İSLAM ÂLİMLERİ REENKARNOSYAN HAKKINDA NE DİYOR?
İ. Azam Hazretleri her gün bir defa Kur’an’ı baştan sona okumuş, İ. Şafi Hazretleri bir günde iki defa Kur’an’ı hatmetmiş ve birçok hakiki âlim de üç veya yedi günde bir manasına nüfuz ederek Kur’an’ı okumuşlardır. Yine bu âlimler Peygamber Efendimiz’in on binlerce hadisini senetleriyle beraber ezberlemişlerdir.
Eğer Kur’an’da tenasüh olsaydı veya hadisler tenasühten haber verseydi, elbette bu zatların dürbün gibi gözünden kaçmayacaktı. Hâlbuki bu zatlar böyle bir şeyden haber vermemişler; bırakın haber vermeyi, bu fikrin batıl olduğunu ve buna inananların kâfir olacağını bildirmişlerdir.
Mesela, İmam-ı Rabbani Hazretleri şöyle der: Kalpleri hasta ve bilgileri az olan bazı kimseler, hatta kendilerini âlim olarak tanıtan bazı dinsizler tenasühe inanıyor. “Ruhlar olgunlaşmadan önce bir bedenden ayrılınca, başka bir bedene geçer. Kemale geldikten sonra insanlara gelmez, tenasüh yolu ile olgunlaşmış olurlar.” diyor ve tenasühle ilgili birçok hikâyeler uyduruyorlar. Tenasühe inanan dinden çıkar kâfir olur...
Yine Âlim İbni Hazm şöyle der: Tenasühe inananların kâfir oldukları hususunda icma vardır.
Berika ve Hadika isimli kitaplarda ve İslam’ın diğer bütün kaynaklarında, tenasühe inananların kâfir oldukları beyan buyrulmuştur. Rüştünü ispat etmiş ve ümmet tarafından kabul görmüş hiçbir âlim tenasühün mümkün olabileceğinden bahsetmemiş, hepsi ittifakla tenasühün küfür olduğunu haber vermiştir.
Acaba onların bu ittifakına ve sözlerine karşı, bu zamanın takva ve amel fakiri olan birkaç cahilin sözünün ne kıymeti olabilir? Ve onların sözünü nasıl hükümden düşürebilir?
AKIL VE MANTIK REENKARNOSYAN HAKKINDA NE DİYOR?
Şimdi maddeler hâlinde, akıl ve mantığın tenasühü reddettiğini ortaya koyalım:
1- Eğer tenasühü yaşayan, bin kişiden bir kişi bile olsa, dünya nüfusuna kıyasla tenasühün ne kadar sıklıkla görüleceği aşikârdır. Hâlbuki bunu iddia edenler bir elin parmaklarını geçmemektedir. Bu da tenasühün hakikat olmadığına bir delildir.
2- Tenasühe inanan kişiye soruyoruz: Öldükten sonra dirilme, beden ve ruh ile olacaktır. Azap veya lezzetler ikisinedir. Binlerce bedene girmiş bir ruh, hangi şahsiyetiyle haşrolacak ve hesaba çekilecektir?
3- Eğer “En son beden” diye cevap verilirse, o hâlde biz de deriz ki: Mesela on beden değiştirmiş olan ve ilk dokuz bedeninde zalim, son bedeninde ise salih olan bir ruh, salih olarak cennete girse; acaba ilk dokuz bedeninde zulmettiği mazlumların haklarının ondan alınmaması bir zulüm değil midir? Hâlbuki Allah-u Teâlâ zerre miktar zulmetmez.
4- Veya tam tersi olarak, bir ruh ilk dokuz bedeninde salih ve son beninde zalim olsa, eğer son bedene göre hesaba çekilerek cehenneme atılsa; ilk dokuz bedende yaptığı ibadet zayi mi olacak? Hâlbuki Allah-u Teâlâ: “Kazandığınız tastamam verilecektir.” buyuruyor.
Demek, haşrin hem beden ve hem ruh ile olması, tenasühü imkânsız kılmaktadır.
5- Malumdur ki, eşyanın zatî özellikleri ve vasıfları, mahiyetinden ayrılmaz; hiçbir nevin zatî hasseleri kendinden kopup başka bir neve geçmez. Mesela bir insan; ilim, itikat, zekâ vb. sıfatlarda başkasının aynı değildir. İmam Gazali’nin o nezih ruhu, diğer ruhlardan ayrıdır. Eğer tenasüh olsa idi, dünyaya birçok İmam Gazalilerin gelmesi gerekirdi. Hâlbuki tarih sayfası, İmam Gazali ve emsallerine rastlamamıştır. Bu da tenasühün vaki olmadığına bir delildir.
6- Eğer tenasüh ile ruhlar olgunlaşıyor ve kemale ermeyen her ruh bu seyahat ile kemale ulaşıyorsa, cehennem kimler için hazırlandı ve orada kimler azap görecek? Tenasühe inanmak, cehennemi inkâr etmek ile neticelenmez mi?
7- Tenasühçülerin dediği gibi, eğer ruhumuz şimdiki bedenden önce, başka bedenlerle bu dünyaya gelmiş olsaydı, o bedenlerdeyken bütün yaptıklarımızı şu anda bilmemiz gerekirdi. Hâlbuki hiçbirimiz böyle bir şey hatırlamıyoruz. Bu da tenasühün safsata olduğuna bir delildir.
8- Tenasüh inancına göre evrendeki ruhlar belli sayıdadır. Bu durumda dünya nüfusunun statik olması ve nüfusta bir artışın olmaması gerekirdi. Hâlbuki realite bunun aksini göstermektedir.
9- Tenasüh iddiası, peygamberlerin gönderilmeleri ve semavi kitapların indirilmeleri hakikati ile de bağdaşamaz. Eğer ruhlar, kemal bulmak için defalarca bu dünyaya gelseydi, peygamberlerin gönderilmesine ve kitapların indirilmesine ihtiyaç kalmazdı. Zira Cenab-ı Hak onları, insanın terakki ve tekâmülünü temin ve beşerin bakışını ebedî hayata çevirmek için göndermiştir. Eğer tenasüh tek başına bu kemali sağlıyorsa, ne diye peygamberler gönderildi ve semavi kitaplar indirildi? Demek tenasüh, peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesi hakikatleriyle de tam bir çelişki içindedir.
10- Kur’an ve diğer semavi kitapların günahların tevbe ile affedileceğine dair olan beyanları, affedilebilmek için ruhların böyle ızdıraplı ve uzun seyahatlerini fuzuli ve manasız göstermektedir. Allah-u Teâlâ böyle bir seyahat olmaksızın bütün günahları bir anda sevaba çevirebilmektedir. Demek tenasüh, Allah’ın affının genişliği ile de çelişki içindedir.
11- Peygamberlere uyan kimseler arasında, ilk hayatları itibariyle çok kötü kimseler de bulunuyordu. Bu insanların uzun ve kirli bir geçmişten sonra, velileri geride bırakacak kadar mualla bir mevkiye bir anda yükselmeleri o kadar vakidir ki, aksine fikir beyan etmek âdeta imkânsızdır. Böyle, bir hamlede ve bir nefhada olgunluğun zirvesine yükselmek mümkün iken ve bu Allah’ın lütfuna daha yakışır iken, defalarca başka bedenlerle dünyaya gelmenin ne gibi bir manası olabilir?
Tenasühün saçmalığına dair daha birçok delilleri ortaya koyabiliriz. Ancak meselenin batıllığı güneş gibi ortaya çıktığından dolayı başka delillere ihtiyaç duymuyor ve bu uzun meseleyi burada keserek tenasüh hakkında merak edilen birkaç sorunun cevabına geçiyoruz: