gurbette
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eki 2008
- Mesajlar
- 2,850
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 50
RIZIK İÇİN REZZÂK'IN EMRİ ÇİĞNENMEZ...
Yasir Ünlü
Her şeyi yoktan var eden Allahü Teâlâ, yarattığı mahlukatın rızkını da vereceğini taahhüt etmesine rağmen insanoğlu rızık endişesi ve telaşıyla bir koşuşturmaca içine girmiştir. Bu koşuşturmacanın içinde ölmemek için bir lokma ekmek elde etmek isteyenler bulunduğu gibi, insanlığın felaketinden menfaat uman, kasalarını ve keselerini doldurma çabası içinde olanlar da vardır. İçlerinden herhangi birine sorduğunuz zaman da: “Rızık için” cevabıyla koşuşturmanın sebebini izah ederler. Bu cevap karşısında düşünüyoruz:
Verilen bu cevap hakikaten doğru mudur? Rızık deyince ne anlaşılmalıdır? İnsanlar rızık konusundaki endişelerinde haklı mıdırlar? İnsanların çabalarıyla rızkın artması ya da eksilmesi söz konusu mudur? Rızık konusundaki İslâm'ın görüşü nedir? Müslüman bu meseleyi nasıl algılamalıdır?
Rızık, Allah Teâlâ'nın bütün canlılara, yiyip içerek gıdalanmaları ve faydalanmaları için lütfettiği şeylerdir. Bir başka deyişle; bir insanın ömrü boyunca yiyip içip tükettiği, giyip eskittiği, Allah rızası uğrunda infak ettiği şeyler onun rızkıdır. Yoksa bunların dışında biriktirdiği mal ve servet, onun rızkı olmaktan öte, mirasçıları ve başkaları adına bekçiliğini yaptığı şeylerden ibarettir. Bu durumu Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle ifade etmektedir: “Âdemoğlu, malım malım deyip duruyor. Ey Âdemoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var ki?”(1). Demek ki insanın bütün toplayıp biriktirdikleri, kazandığının hepsi onun rızkı değildir.
Cömertliği sınır tanımayan yüce Rabbimiz, sonsuz rahmetiyle, bütün canlıların rızkını vermeyi teminat altına almıştır. Yaratılmışların tamamı; mü'min - kafir, akıllı - akılsız, faydalı - zararlı ayrımı yapılmaksızın Rahman'ın sofrasından rızıklanmaktadır. Şu ayetler bunun açık delilleridir:
“Yeryüzünde hem sizin için, hem de rızıkları size ait olmayanlar için geçim vasıtaları yarattık. Her şeyin hazineleri bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçü ile indiririz.”(2) “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı yalnız Allah'ın üzerindedir. Allah onların durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.”(3) “Nice canlı var ki, rızkını kendi taşımıyor. Onlara da size de rızkı veren Allah'tır.”(4)
Bu ilâhi açıklamalardan sonra insanın rızık endişesiyle harama tenezzül etmesi, hileli yollara gitmesi yanlıştır. Rızkı veren Allah olduğu gibi onun taksimatını, dağılımını yapan da Allah'tır: “Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların maişetini aralarında biz taksim ettik.”(5)
Ömrü son bulan bir insanı, ecel nasıl bulursa rızık da onu arar, bulur. Bir insanın rızkını yemeden ölmesi veya başkasının gelip onun rızkını yemesi düşünülemez. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Sizden biri, rızkından kaçsa da rızkı onu ölümün yakaladığı gibi yakalar.”(6) “Allah'ın yaratmış olduğu her sabah gökteki ve yerdeki melekler o günde Allah'ın ne yapacağını bilir. Kula takdir edi-len rızkı verilir. Mevcut cin ve insanlar bir araya gelip ona takdir edilen rızıktan az bir şeye engel olmaya çalışsalar, buna güçleri yetmez.”(7) “Şüphesiz ki rızık kulu, ecelin kendisini aradığından daha çok arar.”(8)
Bir arkadaşımın bana anlattığı şu olay, rızkın sahibini nasıl bulduğuna güzel bir örnektir. Olayı arkadaşımın dedesi bizzat yaşamış ve şöyle anlatmıştır: Bir cenazede bulunmuştum. Kabir kazılmış ve kazılan kabirden bir kafatası çıkmıştı. Kafatasını şöyle bir kenara koymuşlardı. Bu arada kafatasındaki inci gibi dişler dikkatimi çekmiş onlara bakıyordum. Azı dişlerinden birisi çürümüş ve o çürük yere bir üzüm çekirdeği girmiş. Ben kendi kendime “Allah Allah, bu adam öleli yıllar olmuş, dişleri çürümediği gibi dişinin oyuğundaki üzüm çekirdeği de duruyor.” diye düşünürken oradaki ağaçtan bir kuş inip, kafatasındaki dişin oyuğunda bulunan üzüm çekirdeğini gagasıyla aldı ve uçup gitti. Kafatası da yeni cenazeyle tekrar kabre gömüldü. Bu olay bana büyük bir ders oldu. Yıllarca toprak altında diş kovuğunda bekleyen üzüm çekirdeği demek ki o kuşun rızkıydı ki, yıllar sonra sahibini bulmuştu.
Rızkı veren, takdir ve taksim eden Allah olduğuna göre, insana düşen; rızkı aramak ve elde etmek için çalışmaktır. Çalışmak rızık için bir sebeptir. Bu sebebe sarılmalıdır. Ancak rızık tamamen çalışmanın karşılığı değildir. Bu sebeple çalışma gücünü kaybedenlere Allahü Teâlâ başka sebepler yaratarak onlara rızıklarını ulaştırır. O halde insan rızkını helâlden temin etmeye çalışmalıdır. Allahü Teâlâ: “Size rızık olarak verdiklerimizin helâl ve temiz olanlarından yiyiniz. Bu hususta taşkınlık ve nankörlük yapmayınız! Sonra sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o yıkılıp gitmiştir.”(9)buyurur. Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'de şöyle buyurur: “Ey in-sanlar! Allah'tan korkunuz ve rızkınızı araştırmada güzel bir yol tutunuz. Çünkü hiçbir kimse biraz gecikse bile rızkını tamamen almadan ölmez. Öyleyse Allah'tan korkunuz ve rızkınızı güzel yollarla elde ediniz, helâlı alınız, haramı terk ediniz.”(10)
İnsanların çabaları, çalışmaları ya da akıllarıyla rızkın artması ya da azalması söz konusu değildir. Zira rızkı istediğine dilediği kadar veren Allah'tır. Yani rızkın dağıtılması tamamen ilâhi iradenin dilemesine bağlıdır. Cenab-ı Hak bazen çok zeki ve çalışkan insana az rızık, çalışmayan tembel insana bol rızık verebilir. Hayatımızda bunun birçok örneğini görmemiz mümkündür. “Allah yaptıklarından sorulmaz.”(11) “Göklerin ve yerin anahtarları Allah'ındır. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar. O her şeyi bilendir.”(12)
Hakikat böyle olunca bir müslüman, neden kötü yola ve fena vasıtalara başvurarak temiz rızkını kirletsin? Neden hileli yollarla kazanmak isteyip helâl olan rızkını harama çevirsin? Akıllı bir müslüman kesinlikle bunu düşünmez. Rızık için, dünyalık için, REZZAK'ın (Rızık verenin) emrini çiğnemez.
Yiyip-içmek, hayatın gâyesi değil, yaşamanın vasıtasıdır. Yani yiyip-içmek için yaşamıyor, yaşamak için yiyip içiyoruz. Bundan dolayı menfaatlerimizi, yiyip-içmeyi hayatın gâyesi haline getirmemeliyiz. Çok olup haram olacağına, az olsun ama helâl ve temiz olsun, duygusuyla yaşamalıyız. Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifi de bizi buna yöneltiyor: “Zikrin en hayırlısı gizli olanı ve rızkın en hayırlısı da ihtiyacı karşılayacak kadar olanıdır.”(13). Şu Nebevî ikaz da biz müslümanlara, dünyamız için ahiretimizden taviz vermememiz gerektiğini hatırlatır:
“Kimin arzu ve emeli, biricik hedef ve niyeti dünya olursa, Allah fakirliği iki gözü arasına koyar hep fakir olmasından korkar. İşlerini dağıtır, huzurunu bozar. Dünyalıktan da ancak kendisi için takdir edileni elde eder. Kimin de arzu ve emeli, biricik hedef ve niyeti ahiret olursa Allah -azze ve celle- gönlünü zengin eder, durumunu düzeltir, gönül huzuru verir. Dünya değersiz olarak onun hiz-metine gelir.”(14)
Rızık için Rezzak'ı zü'l celâlin emrini çiğneyenlerden olmamak dileğiyle…
(1) Müslim; Zühd: 3-4; Riyazüssalihin; 3/229; Erkam Yay.
(2) 15 Hıcr Suresi, 20-21
(3) 11 Hud Suresi, 6
(4) 29 Ankebut Suresi, 60
(5) 43 Zuhruf Suresi, 32
(6) Tergib ve Terhib: 4/14: Merve Yay.
(7) a.g.e. ; 4/15
(8) a.g.e. ; 4/13
(9) 20 Tâhâ Suresi, 81
(10) Tergib ve Terhib: 4/10: Merve Yay.
(11) 21 Enbiya Suresi, 23
(12) 42 Şûrâ Suresi, 12
(13) Tergib ve Terhib: 4/17: Merve Yay.
(14) a.g.e. : 4/18
Ribat Aylik islami Mecmua
Yasir Ünlü
Her şeyi yoktan var eden Allahü Teâlâ, yarattığı mahlukatın rızkını da vereceğini taahhüt etmesine rağmen insanoğlu rızık endişesi ve telaşıyla bir koşuşturmaca içine girmiştir. Bu koşuşturmacanın içinde ölmemek için bir lokma ekmek elde etmek isteyenler bulunduğu gibi, insanlığın felaketinden menfaat uman, kasalarını ve keselerini doldurma çabası içinde olanlar da vardır. İçlerinden herhangi birine sorduğunuz zaman da: “Rızık için” cevabıyla koşuşturmanın sebebini izah ederler. Bu cevap karşısında düşünüyoruz:
Verilen bu cevap hakikaten doğru mudur? Rızık deyince ne anlaşılmalıdır? İnsanlar rızık konusundaki endişelerinde haklı mıdırlar? İnsanların çabalarıyla rızkın artması ya da eksilmesi söz konusu mudur? Rızık konusundaki İslâm'ın görüşü nedir? Müslüman bu meseleyi nasıl algılamalıdır?
Rızık, Allah Teâlâ'nın bütün canlılara, yiyip içerek gıdalanmaları ve faydalanmaları için lütfettiği şeylerdir. Bir başka deyişle; bir insanın ömrü boyunca yiyip içip tükettiği, giyip eskittiği, Allah rızası uğrunda infak ettiği şeyler onun rızkıdır. Yoksa bunların dışında biriktirdiği mal ve servet, onun rızkı olmaktan öte, mirasçıları ve başkaları adına bekçiliğini yaptığı şeylerden ibarettir. Bu durumu Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle ifade etmektedir: “Âdemoğlu, malım malım deyip duruyor. Ey Âdemoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var ki?”(1). Demek ki insanın bütün toplayıp biriktirdikleri, kazandığının hepsi onun rızkı değildir.
Cömertliği sınır tanımayan yüce Rabbimiz, sonsuz rahmetiyle, bütün canlıların rızkını vermeyi teminat altına almıştır. Yaratılmışların tamamı; mü'min - kafir, akıllı - akılsız, faydalı - zararlı ayrımı yapılmaksızın Rahman'ın sofrasından rızıklanmaktadır. Şu ayetler bunun açık delilleridir:
“Yeryüzünde hem sizin için, hem de rızıkları size ait olmayanlar için geçim vasıtaları yarattık. Her şeyin hazineleri bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçü ile indiririz.”(2) “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı yalnız Allah'ın üzerindedir. Allah onların durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.”(3) “Nice canlı var ki, rızkını kendi taşımıyor. Onlara da size de rızkı veren Allah'tır.”(4)
Bu ilâhi açıklamalardan sonra insanın rızık endişesiyle harama tenezzül etmesi, hileli yollara gitmesi yanlıştır. Rızkı veren Allah olduğu gibi onun taksimatını, dağılımını yapan da Allah'tır: “Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların maişetini aralarında biz taksim ettik.”(5)
Ömrü son bulan bir insanı, ecel nasıl bulursa rızık da onu arar, bulur. Bir insanın rızkını yemeden ölmesi veya başkasının gelip onun rızkını yemesi düşünülemez. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Sizden biri, rızkından kaçsa da rızkı onu ölümün yakaladığı gibi yakalar.”(6) “Allah'ın yaratmış olduğu her sabah gökteki ve yerdeki melekler o günde Allah'ın ne yapacağını bilir. Kula takdir edi-len rızkı verilir. Mevcut cin ve insanlar bir araya gelip ona takdir edilen rızıktan az bir şeye engel olmaya çalışsalar, buna güçleri yetmez.”(7) “Şüphesiz ki rızık kulu, ecelin kendisini aradığından daha çok arar.”(8)
Bir arkadaşımın bana anlattığı şu olay, rızkın sahibini nasıl bulduğuna güzel bir örnektir. Olayı arkadaşımın dedesi bizzat yaşamış ve şöyle anlatmıştır: Bir cenazede bulunmuştum. Kabir kazılmış ve kazılan kabirden bir kafatası çıkmıştı. Kafatasını şöyle bir kenara koymuşlardı. Bu arada kafatasındaki inci gibi dişler dikkatimi çekmiş onlara bakıyordum. Azı dişlerinden birisi çürümüş ve o çürük yere bir üzüm çekirdeği girmiş. Ben kendi kendime “Allah Allah, bu adam öleli yıllar olmuş, dişleri çürümediği gibi dişinin oyuğundaki üzüm çekirdeği de duruyor.” diye düşünürken oradaki ağaçtan bir kuş inip, kafatasındaki dişin oyuğunda bulunan üzüm çekirdeğini gagasıyla aldı ve uçup gitti. Kafatası da yeni cenazeyle tekrar kabre gömüldü. Bu olay bana büyük bir ders oldu. Yıllarca toprak altında diş kovuğunda bekleyen üzüm çekirdeği demek ki o kuşun rızkıydı ki, yıllar sonra sahibini bulmuştu.
Rızkı veren, takdir ve taksim eden Allah olduğuna göre, insana düşen; rızkı aramak ve elde etmek için çalışmaktır. Çalışmak rızık için bir sebeptir. Bu sebebe sarılmalıdır. Ancak rızık tamamen çalışmanın karşılığı değildir. Bu sebeple çalışma gücünü kaybedenlere Allahü Teâlâ başka sebepler yaratarak onlara rızıklarını ulaştırır. O halde insan rızkını helâlden temin etmeye çalışmalıdır. Allahü Teâlâ: “Size rızık olarak verdiklerimizin helâl ve temiz olanlarından yiyiniz. Bu hususta taşkınlık ve nankörlük yapmayınız! Sonra sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o yıkılıp gitmiştir.”(9)buyurur. Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'de şöyle buyurur: “Ey in-sanlar! Allah'tan korkunuz ve rızkınızı araştırmada güzel bir yol tutunuz. Çünkü hiçbir kimse biraz gecikse bile rızkını tamamen almadan ölmez. Öyleyse Allah'tan korkunuz ve rızkınızı güzel yollarla elde ediniz, helâlı alınız, haramı terk ediniz.”(10)
İnsanların çabaları, çalışmaları ya da akıllarıyla rızkın artması ya da azalması söz konusu değildir. Zira rızkı istediğine dilediği kadar veren Allah'tır. Yani rızkın dağıtılması tamamen ilâhi iradenin dilemesine bağlıdır. Cenab-ı Hak bazen çok zeki ve çalışkan insana az rızık, çalışmayan tembel insana bol rızık verebilir. Hayatımızda bunun birçok örneğini görmemiz mümkündür. “Allah yaptıklarından sorulmaz.”(11) “Göklerin ve yerin anahtarları Allah'ındır. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar. O her şeyi bilendir.”(12)
Hakikat böyle olunca bir müslüman, neden kötü yola ve fena vasıtalara başvurarak temiz rızkını kirletsin? Neden hileli yollarla kazanmak isteyip helâl olan rızkını harama çevirsin? Akıllı bir müslüman kesinlikle bunu düşünmez. Rızık için, dünyalık için, REZZAK'ın (Rızık verenin) emrini çiğnemez.
Yiyip-içmek, hayatın gâyesi değil, yaşamanın vasıtasıdır. Yani yiyip-içmek için yaşamıyor, yaşamak için yiyip içiyoruz. Bundan dolayı menfaatlerimizi, yiyip-içmeyi hayatın gâyesi haline getirmemeliyiz. Çok olup haram olacağına, az olsun ama helâl ve temiz olsun, duygusuyla yaşamalıyız. Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifi de bizi buna yöneltiyor: “Zikrin en hayırlısı gizli olanı ve rızkın en hayırlısı da ihtiyacı karşılayacak kadar olanıdır.”(13). Şu Nebevî ikaz da biz müslümanlara, dünyamız için ahiretimizden taviz vermememiz gerektiğini hatırlatır:
“Kimin arzu ve emeli, biricik hedef ve niyeti dünya olursa, Allah fakirliği iki gözü arasına koyar hep fakir olmasından korkar. İşlerini dağıtır, huzurunu bozar. Dünyalıktan da ancak kendisi için takdir edileni elde eder. Kimin de arzu ve emeli, biricik hedef ve niyeti ahiret olursa Allah -azze ve celle- gönlünü zengin eder, durumunu düzeltir, gönül huzuru verir. Dünya değersiz olarak onun hiz-metine gelir.”(14)
Rızık için Rezzak'ı zü'l celâlin emrini çiğneyenlerden olmamak dileğiyle…
(1) Müslim; Zühd: 3-4; Riyazüssalihin; 3/229; Erkam Yay.
(2) 15 Hıcr Suresi, 20-21
(3) 11 Hud Suresi, 6
(4) 29 Ankebut Suresi, 60
(5) 43 Zuhruf Suresi, 32
(6) Tergib ve Terhib: 4/14: Merve Yay.
(7) a.g.e. ; 4/15
(8) a.g.e. ; 4/13
(9) 20 Tâhâ Suresi, 81
(10) Tergib ve Terhib: 4/10: Merve Yay.
(11) 21 Enbiya Suresi, 23
(12) 42 Şûrâ Suresi, 12
(13) Tergib ve Terhib: 4/17: Merve Yay.
(14) a.g.e. : 4/18
Ribat Aylik islami Mecmua