Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Rasul’ün Sözleri Arasında Çelişki: (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Rasul’ün Sözleri Arasında Çelişki:

Nesh hali dışında Rasulullah’ın sözleri arasında çelişki olmaz. Bu halin dışında kalan durum ise, ya teracih ya da teadül/denkleştirme babındandır, ya da aralarında tevfik/uyumlaştırma imkânı vardır. Nesh meselesi hakkında, nesh konusunda bahsedilecektir. Teadil ve teracih konusuna da bu başlık altındaki konuda değinilecektir.

Birbiri ile çelişen iki söz arasındaki tevfike gelince; o, her iki sözün durumlarını ve içerisinde söylendikleri şartları anlamak için dikkatlice incelenmesi ile olur. O zaman çelişkinin olmadığı ortaya çıkar. Çünkü yaşam halleri birbirinden farklıdır. Dolayısıyla sadece benzerlik nedeni ile bir şey diğerine kıyas yapılmaz. Zira bir hususta benzerlik olabileceği gibi çeşitli hususlarda vakıa bakımından farklılık da olabilir.

Bu nedenledir ki teşride ve siyasette genelleştirmeden ve soyutlamadan uzak durmak lazımdır. Çünkü teşri, kulların fiillerinin hükmünü açıklayan bir çözümdür. Siyaset ise, fiillerinin üzerine kurulu olduğu maslahatları hakkında insanların işlerinin gözetilmesi ve yürütülmesi demektir. Bunların her ikisi de hayatla, hayatın şartları ile ve durumları ile alakalıdır.

Bu şartlar ve durumlar çok sayıda olup birbirinden farklı ve ayrıdır. Fakat çoğu kere birbirine benzerler. Dolayısıyla bu farklılığın veya ihtilafın veya çeşitliliğin görülmemesinden korkulur. Zira bu, genellemeyi yani aynı cinsten olan her şey hakkında hüküm verilmesine sürükler. Aynı şekilde soyutlamaya yani her bir fiili ve her işi kendisi ile alakalı durumlar ve şartlardan soyutlamaya sürükler. İşte bu iki nedenden dolayı hataya düşülür. Bundan dolayı bir tek fiil ve iş hakkında iki çözüm arasında çelişki görülür. Yani konuya bakan kişiye iki söz çelişkili görünür.

Bu nedenledir ki Rasulullah’ın söylediği sözler arasında çelişkinin var olduğu zannı ortaya çıkar. Ancak genellemeden uzaklaşıp her olay kendisine ait çözümle ele alındığı ve soyutlamadan uzaklaşıldığında yani vakıa, durumlarından ve şartlarından soyutlanmadığında çözümün aynı olayla bağlantısı kurulduğunda ve olaylar ortamları ile irtibatlandırıldığında iki olay arasında fark bulunduğu görülür.

Her iki olaya ait ortamlar, şartlar birbirinden farklı olması nedeni ile veya birisini diğerinden ayırarak münferid hale getirmeden çözüme veya olaya bakışın esası kılınmasında ikisinden birisi diğeri ile irtibatlandırıldığı zaman iki olay arasında çelişki olmadığı açığa çıkar.

Fakihin veya siyasinin yapması gereken; olaylar arasındaki ayırt edici incelik kendisine beyan olasıya kadar her bir olayı diğerinden ayrı olarak ele almaktır. Böylece olayın farklı çözümüne ulaşır, teşrii ve siyasi anlayışta ve olayların çözümünde doğruya ve hakka en yakın olana ulaşır.

Teşrii açısından: Teşrii nâsslar, olayların ve vakıaların hükmü olması nedeniyle farklı olmaları Şer’î nâssların tabiatındadır. Şer’î nâssların aralarındaki ihtilafın inceliğinden dolayı ve bu ihtilafla birlikte benzerliğin kaçınılmaz oluşundan dolayı, aralarında çelişki varmış gibi görünmeleri onların tabiatının gereğidir.

Bu nedenledir ki fakih, hükmü vermeden önce teşrii nâssları dikkatlice incelemesi gerekir. Çünkü teşrii nâsslar, sadece birtakım manalara delâlet eden edebî ifadeler değildirler. Bilakis vakıaların çözümüdürler. Dolayısıyla nâssların zihnindeki anlamlarını hissettiği vakıalarla bir araya getirip ilişkilendirmelidir. Öyle ki teşrii anlayış ve çözüme kavuşturmak istediği vakıayı idrak edesiye kadar vakıaya parmağını bassın. İşte o zaman nâssların delaletleri arasındaki ince farkları, genelleme yapmanın ve soyutlamanın tehlikesini idrak eder. Nebevî hadislere bu esasa göre bakılmalıdır. İşte o zaman çelişkinin olmadığı idrak edilir.

Çelişkili görülen Nebevî hadislere bakan kimse, bunları dikkatlice incelemesi halinde, aralarını bulmanın mümkün olduğunu görür. Buna örnek çoktur. Mesela; Rasul bir kısım hadislerde bazı şeyleri emrederken, başka gurup hadislerde ise emrettiği bu şeylerin kabulünü red etmektedir. Bu durumda ise bu hadisler arasında bir çelişki olduğu görülür. Fakat gerçekte herhangi bir çelişki yoktur. Zira Rasul’ün emri bir fiilin talebidir. Bu emir, beraberinde bir karine olmadan vaciblik veya mendubluk veya mubahlığı ifade etmez. Bu emirden sonra, Rasul’ün emrettiğini yapmadığını gösteren bir durumun olması bu emrin mubah olduğuna karinedir. Dolayısıyla emrettiği şeylerin kabulünü reddetmesi, onlarla ilgili emrine çelişki olmaz, bilakis emrinin vaciblik ve mendubluk için değil mubahlık için olduğuna dair bir karine olur.

* Bir örnek: Kays b. Sa’ad’dan rivayet edilen şu hadistir:

“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem evimizde bizi ziyaret etti.... Sa’ad onun için gusül edeceği suyun hazırlanmasını emretti. Sa’ad ona safran veya alaçehre boya ile boyanmış bir örtü verdi. O da ona büründü.”[10]

Gusül ve abdesten sonra kurulanmanın caiz olduğuna delâlet eden bu hadis, Meymûne’den rivayet edilen şu hadisle çelişmektedir: “Sonra mendil getirildi. O onunla kurulanmadı.”[11] Bu hadis Rasul’ün kurulanmadığına delâlet etmektedir.

Bazıları bu iki hadisi; Rasul’ün kurulanmamış olmasını dikkate alıp kurulanmayı mekruhluğa hamlederek uyumlaştırmaya çalışmaktadır. Fakat mekruhluğa hamletmek, ancak Rasul’ün bir şeyi nehyetmesi ve onu emretmesi durumunda olur. Burada ise Rasul’ün bir seferinde bir şeyi yapması bir başka seferde yapmaması söz konusudur. Bu iki fiil arasında çelişki yoktur. Aralarında bir çelişkinin olduğu varsayılsa bile bu, mubahlığa hamledilir. Çünkü Rasul’ün bir fiili yapmaması nehye delâlet etmez. Zira çoğu kere bazı mubahlardan yüz çevirdiği görülmüştür.

* Bir başka örnek: Abdurrahman b. Ka’ab b. Malik’ten rivayet edildi ki: “Cirit oyuncusu Amr b. Malik, müşrik iken Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e gelip hediye verdi. Bunun üzerine Rasulullah ona dedi ki; إني لا أقبل هدية مشرك “Ben müşrikin hediyesini kabul etmem.”[12]

Bu hadis, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in müşriklerden hediye kabul ettiğini ve kabul edilmesini emrettiğini tespit eden hadislerle çelişmektedir.

Ali RadıyAllah’u Anha’dan şöyle dediği rivayet edildi: “Kisra, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e hediye gönderdi. O bunu kabul etti. Kayser’in hediyesini kabul etti. Krallar hediye gönderdi, kabul etti.”[13]

Amr b. Abdullah b. ez-Zubeyr’den, o da babsından şöyle dediği rivayet edildi: “Mâlik b. Hasel oğullarından Abduluzza b. Abdiesade’nin kızı Kuteyle, kızı Ebu Bekir’in kızı Esma’ya kertenkele, süzme peynir ve eritilmiş yağdan müteşekkil hediyelerle geldi. O müşrik bir kadındı. Esma, onun hediyelerini kabul etmekten ve onu evine sokmaktan kaçındı. Aişe onu Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e sordu. Allah şu ayeti indirdi: لا يَنْهَاكُمْ اللَّهُ عَنْ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ “Allah sizinle din konusunda savaşmayan kimselere ... yasaklamaz.”[14] Bunun üzerine Nebi, Esma’ya onun hediyesini kabul etmesini ve evine sokmasını emretti.”[15]

Böylece Rasul’ün müşrik birisinden hediye kabul etmesi ve müşrik birisinden hediye kabul etmemesi arasında bir çelişki görülmektedir.

Bu iki hadisin birleştirilmesi şöyledir: Rasul’ün müşrikten hediye kabul etmemesi, o hediyeyi kabul etmenin vacib veya mendub değil mubah olduğuna dair bir karinedir. Çünkü Rasul birçok defa mubahlardan yüz çevirmiştir. Kertenkele yemeyi, kendisine tiksinti verdiğini söyleyerek reddetmiştir, tavşan yemeyi de reddetmiştir.

* Bir başka örnek: Buhari’nin hicret eden mü’min kadınlar hakkında rivayet ettiği şu hadistir. Dedi ki; “Allah’u Teâla haklarında; يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا جَاءَكُمْ الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّ اللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِهِنَّ فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ لَا هُنَّ حِلٌّ لَهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّ “Ey iman edenler! Mü’min kadınlar, hicret ederek size geldiklerinde kendilerini imtihan ediniz. Allah onların imanları‎n‎ı daha iyi bilir. Eğer siz de onları‎n inanmış‎‏ kadı‎nlar olduklarını‎ öğًِrenirseniz onları‎ kâfirlere geri göِndermeyin. Bunlar onlara helal olmazlar onlar da bunlara helal olmazlar...”[16] ayetini indirdiğinde Urve dedi ki: Aişe bana haber verdi ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bu ayetle birlikte mü’min muhacir kadınları imtihan ediyordu. Urve dedi ki; Aişe dedi ki; “O kadınlardan bu şartları kabul eden kadına Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem; “Ben de seninle söylediğim hususlara göre sözlü olarak biatlaşıyorum.” derdi. Allah’a yemin olsun ki, biatlaşmada onun eli hiçbir kadının eline değmedi. Onlarla ancak sözlü biatlaştı.”[17]

Ümeyme bint Rakîka’dan rivayet edildi ki; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e İslam üzerine biat etmek için bir gurup kadınlarla birlikte geldim. Kadınlar ona dediler ki; “Ya Rasulullah! Biz; Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, ellerimiz ile ayaklarımız arasında bir iftira uydurup getirmeyeceğimize, maruf olan hususlarda sana karşı gelmeyeceğimize dair sana biat ediyoruz.” Bunun üzerine dedi ki; فِيمَا اسْتَطَعْتُنَّ وَأَطَقْتُنَّ “Gücünüz yettiği ve yapabildiğiniz kadar.” Kadınlar dediler ki; “Allah ve Rasulü bize nefislerimizden daha merhametlidir. Ya Rasulullah! Seninle biatlaşmıyor muyuz? O da dedi ki; إِنِّي لا أُصَافِحُ النِّسَاءَ إِنَّمَا قَوْلِي لِمِائَةِ امْرَأَةٍ كَقَوْلِي لأمْرَأَةٍ وَاحِدَةٍ أَوْ مِثْلِ قَوْلِي لأمْرَأَةٍ وَاحِدَةٍ “Ben kadınlarla tokalaşmam. Benim bir kadına sözüm yüz kadına sözüm gibidir.”[18]

Buhari, Urve’den o da Aişe RadıyAllah’u Anha’dan şunu dediğini rivayet etti: “Sahip olduğu kadınlar dışında Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in eli hiçbir kadının eline değmedi.”[19]

Bu hadisler, Buhari’nin Ümmü Atiye’den rivayet ettiği şu hadisle çelişmektedir: Ümmü Atiye dedi ki; “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e biat ettik. O bize “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmasınlar...” ayetini okudu. Ve ölünün arkasından feryad etmemizi yasakladı. Bunun üzerine bizden bir kadın elini geri çekip şöyle dedi: “Falan kadın bu konuda bana yardımcı olmuştu. Ona olan borcumu ödemek istiyorum.” Nebi bunun üzerine ona bir şey demedi.”[20]

Bu hadiste yer alan; قبضت امرأة منا يدها “Bizden bir kadın elini geri çekti.” ifadesi, Rasul’ün kadınlarla tokalaşarak biat ettiğine delâlet etmektedir. Bunun anlamı şudur: O kadınla beraber orada bulunan kadınlar ellerini çekmediler yani elleriyle tokalaşarak biatlaştılar. Ümeyme hadisinde ise şöyle demektedir: إِنِّي لا أُصَافِحُ النِّسَاءَ “Ben kadınlarla musafaha yapmam/tokalaşmam.” Aişe RadıyAllah’u Anha ise şöyle diyor: ما مست يده يد امرأة “Onun eli hiçbir kadının eline dokunmadı.” İşte burada bir çelişki vardır. Zira musafaha ile biat hadisi, kadınlarla musafaha yapmadığına dair hadisle çelişmektedir.

Bunların arasını birleştirmek şöyledir: Rasul’ün bir fiili yapmaktan kaçınması, nehyetmesi değildir. Dolayısıyla musafahanın yasak olduğuna da delâlet etmez. Ancak onun mubahlardan bir mubahtan kaçındığına delâlet eder ki bu, Rasul’ün kadınlarla musafaha yaparak biat alması fiilinin vacib veya mendub değil bilakis mubah olduğuna karinedir. Çünkü musafaha yapmadığına dair Rasul’ün sözü musafahayı nehyettiği anlamına gelmez. Zira o kesin bir yasaklama değildir. Bilakis Rasul’ün bir kısım mubahlardan uzak durduğu gibi ondan da uzak olduğuna hamledilir. Tıpkı evinde dinar ve dirhem olduğu halde gecelemekten kaçınması gibidir. Nafi’nin İbn Ömer’den rivayet ettiği hadiste yer alan, çobanın kaval sesini işitmesine rağmen ona karşı çıkmayıp, engellemeyip sadece sesi işitmekten sakınması, kaval sesinin dinlenilmesini ikrar ettiğine delâlet etmesi gibidir. Kertenkele ve tavşan eti yemekten kaçınması gibidir. Buna binaen Ümeyme hadisi ile bundan önceki hadis arasında çelişki yoktur.

Burada Ümeyme hadisindeki çelişki şüphesinin Ümmü Atiyye hadisinden kaynaklandığına dikkati çekmek gerekmektedir. Çünkü Ümmü Atiyye hadisi musafaha ile biat hakkında ve biata hastır. Zira bu hadisler biata has hadislerdir. Bundan dolayı da çelişki şüphesi gelmektedir.

Dokunmanın caiz olduğuna delâlet eden delillere gelince; أو لا مستم النساء “kadınlara dokunursanız” bir başka kıraatte ise; أو لمستم النساء “kadınlara (cima dışında) dokunursanız” ayeti, işaretin delâleti ile erkeğin kadına dokunmasının caiz olduğuna delâlet etmektedir. Ümeyme hadisi ile bu ayet arasında herhangi bir çelişki yoktur. Çünkü bu ayet her dokunma hakkında geneldir. Ümeyme hadisi ise biata hastır.

Buna binaen Rasul’ün bir fiili yapmaktan imtina ettiğine delâlet eden bir hadis gelir ve onun açıklaması da onu yapmamasının nehiy ifade etmediğini gösteriyorsa, Rasul’ün o işi başka bir vakitte yapması çelişki oluşturmaz. O şeyi yapmayı emretmesi de çelişki oluşturmaz. Her halükarda Rasul’ün yaptığı veya emrettiği o şeyin vacib veya mendub değil mubah olduğuna karine olur. Zira Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem birçok mubahtan kaçınmıştır.

*Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in bir seferinde yasakladığı, bir başkasında ise yapılmasını emrettiği, böylelikle aralarında bir çelişki görüntüsünün var olduğu ancak aralarında tevfikin/uyumun mümkün olduğu hadislere necis ve haram kılınanla tedavi olma hadisleri örnek olarak gösterilebilir. Necis ve haram olan şeyle tedavi olmayı yasaklayan hadislere örnek:

Vail El-Hadramî’den rivayet edilmiştir ki; “Tarık b. Süved el-Cu’fiyyi Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e içki hakkında sordu. O da onu içkiden nehyetti yada onu yapmasını kerih buldu. O dedi ki; “Ben onu ancak ilaç olarak kullanacağım”. Bunun üzerine Nebi dedi ki; إِنَّهُ لَيْسَ بِدَوَاءٍ وَلَكِنَّهُ دَاءٌ “Şüphesiz ki o ilaç değil hastalıktır.”[21]

Ebu Derda’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle dedi: إِنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ الدَّاءَ وَالدَّوَاءَ وَجَعَلَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءً فَتَدَاوَوْا وَلا تَدَاوَوْا بِحَرَامٍ “Şüphesiz ki Allah, hastalığı da ilacı da indirdi. Her hastalık için ilaç yarattı. Öyle ise tedavi olun, fakat haramla tedavi olmayınız.”[22]

Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem habis/pis olanla tedaviden yani zehirle tedaviden nehyetti.”[23]

Bu hadisler Rasul’ün, necis ve haram kılınan şeyle tedavi olmayı emreden hadisleri ile çelişmektedir. Katâde Enes’ten şunu rivayet etti: “Ukl ve Urayne kabilelerinden bir gurup insan Medine’ye Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in yanına geldi. İslâm’ı konuştular. Dediler ki; “Ya Nebiyallah! Biz hayvancılıkla uğraşan bir topluluğuz, rençberlikle uğraşan bir topluluk değiliz.” Medine’nin havası onlara iyi gelmedi ve hastalandılar. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onlar için bir gurup deve ve çoban hazırlanmasını emretti. Onlara Medine dışına çıkmalarını, develerin sütlerinden ve idrarlarından içmelerini emretti.”[24]

Enes’den şu rivayet edildi: “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, Abdurrahman b. Avf ve Zubeyre, ikisinde olan kaşıntı nedeni ile ipek giyme izni vermiştir.”[25]

Aynı olayı Tirmizi şu lafızlarla rivayet etti: “Abdurrahman b. Avf ve Zubeyr bitlendiler. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, katıldıkları bir gazada onlara ipek gömlek giyme izni verdi.” Dedi ki; “onu onların üzerinde gördüm.”[26]


DİĞERLERİ AŞAĞIDAKİ LİNKTE O BÖLÜME GİREMEDİĞİM İÇİN BU BÖLÜMDE BULUNUYORUM.UMARIM ENGELLEMEZLER.
Fıkıh ve Akaîd
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt