UniqueDemon
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 3 Şub 2009
- Mesajlar
- 119
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 34
Ruhani Ateş, Cismani Ateşten Daha Acıdır
Ruha ait olan üç çeşit ateşi öğrendin. Şimdi bu ateşin, beden için olan ateşten daha şiddetli olduğunu anlayacaksın. Rûha, cana te'sir etmedikten sonra bedenin herhangi bir acıdan haberi olmaz. O hâlde bedenin acısı cana ulaşır. Bu yolla acı artar. İş böyle olunca, ruhun, canın içerisinde meydana gelen ateş ve elem, elbette daha büyük olur. Bu ateş ruhun içinden gelmekte olup, dışarıdan içeriye girmiyor.
Bütün acıların sebebi, yaratılış icabı kendinin zıddı olan bir şeyin onu kaplamasıdır. Bedenin yaratılış olarak icabı; bu terkibin kendinde kalması; parçalarının, hücrelerinin olduğu gibi sağlam durmasıdır. Yara ile birbirinden ayrılınca, zıddı meydana gelir ve acı duyar. Yara, bir yeri diğerinden ayırır, aradaki bütün hücrelere ateş düşer ve birbirinden ayrılırlar. Her hücresi ayrı bir acı duyar.
Bunun için ateşin acısı çok zor ve şiddetlidir. O hâlde, kalbte yaratılış icabı olması gereken şeyin yerine onun zıddı yerleşince, ruhta onun acısı daha büyük olur.
Kalbin yaratılışının icabı, ALLAHü Teâlâ'yı bilmek ve görmektir. Onda bunun zıddı olan görmemezlik yerleşirse, acısı sonsuz olur. Eğer böyle olmasaydı, kalbler bu dünyada ölümden önce hasta olmaz, bu görmemezlik hastalığına düşmezdi. Fakat insanın eli, ayağı uyuşsa ve bir hissizlik meydana gelse, bu esnada ateş o uzvuna değse, uyuşukluğunun gitmesinin sebebini o anda anlayamaz. Ateşe değince bir yolla büyük bir kapı bulur.
Bunun gibi kalbler, dünyada, uyuşuk ve hissiz olur ve bu uyuşukluk ölümle kalkar; bu ateş bir yolunu bulup, ruhun içinden yükselir. Bu başka bir yerden gelmiyor. Kendisi beraberinde götürmüştür ve onun içindedir. Fakat ilm-i yakîn ile bilmediği için, onu göremedi. Orada ise ayne'l-yakîn sahibidir, her şeyi görmektedir. Bunun için âyet-i kerimede, «Böyle değildir! Eğer ilm-i yakin ile bilseydiniz, elbette Cehennemi görürdünüz» (1), buyuruldu.
Şeriatın, cismani olan Cehennem ve Cenneti uzun uzun anlatmasının sebebi, onları herkesin bilmesi ve anlayabilmesi mümkün olduğu içindir. Fakat bu sözümüzü beğenmeyenler, zorluk ve büyüklüğünü anlayamayanlar çoktur. Hususan bir çocuğa «Çalış öğren, öğrenmezsen babanın valiliği ve hükümeti sana kalmaz, sen de o saadetten mahrum kalırsın» dersen, o bunun ne demek olduğunu anlamaz ve kalbinde ona büyük görünmez. Fakat, «Bunu öğren, yoksa muallim kulağını çeker!» dersen, bundan korkar.
Çünkü, bunun ne demek olduğunu anlar. Muallimin çocuğun kulağını çekmesi doğru olduğu gibi, babanın padişahlığından mahrum olmak ateşi de doğrudur. Muallimin talebesinin kulağını çekmesi onu terbiye etmek içindir. Bunun gibi cismanî (maddi) Cehennem de haktır, doğrudur ve ALLAHü Teâlâ'yı görmekten mahrum kalmak da doğrudur. Cismanî Cehennem; ALLAHü Teâlâ'yı görmekten mahrum kalmak cehenneminin yanında valilikten ve padişahlıktan mahrum kalmanın yanında; bir kimsenin kulağının çekilmesi gibidir.
(1) 102 - Tekâsür: S - 6.
Ruha ait olan üç çeşit ateşi öğrendin. Şimdi bu ateşin, beden için olan ateşten daha şiddetli olduğunu anlayacaksın. Rûha, cana te'sir etmedikten sonra bedenin herhangi bir acıdan haberi olmaz. O hâlde bedenin acısı cana ulaşır. Bu yolla acı artar. İş böyle olunca, ruhun, canın içerisinde meydana gelen ateş ve elem, elbette daha büyük olur. Bu ateş ruhun içinden gelmekte olup, dışarıdan içeriye girmiyor.
Bütün acıların sebebi, yaratılış icabı kendinin zıddı olan bir şeyin onu kaplamasıdır. Bedenin yaratılış olarak icabı; bu terkibin kendinde kalması; parçalarının, hücrelerinin olduğu gibi sağlam durmasıdır. Yara ile birbirinden ayrılınca, zıddı meydana gelir ve acı duyar. Yara, bir yeri diğerinden ayırır, aradaki bütün hücrelere ateş düşer ve birbirinden ayrılırlar. Her hücresi ayrı bir acı duyar.
Bunun için ateşin acısı çok zor ve şiddetlidir. O hâlde, kalbte yaratılış icabı olması gereken şeyin yerine onun zıddı yerleşince, ruhta onun acısı daha büyük olur.
Kalbin yaratılışının icabı, ALLAHü Teâlâ'yı bilmek ve görmektir. Onda bunun zıddı olan görmemezlik yerleşirse, acısı sonsuz olur. Eğer böyle olmasaydı, kalbler bu dünyada ölümden önce hasta olmaz, bu görmemezlik hastalığına düşmezdi. Fakat insanın eli, ayağı uyuşsa ve bir hissizlik meydana gelse, bu esnada ateş o uzvuna değse, uyuşukluğunun gitmesinin sebebini o anda anlayamaz. Ateşe değince bir yolla büyük bir kapı bulur.
Bunun gibi kalbler, dünyada, uyuşuk ve hissiz olur ve bu uyuşukluk ölümle kalkar; bu ateş bir yolunu bulup, ruhun içinden yükselir. Bu başka bir yerden gelmiyor. Kendisi beraberinde götürmüştür ve onun içindedir. Fakat ilm-i yakîn ile bilmediği için, onu göremedi. Orada ise ayne'l-yakîn sahibidir, her şeyi görmektedir. Bunun için âyet-i kerimede, «Böyle değildir! Eğer ilm-i yakin ile bilseydiniz, elbette Cehennemi görürdünüz» (1), buyuruldu.
Şeriatın, cismani olan Cehennem ve Cenneti uzun uzun anlatmasının sebebi, onları herkesin bilmesi ve anlayabilmesi mümkün olduğu içindir. Fakat bu sözümüzü beğenmeyenler, zorluk ve büyüklüğünü anlayamayanlar çoktur. Hususan bir çocuğa «Çalış öğren, öğrenmezsen babanın valiliği ve hükümeti sana kalmaz, sen de o saadetten mahrum kalırsın» dersen, o bunun ne demek olduğunu anlamaz ve kalbinde ona büyük görünmez. Fakat, «Bunu öğren, yoksa muallim kulağını çeker!» dersen, bundan korkar.
Çünkü, bunun ne demek olduğunu anlar. Muallimin çocuğun kulağını çekmesi doğru olduğu gibi, babanın padişahlığından mahrum olmak ateşi de doğrudur. Muallimin talebesinin kulağını çekmesi onu terbiye etmek içindir. Bunun gibi cismanî (maddi) Cehennem de haktır, doğrudur ve ALLAHü Teâlâ'yı görmekten mahrum kalmak da doğrudur. Cismanî Cehennem; ALLAHü Teâlâ'yı görmekten mahrum kalmak cehenneminin yanında valilikten ve padişahlıktan mahrum kalmanın yanında; bir kimsenin kulağının çekilmesi gibidir.
(1) 102 - Tekâsür: S - 6.