HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Rehinle Borç Verenin Rehinden Faydalanması
Rehin işlemi tamamlandığında, rehin verilen mal, teslim almasından sonra rehinle borç verenin eli altına girmiş olur. Ancak bu; ipotek alan kimse rehinden faydalanma hakkına sahiptir, demek değildir. Bilakis rehin malın, ipotek alanın eli altında olması sadece ve sadece o malın, borcuna güvence olması içindir. Rehin verenin borcunu, rehinle borç verene ödeme vakti gelse de, rehin sahibine ait olarak kalır. Cahiliyye döneminde rehin ile borç veren kimse, rehin ile borç alan kimse kendisine kararlaştırılan vakitte borcunu ödemediğinde rehini mülk ediniyordu. İslâm gelip bunu iptal etti.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: لا يغلق الرهن من صاحبه الذي رهنه له غنمه وعليه غرمه “Rehin, rehin veren sahibine tamamen kapatılmaz. O rehinin kazancı onun lehinedir. Zararı da onun aleyhinedir.”[1]
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, لا يغلق الرهن من صاحبه “Rehin sahibine tamamen kapatılmaz.” sözü, rehini şart koşulan vakitte sahibi kurtarmadığında, rehin alanın rehini hak etmeyeceği/sahiplenmeyeceği anlamına gelir. Dolayısıyla rehin verilen mal, rehin verenin mülkü olarak kalır. O malın menfaati de onun mülkü olarak kalır. Çünkü o menfaat onun kazancıdır. Zira bu, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in له غنمه “kazancı onun lehinedir” sözüne dâhildir. Ayrıca, menfaat rehin verilen malın nemasıdır/gelişmesidir. Dolayısıyla o nema, o maldan türemiştir. İster bu nema evde oturmak gibi bir menfaat olsun, ister ise ağacın meyvesi ve ineğin yavrusu gibi bir mal olsun fark etmez. Zira bunlar rehin verene ait mülktürler. Rehin sözleşmesi bunlara düşmez, dolayısıyla bunlar rehin değildir. Zira sözleşme mal üzerinedir, o malın menfaati üzerine değil. Mademki menfaat, rehin verenin mülküdür o halde onu alması hakkıdır. Dolayısıyla onun rehin verilmiş evini kiraya vermesi ve ücretini alması hakkı vardır. O evi ister rehin alan kimseye kiraya versin ister başkasına kiraya versin fark etmez. Bu ücret rehin olmaz, bilakis rehin verene ait mülk olur, rehine tabi olmaz. Çünkü o menfaat, evin anahtarı gibi zikredilmeksizin alış-verişe dâhil olan eve bağlı hususlardan değildir. Buna binaen rehin alan kimsenin, kendisine rehin verdiği ya da kendi eli altında olduğu bahanesi ile rehin maldan faydalanma hakkı yoktur. Bilakis o rehin olarak verilen malın menfaati sahibine aittir.
Rehin verilen malın menfaati sahibine ait olunca onun, o menfaati, malı hibe etmesi hakkı olduğu gibi hibe etmesi o maldan faydalanması için istediği kişiye vermesi hakkı vardır. Ancak rehin verenin, rehin alana, rehin aldığı maldan yararlanması ile ilgili izninin hükmü başkasına verilen izinden farklıdır. Zira rehin verenin, rehin alandan başka istediği her insana, rehin verdiği maldan yararlanmasına izin vermesi caiz olmaktadır. Fakat onun rehin alana izin vermesinde tafsilat vardır. O da şudur: Eğer rehin, alış-verişin bedeli veya bir evin ücreti veya karz/kredi olmayan herhangi bir borç ise, rehin verenin izni ile rehin alanın rehin verilmiş maldan yararlanması caizdir. Çünkü o, onun mülküdür, onun o maldan istediğine yararlanma izni vermesi hakkı vardır. Bu rehin alanı da başkasını da kapsar. Buna engel olan bir nâs yoktur. Zira rehin alanı bundan istisna eden herhangi bir nâs geçmedi. Dolayısıyla hüküm genel olarak kalır. Çünkü satıcının fiyatı artırması caizdir. Kiraya verenin bir müddet için olduğunda ücreti artırması caizdir. Dolayısıyla satılan malın bedeline ilaveten ya da kiralanan malın ücretine ilaveten maldan faydalanmaya izin vermesi de caiz olmaktadır. Bu faiz sayılmaz. Çünkü buna ribanın tarifi ve vakıası uygun düşmemektedir.
Nâssın belirlediği faizle ilgili husus eşyalara da dâhil değildir. Bilakis o, peşin fiyattan daha yüksek olan vadeli fiyattır, peşin olan ücretten daha çok olan vadeli ücretle kiralamadır. Bunların hepsi de Şer’iata göre caiz muamelelerdendir.
Borç, bir kişinin başka birisine bir sene için bin lira karz vermesi gibi, karz borç halinde olur, borç alan borç verene evini rehin verip ona evinden faydalanma izni verirse, bu durumda rehin alan kimseye, rehin verilen maldan faydalanması caiz olmaz, rehin veren izin verse de. Bunun delili de bunun yasaklanması hakkında nâssın geçmesidir. Zira Enes’ten şu rivayet edildi: “Bizden kardeşine borç mal/para veren sonra da kendisine hediye verilen adamın durumu soruldu. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: إِذَا أَقْرَضَ أَحَدُكُمْ قَرْضًا فَأَهْدَى لَهُ أَوْ حَمَلَهُ عَلَى الدَّابَّةِ فَلا يَرْكَبْهَا وَلا يَقْبَلْهُ إِلا أَنْ يَكُونَ جَرَى بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ قَبْلَ ذَلِكَ “Sizden birisi borç verdiğinde; sonra kendisine hediye verilir yada hayvana bindirilirse, o hayvana binmesin ve o hediyeyi kabul etmesin. Onunla borç verdiği kişi arasında daha önce geçen bir husus müstesna.”[2]
- Enes’ten Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediği rivayet edildi: إذا أقرض فلا يأخذ هدية “Borç para verdiğinde hediye kabul etmesin.”[3]
- Buhari; sahihinde Ebu Burde b. Ebu Musa’dan şöyle dediğini rivayet etti: “Medine’ye geldim. Abdullah b. Selem ile karşılaştım. Bana dedi ki; Sen, içerisinde faizin bol olduğu bir topraktasın. Birisinde alacağın olduğunda, o sana bir yük saman, bir yük arpa, ya da bir yük kuru yonca hediye ederse onu alma. Zira o ribadır.”[4]
- Beyhaki, el-Marife’de, Feddâle b. Ubeyde’den şunu tahriç etti: “Menfaat çeken her borç verme, riba çeşitlerinden bir çeşittir.”[5] Bunu el-Haris b. Ebu Usâme, Ali RadıyAllah’u Anh hadisinden şu lafızla rivayet etti: “Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem, bir menfaat celbeden her borç alışverişten nehyetti.” Başka bir rivayette de; “Bir menfaat celbeden her borç veriş ribadır.”
Ayrıca içerisinde artırmanın şart koşulduğu her borç verişin haram olduğu hususunda icmaa oluşmuştur. Nitekim İbn Munzir şöyle dedi: “Ödünç veren, ödünç alana bir fazlalığı ya da bir hediyeyi şart koştuğunda ve buna binaen ödünç verdiğinde, o fazlalığı alırsa, onun riba olduğuna dair icmaa ettiler.”
Ubey b. Ka’ab, İbn Abbas, İbn Mesud’dan, onların menfaat celb eden borç vermekten nehyettikleri rivayet edildi.
Bu hadisler ve eserlerden anlaşılıyor ki; fazlalık şart ise, menfaat celbeden borç vermek, ihtilaf olmaksızın tek bir sözle haramdır. Bir kişi, başkasına şart olmaksızın borç para/kredi verirse, borç verilen paradan fazlasıyla borç ödenirse, o da haramdır. Fakat o borç verene borç aldığından fazlasını hediye olarak verirse bakılır: Eğer ona hediye etmesi adetinden ise, bunda bir sakınca yoktur. Dolayısıyla ona, o hediyeyi kabul etmesi caiz olur. Ona hediye etmesi adetinden değilse, Enes hadisinden dolayı o hediyeyi kabul etmesi ona caiz olmaz.
Buhari’nin Sahihinde, Ebu Hureyre’den rivayet ettiği şu hususa gelince: “Bir adam, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e alacağını almak için geldi ve onu yanılttı. Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ashabı üzüldüler.
Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: دَعُوهُ فَإِنَّ لِصَاحِبِ الْحَقِّ مَقَالاً وَاشْتَرُوا لَهُ بَعِيرًا فَأَعْطُوهُ إِيَّاهُ وَقَالُوا لا نَجِدُ إِلا أَفْضَلَ مِنْ سِنِّهِ قَالَ اشْتَرُوهُ فَأَعْطُوهُ إِيَّاهُ فَإِنَّ خَيْرَكُمْ أَحْسَنُكُمْ قَضَاءً “Onu bırakın, hak sahibinin alma hakkı vardır. Onun için bir deve satın alın ve ona verin” Onlar dediler ki; Onun dişinden daha iyisini göremiyoruz. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: “Onu alın, ona verin. Zira sizin hayırlınız, ödemesini güzel yapandır."[6]
Ebu Davud da, Ebu Rafi’den şunu rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem, bir genç deve ödünç aldı. Sonra ona zekâttan bir deve geldi. Bana onu erkenden o adama borcun edası olarak teslim etmemi emretti. Bunun üzerine dedim ki; O deveden daha güzel, iyi, ön ve arka dişleri olanını göremiyorum. Bunun üzerine dedi ki: أَعْطِهِ إِيَّاهُ فَإِنَّ خِيَارَ النَّاسِ أَحْسَنُهُمْ قَضَاءً “Onu ona ver. İnsanların hayırlısı, borcunu en iyi şekilde ödeyendir.”[7]
Bu, borca fazlalığın şart koşulması babından değildir, borç alanın miktar ya da şeyden fazlalık babından da değildir. Çünkü fazlalığı şart koşmadı. Borç alınan şeyden fazla bir şey de yok. O sadece, borç aldığı şeyin benzerini ona verdi. Fakat diş veya yapıca daha büyük olanını verdi. Bu, bir hayvana karşılık bir hayvandır. Dolayısıyla bu borcu güzel ödeme kabilindendir, fazlalık kabilinden değil. Onun için Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, fazlalığın illetini illetlik ifade eden bir tabirle getirdi. Dedi ki; فَإِنَّ خَيْرَكُمْ أَحْسَنُكُمْ قَضَاءً “Sizin hayırlınız, borcu en iyi şekilde ödeyendir.” فَإِنَّ خِيَارَ النَّاسِ أَحْسَنُهُمْ قَضَاءً “İnsanların hayırlısı, borcunu en iyi şekilde ödeyendir.” Dolayısıyla illetlik burada açıktır. Bu da güzel ödemedir, borç alınandan fazlasını ödemek değil.
Buna binaen, sadece borç para verme halinde, rehin alan kimseye rehin edilmiş maldan faydalanması haram olmaktadır. Çünkü o, güzel ödemeden değildir, bilakis o, borç alınan şeyden ya da miktardan fazlalık kabilindendir. İster şart koşulsun ister şart koşulmasın fark etmez. Ayrıca o, ona hediye vermesi adetinden olan hediye kabilinden de değildir.
Ancak bunların hepsi de, rehin verilen maldan faydalanma karşılıksız olduğunda söz konusudur. Rehin verenin evini rehin alana kiraya vermesi gibi, bir karşılık ile rehin alınan maldan faydalanırsa; borçta ve başkasında rehin verilen maldan yararlanılması caiz olur. Çünkü o borçtan faydalanmıyor, fakat o, iltimas geçmeden ücret olması şartına binaen ücretle faydalanmadır. Bunda iltimas geçilirse, o zaman faydalanmanın hükmü karşılıksız faydalanma hükmü olur. O borçlanmada caiz olmaz, borçlanma dışında caiz olur.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Şâfi, Sa’id b. Müseyyib yoluyla rivayet etti.
[2] İbn Mace, K. Ahkâm, 2423
[3] Buhari, Tarihinde rivayet etti. Şevkanî de onu aktardı.
[4] Buhari
[5] Beyhaki
[6] Buhari, K. İstikrâd, 2215
[7] Ebu Davud, K. Buyu’, 2904
Rehin işlemi tamamlandığında, rehin verilen mal, teslim almasından sonra rehinle borç verenin eli altına girmiş olur. Ancak bu; ipotek alan kimse rehinden faydalanma hakkına sahiptir, demek değildir. Bilakis rehin malın, ipotek alanın eli altında olması sadece ve sadece o malın, borcuna güvence olması içindir. Rehin verenin borcunu, rehinle borç verene ödeme vakti gelse de, rehin sahibine ait olarak kalır. Cahiliyye döneminde rehin ile borç veren kimse, rehin ile borç alan kimse kendisine kararlaştırılan vakitte borcunu ödemediğinde rehini mülk ediniyordu. İslâm gelip bunu iptal etti.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: لا يغلق الرهن من صاحبه الذي رهنه له غنمه وعليه غرمه “Rehin, rehin veren sahibine tamamen kapatılmaz. O rehinin kazancı onun lehinedir. Zararı da onun aleyhinedir.”[1]
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, لا يغلق الرهن من صاحبه “Rehin sahibine tamamen kapatılmaz.” sözü, rehini şart koşulan vakitte sahibi kurtarmadığında, rehin alanın rehini hak etmeyeceği/sahiplenmeyeceği anlamına gelir. Dolayısıyla rehin verilen mal, rehin verenin mülkü olarak kalır. O malın menfaati de onun mülkü olarak kalır. Çünkü o menfaat onun kazancıdır. Zira bu, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in له غنمه “kazancı onun lehinedir” sözüne dâhildir. Ayrıca, menfaat rehin verilen malın nemasıdır/gelişmesidir. Dolayısıyla o nema, o maldan türemiştir. İster bu nema evde oturmak gibi bir menfaat olsun, ister ise ağacın meyvesi ve ineğin yavrusu gibi bir mal olsun fark etmez. Zira bunlar rehin verene ait mülktürler. Rehin sözleşmesi bunlara düşmez, dolayısıyla bunlar rehin değildir. Zira sözleşme mal üzerinedir, o malın menfaati üzerine değil. Mademki menfaat, rehin verenin mülküdür o halde onu alması hakkıdır. Dolayısıyla onun rehin verilmiş evini kiraya vermesi ve ücretini alması hakkı vardır. O evi ister rehin alan kimseye kiraya versin ister başkasına kiraya versin fark etmez. Bu ücret rehin olmaz, bilakis rehin verene ait mülk olur, rehine tabi olmaz. Çünkü o menfaat, evin anahtarı gibi zikredilmeksizin alış-verişe dâhil olan eve bağlı hususlardan değildir. Buna binaen rehin alan kimsenin, kendisine rehin verdiği ya da kendi eli altında olduğu bahanesi ile rehin maldan faydalanma hakkı yoktur. Bilakis o rehin olarak verilen malın menfaati sahibine aittir.
Rehin verilen malın menfaati sahibine ait olunca onun, o menfaati, malı hibe etmesi hakkı olduğu gibi hibe etmesi o maldan faydalanması için istediği kişiye vermesi hakkı vardır. Ancak rehin verenin, rehin alana, rehin aldığı maldan yararlanması ile ilgili izninin hükmü başkasına verilen izinden farklıdır. Zira rehin verenin, rehin alandan başka istediği her insana, rehin verdiği maldan yararlanmasına izin vermesi caiz olmaktadır. Fakat onun rehin alana izin vermesinde tafsilat vardır. O da şudur: Eğer rehin, alış-verişin bedeli veya bir evin ücreti veya karz/kredi olmayan herhangi bir borç ise, rehin verenin izni ile rehin alanın rehin verilmiş maldan yararlanması caizdir. Çünkü o, onun mülküdür, onun o maldan istediğine yararlanma izni vermesi hakkı vardır. Bu rehin alanı da başkasını da kapsar. Buna engel olan bir nâs yoktur. Zira rehin alanı bundan istisna eden herhangi bir nâs geçmedi. Dolayısıyla hüküm genel olarak kalır. Çünkü satıcının fiyatı artırması caizdir. Kiraya verenin bir müddet için olduğunda ücreti artırması caizdir. Dolayısıyla satılan malın bedeline ilaveten ya da kiralanan malın ücretine ilaveten maldan faydalanmaya izin vermesi de caiz olmaktadır. Bu faiz sayılmaz. Çünkü buna ribanın tarifi ve vakıası uygun düşmemektedir.
Nâssın belirlediği faizle ilgili husus eşyalara da dâhil değildir. Bilakis o, peşin fiyattan daha yüksek olan vadeli fiyattır, peşin olan ücretten daha çok olan vadeli ücretle kiralamadır. Bunların hepsi de Şer’iata göre caiz muamelelerdendir.
Borç, bir kişinin başka birisine bir sene için bin lira karz vermesi gibi, karz borç halinde olur, borç alan borç verene evini rehin verip ona evinden faydalanma izni verirse, bu durumda rehin alan kimseye, rehin verilen maldan faydalanması caiz olmaz, rehin veren izin verse de. Bunun delili de bunun yasaklanması hakkında nâssın geçmesidir. Zira Enes’ten şu rivayet edildi: “Bizden kardeşine borç mal/para veren sonra da kendisine hediye verilen adamın durumu soruldu. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: إِذَا أَقْرَضَ أَحَدُكُمْ قَرْضًا فَأَهْدَى لَهُ أَوْ حَمَلَهُ عَلَى الدَّابَّةِ فَلا يَرْكَبْهَا وَلا يَقْبَلْهُ إِلا أَنْ يَكُونَ جَرَى بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ قَبْلَ ذَلِكَ “Sizden birisi borç verdiğinde; sonra kendisine hediye verilir yada hayvana bindirilirse, o hayvana binmesin ve o hediyeyi kabul etmesin. Onunla borç verdiği kişi arasında daha önce geçen bir husus müstesna.”[2]
- Enes’ten Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediği rivayet edildi: إذا أقرض فلا يأخذ هدية “Borç para verdiğinde hediye kabul etmesin.”[3]
- Buhari; sahihinde Ebu Burde b. Ebu Musa’dan şöyle dediğini rivayet etti: “Medine’ye geldim. Abdullah b. Selem ile karşılaştım. Bana dedi ki; Sen, içerisinde faizin bol olduğu bir topraktasın. Birisinde alacağın olduğunda, o sana bir yük saman, bir yük arpa, ya da bir yük kuru yonca hediye ederse onu alma. Zira o ribadır.”[4]
- Beyhaki, el-Marife’de, Feddâle b. Ubeyde’den şunu tahriç etti: “Menfaat çeken her borç verme, riba çeşitlerinden bir çeşittir.”[5] Bunu el-Haris b. Ebu Usâme, Ali RadıyAllah’u Anh hadisinden şu lafızla rivayet etti: “Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem, bir menfaat celbeden her borç alışverişten nehyetti.” Başka bir rivayette de; “Bir menfaat celbeden her borç veriş ribadır.”
Ayrıca içerisinde artırmanın şart koşulduğu her borç verişin haram olduğu hususunda icmaa oluşmuştur. Nitekim İbn Munzir şöyle dedi: “Ödünç veren, ödünç alana bir fazlalığı ya da bir hediyeyi şart koştuğunda ve buna binaen ödünç verdiğinde, o fazlalığı alırsa, onun riba olduğuna dair icmaa ettiler.”
Ubey b. Ka’ab, İbn Abbas, İbn Mesud’dan, onların menfaat celb eden borç vermekten nehyettikleri rivayet edildi.
Bu hadisler ve eserlerden anlaşılıyor ki; fazlalık şart ise, menfaat celbeden borç vermek, ihtilaf olmaksızın tek bir sözle haramdır. Bir kişi, başkasına şart olmaksızın borç para/kredi verirse, borç verilen paradan fazlasıyla borç ödenirse, o da haramdır. Fakat o borç verene borç aldığından fazlasını hediye olarak verirse bakılır: Eğer ona hediye etmesi adetinden ise, bunda bir sakınca yoktur. Dolayısıyla ona, o hediyeyi kabul etmesi caiz olur. Ona hediye etmesi adetinden değilse, Enes hadisinden dolayı o hediyeyi kabul etmesi ona caiz olmaz.
Buhari’nin Sahihinde, Ebu Hureyre’den rivayet ettiği şu hususa gelince: “Bir adam, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e alacağını almak için geldi ve onu yanılttı. Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ashabı üzüldüler.
Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: دَعُوهُ فَإِنَّ لِصَاحِبِ الْحَقِّ مَقَالاً وَاشْتَرُوا لَهُ بَعِيرًا فَأَعْطُوهُ إِيَّاهُ وَقَالُوا لا نَجِدُ إِلا أَفْضَلَ مِنْ سِنِّهِ قَالَ اشْتَرُوهُ فَأَعْطُوهُ إِيَّاهُ فَإِنَّ خَيْرَكُمْ أَحْسَنُكُمْ قَضَاءً “Onu bırakın, hak sahibinin alma hakkı vardır. Onun için bir deve satın alın ve ona verin” Onlar dediler ki; Onun dişinden daha iyisini göremiyoruz. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: “Onu alın, ona verin. Zira sizin hayırlınız, ödemesini güzel yapandır."[6]
Ebu Davud da, Ebu Rafi’den şunu rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem, bir genç deve ödünç aldı. Sonra ona zekâttan bir deve geldi. Bana onu erkenden o adama borcun edası olarak teslim etmemi emretti. Bunun üzerine dedim ki; O deveden daha güzel, iyi, ön ve arka dişleri olanını göremiyorum. Bunun üzerine dedi ki: أَعْطِهِ إِيَّاهُ فَإِنَّ خِيَارَ النَّاسِ أَحْسَنُهُمْ قَضَاءً “Onu ona ver. İnsanların hayırlısı, borcunu en iyi şekilde ödeyendir.”[7]
Bu, borca fazlalığın şart koşulması babından değildir, borç alanın miktar ya da şeyden fazlalık babından da değildir. Çünkü fazlalığı şart koşmadı. Borç alınan şeyden fazla bir şey de yok. O sadece, borç aldığı şeyin benzerini ona verdi. Fakat diş veya yapıca daha büyük olanını verdi. Bu, bir hayvana karşılık bir hayvandır. Dolayısıyla bu borcu güzel ödeme kabilindendir, fazlalık kabilinden değil. Onun için Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, fazlalığın illetini illetlik ifade eden bir tabirle getirdi. Dedi ki; فَإِنَّ خَيْرَكُمْ أَحْسَنُكُمْ قَضَاءً “Sizin hayırlınız, borcu en iyi şekilde ödeyendir.” فَإِنَّ خِيَارَ النَّاسِ أَحْسَنُهُمْ قَضَاءً “İnsanların hayırlısı, borcunu en iyi şekilde ödeyendir.” Dolayısıyla illetlik burada açıktır. Bu da güzel ödemedir, borç alınandan fazlasını ödemek değil.
Buna binaen, sadece borç para verme halinde, rehin alan kimseye rehin edilmiş maldan faydalanması haram olmaktadır. Çünkü o, güzel ödemeden değildir, bilakis o, borç alınan şeyden ya da miktardan fazlalık kabilindendir. İster şart koşulsun ister şart koşulmasın fark etmez. Ayrıca o, ona hediye vermesi adetinden olan hediye kabilinden de değildir.
Ancak bunların hepsi de, rehin verilen maldan faydalanma karşılıksız olduğunda söz konusudur. Rehin verenin evini rehin alana kiraya vermesi gibi, bir karşılık ile rehin alınan maldan faydalanırsa; borçta ve başkasında rehin verilen maldan yararlanılması caiz olur. Çünkü o borçtan faydalanmıyor, fakat o, iltimas geçmeden ücret olması şartına binaen ücretle faydalanmadır. Bunda iltimas geçilirse, o zaman faydalanmanın hükmü karşılıksız faydalanma hükmü olur. O borçlanmada caiz olmaz, borçlanma dışında caiz olur.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Şâfi, Sa’id b. Müseyyib yoluyla rivayet etti.
[2] İbn Mace, K. Ahkâm, 2423
[3] Buhari, Tarihinde rivayet etti. Şevkanî de onu aktardı.
[4] Buhari
[5] Beyhaki
[6] Buhari, K. İstikrâd, 2215
[7] Ebu Davud, K. Buyu’, 2904