mucahid_tr
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 27 May 2009
- Mesajlar
- 47
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 58
selamun aleykum kardeşler
Amacım müslümanların arasındaki ihtilaflı meselede her iki tarafın delillerini yazarak
bir bir lerinin delillerini göstererek bir birlerini tekfir etmelerine engel olup orta bir görüşün oluşmasına yardımcı olmak içindir.
iki tarafta tam olarak bir birlerinin delillerini görmediği ve yazıların silinmesinden dolayı taraflar bir birilerini tam anlayamıyo
KABİRDEKİ RESULULLAHTAN BİZİM İÇİN ALLAHA DUA ETMESİ İSTENİR DİYENLERİN DELİLİ
HADİS
Mâlik ed-Dâr anlatıyor: “Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) devrinde halk şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. Derken bir adam Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine gele¬rek:
-Ya Rasulallah! Ümmetin için yağmur yağmasını iste. Zira onlar helak oldular! dedi. Bunun üzerine rüyasında adama şöyle denildi:
Ömer’e git, ona selâm götür, halkın suya kavuşacağını haber ver ve ona şunu söyle: “Senin vazifen, iyi muamelede bulunmak, dengeli ve güzel hareket etmektir”. Adam derhal giderek durumu Ömer’e bildirdi. Bunun üzerine Ömer ağladı ve sonra da:
Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyo¬rum!” dedi.[1]
İbn Hacer (ö.852/1448), ibn Ebî Şeybe’nin (ö.235/849) ri¬vâyet ettiği bu hadisin is¬nadının sahih olduğunu zikretmek¬tedir.[2] Hadis, aynı isnadla Beyhakî (ö.458/1065) ve İbn Asâkir (ö.571/1175)[3] tarafından da rivâyet edil¬mektedir.
.....Hadise zayıf diyenlerin görüşü:
Elbânî, hem metin hem de isnad bakımından rivâye¬tin sahih olmadığını söylemektedir. Bu hususta onun ileri sürdüğü üç gerekçeyi burada nakletmek ve so¬nunda bir değerlendirme yapmak uygun olacaktır:
a) Râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf değil¬dir; o meçhul bir râvîdir. Nitekim İbn Ebî Hâtim[4], senedde adı geçen Ebû Salih’in dışında, ondan rivâyette bulunan bir râvî zikretmemiştir. Bu da onun meçhul oldu¬ğunu göster¬mektedir.
Ayrıca hadis ilminde otorite olan İbn Ebî Ha¬tim’in, onun hakkında bir tevsik ifâdesi nakletme¬mesi de bunu desteklemektedir. O halde râvî Mâlik ed-Dâr meç¬hul kalmaktadır.
Hafız İbn Hacer’in, “Ebû Salih es-Semman’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile…” tarzın¬daki ifâdesi, bizim tesbitimizle çelişmez. Çünkü biz İbn Hacer’in söz konusu ifâdesinin, senedin tamamının sahih olduğu konusunda değil, yalnız Ebû Salih’e kadar olan kısmı hakkında bir açıklama olduğunu, kabul ediyo¬ruz. Aksi halde o, isnada Ebû Salih’ten itibaren başlamaz ve doğrudan “Mâlik ed-Dâr’dan… ve isnadı sahihtir” derdi… Böyle yapmakla İbn Hacer, râvî Mâlik’in durumu karşı¬sında dikkatli olunması gerektiğine veya onun meçhul olduğuna işâret etmektedir.
b) Hadisin metni, şeriatta müstehap olarak sabit olan istiska namazına hatta: “Dedim ki, Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O, çok bağışlayıcıdır. (Mağfi¬ret dileyin ki) O üzerinize bol bol yağmur göndersin!” (Nuh, 71/10-11) gibi âyetlerin ifâde et¬tiği duâ ve istiğfara aykırı düşmektedir. Bu yüzden Hz. Ömer, Ab¬bas’ın duâsıyla tevessül ve istiskada bulunmuş¬tur. Selef de hep öyle yapmıştır. Onların hiçbirinden, Pey¬gamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine iltica ederek yağmur için ondan duâ talep ettiğine dair bir rivâyet gelme¬miştir. Eğer böyle bir şey meşru olsaydı, bir defa olsun bunu yapar¬lardı. Onların böyle bir şeyi yapmama¬ları, söz konusu rivâye¬tin meşru/makbul olmadığını göster¬mektedir.
c) Rivâyetin sahih olduğu farzedilse bile, konu hak¬kında hüccet olamaz. Çünkü rivâyet, ismi zikredilmeyen bir adama dayanmaktadır. O da meçhuldür. Seyf’in rivâye¬tine dayanarak onun adının Bilal olduğunu söyle¬mek de hiçbir şey ifâde etmez. Çünkü Seyf b. Ömer et-Temimi’nin zayıf oluşu da ittifak konusudur. Hatta İbn Hibban onun hakkında şöyle demektedir: “O, sebt râvîlerden mevzu hadisler rivâyet ederdi. Ayrıca onlar onun hadis uydurduğunu da söylerlerdi” demiştir. O halde böyle bir adamın rivâyeti, özellikle muhâlefet söz konusu olduğunda kabul edilemez”[5].
.............Hadise sahih diyenlerin görüşü:
Bahse konu olan rivâyetin delil olarak kullanılma¬sına musamaha göstermeyen Elbânî’nin en önemli gerekçesi¬nin, Mâlik ed-Dâr’ın meçhul bir râvî olduğu görül¬mekte¬dir.
Ancak biz, Elbânî’nin iddia ettiği gibi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf olmayan (meçhul) bir şa¬hıs değil, aksine onun maruf bir râvî olduğunu tesbit etmiş durumda¬yız.
İbn Sa’d, onu şöyle tanıtmaktadır: “Mâlik ed-Dâr, Ömer b. el-Hattab’ın azatlısıdır. Hımyer kabilesinden ve Cüblanlıdır. Ebû Bekir ve Ömer’den hadis rivâyet etmiştir. Kendisinden de Ebû Salih es-Semman rivâyette bulunmuş¬tur. O maruf idi”.[6]İmâm Buhârî, Tarihi Ke¬bir’inde onu zikrettiği halde aleyhine bir şey dememiştir.
İbn Hibban (ö.354/965) onu es-Sikat’ında zikret¬mekte ve hak¬kında menfi bir söz söylememektedir.
İbn Hacer ise bunlara ilaveten şu bilgileri vermekte¬dir: “Mâlik ed-Dâr diye bilinen zat, Mâlik b. Iyad’dır ve (asr-ı saadet’e) yetişmiştir. Muaz ve Ebû Ubeyde’den rivâyet¬leri vardır. Kendisinden iki oğlu; Avn ve Abdullah rivâyette bulunmuştur. Buhârî, Târîh’inde[7] Ebû Salih Zekvan tarikiyle Mâlik ed-Dâr’dan Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)’ın kıtlık senesin¬deki sözünü (muhtasar olarak) rivâyet etmiştir.
Aynı rivâyeti tafsilatlı olarak İbn Ebî Hayseme de tahric etmiştir… İbn Sa’d onu Medineli tabiilerin ilk taba¬kası içinde zikretmiştir. Hz. Ömer(Radıyallahu Anh) ve Hz. Osman (Radıyallahu Anh) onu mali iş¬lerde görevlendirmiş ve bu yüzden de ona Mâlik ed-Dâr adı verilmiştir. Ali İbnu’l-Medini’den rivâyet edildiğine göre o, Hz. Ömer’in haznedarı idi”.[8]
Ebû Ya’la el-Halili el-Kazvînî de, Mâlik ed-Dâr’ın sika oluşunda ittifak edilen kadim bir tabii olduğunu ve tabii¬nin ondan övgüyle bahsettiklerini ifâde etmektedir.
Hatırlanacağı üzere Elbânî, bahse konu olan rivâyet hak¬kında ibn Hacer’in “Ebû Salih es-Semman’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile…” diyerek kullandığı ifâde¬den onun, râvî Mâlik ed-Dâr’ın meçhul olduğuna işâret ettiği şeklinde yorumlamıştı. Halbuki İbn Hacer’in Mâlik ed-Dâr’ı tanıtıcı mahiyette verdiği bilgiler, böyle bir yo¬ruma mahal bırakmayacak kadar açıktır.
Şüphesiz İbn Hacer’in söz konusu açıklaması, Elbânî’nin yaptığı yo¬rumu anlamsız kılmaktadır.
Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) gibi, rivâyet konusunda tesebbüt ve ihtiyat sa¬hibi bir zatın, resmi veya özel mali işlerde onu istihdam et¬mesi, râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaletinin bir göster¬gesi sayılmalıdır. Bu tesbit bizi Elbânî’nin, Mâlik ed-Dâr hakkında İbn Hacer’in verdiği bi¬yografik bilgiyi görmediği veya görmezlik¬ten geldiği kana¬atine götürmektedir.
Bu detaylı bilgiden sonra, Elbânî’nin Mâlik ed-Dâr hakkında Münzirî (ö.656/1258) ile Hey¬semî’den (ö.807/1404) naklettiği, “onu tanımıyorum” sözü¬nün artık bir kıymet ifâde etmediği de anlaşılmakta¬dır.
Elbânî’nin rivâyete yönelttiği tenkitlerden birisi de vaka¬nın, adı zikredilmeyen bir adama dayandığı ve İbn Hacer’in, Seyf b. Ömer’in Futuh’undan naklen söz ko¬nusu meçhul adamın Bilal b. El-Haris olduğunu söyle¬mesi[9] idi. Seyf b. Ömer et-Temîmî el-Esedî el-Kûfî (ö.180/796), Elbânî’nin de ifâde ettiği gibi ittifakla zayıf bir râvîdir/ahbaridir[10].
Görebildiğimiz kadarıyla onunla ilgili eniyimser değerlendirme şudur: “Seyf’in bazı hadisleri meşhur (ve maruf)dur. Ekseriyeti ise münkerdir. O, sıdk¬tan ziyade za’fa yakındır.”[11]
Rasulü Ekrem’in kabrine gelen zatın, isim olarak tesbiti konusunda ibn Hacer tarafından Seyf’in kaynak gösterilmesi, kanaatimizce yadırganacak bir durum değil¬dir.
Çünkü asıl itibariyle, rivâyetin İbn Hacer’in tesbitine göre sahih bir isnadla sübutu, tamamen Seyf’in dışında meydana gelen bir gelişmedir.
Seyf, sadece gelen zatın kim olduğu sualine cevap ararken devreye girmektedir.
Bu merhalede Seyf kaynaklı bir bilginin malzeme olarak kullanılması, tenkid mevzuu olmasa gerekir. Üstelik söz konusu malzemeyi kullanan İbn Hacer, Seyf’in zayıf oluşu¬nun farkındadır ve onun hakkında teferruatlı bilgiye sa¬hip bulunmaktadır[12].
İbn Hacer, İbn Hibbân’ın Seyf hakkında konuştu¬ğunu O’nun hadiste zayıf, tarih konusunda ise sağlam dayanıklı olduğunu söylemiştir. Takrib: 262 Bu hadisimiz¬deki gelen adamın Bilal İbn Hâris el-Muzenî (ö.60/680) olduğunu söylemesi ta¬rihi meselelerden olduğundan İbn Hacer Tahzib-ut-Tehzib’de tarihi meselelerde bilinmeyen bir kişiyi tayin ederken Seyf’e itibar etmiştir.
Kaldı ki, yer ve tarih itibariyle Seyf’in verdiği bilgiyle çeli¬şen bir durum da varid değildir.
Çünkü adı geçen Bilal b. El-Haris el Müzeni Medinelidir ve Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke fethi öncesinde Me¬dine’ye gelmelerini temin etmek üzere Müzeyne kabilesine haberci olarak gönderdiği ve Mekke fethine bin kişilik bir kuvvetle katılan Müzeynelilerin üç sancaktarından biri olan sahabidir.[13]
(Yağmur) isteyen kişinin kim olduğu belli olmasa bile mühim değildir. Mühim olan Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) ve diğer Ashab radıyallahu anhumun tavrıdır. Hz. Ömer’e (Radıyallahu Anh) haber verildiğinde bu işe karşı çıkma¬ması, aksine ağlaması ve Yâ Rab'.. Ancak aciz kaldı¬ğım şeylerde eksiklik yapmaktayım, demesidir. Ömer ve diğer Sahâbe (Radıyallahu Anhum) efendilerimizin şirk vesile¬sine veya bir şirk çeşidine sessiz kalmaları düşünebili¬nir mi?
ÖNEMLİ :. ELBANİN ÇELİŞKİLERİNDEN BİR TANESİ
Burada bir not düşelim: Elbânî'nin Mâlik ed-Dâr hadîsini zayıf göstermeye çalışırken yaptığı tahrif ve Mâlik ed-Dâr hakkında hadîs âlimlerinin verdikleri bilgileri okuyucularından saklaması,
Elbânî'nin güvenilmez olduğuna delâlet eden tek olay değildir
Meselâ, ProfDrZekeriya Güler başka bir hadîsi ele alırken şu tespitleri yapıyor:
"Görüldüğü üzere Elbânî ["Râvîlerden Saîd bZeyd’de zayıflık vardır" iddiasına delil olarak], Saîd bZeyd’in zayıf bir râvî olduğu fikrinde olanları söz konusu ederken,
onun sika olduğunu ifade eden [İbn Maîn, İbn Sa’d, Buhârî, Iclî, Ebû Ca’fer ed-Dârimî, Ahmed bHanbel ve İbn Hıbbângibi] otoriteleri âdeta görmezlikten gelmektedir
Aslında Elbânî’nin, senedinde Saîd bZeyd’in bulunduğu başka bir hadis için şu değerlendirmeyi yaptığını da görmekteyiz:
“Hadisin isnadı hasendirRâvîlerin hepsi de sikadırSaîd bZeyd hakkında söz söylenmiştir ama bu, onun hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez…İbnu’l-Kayyim de hadisin isnadının ceyyid (sahih, makbül) olduğunu söylemektedir”
Elbânî bazı yerde sahih dediği hadise başka bir yerde za¬yıf,
zayıf dediği hadise de başka bir yerdesahih demiş¬tir
Elbânî’nin böyle çelişkili durumlarını Muham¬med Said Memduh Naktu’s-Sahih en’Haşiyesinde, birçok örnekler ortaya koymuştur
Ayrıca Hasan İbn Ali es-Sekkaf, Tenâkuzât-ı Elbânî isimli birkaç ciltlik eserinde, birçok misallerle de bu tezatlıkları açıklamıştır
Amacım müslümanların arasındaki ihtilaflı meselede her iki tarafın delillerini yazarak
bir bir lerinin delillerini göstererek bir birlerini tekfir etmelerine engel olup orta bir görüşün oluşmasına yardımcı olmak içindir.
iki tarafta tam olarak bir birlerinin delillerini görmediği ve yazıların silinmesinden dolayı taraflar bir birilerini tam anlayamıyo
KABİRDEKİ RESULULLAHTAN BİZİM İÇİN ALLAHA DUA ETMESİ İSTENİR DİYENLERİN DELİLİ
HADİS
Mâlik ed-Dâr anlatıyor: “Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) devrinde halk şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. Derken bir adam Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine gele¬rek:
-Ya Rasulallah! Ümmetin için yağmur yağmasını iste. Zira onlar helak oldular! dedi. Bunun üzerine rüyasında adama şöyle denildi:
Ömer’e git, ona selâm götür, halkın suya kavuşacağını haber ver ve ona şunu söyle: “Senin vazifen, iyi muamelede bulunmak, dengeli ve güzel hareket etmektir”. Adam derhal giderek durumu Ömer’e bildirdi. Bunun üzerine Ömer ağladı ve sonra da:
Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyo¬rum!” dedi.[1]
İbn Hacer (ö.852/1448), ibn Ebî Şeybe’nin (ö.235/849) ri¬vâyet ettiği bu hadisin is¬nadının sahih olduğunu zikretmek¬tedir.[2] Hadis, aynı isnadla Beyhakî (ö.458/1065) ve İbn Asâkir (ö.571/1175)[3] tarafından da rivâyet edil¬mektedir.
.....Hadise zayıf diyenlerin görüşü:
Elbânî, hem metin hem de isnad bakımından rivâye¬tin sahih olmadığını söylemektedir. Bu hususta onun ileri sürdüğü üç gerekçeyi burada nakletmek ve so¬nunda bir değerlendirme yapmak uygun olacaktır:
a) Râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf değil¬dir; o meçhul bir râvîdir. Nitekim İbn Ebî Hâtim[4], senedde adı geçen Ebû Salih’in dışında, ondan rivâyette bulunan bir râvî zikretmemiştir. Bu da onun meçhul oldu¬ğunu göster¬mektedir.
Ayrıca hadis ilminde otorite olan İbn Ebî Ha¬tim’in, onun hakkında bir tevsik ifâdesi nakletme¬mesi de bunu desteklemektedir. O halde râvî Mâlik ed-Dâr meç¬hul kalmaktadır.
Hafız İbn Hacer’in, “Ebû Salih es-Semman’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile…” tarzın¬daki ifâdesi, bizim tesbitimizle çelişmez. Çünkü biz İbn Hacer’in söz konusu ifâdesinin, senedin tamamının sahih olduğu konusunda değil, yalnız Ebû Salih’e kadar olan kısmı hakkında bir açıklama olduğunu, kabul ediyo¬ruz. Aksi halde o, isnada Ebû Salih’ten itibaren başlamaz ve doğrudan “Mâlik ed-Dâr’dan… ve isnadı sahihtir” derdi… Böyle yapmakla İbn Hacer, râvî Mâlik’in durumu karşı¬sında dikkatli olunması gerektiğine veya onun meçhul olduğuna işâret etmektedir.
b) Hadisin metni, şeriatta müstehap olarak sabit olan istiska namazına hatta: “Dedim ki, Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O, çok bağışlayıcıdır. (Mağfi¬ret dileyin ki) O üzerinize bol bol yağmur göndersin!” (Nuh, 71/10-11) gibi âyetlerin ifâde et¬tiği duâ ve istiğfara aykırı düşmektedir. Bu yüzden Hz. Ömer, Ab¬bas’ın duâsıyla tevessül ve istiskada bulunmuş¬tur. Selef de hep öyle yapmıştır. Onların hiçbirinden, Pey¬gamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine iltica ederek yağmur için ondan duâ talep ettiğine dair bir rivâyet gelme¬miştir. Eğer böyle bir şey meşru olsaydı, bir defa olsun bunu yapar¬lardı. Onların böyle bir şeyi yapmama¬ları, söz konusu rivâye¬tin meşru/makbul olmadığını göster¬mektedir.
c) Rivâyetin sahih olduğu farzedilse bile, konu hak¬kında hüccet olamaz. Çünkü rivâyet, ismi zikredilmeyen bir adama dayanmaktadır. O da meçhuldür. Seyf’in rivâye¬tine dayanarak onun adının Bilal olduğunu söyle¬mek de hiçbir şey ifâde etmez. Çünkü Seyf b. Ömer et-Temimi’nin zayıf oluşu da ittifak konusudur. Hatta İbn Hibban onun hakkında şöyle demektedir: “O, sebt râvîlerden mevzu hadisler rivâyet ederdi. Ayrıca onlar onun hadis uydurduğunu da söylerlerdi” demiştir. O halde böyle bir adamın rivâyeti, özellikle muhâlefet söz konusu olduğunda kabul edilemez”[5].
.............Hadise sahih diyenlerin görüşü:
Bahse konu olan rivâyetin delil olarak kullanılma¬sına musamaha göstermeyen Elbânî’nin en önemli gerekçesi¬nin, Mâlik ed-Dâr’ın meçhul bir râvî olduğu görül¬mekte¬dir.
Ancak biz, Elbânî’nin iddia ettiği gibi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf olmayan (meçhul) bir şa¬hıs değil, aksine onun maruf bir râvî olduğunu tesbit etmiş durumda¬yız.
İbn Sa’d, onu şöyle tanıtmaktadır: “Mâlik ed-Dâr, Ömer b. el-Hattab’ın azatlısıdır. Hımyer kabilesinden ve Cüblanlıdır. Ebû Bekir ve Ömer’den hadis rivâyet etmiştir. Kendisinden de Ebû Salih es-Semman rivâyette bulunmuş¬tur. O maruf idi”.[6]İmâm Buhârî, Tarihi Ke¬bir’inde onu zikrettiği halde aleyhine bir şey dememiştir.
İbn Hibban (ö.354/965) onu es-Sikat’ında zikret¬mekte ve hak¬kında menfi bir söz söylememektedir.
İbn Hacer ise bunlara ilaveten şu bilgileri vermekte¬dir: “Mâlik ed-Dâr diye bilinen zat, Mâlik b. Iyad’dır ve (asr-ı saadet’e) yetişmiştir. Muaz ve Ebû Ubeyde’den rivâyet¬leri vardır. Kendisinden iki oğlu; Avn ve Abdullah rivâyette bulunmuştur. Buhârî, Târîh’inde[7] Ebû Salih Zekvan tarikiyle Mâlik ed-Dâr’dan Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)’ın kıtlık senesin¬deki sözünü (muhtasar olarak) rivâyet etmiştir.
Aynı rivâyeti tafsilatlı olarak İbn Ebî Hayseme de tahric etmiştir… İbn Sa’d onu Medineli tabiilerin ilk taba¬kası içinde zikretmiştir. Hz. Ömer(Radıyallahu Anh) ve Hz. Osman (Radıyallahu Anh) onu mali iş¬lerde görevlendirmiş ve bu yüzden de ona Mâlik ed-Dâr adı verilmiştir. Ali İbnu’l-Medini’den rivâyet edildiğine göre o, Hz. Ömer’in haznedarı idi”.[8]
Ebû Ya’la el-Halili el-Kazvînî de, Mâlik ed-Dâr’ın sika oluşunda ittifak edilen kadim bir tabii olduğunu ve tabii¬nin ondan övgüyle bahsettiklerini ifâde etmektedir.
Hatırlanacağı üzere Elbânî, bahse konu olan rivâyet hak¬kında ibn Hacer’in “Ebû Salih es-Semman’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile…” diyerek kullandığı ifâde¬den onun, râvî Mâlik ed-Dâr’ın meçhul olduğuna işâret ettiği şeklinde yorumlamıştı. Halbuki İbn Hacer’in Mâlik ed-Dâr’ı tanıtıcı mahiyette verdiği bilgiler, böyle bir yo¬ruma mahal bırakmayacak kadar açıktır.
Şüphesiz İbn Hacer’in söz konusu açıklaması, Elbânî’nin yaptığı yo¬rumu anlamsız kılmaktadır.
Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) gibi, rivâyet konusunda tesebbüt ve ihtiyat sa¬hibi bir zatın, resmi veya özel mali işlerde onu istihdam et¬mesi, râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaletinin bir göster¬gesi sayılmalıdır. Bu tesbit bizi Elbânî’nin, Mâlik ed-Dâr hakkında İbn Hacer’in verdiği bi¬yografik bilgiyi görmediği veya görmezlik¬ten geldiği kana¬atine götürmektedir.
Bu detaylı bilgiden sonra, Elbânî’nin Mâlik ed-Dâr hakkında Münzirî (ö.656/1258) ile Hey¬semî’den (ö.807/1404) naklettiği, “onu tanımıyorum” sözü¬nün artık bir kıymet ifâde etmediği de anlaşılmakta¬dır.
Elbânî’nin rivâyete yönelttiği tenkitlerden birisi de vaka¬nın, adı zikredilmeyen bir adama dayandığı ve İbn Hacer’in, Seyf b. Ömer’in Futuh’undan naklen söz ko¬nusu meçhul adamın Bilal b. El-Haris olduğunu söyle¬mesi[9] idi. Seyf b. Ömer et-Temîmî el-Esedî el-Kûfî (ö.180/796), Elbânî’nin de ifâde ettiği gibi ittifakla zayıf bir râvîdir/ahbaridir[10].
Görebildiğimiz kadarıyla onunla ilgili eniyimser değerlendirme şudur: “Seyf’in bazı hadisleri meşhur (ve maruf)dur. Ekseriyeti ise münkerdir. O, sıdk¬tan ziyade za’fa yakındır.”[11]
Rasulü Ekrem’in kabrine gelen zatın, isim olarak tesbiti konusunda ibn Hacer tarafından Seyf’in kaynak gösterilmesi, kanaatimizce yadırganacak bir durum değil¬dir.
Çünkü asıl itibariyle, rivâyetin İbn Hacer’in tesbitine göre sahih bir isnadla sübutu, tamamen Seyf’in dışında meydana gelen bir gelişmedir.
Seyf, sadece gelen zatın kim olduğu sualine cevap ararken devreye girmektedir.
Bu merhalede Seyf kaynaklı bir bilginin malzeme olarak kullanılması, tenkid mevzuu olmasa gerekir. Üstelik söz konusu malzemeyi kullanan İbn Hacer, Seyf’in zayıf oluşu¬nun farkındadır ve onun hakkında teferruatlı bilgiye sa¬hip bulunmaktadır[12].
İbn Hacer, İbn Hibbân’ın Seyf hakkında konuştu¬ğunu O’nun hadiste zayıf, tarih konusunda ise sağlam dayanıklı olduğunu söylemiştir. Takrib: 262 Bu hadisimiz¬deki gelen adamın Bilal İbn Hâris el-Muzenî (ö.60/680) olduğunu söylemesi ta¬rihi meselelerden olduğundan İbn Hacer Tahzib-ut-Tehzib’de tarihi meselelerde bilinmeyen bir kişiyi tayin ederken Seyf’e itibar etmiştir.
Kaldı ki, yer ve tarih itibariyle Seyf’in verdiği bilgiyle çeli¬şen bir durum da varid değildir.
Çünkü adı geçen Bilal b. El-Haris el Müzeni Medinelidir ve Rasülullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke fethi öncesinde Me¬dine’ye gelmelerini temin etmek üzere Müzeyne kabilesine haberci olarak gönderdiği ve Mekke fethine bin kişilik bir kuvvetle katılan Müzeynelilerin üç sancaktarından biri olan sahabidir.[13]
(Yağmur) isteyen kişinin kim olduğu belli olmasa bile mühim değildir. Mühim olan Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) ve diğer Ashab radıyallahu anhumun tavrıdır. Hz. Ömer’e (Radıyallahu Anh) haber verildiğinde bu işe karşı çıkma¬ması, aksine ağlaması ve Yâ Rab'.. Ancak aciz kaldı¬ğım şeylerde eksiklik yapmaktayım, demesidir. Ömer ve diğer Sahâbe (Radıyallahu Anhum) efendilerimizin şirk vesile¬sine veya bir şirk çeşidine sessiz kalmaları düşünebili¬nir mi?
ÖNEMLİ :. ELBANİN ÇELİŞKİLERİNDEN BİR TANESİ
Burada bir not düşelim: Elbânî'nin Mâlik ed-Dâr hadîsini zayıf göstermeye çalışırken yaptığı tahrif ve Mâlik ed-Dâr hakkında hadîs âlimlerinin verdikleri bilgileri okuyucularından saklaması,
Elbânî'nin güvenilmez olduğuna delâlet eden tek olay değildir
Meselâ, ProfDrZekeriya Güler başka bir hadîsi ele alırken şu tespitleri yapıyor:
"Görüldüğü üzere Elbânî ["Râvîlerden Saîd bZeyd’de zayıflık vardır" iddiasına delil olarak], Saîd bZeyd’in zayıf bir râvî olduğu fikrinde olanları söz konusu ederken,
onun sika olduğunu ifade eden [İbn Maîn, İbn Sa’d, Buhârî, Iclî, Ebû Ca’fer ed-Dârimî, Ahmed bHanbel ve İbn Hıbbângibi] otoriteleri âdeta görmezlikten gelmektedir
Aslında Elbânî’nin, senedinde Saîd bZeyd’in bulunduğu başka bir hadis için şu değerlendirmeyi yaptığını da görmekteyiz:
“Hadisin isnadı hasendirRâvîlerin hepsi de sikadırSaîd bZeyd hakkında söz söylenmiştir ama bu, onun hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez…İbnu’l-Kayyim de hadisin isnadının ceyyid (sahih, makbül) olduğunu söylemektedir”
Elbânî bazı yerde sahih dediği hadise başka bir yerde za¬yıf,
zayıf dediği hadise de başka bir yerdesahih demiş¬tir
Elbânî’nin böyle çelişkili durumlarını Muham¬med Said Memduh Naktu’s-Sahih en’Haşiyesinde, birçok örnekler ortaya koymuştur
Ayrıca Hasan İbn Ali es-Sekkaf, Tenâkuzât-ı Elbânî isimli birkaç ciltlik eserinde, birçok misallerle de bu tezatlıkları açıklamıştır