Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ruhumuz Unutulmuş Eski Bir Dost Gibi... (1 Kullanıcı)

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46

“Ve’l asr” sûresini hatırlayalım.
Herhâlde asrımızda “hüsran içinde bir insanlık” tablosuyla karsı karsıyayız.
Bedenimiz, yani çamurumuz, mûteber.
Ruhumuz, unutulmus eski bir dost gibi.
Sigara ve alkolden baglayıp,
uyusturuculara kadar uzanan uzun ya da kısa süreli bir intiharlar zinciri var.
TV, uyusturucuların en mâsumu gibi duruyor ama bence,
en yaygını oldugu için en tehlikelisi.
Eglence programları, diziler, spor yarısmaları derken,
bir de bakıyorsunuz, salâ vaktiniz gelmis,
arkasında günes batmayan o büyük kapıdan girmek üzeresiniz.

Beden realitesini kim inkâr edebilir?
O bir sâheser ama geçici olarak emrimizde.
Onun sayesinde bu dünyada varız,
onun sayesinde dünya ile irtibat kuruyoruz.
Allah’ın lûtfettigi maddî nimetlere sükrümüz için bir vâsıta o.
Ama o kadar.
Yaratıcı,
onu nasıl kullanacagımızı bize ögretmis.
Tabiî ögrenene.



Umûmi manzara bu.
Kadıköy’de, Paris’te, ya da Merlbourne’de
diskotekleri, meydanları, çarsıları dolduran i
nsanların yakın ya da uzak bir zaman sonra mutlaka karsılasacakları,
ölüm ve sonrası ile ilgili duyarsızlıkları
ancak bu “afyonlanma süreçleri” ile izah edilebilir.

Biz Hristiyan degiliz, sadece “ruh’umuzun kurtulusu” için yasamıyoruz.
islâmiyet dünya ile âhiret dengesini tam ayarında tutuyor.
Rodos heykeli gibi bir ayağımız dünyada bizim,
öbürü dünyaya dayanan bir âhirette.
Ama bazen inananlar bile
dünyevîlesmis bir âhiret beklentisi içinde yasıyorlar.
Yani dünyevîlesme süreci, bazı dindarları bile içine çekiyor.
Allah’la -estagfirullah- pazarlık yapılmaz.

Emirlerini kul olarak yerine getirmeye,
ihlaslı bir gönülle gayret edersiniz ve sonra…
O kadar.
Sonrası teslimiyet,
sonrası boyun kesme,
sonrası eyvallah...

Kul olmanın bilinci ve kurbiyeti içinde yasamak…
Bunun kendisi bile tek basına insana ne büyük bir seref kazandırıyor.
Hayatın kendisi zaten bir mükâfat degil mi?
Yaratıcı’ya bütün yarattıkları için,
en çok da bizi ve idrâkimizi yarattıgı için sonsuz sükranlar…
 

can kırıkları

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Mar 2009
Mesajlar
1,967
Tepki puanı
13
Puanları
38
Yaş
38
Emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Vefa, sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık ve dini sorumluluklarını yerine getirme anlamlarına gelir.

"... Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır." (Mevlana)

"Vefa nedir, bilir misin? Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır." (Mevlana)

Gerçek vefa, Allah'a verilen sözlere sadık kalmaktır. Örneğin, 'Ben Allah'ın kuluyum... Ben yalnızca Allah'a kulluk ederim... Dinim İslam'dır" ifadeleri söz verme anlamındadır. Vefalı olmak, bu sözleri fiili olarak da doğrulayarak, sadakatle Allah'ın sınırlarını korumak, kulluk sorumluluğunun bilincinde olmak ve Allah'ı derin bir aşkla sevmektir.

Vefa tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır. Samimi inanan insan vefalıdır, sadıktır. Rabbinin rızasını kazanma yolundaki engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapması gerekenleri titizlikle yerine getirir. Bu anlamda vefa ve sadakat, müminlerin yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün ahlak özellikleridir. Sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular müminlerin silahıdır. Bu duygular, Kuran ahlakını yaşama yolunda diğer insanların da şevklerini tetikler, coşkularını artırır.

Kuran, gerçek iyileri, "ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler" ifadesiyle tarif eder. Vefa, bir mümin özelliği, vefasızlık ise münafık özelliğidir. Peygamberimiz (sav), münafıkların özelliklerinden söz ederken onların üç özelliğini şöyle sıralar: "Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman sözünü tutmaz. Emanete ihanet eder.”

Allah'ın tarif ettiği müminler ise doğru sözlü, dürüst, güvenilir, sadık, vefalı ve sorumluluk sahibidirler. Küçük dünyevi çıkarlar ardında koşmazlar. "Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet edenlerdir. (Mearic Suresi, 32) Bu yüzden, bir ahdi yerine getirme ya da bir emanete en güzel şekilde uyma konusunda güven duyulan insanlardır.

Ahitleşme ve emanet konusu oldukça önemlidir. İnsan, eğer kaldırabiliyorsa ahitleşmeli ve emaneti üstlenme sorumluluğunu almalıdır. Ahdi tutmamanın ve emanete ihanet etmenin önemine Kur'an'da dikkat şöyle çekilir:

... Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. (İsra Suresi, 34)

Ey iman edenler, Allah'a ve resulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin. (Enfal Suresi, 27)

Ancak kişinin yapabileceği halde, üşengeçlik ya da başaramama endişesiyle bu sorumluluklardan kaçması da yanılgıdır. Hayırlı bir işi bahanelerle yapmamak da insan üzerinde vebal olur. Allah yolundaki mücadeleden bu geçersiz bahanelerle kaçmak itaatsizliktir. İnsan samimi niyet, çaba ve dua ile sorumluluğunu üstlenmelidir. Sadık ve vefalı olduğunda insan, emir olunduğunu büyük bir teslimiyetle yerine getiren melekler gibi olabilir.

Vefa şeytanı müthiş kızdırır. "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra Suresi, 53) ifadesiyle dikkat çekildiği gibi müminler, şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek için birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Kendi hatalarını düzeltmeye çalışır, mümin kardeşleri bir hata yaptığında bırakıp gitmez, ona destek olur, yardım ederler.

İşte gerçek sevgi de budur. Bir mümin ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz kurtuluşuna vesile olabilmeyi ister. Bu sevgi herhangi bir dünyevi çıkar kaygısı ile bozulmamış sevgidir; Rabblerinin müminlerin kalplerinde kıldığı bir nimettir.

Sevgi, Allah rızası için olmalı, insan sevdiğini Allah’ın tecellisi olarak sevmelidir. Bu sevgide şefkat ve koruma hisleri hakim olmalıdır. İnsan sevdiği kişiyi sağlığında da hastayken de sevmeli hatta hastayken ya da yaşlandığında daha fazla sevgi duymalıdır. Sevgi Allah rızası için olmadığında ise bir hastalık ya da bir kaza durumunda kişinin dostları birer birer yaşamından çıkar.

Örneğin önemli bir hastalığa yakalanan kişi, tedavisi için gerekli olan parayı karşılamak amacıyla önce malını mülkünü satar. Maddi varlığının ardından eşini, dostunu, çevresini ve sağlığında gördüğü sevgi ve saygıyı yitirir. Sevgi, Allah rızası temeli üzerinde değilse kişi sonunda bu vefasızlıkla, bu acı gerçekle karşılaşacaktır. İnsan, Allah'ın hoşnutluğunu asıl amaç haline getirirse, o zaman mutlu olur. Allah ona huzur ve güzellik verir. Aksinde ise canı çok yanar; vefasızlık çok can yakıcıdır. İnsanın, parası, toplumdaki yeri ya da güzelliği için sevilmesi ya da sevmesi oldukça aşağılayıcıdır; sonu ise ürkütücüdür.

İman sahipleri, müminlerin sayılarının azlığını ve her bir mümini Allah’ın seçtiğini düşünerek, O’nun seçtiği kulu beğenmemenin hata olacağını bilirler. Birbirlerini koruyup kollar, her koşulda birbirlerine destek olur, birbirlerinin hatalarını bağışlar, birbirleri için dua ederler. Yüce Allah müminlerin, Allah yolunda "birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak" inkarcı görüş ve felsefelere karşı mücadele ettiklerini bildirir.

Allah, sadakat ve vefa konusunda imtihan eder. Güzel tavırlar sergileyip, güzel söz söylemek önemlidir. Kötü söze ya da kötü davranışa güzellikle karşılık vermek de imtihanın bir parçasıdır. Vefalı insan, hata yaptığında dostunu yalnız bırakmaz, bağışlayıcı olur. Son kez affetme" düşüncesi müminin sözlüğünde olmaz; o, Allah için bağışlar.

Vefalı insan, beklentisi olmayan, çıkar gözetmeyen kimsedir. Müminin özverisi ve vefası; onun, Allah'ı kendi nefsinden, yaşamından ve sahip olduğu maddi manevi her şeyden daha çok sevdiğinin açık göstergesidir. O, Allah'ın sevgisini kazanabilmek için, içinde asla burkuntu olmadan her şeyini yolunda feda edebilir. Canı, malı ve her şeyi ile Rabbine teslim olmuştur.

Zorluk zamanlarında insanın aşkı, sadakati ve vefası daha ortaya çıkar. Bediüzzaman’ın da söz ettiği gibi, elmasla kömür burada ayrılır; bu, insanın ateşle imtihanıdır. Ham altın ateşe konulduğunda işe yaramayan, kötü kısım üste çıkar. O kısım atıldığında saf/tertemiz altın kalır. Allah da insanları böyle zorlukla imtihan eder. Ancak imtihanda hep iyi olanlar, hep güzel ahlaklı olanlar kazanır. Kaliteli, aklı başında, yiğit, dürüst, samimi müminler zorluklardan asla etkilenmez, her zaman sadakatlerini devam ettirirler.

Allah’a bir kez iman edilir. Bir kez dost olunur. Bir kez aşık olunur ve bir daha sonsuza kadar asla bırakılmaz. Sadık ve vefalı mümin, başına her ne gelirse gelsin, hep aşkla “Allah” der. Gerçek iman, gerçek Allah sevgisi, gerçek vefa ve sadakat budur.

Bugün, büyüklerine sevgi ve saygı duyan, sadık, vefalı, şefkatli, merhametli, derin düşünen, Allah’tan başka kimseden korkmayan, birisi çirkin bir söz söylediğinde, söyleyeni uyaran, sevdiklerini koruyan insanların sayısının artmasına ihtiyaç vardır.

Allah, az sayıda da olsalar müminleri bulundukları yerden alır, bir araya getirir, onları birlikte kılar ve cennete hazırlar. Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi, vefa ve muhabbet, cennet halkının özelliklerindendir. Allah’ın dünyadaki tecellileri olan müminlerle beraberse insan, umulur ki Rabbi onu ahirette de ahdine vefa gösteren müminlerle birlikte kılar.

Peygamberimiz (sav)'in, kulun Allah ile olan ahdi konusundaki duası bizlerin de duası olsun:

“– Allâhım! Ben Sen'in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va'dine sadâkat gösteriyorum!" (Buhârî, Deavât, 16)



Makale Kaynağı: Fuat Türker
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt