Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sabır ve Şükür (1 Kullanıcı)

imported_Mehmet_Aydin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
9
Tepki puanı
0
Puanları
0
ŞÜKÜR

Şükür kavramını ise şu şekilde nitelendirebiliriz: Verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalp ile gösterilen saygı ve karşılık, iyiliğin kıymetini bilme ve iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övme.
Arapça bir kelime olan şükür, 'şekere' kökünden gelmektedir. Bu kökten gelen şükür, isim ve fiil olarak Kur'an-ı Kerim'de yetmişe yakın yerde geçmektedir.
Türkçede kullanılan teşekkür ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.

Hamd ve medh kelimeleri de mana itibarıyla şükür kelimesine yakındır. Bazı alimler, bilhassa hamd ile şükrün aynı anlamda olduğunu söylemişlerdir. Farklı görüş belirterek bunların ayrı seyler olduğunu söyleyen alimler de olmuştur. Fatiha sûresinin tefsirinde, Muhammed (s.a.s); 'Elhamdu lillahi Rabbilâlemin' dediğin zaman, muhakkak ki Allah'a şükretmiş olursun' diyerek hamd ile şükrün birbirine olan yakınlığını ifâde etmiştir. Söz ile hamdedildiğinde bu aynı zamanda şükrün başı sayılır. Nitekim Muhammed (s.a.s); 'Hamd, şükrün başıdır. Allah'a hamdetmeyen, O'na şükretmemiş sayılır' demek suretiyle, bu hususa açıklık getirmiştir. Hamd ile şükrün ikisinde de kastedilen kişi, nimeti verendir. (İbn Kesır, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Âzim, Beyrut 1969, I, 22 vd.; ElmalılıHamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, I, 57 vd.).

Şükür üç şekilde eda edilir:

1- Dil ile: Nimet vereni anmak, onu övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Muhammed (s.a.s)'e onun vasıtasıyla bütün insanlara bu hususta şöyle seslenmiştir:

'Rabbinin nimetine (ihsanına) gelince, onu minnet ve şükranla an.' (ed-Duha, 93/11).

2- Kalp ile: Kalp ile nimeti vereni tanımak ve onu tasdik etmektir. Yani şükredilmesi gereken cenabı Allah'ın varlığını zandan arındırılmış bir şekilde iman etmektir.

3- Fiil ile: Bu da, vücudun bütün organlarıyla olur. Her çeşit nimeti veren Allah'ın emir ve yasakları, vücudun hangi organını ilgilendiriyorsa, o organın, Allah'ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmesini sağlamak gerekir. Yoksa Allah c.c.'nun haram kılmış olduğu bir fiili yapmak suretiyle ve farz kılmış olduğu fiili ise yapmamak suretiyle, şükrettiğini iddia etmek kesinkes şükür olarak telakki edilemez.

Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyurulmaktadır:

'Gerçekten İbrãhim, Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önderi idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi. Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.' (en-Nahl, 16/120, 121).

'Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş)leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Dâvud ailesi, şükredin! Kullarımdan şükreden azdır!' (Sebe', 34/13).

Allah Teâlâ'nın Dâvud ailesine şükredin şeklindeki hitâbı, 'Allah'a ibâdet edin, fiil ve hareketlerinizle şükrü yerine getirin' demektir. (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Mısır 1977, V, 62; Muhammed Ali es-Sabûnî, Safvetu't-Tefâsîr, İstanbul 1987, II 548).

Imam Kurtubi Sebe suresinin13 ayeti hakkında, El-Camiu li-Ahkami'l Kuran, adlı tefsirinde şunları söylemektedir:

Şükrün hakikati, nimet ihsan edenin nimetini itiraf etmek ve o nimeti O'na itaat yolunda kullanmaktır. Küfran (nankörlük) ise o nimetleri masiyet yolun*da kullanmaktır. Şükrü gereği gibi yerine getiren ise pek azdır. Çünkü -bu ko*nudaki ezeli takdir gereğince- hayır serden, itaat, masiyetten daha azdır.

Mücahid dedi ki: Yüce Allah: 'Ey Dâvûd hanedanı, siz de şükrederek ça*lışın' diye buyurunca, Dâvûd Süleyman'a şöyle dedi: Yüce Allah şükrü söz konusu etti. Sen benim yerime gündüzün namaz kıl, ben de gece nama*zını kılayım. Süleyman: Buna gücüm yetemez, deyince, bu sefer Dâvûd; -el-Fariyabî dedi ki: Zannederim öğlen namazına kadar- namazı sen kıl, dedi. O da: Olur dedi, Dâvûd da diğer vakitlerin namazını kıldı.

ez-Zührîdedi ki:" Ey Dâvûd hanedanı, siz de şükrederek çalışın' buy*ruğu" elhamdülillah deyin demektir.

"Şükrederek" ifadesi mef'ul olarak nasbedilmiştir. Şükür olan bir amel işleyin, demektir. Sanki namaz, oruç ve bütün ibadetle bizatihi şükür gibidir. Zira bu ibadetler şükrün yerini tutar. Buna yüce Allah'ın şu buyru*ğu açıklık getirmektedir:

'İman edip salih amel işleyenler müstesna. Böyle-leri ise ne de azdır!' (Sad, 38/24)

İşte yüce Allah'ın: 'Kullarımdan şükreden ise azdır' buyruğu ile kastedilen de budur.

Süfyan b. Uyeyne de yüce Allah'ın: 'Bana... şükret.' (Lokman, 31/14) buy*ruğunda geçen şükürden kasıt beş vakit namazdır, demiştir.

Müslim'in,Sahih'inde belirtildiğine göre Âişe (r.anha)'dan gelen rivaye*te göre Rasûlullah (sav) geceleyin ayakları şişene kadar namaz kılardı. Âişe (r.anha)ona: Geçmiş ve gelecek günahlarını Allah sana bağışlamış olduğu halde, niye böyle yapıyorsun? diye sorunca Peygamber: 'Şükreden bir kul ol*mayayım mı?' diye buyurdu. Bu hadisi tek başına Müslim rivayet etmiştir.( Müslim, IV, 217, 2171)

Kur'ân ve sünnetin zahiri şunu göstermektedir ki, şükür sadece dil ile ya*pılan amelle olmaz, aynı zamanda bedenî amellerle de yapılmalıdır. Yani fi*illerle yapılan şükür azaların amelidir, söz ile yapılan şükür de dilin amelidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

'Kullarımdan şükreden ise azdır' buyruğunun Dâvud hanedanına bir hitab olma ihtimali olduğu gibi, Muhammed (sav)'a bir hitab olma ihtimali de vardır.

İbn Atiyye dedi ki: Durum ne olursa olsun, bu buyrukta uyarı ve teşvik söz konusudur. Ömer b. el-Hattab (r.a) bir adamı: Allah'ım, sen beni azlardan kıl dediğini işitmiş. Ömer ona: Bu dua da ne oluyor? diye sormuş. Adam: Ben yüce Allah'ın: 'Kullarımdan şükreden ise azdır' buyruğunu kastettim, de*yince, Ömer (r.a) şöyle demiş: Herkes senden daha bilgilidir ya Ömer!

Rivayete göre; Süleyman (a.s) kendisi arpa ekmeği yer, buna karşılık ai*le halkına kaba undan yapılmış ekmek yedirir, yoksullara ise has undan ek*mek yedirirdi. Yine denildiğine göre o, kül yer ve yastık diye kül üzerinde yatardı. Ancak birincisi daha sahihtir, çünkü külün gıda olacak bir tarafı yok*tur. Yine rivayete göre asla karnını doyurmuş değildir. Ona bu husus hatır*latılınca şöyle demiş: Karnımı doyurursam, açları unutmaktan korkarım. İş*te bu da şükrün bir parçasıdır ve az yapılan işlerdendir. Bunu iyice düşün*mek gerekir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.( İmam Kurtubi, el-Camiuli-Ahkami'l-Kur'an, Buruç Yayınları: 14/234-238)

Yüce Allah Kur'an'da insanı yoktan var ettiğini ve ona çeşitli nimetler verdiğini, dolayısıyla insanın da buna karşı Allah'a şükretmesinin gerektiğini bildirmiştir:

'Siz hiç bir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.' (en-Nahl, 16/78).

Evet, tüm bu hakikatleri zikrettik den sonra, şu hatırlatmayı yapıp konuma son vermek istiyorum. Elbette Allah (c.c.)'nün vadi gerçekleşecektir. Ve değil sadece Müslümanlar tüm insanlık, mevcut küfür rejimlerinden ve köhnemiş yöneticilerinden, ikinci Raşid-i Hilafet Devleti kurulduğunda kurtulmuş olacak. Lakin bu işi başarabilmek için çok şükür eden ve sabrı bir an olsun hayatımızdan eksiltmeden, bu çok ulvi hedefe doğru yürümemiz gerekmektedir. Allah (c.c.) davamızı mübarek kılsın ve bu yolda ayaklarımızı kaydırmasın. (ÂMİN).

Kardeşiniz; Mehmet Aydın
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt