Küçük yaşta Rauf Denktaş , babasıyla birlikte zaman zaman Şerif Hüseyin’in evine ziyaret edermiş.
Rauf Denktaş o günlerde gördüklerin Nevzat Yalçıntaş’a şöyle nakletmiş :
“ Babamla yanına gittiğimizde hep aynı olay tekrarlanıyordu. Babam onun elini öper , o da anlatmaya başlardı. Şerif Hazretleri : ‘ Ahhh, ben ne yaptım , ahhh , ben ne yaptım ? Yaptığımın cezasını çekiyorum. Niye Osmanlı’ya ihanet ettik ?’ derdi . Çünkü İngilizler kendisine Arapların kralı ve Müslümanların halifesi olacağını vaat etmişlerdi. Halbuki Filistin’e İngilizler yerleşmişlerdi. Oraya Yahudiler mütemadiyen göç ediyorlardı. Suriye’ye Fransızlar kendi kültür ve dillerini yaymışlardı. İngilizler de Irak’a kendi dil ve kültürlerinin götürmüşlerdi.(Şerif) Hüseyin babamın yanında hep iç geçirirdi. Bundan sonra babam onu teselli edecek birkaç laf söyler , ben de yanında dururdum. Bir müddet sonra (şerif) Hüseyin : “Raif anlat şu İstanbul havalarını dinleyeyim.” derdi. [ Şerif Hüseyin Abdülhamid döneminde İstanbul’da 18 yıl gözaltında kalmıştır. Çamlıca veya Beykoz’da oturmuştur] Konuşma esnasında bir taş plak çalmaya başlardı. O zaman Şerif Hüseyin : “ Ahh! İstanbul , payitaht” diyerek ağlamaya başlardı. Babam a o sırada onu teselli edici sözleri söylerdi : “ Şerif Hazretleri, bu takdir-i İlahidir üzülme… Sen hata yaptın ; ama bundan çok pişman olduğun gözlerinden akan göz yaşlarından belli oluyor. Allah seni bundan dolayı affeder ; yapma , ağlama” Babam onu teselli ederken kendisi de ağlardı.Plak bitince biraz daha sohbet ederlerdi. Daha sonra babam onun elini öperdi. Biz kalkıp giderken (Şerif) Hüseyin : “ Rauf gel” deyip bana elini öptürür ve elime bir altın verirdi. ( Şerif Hüseyin o zamanlardan İngilizlerden emekli maaş alıyordu ) Ben de bu yüzden hep babamla Şerif Hazretlerine gitmek isterdim… Şerif Hüseyin hastalandı , ölümü yaklaşmıştı. Ölümüne yakın Ürdün Prensi olan oğlu Abdullah’ın yanına gitti. Onu Amman’a biz uğurlamıştık.Bir müddet sonra ise onun ölüm haberi bize ulaştı…
( Abdülhamid’in Kurtlarla Dans Kitabından Alıntı)
Rauf Denktaş o günlerde gördüklerin Nevzat Yalçıntaş’a şöyle nakletmiş :
“ Babamla yanına gittiğimizde hep aynı olay tekrarlanıyordu. Babam onun elini öper , o da anlatmaya başlardı. Şerif Hazretleri : ‘ Ahhh, ben ne yaptım , ahhh , ben ne yaptım ? Yaptığımın cezasını çekiyorum. Niye Osmanlı’ya ihanet ettik ?’ derdi . Çünkü İngilizler kendisine Arapların kralı ve Müslümanların halifesi olacağını vaat etmişlerdi. Halbuki Filistin’e İngilizler yerleşmişlerdi. Oraya Yahudiler mütemadiyen göç ediyorlardı. Suriye’ye Fransızlar kendi kültür ve dillerini yaymışlardı. İngilizler de Irak’a kendi dil ve kültürlerinin götürmüşlerdi.(Şerif) Hüseyin babamın yanında hep iç geçirirdi. Bundan sonra babam onu teselli edecek birkaç laf söyler , ben de yanında dururdum. Bir müddet sonra (şerif) Hüseyin : “Raif anlat şu İstanbul havalarını dinleyeyim.” derdi. [ Şerif Hüseyin Abdülhamid döneminde İstanbul’da 18 yıl gözaltında kalmıştır. Çamlıca veya Beykoz’da oturmuştur] Konuşma esnasında bir taş plak çalmaya başlardı. O zaman Şerif Hüseyin : “ Ahh! İstanbul , payitaht” diyerek ağlamaya başlardı. Babam a o sırada onu teselli edici sözleri söylerdi : “ Şerif Hazretleri, bu takdir-i İlahidir üzülme… Sen hata yaptın ; ama bundan çok pişman olduğun gözlerinden akan göz yaşlarından belli oluyor. Allah seni bundan dolayı affeder ; yapma , ağlama” Babam onu teselli ederken kendisi de ağlardı.Plak bitince biraz daha sohbet ederlerdi. Daha sonra babam onun elini öperdi. Biz kalkıp giderken (Şerif) Hüseyin : “ Rauf gel” deyip bana elini öptürür ve elime bir altın verirdi. ( Şerif Hüseyin o zamanlardan İngilizlerden emekli maaş alıyordu ) Ben de bu yüzden hep babamla Şerif Hazretlerine gitmek isterdim… Şerif Hüseyin hastalandı , ölümü yaklaşmıştı. Ölümüne yakın Ürdün Prensi olan oğlu Abdullah’ın yanına gitti. Onu Amman’a biz uğurlamıştık.Bir müddet sonra ise onun ölüm haberi bize ulaştı…
( Abdülhamid’in Kurtlarla Dans Kitabından Alıntı)