HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
RUH VE RUHİ YÖN
--------------------------------------------------------------------------------
İslâm’dan önce, hatta Hıristiyanlıktan önce de uzunca bir dönem bir takım toplumlarda varoluşçu düşünce egemen olmuştur. Bu düşünce kimilerini varlığın madde ve ruh olarak iki unsurdan müteşekkil olduğu düşüncesine götürmüştür. İnsanı çevreleyen algı sahasındaki nesneler, varlığın maddi yönü; insanın algılayamadığı cephesi ise ruhi yönü ya da ruhsal alem olarak ifade edilir olmuştur. Ve varlıkta asıl olanın ruhu olduğu, materyalinin ise geçici olduğu kabullenilmektedir. İşte bu felsefi yaklaşım sonucu ruh tanımlaması, bu varlığı yaratana yapıldığı gibi, melekler cinler ve diğer benzeri -hissedilir olmayan- varlıklara da izafe edilmiş, sonuçta varlığın/alemin ruhi yönünün tanımlanmasında birçok dogmatik yaklaşımların ortaya çıkmasını doğurmuştur.
Burada önemli olan söz konusu felsefenin insana bakışıdır. Yani insanın madde -ceset- ve ruhdan oluşan bir varlık tasviri. İnsanı oluşturan bu iki unsurun birbirleri ile nicelik ve nitelik açısından farklı ve zıt oluşlarının doğurduğu sürekli bir çatışma ve çekişme içerisinde olduğu ve her insanda ceset ve ruh arası çekişmesinin/ dualizm şu iki sonuçtan birisi ile sonuç alacağı düşüncesi egemen olagelmiştir. Ya ruh cesede üstün çıkacak, yada ceset ruha üstün çıkacaktır. Şayet ruh, cesede üstün gelir ise dünya yaşamının çirkefliğinin üstesinden gelmiş, -madde ve cesed- görünen alemin/dünyanın düzeyini aşmış, aşkın insan olur. Yok eğer, ceset ruha üstün gelirse bu insan, yüce ve aşkın ruhlar aleminden uzak, dünya yaşamının çirkefliğine dalmış, hayvanlar düzeyini bulmuş kötü bir insan olur.
Peki ruh cesede, ceset ise ruha nasıl üstün gelir?
RUH VE RUH YN
--------------------------------------------------------------------------------
İslâm’dan önce, hatta Hıristiyanlıktan önce de uzunca bir dönem bir takım toplumlarda varoluşçu düşünce egemen olmuştur. Bu düşünce kimilerini varlığın madde ve ruh olarak iki unsurdan müteşekkil olduğu düşüncesine götürmüştür. İnsanı çevreleyen algı sahasındaki nesneler, varlığın maddi yönü; insanın algılayamadığı cephesi ise ruhi yönü ya da ruhsal alem olarak ifade edilir olmuştur. Ve varlıkta asıl olanın ruhu olduğu, materyalinin ise geçici olduğu kabullenilmektedir. İşte bu felsefi yaklaşım sonucu ruh tanımlaması, bu varlığı yaratana yapıldığı gibi, melekler cinler ve diğer benzeri -hissedilir olmayan- varlıklara da izafe edilmiş, sonuçta varlığın/alemin ruhi yönünün tanımlanmasında birçok dogmatik yaklaşımların ortaya çıkmasını doğurmuştur.
Burada önemli olan söz konusu felsefenin insana bakışıdır. Yani insanın madde -ceset- ve ruhdan oluşan bir varlık tasviri. İnsanı oluşturan bu iki unsurun birbirleri ile nicelik ve nitelik açısından farklı ve zıt oluşlarının doğurduğu sürekli bir çatışma ve çekişme içerisinde olduğu ve her insanda ceset ve ruh arası çekişmesinin/ dualizm şu iki sonuçtan birisi ile sonuç alacağı düşüncesi egemen olagelmiştir. Ya ruh cesede üstün çıkacak, yada ceset ruha üstün çıkacaktır. Şayet ruh, cesede üstün gelir ise dünya yaşamının çirkefliğinin üstesinden gelmiş, -madde ve cesed- görünen alemin/dünyanın düzeyini aşmış, aşkın insan olur. Yok eğer, ceset ruha üstün gelirse bu insan, yüce ve aşkın ruhlar aleminden uzak, dünya yaşamının çirkefliğine dalmış, hayvanlar düzeyini bulmuş kötü bir insan olur.
Peki ruh cesede, ceset ise ruha nasıl üstün gelir?
RUH VE RUH YN