani kudreti oluşturan isimler Deccal'in terkibi yapısında ağırlıklı olarak bulunduğu için, çok büyük kerametler gösterebilecektir. Fakat bu kerametler, İsa'daki gibi meleki yanın ağır basmasından ve dolayısıyla bilincin kuvveleriyle yaşamasından kaynaklanmaz. Sadece doğuştan kudreti oluşturan esmaların, yapısında daha ağırlıklı olmasından kaynaklanır. Hepimizin esma (mânâ) terkibi bulunur ve bu terkipte bazı esmalar (mânâlar) daha ağırlıklıdır. Deccal'deki büyük güç ve kudreti bu mânâlar oluşturur, meleki yanın kuvvetli olması değil.. Fakat o, bu gücün kaynağını ilmi yeterli olmadığı için kavrayamaz; çünkü basireti kördür, ki Deccal'in sağ gözü kör olması basireti gör, ilmi yetersiz, kavrayışı eksik anlamındadır. Bunu biraz daha açalım.

Deccal kendindeki kudretin meleki yanın ağır basmasından değil de doğuştan, terkibi yanından geldiğini anlayamaz. İlmi de halini göremeye yetmediği için, bu gücün verdiği üstünlük hissiyle nefsi iyice kabarır ve hakikati görmekten büsbütün perdelenir. Deccal'in sağ gözünün körlüğü basiretinin körlüğüne de işaret eder, ama ondaki bu basiret körlüğüne sebep de kendindeki bu esma kaynaklı büyük güçtür bir bakıma. Bu öyle büyük bir güçtür, ki perde olmaktan çıkmıştır. Çünkü perde çekilip ortadan kalkar, ama ondaki bu büyük kudret gerçeği görmesine perde değil bir engeldir. Çünkü bir beşer doğultan böylesi güçlerle yaşarken kendisiyle ilgili gerçeği görmesi imkânsızdır. Hiç bir arınma süreci yaşamadan bu güçlere kavuşan birine kimse de yardım edemez artık.. İşte bu sebeple, bu üstün gücün oluşturduğu zan, bir gün kalkacak bir perde değil, ebedi bir engeldir, körlüktür. Bu sebeple Deccal kendini rab zannetmeye başlar ve herkesi kendine tapmaya çağırır. Veya kimine ben İsa Mesih'im der, kimine Mehdi'yim der, kimine de İlah olduğunu iddia eder. Herkesin kafasındaki kutsal kabulüne bir şekilde yerleşmeye çalışır. İlmi yeterli olmayıp bu gerçekleri farkedemeyenler de ona inanır. Oysa birim nefsi ve tabiatı oldukça ağır basan birinin meleki boyuttan nasibi olmayacağını bilen biri onun kerametlerine de, kutsallık ve ilahlık iddiasına da aldanmaz. Ayrıca ilmi olan yine bilir, ki bir kişide İsa gibi meleki yanı ağır bassa dahi (Allah'a ait sıfat ve esmayla, yani bilincin kuvveleriyle yaşasa dahi) hiç kimse alemlerin rabbi Allah olamaz, çünkü Allah alemlerden Gani'dir. Alemde her ne var ise, O'nun yarattığı bir mahluktur ancak.. Deccal'i sadece İsa aleyhisselâm'ın öldürecek olmasının sebebi de, yukarıda anlattığımız gibi, O'nun yapısındaki bu ağırlıklı meleki özelliklere bağlı kudrettir. Bilincin kuvvelerinden olan kudret bu kadar saf bir biçimde, yeryüzündeki beşer arasında sadece Meryem oğlu İsa'da açığa çıkmıştır. Sadece anadan aldığı beşeri özellikler zayıf kaldığı için, O ilahi kuvvelerle yaşamıştır aramızdayken.. O'ndaki kudret, bilinç boyutundan (sıfat boyutundan) kaynaklandığı için, Deccal'den çok daha üstün ve güçlüdür. Bu sebeple Deccal'i de sadece O öldürebilecektir. Enbiyadan bir başkası değil de İsa olmasının sebebi de budur. Yani İsa'daki beşeriyetin, meleki özelliklerinin yanında zayıf kalmasına bağlı olarak açığa çıkan kudret dolayısıyladır. Keza O'nun semaya refh edilişi ve tekrar madde boyutuna inecek olması da, bu ilahi kuvvelerle yaratılmasından kaynaklanır ehlinin dediğine göre... İlâhi evrensel senaryoda bu olayla bizlere anlatılan ve idrak etmemiz istenen gerçek de yukarıda anlattıklarımın tümüdür düşünceme göre... Yoksa hiç bir olay sebepsiz meydana gelmez. Bu sebeple umarım konuyu tam manasıyla idrak edebiliriz. Umarım yeryüzünün en büyük fitnesi olan Deccal'den Allah'ın lutfuyla korunabiliriz. Ve yine umarım nefs deccali çıkanlara Allah ruhundan üfler de (İsa iner de) kurtulur.
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: Sadece İsa as Deccal'i Öldürebilir?

değerli kardeşim yazıyı okudum ve şunu sormak istiyorum yazının kaynağı nedir bende sonra bir açıklama yapacağım dua ile
 

gurbetten

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
1,474
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
ALMANYA/MANISA
RE: Sadece İsa as Deccal'i Öldürebilir?

ZERDA ABLACIM http://www.sessizsozler.org/ DAN ALINTIDIR
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: Sadece İsa as Deccal'i Öldürebilir?

değerli kardeşim yazı biraz uzun oldu ama konunun önemine binaen kesemedim kusura bakmazsınız umarım dua ile.......İlahi takdir gereği göğe kaldırıldı....

Hz. Meryem gibi iffet ve namus abidesi, dünya kadınlarının lideri bir kadına iftira attılar. Bu da onların kalplerinin mühürlenmesinin ve lânete uğramalarının bir sebebidir.

İsa Aleyhisselâm ile ilgili tartışmalardan biri de onun ölüp ölmediği meselesidir. Allah Celle Celâluhu "Her canlı ölümü tadacaktır" ve benzer birçok gerçeği Kur'an–ı Kerîm'de bildirmektedir. Hiç şüphesiz bunda bir itiraz söz konusu değil. Her canlı elbette ki ölümü tadacaktır, bâkî olan sadece Allah Celle Celâluhu'dur. İsa Aleyhisselâm'ın dünyada geçirdiği saatlere bir göz gezdirelim:

İsrailoğullarının azıtıp sapıttıkları ve lânete uğradıkları dönem… Bu öyle bir dönem ve öyle bir lânet ki, bir daha ikin bin yıl kendilerine gelemediler. Aynı dönemde üç büyük peygamberi öldürmeye teşebbüs ettiler; bunların ikisinde muvaffak oldular. Önce Zekeriya Aleyhisselâm'ı şehit ettiler. Ardından oğlu Yahya Aleyhisselâm'ı şehit ettiler. Sıra İsa Aleyhisselâm'a gelmişti. Onu da öldürme kararı aldılar ve planı uygulamaya koydular. Önce İsa Aleyhisselâm'ı her yerde aramalarına rağmen onu bulamadılar. İsa Aleyhisselâm'ın arandığını duyan havarilerin içindeki bir hain, İsa Aleyhisselâm'ın bulunduğu yeri bu anarşistlerin elebaşına haber verir. Yeri öğrenilir öğrenilmez hemen kuşatma altına alınır.

Konuya geniş yer veren Nisa sûresi ile olayların seyrine bakacağız. Yahudilerin bu yaptıklar saldırı ve bozgunu, Nisa sûresi ardı ardına gelen âyet–i kerîmelerde şöyle açıklamaktadır:

"Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "kalplerimiz kılıflanmıştır" demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir.) Tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur. Pek azı müstesna artık iman etmezler." (1)

Âyet–i kerîmede geçtiği üzere yaptıkları bu çirkin işlerden dolayı kalpleri mühürlendiği gibi lânete de uğramışlardır. Aynı âyetin devamı olan âyet–i kerîmede:

"Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından" (2)

İsyan, inkâr ve anarşistlileri üzerine bir de ne yapsalar iyidir. Hz.Meryem gibi iffet ve namus abidesi, dünya kadınlarının lideri bir kadına iftira attılar. Bu da onların kalplerinin mühürlenmesinin ve lânete uğramalarının bir sebebidir. Aynı âyet–i kerîmelerin devamı olan âyette:

"Ve "Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lânetledik). Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler." (3)

İsa Aleyhisselâm'ın bulunduğu evi kuşatan yahudiler, önce dışarı çıkmasını istediler. Baktılar ki, dışarı çıkmıyor; bu sefer saldırarak içeri girdiler. İşte tam o sırada Allah Celle Celâluhu İsa Aleyhisselâm'ı göğe yani nezdine kaldırdı. O kargaşa ve anarşi ortamında saldırgan yahudiler, İsa Aleyhisselâm'a benzeyen birini İsa Aleyhisselâm diye öldürdüler. Âyet–i kerîmenin ifadesi açık ve kesindir: İsa Aleyhisselâm'ı ne öldürdüler, ne de astılar; fakat öldürdükleri onlara İsa gibi gösterildi. Hatta bu konuda ihtilafa düşecekleri bile bildirilmekte, ihtilaftan dolayı zaman zaman kararsızlık içinde olacakları haber verilmektedir. Şu gerçek bilinmelidir ki, İsa Aleyhisselâm kesin olarak öldürülmedi.

Âyet–i kerîmenin devamına bakalım:

"Bilakis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir." (4)

Yukarıdaki âyet–i kerîmenin devamındaki âyet–i kerîmede "onu öldürmediniz, bilakis Allah onu nezdine kaldırdı" denilmektedir. Eğer bazı müslümanların da dediği gibi İsa ölmüş(!) olsaydı, devam eden âyet–i kerîmede "öldürdü ve göklere kaldırdı" denilmesi gerekmez miydi? Niçin sadece "onu nezdine kaldırdı" deniliyor?

Daha sonraki âyet–i kerîme konuyu çok daha netleştirmektedir:

"Ehl–i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır." (5)

Bu âyet–i kerîme çok tartışılmış ve birçok tevile uğratılmıştır. Bu âyet–i kerîmeyi daha iyi anlamak için yukarıdan aşağıya beş âyet–i kerîmenin bir bütün içinde ele alınması gerektiği kanaatindeyiz. Tek başına ele alınırsa, gerçek mânasına ulaşılamayacağı kanaati hasıl olmuştur. Ehl–i kitaptan her biri ölümünden önce ona muhakkak iman edecek. Bunu bir kısım İslâm âlimi, "Kitap ehl–i, ölmeden önce, Firavun'un yaptığı fayda vermeyen iman misali ona iman edecektir." şeklinde izah etmiştir. Bir diğer kısım ise, "Kıyamete yakın bir zamanda yer yüzüne inecek ve bu sebeple ehl–i kitap gerçek mânada İsa Aleyhisselâm'a iman edecektir." demişlerdir. Elmalılı Hamdı Yazır şöyle bir açıklama getirmiştir:

"Ölümlerinden önce yahudiler İsa Aleyhisselâm'ı yalanlamaktan, hıristiyanlar tanrılık isnadından tevbe ederek, her hâlde İsa'ya iman etmek zorundadırlar, yani iman ile borçludurlar. Ölüm gelmeden, tevbe kapısı kapanmadan, zorunlu hâle düşmeden önce tevbe edip imana gelmelidirler. Yoksa o zaman imanın da faydası olmayacak, İsa Aleyhisselâm kıyamet gününde aleyhlerinde şahit olacaktır. Yahudilerin aleyhinde:

"Ey Rabbim! Bunlar beni yalanladılar." diye; hıristiyanların aleyhinde de:

"Ey Rabbim! Bunlar bana ilâh ve Allah'ın oğlu dediler.", diye hepsinin küfürlerine şahitlik edecektir.

Bu açıklamaya eklenmesi gereken husus şudur: "Âhir zamanda yahudi ve hıristiyanların İsa Aleyhisselâm'a attıkları iftira ve yalanlardan vazgeçmeleri onların kurtulmalarını sağlamaz. Onların son peygambere ve onun şeriatına iman etmeleri gerekmektedir. İşte yukarıdaki açıklamaya ilave edilecek husus budur. Âhir zamanda gelecek olan İsa Aleyhisselâm, halen yürürlükte bulunan Muhammed Aleyhisselâm'ın şeriatı üzere olacaktır. Dolayısıyla yahudi ve Hıristiyanlar, hem geçmişte atmış oldukları yalan ve iftiralardan vazgeçecekler hem de İsa Aleyhisselâm'ın da tâbi olduğu Muhammed Aleyhisselâm'ın şeriatını, İsa Aleyhisselâm'ın tebliği ile kabul edecekler ve gerçek iman edenlerden olacaklar. Bu şekilde gerçekten iman edenlere ve etmeyenlere kıyamet günü İsa Aleyhisselâm şahit olacaktır. (6)

Bir başka sûrenin arda arda gelen âyet–i kerîmeleri de konumuza ışık tutmaktadır:

"İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: "Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?" dedi. Havariler: "Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah'a inandık; şahit ol ki, bizler müslümanız." cevabını verdiler."(7)

İsa Aleyhisselâm, yahudilerin durumunu ve yapmak istediklerini anlayınca, bunu açıkça söyler ve bu art niyetli kavmine karşı kendisine yardımcılar arar. Aradığı yardımcıları da sayıları az da olsa bulur. Bunlar havarilerdir. Devam eden âyet–i kerîmede havariler İsa Aleyhisselâm'a sahip ve destek çıkarlar:

"(Havariler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler." (8)

Sonraki âyet–i kerîmede yahudilerin kurduğu tuzak haber verilmekte ve tuzağın Allah tarafından bozulduğu bildirilmektedir:

"(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır." (9)

Ne idi kurulan tuzak? İsa Aleyhisselâm'ı öldürmeye teşebbüs. Fakat onlar bu teşebbüste başarılı olamadılar; çünkü Allah onların elinden İsa Aleyhisselâm'ı çekip aldı. İsa Aleyhisselâm'ı yahudilerin elinden çekip aldığında ne buyurdu?

"Allah buyurmuştu ki: "Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim." (10)

"Seni vefat ettireceğim" sözünün manası: "Senin ömrünü tamamlayacak olan benim. Bunu tamamlayınca senin canını alırım. Onların seni öldürmelerine fırsat vermem, aksine seni semama kaldırıp meleklerime yaklaştırır ve onların seni öldürmelerinden korurum." şeklindedir. Buradan anlaşıldığı üzere İsa Aleyhisselâm canlı olarak göğe yükseltilmiştir. (11) Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz de şöyle buyurmuştur:

"O (İsa) inecek ve Deccal'ı öldürecektir."(12)

Âhir zamanda bu vazifesini tamamladıktan sonra Allah Celle Celâluhu İsa Aleyhisselâm'ı vefat ettirecektir.

Sonuç olarak deriz ki:

Kur'an–ı Kerîm'de ismi bizzat zikredilen peygamberlerin içinde sadece İsa Aleyhisselâm için "onu nezdimize kaldırdık, çıkardık" denilmektedir. Mademki bu nezdine kaldırma, göğe yükselme ve semaya çıkarma normal bir hâl ve doğal olan ölümle izah ediliyor, o hâlde diğer peygamberler ve Kur'an da ismi geçen kişiler için de kullanılması gerekirken, kullanılmamıştır. Demek ki, bu peygamberin özel bir durumu vardır. İsa Aleyhisselâm'ın bu durumunu üç noktadan ele alıp sonuçlandırabiliriz:

1–İsa Aleyhisselâm'ın dünya hayatındaki son anlarında yahudiler onu öldürmek için teşebbüse geçmişler, bu teşebbüsleri sonucunda bir kişiyi öldürmüşlerdir. Bu öldürülen kişi İsa Aleyhisselâm'a benzediği için onlar İsa'yı öldürdük diyorlar. Ancak Kur'an–ı Kerîm İsa Aleyhisselâm'ın öldürüldüğünü yalanlıyor. Demek ki, İsa Aleyhisselâm'ı öldüremediler.

2–İsa Aleyhisselâm öldürülmediği; zira anılan zamandan sonra onun dünya hayatında olmadığı, bu zamandan itibaren İsa Aleyhisselâm ile ilgili ne bir haber, ne de bir rivayetin mevcut olmadığı bilinmektedir. İsa Aleyhisselâm anılan zamanda öldürülmedi. Fakat ondan sonra dünya hayatında da bulunmadı. Peki, ne oldu? Allah tarafında nezdine, yani göklere kaldırıldı. Akla şu soru geliyor: "Allah Celle Celâluhu vefat ettirip de mi ruhunu nezdine çıkardı?" Bunun cevabı şudur: İsa Aleyhisselâm'dan geriye ne maddî bir ölüm, ne de bir ceset kalmamıştır. O aynı zamanda bedeni ile göklere kaldırılmıştır.

3–Bu durum, "Her canlı ölümü tadacaktır." ve benzer âyetlere muhalif değil midir? Değildir. Çünkü İsa Aleyhisselâm'ın eceli henüz gelmiş değildir. Onun da eceli gelecek ve her canlı gibi o da ölümü tadacaktır. Nitekim Hak Teâlâ Hazretleri: "Seni vefat ettireceğim." buyurmaktadır. İsa Aleyhisselâm'a atfedilen tanrılık iddiası da buradan hareketle reddedilmekte ve bu iddia sahiplerine cevap verilmektedir. Hiç şüphesiz her canlı varlık gibi o da ölecektir: bâkî olan sadece Allah Celle Celâluhu'dur
 

gurbetten

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
1,474
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
ALMANYA/MANISA
RE: Sadece İsa as Deccal'i Öldürebilir?

ABLA CIKMAM LAZIM YARIN OKURUM
HATIMDEN CÜZ ALACAKMISIN?
B)B)A E O
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: Sadece İsa as Deccal'i Öldürebilir?

tabiki alayım hangi cüzler var alınmadık bana bildirirsen
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt