Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Resûlullah Böyle yapardı... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Abdullah b. Ömer Radıyallahu Anh'ı övdüler, kendisini övenlere:
"Ben insanların en iyisi değilim. İnsanların en iyisinin oğlu da değilim. Ben sadece Allahu Teâlâ'nın bir kuluyum. O'nun rızasını bekler, O'ndan korkarım. Siz böyle övmeye devam ederseniz, insanı helâk edersiniz" dedi.




Abdullah b. Ömer, gençliğinde bir rüya görmüştü. Bu rüyasında ipek bir kumaş parçasının üzerine binmiş uçuyor ve cennette istediği yerlere konuyordu. Bu sırada birileri onu cehenneme götürmek istedi. Bunun üzerine hemen karşısına bir melek çıkıp ona korkmamasını söyledi. Sonra onu alıp tekrar cennete götürdü.
Ablası olan Hz. Hafsa anamız, onun bu rüyasını Resûlullah'a anlatınca, Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
"Abdullah ne iyi insandır. Keşke geceleri de namaz kılsa!"
Abdullah b. Ömer, Efendimizin bu sözünü işittikten sonra gece namazını hiç bırakmadı. Ebû Galib anlatıyor:
"Abdullah b. Ömer, Mekke'ye geldiği zaman bize misâfir olurdu. Geceleri kalkar, teheccüd namazı kılardı. Bir gece sabah namazı yaklaştığı zaman bana dedi ki:
"Ya Ebâ Galib! Kalkıp namaz kılmayacak mısın? Hiç değilse Kur'an'ın üçte birini okursun!" Ben:
"Sabah yaklaştı ve bu kadar kısa zamanda Kur'anı Kerîm'in üçte birini nasıl okurum?" deyince "İhlâs sûresini okursun. Çünkü o Kur'an'ın üçte birine denktir." dedi.
İbn Ömer, şekil ve şemail hususunda babası Hz. Ömer'e çok benzerdi. Uzun boylu ve esmerdi. Sakalı ağardığı zaman koyu sarıya boyardı. Zira sakalının rengi de koyu sarıydı.
Ebû Seleme b. Abdullah şöyle der:
"Abdullah b. Ömer, fazilette de babası Hz. Ömer'e çok benzerdi. Lâkin Hz. Ömer kendisinin benzerlerinin çok olduğu bir zamanda yaşamıştı. Fakat Abdullah b. Ömer ise, kendisinin bir benzeri bulunmayan bir dönemde yaşamıştır."
Birisi Abdullah b. Ömer'e:
"Ey insanların en iyisi!" diye hitap edince, o kişiye buyurdu ki:
"Ben insanların en iyisi değilim. İnsanların en iyisinin oğlu da değilim. Ben sadece Allahu Teâlâ'nın bir kuluyum. O'nun rızasını bekler, O'ndan korkarım. Siz böyle övmeye devam ederseniz, insanı helâk edersiniz."
Vehb b. Eban elKureyşî naklediyor:
Abdullah b. Ömer, bir gün bir yolculuğa çıktı. Yoluna devam ederken bir grup insanın yolda durduklarını, korku ve telâş içinde bekleştiklerini ve ilerleyemediklerini gördü. Onlara "Niçin yollarına devam etmediklerini" sordu. Onlar da, "Yolun ortasında bir aslan olduğunu, ondan korktukları için ilerleyemediklerini" söylediler. Bunun üzerine İbn Ömer hayvanından inerek aslanın olduğu yere doğru yürüdü. Korkusuzca aslanın yanına yaklaşıp, kulağına dedi ki:
"Resûlullah'tan dinlemiştim, şöyle buyurmuştu:
"Âdemoğlu yalnız Allah'tan korksaydı başkaları ona musallat kılınmazdı. Âdemoğlu ancak umduğu (menfaat beklediği) kimselerin eline bırakılmıştır. Eğer âdemoğlu yalnız Allah'tan umsaydı, Allah onu başkasına havale etmezdi." Eğer bizim ecelimiz hakkında bir emir alıp da buraya gelmişsen, haydi yerine getir görevini! Yoksa yolumuzdan çekil de yolumuza devam edelim."
Bunun üzerine aslan sessizce oradan uzaklaştı.
Abdullah b. Ömer, Peygamber Efendimizin sünnetine uymakta çok dikkatliydi. Hiçbir sünnetini kaçırmamaya azamî ölçüde gayret sarf ediyordu. Bu konuda Nafi' diyor ki:
"Eğer İbn Ömer'in, Peygamberimizin izini takip etmekteki titizliğini görseydiniz "Bu adam deli!" derdiniz.
Yine onun sünnetlere tâbi olmaktaki hassasiyetini ifade etmek açısından Eslem Rahimehullah şöyle demiştir:
"Issız bir çölde yavrusunu kaybeden bir deve bile, İbn Ömer'in, Peygamberimizin sünnetini araştırdığı kadar yavrusunun peşine düşmez."
Nafi' naklediyor: "Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, Peygamberimizin namaz kıldığı yerleri araştırır, oralarda namaz kılardı. Hatta Peygamberimizin inip altında istirahat buyurduğu bir ağaç varsa, kurumasın diye her zaman gider, o ağacı sulardı."
Bezzâr naklediyor: İbn Ömer, Mekke ile Medine arasında bulunan bir ağaç altına gider, orada istirahat ederdi. Ve "Resûlullah böyle yapardı." derdi.
Mücahid anlatıyor: "Bir keresinde İbn Ömer'le yolculuk yapıyorduk. Bir yere varınca sağ tarafa veyahut sol tarafa doğru ayrıldı. Kendisine "Niçin böyle yaptın?" diye sorduk. O bize cevaben: "Bir keresinde buradan geçerken Resûlullah'ın böyle yaptığını görmüştüm. Onun için ben de yaptım!" dedi.
Nafi' naklediyor: "İbn Ömer, Mekke yolunda devesinin yularından tutup çekiyor ve: "Belki tabanım Resûlullah'ın bindiği devesinin tabanının bastığı yerlere rastlar." diyerek yürüyordu.
(Devam Edecek)



EY EBÛ ABDURRAHMAN!
NİÇİN AĞLIYORSUN?

İbn Sîrîn anlatıyor:
"Ömer'in oğlu Abdullah ile birlikte Arafat'ta bulunuyordum. O yürümeye başlayınca ben de yürüdüm. Öğle ve ikindi namazlarını imamın arkasında kıldık. İmam hareket edinceye kadar İbn Ömer bekledi. Ben ve yanımdaki arkadaşım da bekledik. Derken imam hareket etti, biz de hareket ettik. (Müzdelife ile Arafat arasında bulunan) Me'zemîn boğazına gelince İbn Ömer devesini çöktürdü, biz de çöktürdük. Arkadaşımla ben "Herhâlde burada namaz kılmak istiyor" dedik. İbn Ömer'in devesinin yularını tutan kölesi bize "Hayır!" dedi. "Namaz kılmayacak. Peygamber Efendimizin burada inip defi hacet yaptığını hatırladığı için, o da defi hacet yapacak!"
Ümeyye b. Abdullah anlatıyor: "Ömer'in oğlu Abdullah'a: 'Biz Kur'anı Kerîm'de hazarda ve korku hâlinde namazın nasıl kılınacağını buluyoruz. Fakat yolculuk namazı ile ilgili bir hükme rastlamıyoruz, ne dersin?' diye sordum. İbn Ömer şöyle cevap verdi: "Ey kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey bilmezken Allah bize Muhammed Mustafa'yı Peygamber olarak gönderdi. Biz onu nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız. İşte sefer namazı da böyledir. Resûlullah'ın bu namazı kısalttığını gördük, biz de kısaltıyoruz."
Varid b. Ebû Âsım anlatıyor: "Mina'da İbn Ömer'e rastladım, kendisine yolculukta namazı sordum. "İki rekâttır." dedi. Ben tekrar: "Biz burada Mina'dayız. Ne kervan gider korkusu, ne de bir başka endişemiz var, yine iki rekât mı kılacağız?" dedim. Böyle söylemem üzerine kendisini bir titreme tuttu ve:
"Yazık sana, Resûlullah'ı işittin mi?" dedi. "Evet, işittim ve ona iman ettim!" dedim. Bunun üzerine İbn Ömer: "Öyleyse Resûlullah iki rekât olarak kılardı. Şimdi sen ister iki rekât kıl, istersen kılma." dedi.
Abdullah b. Ömer, gözyaşı bol olan bir zat idi. Kur'an âyetlerinden bazılarını dinlediğinde mutlaka ağlardı. Nafi' anlatıyor: "Abdullah b. Ömer Bakara sûresinin sonundaki "Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Eğer siz içinizdekini açıklar yahut gizlerseniz Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra kimi dilerse onu yarlığar, kimi dilerse onu da azaplandırır. Allah her şeye hakkıyla kadirdir." (Bakara, 284) âyetini ne zaman okusa muhakkak ağlar ve:
"Bu amelleri sayıp dökmek hiç şüphesiz pek çetin geçecektir." derdi.
Yine Nafi' der ki: "Abdullah b. Ömer, 'İman edenlerin Allah'ı ve Hak'tan ineni (Kur'an'ı) zikir için kalplerinin saygı ile yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi?" (Hadid, 16) mealindeki âyeti okunduğunda hüngür hüngür ağlardı.
Bir gün Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Amr Radıyallahu Anhum karşılaşıp sohbet ettiler. İbn Amr gidince, İbn Ömer ağlamaya başladı. Orada bulunanlardan birisi:
"Ey Ebû Abdurrrahman! Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. O da:
"Beni şu giden Abdullah ağlattı. Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu duymuş:
"Kimin kalbinde hardal tanesi kadar kibir olursa, Allah onu yüzükoyun ateşe sürükler."
Sahâbeyle ilgili kıssalar anlatıldığında da Abdullah b. Ömer'in gözlerinden yaşlar süzülürdü.
Mücahid anlatıyor:
"Bir gün Abdullah b. Ömer ile birlikte bir harabenin yanından geçiyorduk, bana:
"Ey harabe! Senin sakinlerine ne oldu? diye sor." dedi. Ben de:
"Ey harabe! Senin sakinlerine ne oldu?" dedim. İbn Ömer cevap verdi.
"Kendileri gitti, yaptıkları kaldı!"
Abdullah b. Ömer, huşû içinde namaz kılardı. Namazına çok dikkat ederdi. Kıyamına, rükûsuna, secdesine hatta uzuvlarının kıbleye doğru olmasına dahi önem verirdi. Vasi' b. Hibban diyor ki: "Ömer'in oğlu Abdullah, namaz kılarken isterdi ki her uzvu kıbleye karşı olsun. Hatta beş parmağını bile kıbleye doğru çevirirdi."
Tavus diyor ki: "Namaz kılarken, yüzünü, ellerini ve ayaklarını kıbleye karşı çevirmek için Ömer'in oğlu Abdullah kadar ihtimam gösteren birini görmedim."
Ebû Bürde anlatıyor:
"Bir keresinde Ömer'in oğlu Abdullah'ın yanında namaz kıldım. Secdeye varırken: "İlâhî! Kendini bana her şeyden daha çok sevdir ve en çok senden korkmamı lütfeyle!" diye dua etti. Secdeye varınca da:
"Ey Rabbim! Bana verdiğin nimetler hakkı için artık hiçbir zaman mücrimlere arka olmayacağım." diye niyaz ettiğini duydum. Namazını bitirdikten sonra da şöyle buyurdu:
"İslâm'a girdiğimden beri kıldığım her namazın günahlarıma kefâret olmasını ummuşumdur."
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt