Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Rasulullah’in ( sav ) ebu bekir’i ( r.a. ) işareti (1 Kullanıcı)

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
RASULULLAH’IN ( SAV ) EBU BEKİR’İ ( R.A. ) İŞARETİ

Rasulullah ( sav ) Efendimiz ‘in hastalığının başlangıcı safer ayının sonlarında başladı ve onüç gün sürdü.. O zaman Fahr-i Alem vefat haberini tariz ifade buyurmuş,tasrih etmemişti.İşaretini Hz. Ebu Bekir’den başka kimse anlamadı .

Hz Ebu Bekir ( r.a. ) bunu anlayıp keder ve korkuya düşünce Rasulullah ( sav ) minberden onu teskin ve teselli ettiler .Onun efdal-i ümmet olduğunu bilip sonra hilafeti babında ihtilaf etmesinler diye medh ve senada bulundu .

“Seddidu’l-Ebvabe …;onun kapısından başka açılan kapı kalmaya .” diye buyurması kendinden sonra imamet ve hilafetin ona ait olduğunun işareti idi. Bu işaretini kuvvetlendirmek için namazın imamlığına Ebu Bekir’i tayin etti. Onun için Sahabe-i Kiram ( r.a. ):

“Fahr-i Alem ( sav ) Hazretleri dinimiz için onu seçip ,ona razı oldu. Ya biz dünyamız için onu seçip razı olamaz mıyız ?” deyipisteyerek ve razı olarak ona biat ettiler …

CUMADAKİ İCABET SAATİ

Peygamber Efendimiz ( sav ) buyurdular ki :

“Onda ( cuma gününde ) bir saat vardır ki bir müslüman namazda bulunur ve Allahü Teala’dan o saate rast getirip birşey dilerse muhakkak Allahü Teala ona ( dilediğini ) verir.” ( O saatin ) kısa olduğunu anlatmak için (mübarek ) el ile işaret buyurdu .

Bu saatin Kadir gecesi ve İsm-i Azam gibi gizlenmesinde ki hikmet açıktır .İcabet saatini kollayan kimse, günün hangi saatinde olduğunu bilmeyince saati rast gelir diye bütün kalbini huzur içinde tutup zikre ve duaya devam eder …
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Ben, senin önüne nasıl geçerim

Bir gün Ebû Bekir Sıddîk (Radiyallahu anhu) Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Ali bin Ebî Tâlib (Radiyallahu anhu) de geldi. Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- (Geri çekilip) Yâ Ali! Sen, buyur, gir dedi. O da cevâb verip aralarında aşağıdaki uzun konuşma oldu:

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Yâ Ebû Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan her hayırlı işte ileri olan, herkesi geçen sensin.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Sen önce gir yâ Ali! Resûlullah’a daha yakın sensin. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resûlullah’tan işittim. Ümmetimden, Ebû Bekir’den daha üstün bir kimsenin üzerine güneş doğmadı, buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Ben senin önüne nasıl geçebilirim ki, Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) kızı Fâtımatü’z-Zehrâ’yı sana verdiği gün kadınların en iyisini, erkeklerin en iyisine verdim, buyurdu.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Ben senin önüne geçemem. Çünkü Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem): İbrahim (Aleyhis-selâm)’i görmek isteyen, Ebû Bekir’in yüzüne baksın, buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne geçemem. Çünkü Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem): Adem (Aleyhis-selâm)’ın hilm sıfatını ve Yusuf (Aleyhis-selâm)’un güzel ahlakını görmek isteyen Ali Mürteza’ya baksın, buyurdu.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden giremem. Çünkü Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem): Yâ Rabbi! Beni en çok seven ve Ashâbımın en iyisi kimdir? dedi. Cenâb-ı Hak: Ya Muhammed Ebû Bekir Sıddıktir, buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Ben, senin önüne geçemem! Resûl (Aleyhis-selâm) Hayber’de: Yarın sancağı öyle bir kimseye veririm ki, Allah’u Teâlâ onu sever. Ben de, onu çok severim, buyurdu.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden giremem! Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) cennetin kapıları üzerinde «Ebû Bekir Habîbullah» yazılıdır, buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne nasıl geçebilirim? Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) Hayber gazâsında, bayrağı sana verip: Bu bayrak Melik-i Câlibin, Ali bin Ebî Tâlib’e hediyesidir, buyurdu.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne nasıl geçebilirim. Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm): Ya Ebû Bekir! Sen, benim gören gözüm ve bilen gönlüm yerindesin, buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne geçemem! Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) buyurdu ki: Kıyamet günü, Ali cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir. Cenâb-ı Hakk buyurur ki: « Ya Muhammed! Senin baban İbrâhim Halîl ne güzel babadır. Senin kardeşin Ali bin Ebî Tâlib ne güzel kardeştir.» buyurur.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne geçemem. Çünkü Resûl Aleyhis-selâm buyurduki:

- Kıyâmet günü, cennet meleklerinin reisi olan Rıdvân adındaki Melek cennete girer. Cennetin anahtarını getirir. Bana verir. Sonra Cebrail (Aleyhis-selâm) gelip, yâ Muhammed! Cennetin ve cehennemin anahtarlarını, Ebû Bekir Sıddîk’a ver, Ebû Bekir, istediğini cennete, dilediğini cehenneme göndersin der.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden giremem! Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) buyurdu ki:

- Ali kıyâmet günü benim yanımdadır. Havz ve Kevser yanında benimledir. Sırat üzerinde benimledir. Cennette, benimledir. Allah’u Teâlâ’yı görürken, benimledir.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senden önce giremem! Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) Ebû Bekir’in imânı, bütün mü’minlerin imanları yekûnu ile tartılsa, Ebû Bekir’in imanı ağır gelir, buyurdu. (Mir’at-ı Kainat, cild 1, Sayfa: 656)

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne nasıl geçebilirim? Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) Ben ilmin şehriyim, Ali bunun kapısıdır, buyurdu. (Mir’at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 701)

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden nasıl yürüyebilirim? Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) Ben sadıklığın şehriyim. Ebû Bekir, bunun kapısıdır buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne geçemem! Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) buyurdu ki:

- Kıyâmet günü, Ali bir güzel ata bindirilir. Görenler, acaba bu hangi Peygamberdir? derler. Allah’u Teâlâ bu Ali bin Ebî Tâlib’tir buyurur.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden gidemem! Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) Ben ve Ebû Bekir, bir topraktanız. Tekrar bir olacağız, buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden gidemem! Çünkü, Resûl (Aleyhis-selâm) buyurdu ki:

- Allah’u Teâlâ ey Cennet! Senin dört köşeni dört kimse ile bezerim. Biri, peygamberlerin üstünü Muhammed’dir. Biri Allah’tan korkanların üstünü Ali’dir. Üçüncüsü kadınların üstünü Fâtımatü’z-Zehra’dır. Dördüncü köşesindeki temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin’dir.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden nasıl girebilirim? Çünkü, Resûl (Aleyhis-selâm) buyurdu ki: Sekiz cennetten şöyle ses gelir:

Ey Ebû Bekir! Sevdiklerinle birlikte gel. Hepiniz cennete girin!

Hazreti Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Senin önünden gidemem! Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm): Ben bir ağaca benzerim. Fâtıma bunun kökü, Ali gövdesi, Hasan ve Hüseyin meyvesidir, buyurdu.
Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

- Senin önüne geçemem. Çünkü Resûl (Aleyhis-selâm) buyurdu ki:

- Allah’u Teâlâ Ebû Bekir’in bütün kusûrlarını afv etsin. Çünkü O, kızı Aişe’yi bana verdi. Hicrette bana yardımcı oldu. Bilâl-i Habeşî’yi, benim için alıp azâd etti.

Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’ın bu iki sevgilisi, kapıda böyle konuşurlarken, kendileri içeriden dinliyordu. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)’nin sözünü kesip içeriden buyurdu ki:

- Ey kardeşlerim! Ebû Bekir ve Ali! Artık içeri girin! Cebrail (Aleyhis-selâm) gelip dedi ki,

- Yerdeki ve yedi kat göklerdeki melekler sizi dinlemektedir. Kıyâmete kadar birbirinizi övseniz, Allah’u Teâlâ’nın yanındaki kıymetinizi anlatamazsınız.

İkisi bir birine sarılıp, birlikte Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’ın huzuruna girdiler. Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem):

- Allah’u Teâlâ, ikinize de yüzbinlerce rahmet etsin. İkinizi sevenlere de yüzbinlerce rahmet etsin ve düşmanlarınıza da, yüzbinlerce lânet olsun! buyurdu.

Hazreti Ebû Bekir Sıddîk dedi ki:

- Ya Resûlullah! Ben, Ali kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)’de dedi ki:

- Ya Resûlullah! Ben de, Ebû Bekir kardeşimin düşmanlarına şefâat etmem ve başını kılıç ile bedeninden ayırırım.

Ebû Bekir (Radiyallahu anhu):

- Ben senin düşmanlarına Kevser havzından su vermem, buyurdu.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)’de:

- Ben senin düşmanlarını Sırat üzerinden geçirmem buyurdu.
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
sapık şia senin gibi sapık şiaların tarih kitaplarından safsataları alıp buraya yapıştırma.senin zaten ne olduğu belirsiz bir takım tarih kitaplarından yazıları alman zaten senin gerçek yüzünü gösteriyor.Burda ayet hadis sunan kişinin karşısına kalkmış tarih kitaplardan safsatalar yazıyorsun.
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
bencede burda bakın çok bilgiler var ve benim arkadaşımda şia mensup ama o asla üç halifeye karşı degil belkide bize karşı öle diyor bilmiyorum ama ben biliyorum kardeşim gerekli olamn herşeyi
çok araştırdım çok
ama sen bir düşün biz düşman olmak için meyilliyiz ne sölense ne dense inanırız yeterki inanmak i,stedigimiz şeeyler sölensin demekki insanlarda yani nefis var birazda şeytan tuz biber ekiyor ve belkide bizi cehennem ateşine dogru götürüyor sen düşün bi neden en yakınındaydı H.Z EBUBEKİR sana göre pilan içindeydi belkide fesatlıkla BİŞEYLER BEKLİYORDU...
bana göreyse SADIK biriydi ve islama adamıştı kenndini,..
hepsinin ayrı ayrı özellikleri vardır kesinlikle bak gene söylüyoruz biz H.ZALİyi ve ehli beyti cok seviyoruz 12 imam icinde caferi sıddık ebu hanifinin hocasıdır ondan aldıgı ve bizler akdardıgı bilgileri görmezden gelemeyiz ve Peygamberimizin sevdiklerinede biz sevmiyoruz diyemeyiz ben cok düşündüm kardeşim diyemem ben dersem inan kendimi kaybederim küfre düşerim gibi geliyor onun için sen inanmakda serbestsin bende hhhaaa birde 12 imam ve mehdi bunlarada biat deil ama sevdigim kişilerdir çünkü peygamberimizin soyundan gelir
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
dilara kardeş sana göre öyledi bana böyledi demekte yanlış.Bu sahabelerin adil dürüst adaletli hak olduğunu zaten Alimler tarafından ittifak edilmiştir..Haklarında Alimler ittifak etmişken sapıkların dalaletleri sizleri şüpheye düşürmesin.Sapıkların sözlerini kale almanız bile üzücü bi durum.Ehli sünnet Alimleri bu şiaların sapıklıklarını açıklamışlardır zaten. benim başkasının sözü sizleri tatmin etmiyorsa sadece 4 mezhep imamlarının bu konudaki görüşlerini okumanız sizi inanıyorum ki tatmin edecektir.
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
öyle ama kafam çok karışık ehli sünnette buldugum huzur yok ama birde peygamberimizin sözleri beni çelişkide bırakıyor düşünüyorum şimdilik araştırıyorumm ALLAH YARDIMCIMIZ OLSUN...
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Kardeşim islamda çelişki yoktur.hem ehli sünnet imamlarının görüşlerini okuyup sonra bunlara düşman olan ehli sapıkların görüşlerini okuyan çelişkiye düşer..Çünkü 2 zıt görüşü okumaktır bu..Diyorsak ehli sünnet yolundayız o zaman neden ehli sapıkların görüşlerine itimat ediyoruz ki ?
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
UNUTTUGUN BİR ŞEY VAR PEYGAMBERİMİZDEN VE HADİS VE AYETLERİ VARYA ONLARI ÖNE SÜRÜYOR VE BUNLARDAN BAŞKASI YOJK DİYORLAR AMA BİZ DİYORUZKİ PEYGAMBERİMİZ EHİBEYT SADATI KİRAM BÖLE DEİLMİDİR .. NEDEN ONLARI YOK SAYIYORLAR NE OLMUŞ OLAN ANLATTIKLARI DOGRUMUDUR .. soru soru soru kafamda sorular var hep..
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Hz. Ebu Bekir‘in vefat haberini duyar duymaz hıçkırıklara boğulan Hz. Ali, koşarak evine kadar gelir ve edepten iki büklüm şunları söylemeye başlar:‘Allah sana merhamet etsin ya Ebu Bekir! Sen insanların İslam yönüyle en önde olanı, iman yönüyle en mükemmeli, Allah tan en çok korkanı, yük itibariyle de en ağırının altına gireniydin.

Resulullah’ın izinde yürüme konusunda senden daha hassas, arkadaşları konusunda da senden daha duyarlı kimse olamaz. (Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 9/48)



* İbn-i Abbas, onun için şöyle der: ‘Allah Ebu Bekir’e rahmet etsin. Vallahi o Kur’an okur, taraf tutmaz, gayr-i meşru yola sapmaz, şeriatın hoş karşılamadıklarından men eder, dinini bilir, Allah’tan korkar, gecelerini namazla gündüzlerini oruçla geçirirdi. Dünyaya bel bağlamazdı. Halk arasında adaletle hükmetmeye önem gösterirdi. Marufu buyurur iyiliğe koşardı. Her haline şükür eder, sabah akşam iyilik, ihtiyat, az ile yetinmekte arkadaşlarından üstündü. Onu ayıplayana , onda eksiklik görene de Allah kıyamet gününe kadar lanetçileri musallat kılsın.’



* Abdullah İbni Ömer şöyle der: “ Kureyş’ten 3 kişi, insanlar içinde en güzel yüzlü, en iyi ahlaklı ve en iyi hayalıdır. Seninle konuştuklarında yalan söylemezler, sen onlarla konuştuklarında seni yalanmazlardı. Bu üç kişi Ebu Bekir, Osman ve Ebu Ubeyde’dir.” (El-Hilyetü’l-Evliya, 1,56; El-İsabe,2, 253)
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Hadis-i serifte buyuruldu ki:

iyi arkadas, güzel koku satan gibidir. Sana koku sürmese de, yaninda bulundugun müddetçe güzel kokusundan faydalanirsin.) [Müslim]
Allahü teâlâ, riza-i ilahi için bir din kardesi edinenin cennetteki derecesini yükseltir.) [i. Ebiddünya]

(Ev almadan önce komsu, yola çikmadan önce arkadas edinin! Yolculuktan önce de azik tedarikine çalisin!) [Taberânî] (Ahiret yolcusunun azigi dogru iman ve arkadasi da salih ise ne mutlu ona…)

Hadis-i seriflerde buyuruldu ki:


Bir kimse, Peygamber efendimize, (Kiyamet ne zaman kopacaktir?) diye sordu. Ona cevaben, (Kiyamet için ne hazirladin?) buyurdu. O kimse, (Fazla ibâdetim yok. Fakat Allah ve Resulünü seviyorum) dedi. O kimseye, (Herkes sevdigi ile beraber olacaktir. Sen de, ahirette sevdiginle beraber olacaksin) buyurdu. (Buhârî

(Cok dostunuz olsun; çünkü Rabbiniz kerimdir. Kiyamette dostlari arasinda bulunan kuluna azab etmekten hayâ eder.) [Sir'a]

İşte o dostunuz Hz Ebu Bekir olsun…Bu şanlı sahabe bu örnek insan..bu Efendimiz in güzide yari ömer osman ali cari çari Ebu bekir sdıddık hususi yari..Yani 4 Büyük dost içinde o başka biyar…o Efendimiz in gönül çiçegi dertli diyar…O Peygamber dostu bahtiyar….Şimi neden bu ayetler söylendi neden okundu salihlerle olmak onun da ötesinde sıddıklarla olmak sıddıkları sevmek onlara gönül vermek için İlahi ikazlar okundu evet Şanlı sahabe Güzüde insan Merhametin Şefkatin deryasi hz Ebu Bekir…


 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45


HZ. EBU BEKİR

Hz. Ebû Bekir, daha Müslüman olmamıştı. Çok te’sîrinde kaldığı bir rü’yâ gördü. Gökten dolunay inip, Kâ’be-i muazzamaya gelmiş ve sonra parça parça olmuş, parçalar Mekke’deki her evin üzerine düşmüş, sonra da tekrar bir araya gelip göğe yükselmişti. Fakat, kendi evine düşen ay parçası evde kalmış tekrar göğe yükselmemişti. Hz. Ebû Bekir, evin kapısını kapayarak, ay parçasının çıkmasına mâni olmuştu.

Kavminden Peygamber gelecek

Sabahleyin heyecanla uyanan Hz. Ebû Bekir, hemen bir Yahûdî âlimine gidip, rü’yâsını anlattı. O da dedi ki:

- Bu rü’yâ karışık rü’yâlardan biridir. Bunun ta’bîri yapılamaz.

Fakat bu söz O’nu tatmin etmemişti. Devamlı bu rü’yânın ta’bîrini düşünüyordu.

Bir zaman sonra ticâret maksadıyla gittiği yerde, râhip Bahîra’ya rü’yâsını anlattı. Rü’yâ Bahîra’nın çok dikkatini çekti. Bunun için Hz. Ebû Bekir’e sordu:

- Sen nerelisin?

- Kureyş’tenim.

- Tamam. Şimdi rü’yânı ta’bîr edeyim. Mekke’de, bu kavimden bir peygamber gelecek, O’nun hidâyet nûru her yere yayılacak. Sen, O hayatta iken O’nun vezîri, vefâtından sonra da Halîfesi olacaksın!..

Hz. Ebû Bekir ne yapacağını şaşırmış hâldeyken, râhip Bahîra sözlerine şöyle devam etti:

- Şimdi sen hemen memleketine dön! O’na ulaş! O’na vahiy gelmeye başladığında, git herkesten önce O’na îmân et!

Hz. Ebû Bekir bu ta’bîri kimseye anlatmadı. Peygamber efendimiz, peygamberliğini teblîğe başlayınca sordu:

- Peygamberlerin, peygamber olduklarına dâir delîlleri vardır. Senin delîlin nedir? Bunu sorarken niyeti tereddüd etmek degildi zira o tereddüd etmeden iman etti ama tıpkı hz İbrahim a.s ALLAH ım bu kemikleri nasıl dirilteceksin tekrar nasıl diri hale gelecek bunu merak ediyorum demesi gibidir..Zaten ozaman MEVLA İbrahim a.s dagın bi basşından bi tavuk diger başından da bi tavuk al ve kes ye sonra onları çagır sana gelsinler..Mucizesi gibi bi merak tandı…

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- Peygamberliğime delîl, o rü’yâdır ki, bir Yahûdî âliminden ta’bîrini istedin. O âlim, “Karışık bir rü’yâdır, i’tibâr edilmez” dedi. Sonra râhib Bahîra, doğru ta’bîr etti. Yâ Ebâ Bekr, seni Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân etmeğe da’vet ederim.

Bunun üzerine, Hz. Ebû Bekir, kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu. Zaten bir gece önce şöyle düşünmüştü:


“Baba ve dedelerimizin seçtiği din, hiç aklıma yatmıyor. Zîrâ hiçbir zarar ve fayda vermeye kâdir olmayan bir heykele tapınmak, ibâdet etmek akıllıca bir iş değildir. Bu kadar muazzam bir kâinâtın bir yaratıcısı olması lâzımdır. Fakat bunu kendi aklım ile bulmam mümkün değildir. Yarın gidip durumu Muhammed aleyhisselâma anlatayım. Bu durumu ancak O’na arz edebilirim. Zîrâ, olgun ve akıllı, doğru görüşlü, hiç yalan söylemiyen bir kimsedir. Herkes O’ndan Muhammed-ül emîn diye bahsetmektedir. O, ne yapmamı isterse ona göre hareket ederim.”

Resûlullah efendimiz de, aynı gece, Hz. Ebû Bekir’i İslâm’a da’veti düşünmüştü. Sabah olunca her ikisi de aynı düşünce ile birbirlerinin evine gitmek üzere evlerinden çıktılar. Yolda karşılaştıklarında, “Sözleşmeden birleştik” dediler..



Rasûlullah’a iman eden Ebû Bekir (r.a.) Islâm dâvetçiligine baslamis, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi Islâm’in yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanlarin bir çogu Islâm’i onun dâvetiyle kabul etmislerdir. Büyük insan büyüklere öncülük etti..



Ve yine


Hz. Ebû Bekir, yeni Müslüman olmasının aşk ve şevkiyle, Mescid-i Harâma vardığında, dayanamayıp, müşrikler tarafına dönerek seslendi:

- Bütün kâinâtın yaratıcısı olan Allahü teâlâyı bırakıp, niçin gidip, bu âciz putlara tapıyor, onlara yüz sürüyorsunuz. Gelin, Allaha ve O’nun resûlü Muhammed aleyhisselâma îmân edin!

Bunun üzerine müşrikler, hep birlikte üzerine yürüdüler. Kendisini çok fecî şekilde dövdüler. Kabîlesinden gelen ba’zı kimseler, kendisini baygın bir hâlde evine götürdüler.

Hz. Ebû Bekir, uzun bir süre kendisine gelemedi. Ayılması için yapılan bütün gayretlerden bir netîce alınamıyordu. Artık, ümitsiz bir şekilde başında beklemeye başladılar. Nihâyet akşam üstü biraz kendine gelir gibi oldu. Gözünü açar açmaz, ağzından çıkan ilk kelâm şu oldu:

- Resûlullah, ne yapıyor, O ne hâldedir? O’na birşey oldu mu?

Annesi Ümmülhayr sevinç içinde dedi ki:

- Yavrum, bir şey arzû eder misin, yiyip içmek ister misin?

- Anneciğim, ben Resûlullaha birşey oldu mu diye soruyorum. O’nun hakkında bana bilgi getirmediğin takdîrde, ne bir lokma yerim, ne de birşey içerim.

- Evlâdım, vallahi, O’nun hakkında bir bilgim yok. Onun için sana cevap veremiyorum. Sen biraz ye, kendine gel. Sonra O’nun durumunu öğrenirsin.

- Hayır anne!.. Sen Ümm-i Cemil’e git ve de ki: Oğlum Ebû Bekir, senden Resûlullahı soruyor. Acaba ne hâldedir?

Annesi de îmân etti

Annesi hemen gidip, Ümm-i Cemil’e durumu anlattı.

Daha sonra, annesi ve Ümm-i Cemil’in yardımıyla, yavaş yavaş Hz. Erkam’ın evine vardı. Peygamber efendimizi sağ sâlim görünce çok sevindi, Resûlullaha sarıldı. Artık bütün ağrılarını unutmuştu. Peygamber efendimize dedi ki:

- Yâ Resûlallah! Bu benim annem Selmâ’dır. Ona duâ etmenizi istiyorum. O da hidâyete kavuşsun!

Peygamber efendimiz duâ buyurdu. Böylece annesi de, îmân ile şereflendi ve ilk Müslümanlardan oldu.
Bütün ailesi iman etti oglu ise bedir savasından sonra iman etti…







Bu şerefli insan Mekke de çekilen sıkıntıların ardından Efendimiz İn hicretine müsade verilmesiyle kendisine eşlik edecegini ögrendiginde…



Hz. Ebû Bekir hazırlıklara başladı. Hicret için iki deve satın aldı ve o günü beklemeye başladı. Artık Mekke’de sadece; sevgili Peygamberimiz ile Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali, fakîrler, hastalar, ihtiyârlar ve müşriklerin hapse attığı mü’minler kalmıştı.

Diğer taraftan Medîneli Müslümanlar, ya’nî Ensâr, hicret eden Mekkelileri ya’nî Muhâcirleri çok iyi karşılayıp, misâfir ettiler. Aralarında kuvvetli bir birlik meydana geldi.

Resûlullah efendimiz, hicret gecesi, Allahü teâlânın emriyle evinde Hz. Ali’yi bırakıp, müşriklerin üzerine toprak saçarak uzaklaşıp, Hz. Ebû Bekir’in evine gitti. Hz. Ebû Bekir’e buyurdu ki:

- Hicret etmeme izin verildi.

Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk heyecanla sordu:

- Mübârek ayağınızın tozuna yüzümü süreyim yâ Resûlallah! Ben de beraber miyim?

Efendimiz cevap verdiler:

- Evet…

Anam-babam fedâ olsun

Hz. Ebû Bekir sevincinden ağladı. Gözyaşları arasında dedi ki:

- Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Develer hazır. Hangisini murâd ederseniz, onu kabûl buyurunuz.

- Benim olmayan deveye binmem. Ancak bedeliyle alırım.

Bu kesin emir karşısında mecbur kalan Hz. Ebû Bekir, devenin bedelini söyledi.

Hz. Ebû Bekir, Abdullah bin Üreykıt isminde, kılavuzluğu ile meşhûr olan zâtı çağırıp, yol göstermesi için ücretle tuttu ve develeri üç gün sonra Sevr dağındaki mağaraya getirmesini emretti.

Safer ayının 27’si perşembe günü, Peygamber efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk, yanlarına bir miktar yiyecek alarak yola çıktılar. İzleri belli olmasın diye parmaklarına basarak gidiyorlardı. Hz. Ebû Bekir, Resûlullahın çevresinde, ba’zan sola, ba’zan sağa, öne, arkaya gidiyordu. Peygamberimiz, niçin böyle yaptığını sorunca dedi ki:

- Etraftan gelecek bir tehlikeyi önlemek için. Eğer bir zarar gelirse önce bana gelsin. Canım yüksek zâtınıza fedâ olsun yâ Resûlallah!

- Yâ Ebâ Bekr! Başıma gelecek bir musîbetin, benim yerime, senin başına gelmiş olmasını ister misin?

- Evet yâ Resûlallah! Seni hak dinle, hak peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemîn ederim ki, gelecek bir musîbetin, senin yerine, benim başıma gelmesini isterim.

Mağara kapısı önüne geldiklerinde, Hz. Ebû Bekir dedi ki:

- Allah için yâ Resûlallah, içeri girmeyin! Ben gireyim, orada zararlı bir şey varsa, bana gelsin, mübârek zâtınıza bir keder, bir elem değmesin.

Ayağını yılan soktu

Sonra içeri girip, süpürüp temizledi. Sağında, solunda irili ufaklı birçok delikler vardı. Hırkasını parçalayıp, delikleri kapadı, fakat biri açık kaldı. Onu da ökçesi ile kapayıp, Resûlullahı içeri da’vet eyledi.

Peygamber efendimiz içeri girdi ve mübârek başını Hz. Ebû Bekir’in kucağına koyup uyudu. O zaman, Hz. Sıddîk’ın ayağını yılan soktu. Resûlullahın uyanmaması için sabredip, hiç hareket etmedi. Fakat gözyaşı Resûlullahın mübârek yüzüne damlayınca buyurdu ki:

- Ne oldu yâ Ebâ Bekr?

- Ayağım ile kapattığım delikten, bir yılan ayağımı soktu.

Resûlullah efendimiz, Ebû Bekir’in yarasına, iyi olması için mübârek ağzının yaşından sürünce, acısı hemen dindi, şifâ buldu.



Resûlullah efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk içerde iken, müşrikler, iz takip ederek mağaranın önüne geldiler. Mağaranın ağzının bir örümcek tarafından örüldüğünü ve iki güvercinin de yuva yaptığını gördüler. İz sürücü Kürz bin Alkama dedi ki:

- İşte burada iz kesildi.

Müşrikler dediler ki:

- Eğer, onlar buraya girmiş olsalardı, kapının üzerindeki örümcek ağının yırtılmış olması lâzım gelirdi. Bu örümcek, ağını, Muhammed doğmadan önce örmüştür.
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
İçeri bakmadan geri döndüler

Müşrikler kapı önünde münâkaşa ederken, içeride Hz. Ebû Bekir endişeye kapıldı.Onun endişesi kendisi degil Efendimize bişey olmadıydı. Kâinâtın sultânı efendimiz buyurdu ki:

- Yâ Ebâ Bekir! Üzülme! Şüphesiz Allahü teâlâ bizimledir.Buyurdular ve ayette RABBÜL alemin



Siz O’na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O’na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O’nu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: “Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.” Böylece Allah O’na ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, O’nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkara edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah’ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40)





Evet Rab bimiz onları korudugunu ve Habib ine yardım ettigini beyan ediyor..

.



Hz. Ebû Bekir, hazerde ve seferde Resûlullahtan hiç ayrılmadı. Ona her zaman arkadaşlık etti. Her zaman, malını, canını fedâ etmeye hazır hâlde yanında beklerdi…Rasûlullah ile birlikte bizzat çarpıştığı savaşlarda (Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te) Ebû Bekir de yer aldı. O, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu. Rasûlullah’ın bizzat idare ettiği harplere gazve denir. Ebû Bekir, bu sözü geçen büyük savaşlardan başka, otuzdan fazla gazveye katılmıştır



Öyle yakın oldularki öyle bi arkadaşlıkları olduki..RAB bül alemin mirac günü Efendimizi katında bi yere aldıgı gün Efendimize bi nida geldi Gel ya Muhammed



bu nidayı duyan Efendimiz Ya Eba Bekir sen ne yapıyorsun burda diye cevap verdi ve ses Ey Habib im o burda yok lakin ben dostuma onun dostunun sesiyle cevap vermek istedimki seni ürkütmek istemedim.. Buyurdu..Ve yine O güzel insana Efendimiz bir yüzük hediye ettiler yüzügün üstünde LA İLAHE İLLALLAH yazıyordu…



Hz ebu Bekir orya MUHAMMEDER RASULULLAH yazdırdı..Ve sonra bi baktıki yüzügün üstünde Sıddık HABİBULLAH da yazıyor bunu Efendimize anlatınca SULTANIMIZ buyurduki,Sen benim ismimi ALLAH tan ayırmadın ALLAH tan senin ismini benden ayırmadı..İşte İlahi takdirin cilvesi ALLAH cc onların arasına büyük bi sevgi koymuştu..





Evet bu öyle bisevgiydiki degerli insan her anıyla Efendimiz in yanındaydı öyleki Efendim tuvalette bile aklımdan gönlümden çıkmıyorsunuz diyerek Efendimizi gülümsetmiştir..Bu sevda başka bi sevda idi varı yoğu sadece ve sadece ALLAH ve RAsUL ü idi





Ve Efendimiz… (s.a.v)’in “ Kim cehennemden azad edilmiş birine bakmak isterse Ebu Bekir’e baksın..Buyurmuş ve onu Ebu Bekir cennettedir..Diye müjdelemiştir..Aşereyi mübeşşirenin ilki olmuştur…







Hadis şerifte..

Efendimiz hz. ebu bekr hakkında şöyle buyurdu, Bir peygamber olmak müstesna , güneş, ebu Bekr r.a.’ dan daha faziletli bir kimse üzerine ne doğmuş, ne batmıştır, buyurdular.



Yine Hz. Aişe validemiz babası hakkında şu enfes tabiri kullanır: “Babam gözü yaşlı, gönlü hüzünlü,merhamet dolu sesi zayıf biri idi.”





Ebu Saîd’in (r.a.) anlattığına göre:

Resulüllah (a.s.) minbere oturdu ve: “Bir kul ki yüce Allah onu, dünyanın nimetlerinden vermek ile kendi nezdinde olanlar arasında muhayyer bıraktı. O da Allah nezdindekini seçti” buyurdu. Bu söz üzerine Ebu Bekr ağladı da ağladı: Atalarımız ve analarımız sana feda olsun! dedi. Ravi der ki: İşte Allah Resulü, o muhayyer kılınan kul imiş, Ebu Bekr onu hepimizden iyi biliyordu. Hemen onu anlamıştı ve aglamıştı.. Sahih-i Müslim’deki hadis numarası: 4390





Mescidde otururlar iken ihlas süresini okuyordu ve dayanamadı içi taştı haykıra haykıra okumaya başladı bu samimi okumanın içine sıgmadıgını beyan eden Efendimiz ona işte cennet vacip oldu buyurdu..





Okadar içli ve samimi biriydiki şair ne diyor…



Anlatılmıyor senin içindeki sevdan

Sığmıyacagını bile bile doldurmak istiyorum seni boşluga

Tarihe yazmak isterdim senin bir damla gözyaşını

Ve perçinleri vurarak altın sayfalarına

Ama biliyordumki sıgmıyakcatın seni güneş gibi misali sunsamda aleme

Anladımki senin eşşiz sevdan yazılmaz bu kaleme







Evet ne güzel izah ediyor Sıgmaz bu sevda tarihe de tarifede sıgacak bişey degil onu kainatın Sultanı sevmiş bagrına basmış bedir savasında evet..







Bedir savaşında bir ara, İslâm askeri zorlanmaya başladı. Bunun üzerine, Peygamber efendimiz, Sa’d ve Sa’îd hazretlerini gönderdi. Sonra Hz. Ebû Zer’i gönderdi. Daha sonra da Hz. Ömer’i gönderdi. Bir saat geçtiği hâlde, zorlanma devam ediyordu. Bunu gören, Hz. Ebû Bekir, kılıcını çekip atına binmek isteyince, Peygamber efendimiz elinden tutup buyurdu:

- Yanımdan ayrılma yâ Ebâ Bekr! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı, senin mübârek yüzünü görmekle hafifliyor. Seninle kalbim kuvvetleniyor.



bunun üzerine Hz ebu Bekir i sıddık ağlıyor. Peygamber efendimiz, Hz. Ebû Bekir’i ağlarken görünce buyurdu ki:

- Yâ Ebâ Bekir, ağlama! Arkadaşlığı ve malı, bana, senden daha bereketli daha hayırlı olanı yoktur.Seni ağlarken görmek banada ağır geliyor..



Bu kadar yüce bir dost bu kadar mühim bir insan öyle büyük bi iman sahibi ki,,Hz. Ebû Bekir’in îmânı

Hz. Ebû Bekir, diline hâkim olmak, lüzûmsuz hiçbir şey konuşmamak için mübârek ağzına taş koyardı. Mecbûr kalmadıkça aslâ dünya kelâmı konuşmazdı. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Ebû Bekir’in îmânı, bütün mü’minlerin îmânı ile tartılsa, Ebû Bekir’in îmânı ağır gelir.)





Ve gene Efendimiz sorarlar..



sahabilerine sorar, bu gün sizden kim oruçlu? hz. ebu bekr ben.. diye evap verir.



bu gün sizden kim bir cenazeyi takip etti? ben..



bu gün sizden kim bir fakiri doyurdu ? ben..



bu gün sizden kim bir hastayı ziyaret etti? ben..



bütün faziletler , aynı günde toplananlarla beraber, hz. ebu bekr’e bağlı .. hazreti ömere sorarsanız hiç bir hayır yokturki, onda en ileri, hazreti ebu bekr olmasın…

ömrünce ağladı , titredi, korktu , düşündü, ürperdi, içlendi ve acıdı.





Ve hz Ebu Bekir..

Yarın ahirette vücudumu o kadar büyültki, cehennemini ben doldurayım, başkasına yer kalmasın

,

bütün kulların hesabına ben yanayım.’ dedi: işte böylesine merhamet dolu bir insan..





Ebu Bekir, insanların en üstünüdür. Yalnız Peygamber değildir.) [Deylemi]



(Ebu Bekir i sevmek ve ona şükretmek her mümine vaciptir.) [Deylemi]



(Allahü teâlâ, Ebu Bekir e Sıddık ismini verdi.) [Deylemi]



(Kıyamette, Ebu Bekir den başka herkese hesap sorulur.) [Hatib]



(Ebu Bekir in imanı, herkesin imanları toplamı ile tartılsa, hepsinden ağır gelir.) [M.Ç.Güzin]



(Göğsümdeki marifetlerin, bilgilerin hepsini, Ebu Bekir in göğsüne akıttım.) [Reddi revafıd]



(Her Peygamberin halili vardır. Benim halilim Ebu Bekir dir.) [Deylemi]



(Cebrail bana geldi. Elimden tuttu. Ümmetimden birinin, Cennet kapısından içeri girdiğini, bana gösterdi. Ebu Bekir dedi ki, (Ya Resulallah! Orada, seninle beraber olmak isterim). Ya Eba Bekir! Ümmetim içinden Cennete en önce sen gireceksin, buyurdu.) [Tirmizi]



Sevgi, bağlılık çok oldukça, faydalanmak da o kadar çok olur. Bunun içindir ki, Hazret-i Ebu Bekir bütün Eshabın en üstünü oldu. Resulullaha bağlılığı da, herkesten çok idi. (Ebu Bekir in üstünlüğü, namaz ve orucunun çokluğu ile değil, onun kalbinde bulunan bir şey iledir) hadis-i şerifinde bildirilen şey, Resulullahın sevgisidir. (İ. Gazali)





Sevgili Peygamberimiz “şehidliğin” üstünlüklerini anlatıyorlardı. Buyurdular ki:

(Kıyamet gününde şehidler, “Mahşer Yerine” gelirken; orada bulunan Peygamberler ayağa kalkarlar.. Onlar; çocukları, akraba ve dostlarından 70.000 kişiye şefaat ederler (Cehennemden kurtarırlar)….)

Bu sözleri işiten “Nevfel” ismindeki sahabe, iki oğlu ile hanımını oraya getirdi.

- Yâ Resûlallah! Bir dua etmek istiyorum. Siz de “amin” der misiniz? diye sordu.

Peygamber Efendimiz kabul ettiler. Bunun üzerine Nevfel:

- Yâ Rabbi, Nevfel kuluna, “şehidlik” nasib eyle!.. duasında bulundu.

Hazret-i Ali’nin bildirdiğine göre; ilk Gazâ’da (savaşda) Nevfel, gerçekten şehid oldu…

Gazadan sonra Allahın Resulü ve arkadaşları Medine’ye dönüyorlardı.

Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar, karşılamaya çıktılar. Hepsi sevinç içindeydiler.

Nevfel’in hanımı, çocukları ve ihtiyar annesi karşılacılar arasındaydı.

- Gazanız mübarek olsun Yâ Resûlallah Nevfel’in hali nicedir?… diye sordular.

Merhametli “Efendimizin” gözleri nemlendi. Şehidlik haberini vermeğe mübarek kalbleri dayanamadı. Elleriyle arka tarafı işaret buyurup, geçtiler..

Arkadan Hazret-i Ali geliyordu. Nevfel’in yakınları, O’na sordular… “Allahın Arslanı” yanında yürüyen Hazret-i Ammar’a:

- Şehidlik haberini ben de veremiyeceğim. Yürü gidelim dedi.

Eliyle arka tarafı işaret etti.

Sonra Hazret-i Ömer geliyordu. “Büyük” Ömer de, aynı şekilde hareket etmek zorunda kaldı…

Daha sonraki Hazret-i Osman da başka türlü yapamadı. Eliyle, arka tarafı işaret edip, geçti…

En sonra gelen Ebu Bekir hazretleriydi. Yanında “Muaz bin Cebel” bulunuyordu. Geride Hazreti Zübeyr’ den başka kimse kalmamıştı.

Nevfel’in yakınları son ümitle, Sevgili Peygamberimizin en aziz arkadaşına yaklaştılar. Aynı şeyleri sordular.

Hazret-i Ebu Bekir kendi kendine düşündü:

“- Yâ Rabbim… Ne kadar zor durumdayım. Eğer doğru söylersem, mahzun kalbleri, daha fazla üzmüş olacağım. Bunu yapmaktan, Sevgili Peygamberimiz bile çekindiler… O’na nasıl, aykırı davranabilirim. Fakat yalan da söyleyemem.

Sen bana öyle bir şey ilham et ki, bu gariblerin yüreği, daha fazla yanmasın Allahım”…

Peygamber Efendimizin doğru sözlü dostu “Sıddîk,” bütün kalbiyle,

- Yâ Allah..! Ya Nevfel…! diye “Ah” çekerek inledi.

İşte o sırada, yaydan fırlamış ok gibi “bir atlı” yıldırım hızıyla yanlarına yetişti.

- Buyur Yâ “Sıddîk”… Beni mi çağırdın. Ey Allah Resulünün sevgilisi? diye sordu. Bu atlı Nevfel’den başkası değildi.

Bütün Eshâb-ı kiram, hayrette kaldılar.

Sonra Cebrail aleyhisselâm geldi Peygamber Efendimize şunları söyledi.

-Yâ Resûlallah… Hak teâlânın selamı var…

(Eğer “Peygamberin Mağara Arkadaşı” Sıddîk, bir kere daha “ALLAH” deseydi; “Yüceliğim” hakkı için, bütün şehidleri diriltirdim. Çünkü, Ebu Bekir adlı kulum; cahiliye devrinde “İslâmiyetten önce bile, hiç yalan söylememiştir” buyurdu.

Ebu Bekir’in yalancı çıkarılmaması için, Nevfel’i Cenâb-ı Hak diriltti… Nevfel bundan sonra, nice yıllar daha yaşadı.

Nihayet duası kabul olundu. “Yemame” çenginde şehidlik şerbetini içti.



ALLAH cc sevgilisinin sevgilisi olan bu yüce insan ın hakkında şu ayetleri indirmiştir…



****Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.zümer 9

Evet o kutlu insan gecelerini secde ederek ALLAH diyerek kıyama durarak geçiriyordu..Öyleki seccasini aglaya aglaya ıslatıyor ve ALLAH ım zelil kulun iflas etmiş kulun mazlumun senin kapında diye inliyordu..Kıyama durdugunda gözlerininden akan acının aşkın muhabbetin engeleine takılıyor..



Ve hıçkırıklara bogulup süreleri bile okumakta zorlanıyordu..İşte müthiş aşk İlahi sevda yüregini sarmış ve onu yatırmıyordu onu uyutmuyordu içindeki serzenişler içinde kopan fırtına ALLAH ın aşkı Habib inin aşkı bu kutlu insanı derinden yaralıyordu…Rükü edince gözyaşları dizlerine düşüyordu..



Öyleki tekrar kıyama durmak bile tekrar dogrulmak bile zor geliyordu..Secdeye gittiginde..ALLAH ım ben sana layık kul degilim ben aciz ben fakir ben garip inim diyordu ve tevazuda topraktan bile öte bir tevazu gösteriyordu…. ve yüce ALLAH cc



İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15

diye buyuruyordu…

ve yine bu mümtaz bu mücevher insan için..



Hadîd sûresinde meâlen buyuruldu ki:

(Mekke-i mükerremenin fethinden önce, malını veren ve cihâd eden kimseye, fetihten sonra malını dağıtan ve cihâd edenden daha büyük derece vardır. Allahü teâlâ hepsine Cenneti va’detti.)
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Hadis i şeriflerde..



* Amr bin As diyor ki: “ Hazreti Peygamber beni Zat-ı Selasil gazasına giden beni orduya memur etmişti. Geldiğimiz zaman Resul-i Ekrem’i gördüm, ona ‘en çok sendiğin kimdir?’ dedim. Resulullah, Aişe, dedi. Erkeklerden en çok sevdiğin kimdir diye sordum. Resul-i Ekrem, Aişe’nin babası dedi. Sonra kimdir, dedim. Ömer dedi.sonra başkalarını saydı. amr bin sonradan iman ettigi için belki bana sevgide sıra gelmez diye düşündü e sormaktan vaz geçti halbuki o kendini ilklerden zanıyordu:)” ( Buhari, 4. cilt, s. 192, İstanbul matbaası)



* “Dünyada hiçbir kimsenin malı benim için Ebu Bekir’in malı kadar yararlı olmamıştır.” (Buhari, Menakib-i Ebi Bekir)



* Herkeste iyiliklerimin karşılığı vardır, Ebû Bekir hariç- Müslim Fezailü’s Sahabe; 2, Tirmizi: Menakıb: 15



*Enes bin Malik rivayet ediyor: ‘Resulullah (s.a.v) Hira Dağı üzerindeydi.bir ara dağ şiddetle sarsıldı. Peygamber efendimiz (s.a.v) ‘Sakin ol! Senin üzerinde bir peygamber, bir sıddık ve bir de şehit vardır.’ buyurdu. O sırada dağda, Peygamber efendimiz (s.a.v), Ebu Bekir, Ömer, Osman bulunuyordu..Hira dagı üstümde bu kadar kıymetli insanlar varken ben nasıl çoşman demişti…

*“Ümmetimden cennete girecek ilk insan hiç şüphe yok ki Ebû Bekir’dir.”( Müslim, Salât, 152; Ebû Davud, Sünnet, 8.)



Mekke´nin fethinden sonra İslâm´ı kabul edenler arasında Hz. Ebû Bekir´in babası Ebû Kuhâfe de bulunuyordu. Yaşı sekseni aşmış, âmâ bir kişi olan Ebû Kuhâfe, Hz. Peygamber´in huzurunda hidayete ermekte geç kalmışlığını telâfi edercesine aşkla kelimei şehadet getiriyordu.



Bu esnada sevinmesi gereken “Sıddıyk” (yürekten tasdik edip, sorgusuz sualsiz bağlanan) lakaplı Ebû Bekir ağlıyordu. Fakat bu ağlayış bir sevinç ağlayışı değil üzüntü ağlayışıydı. Bu, meclisteki herkesin hayretine sebep olmuştu. Sordular :



- Ey Ebû Bekir, neden sevinilecek bir günde gözyaşı döküyorsun? Cevap verdi :



- Allah´ın Resulünün en büyük arzusu amcası Ebû Talibin müslüman olmasıydı. Fakat bu dileği bir türlü gerçekleşmedi. Ben isterdim ki şu anda benim babamın yerinde şehadet getiren Ebû Talib olsun, babamın Müslüman olmasından dolayı benim gönlüm hoşnud olacağına, amcasının Müslüman olmasından dolayı Allah Rasûlünün gönlü hoşnud olsun. İşte bu olmadığı için ağlıyorum.



Ayette..



Takvâ yolunda en ileri olan cehennemden korunacaktır. O malını verip temize çıktı. Ona göre sırf verdiğinden dolayı mükâfata layık kimse yoktur. Bu sebeple o, verdiğini yüce rabbinin hoşnutluğunu kazanmak için verir.”(Leyl 92/17-21





Hz.Ömer(r.a) anlatıyor: “Yarışırdım onunla, hep beni geçerdi. Onu geçmek
hiç mümkün olmadı. Birgün Allah Resulü buyuruyorlardı ki “Bişeyler getirin
fakirler için”, “Harbe çıkılacak bişeyler getirin” diyordu. Ben evimdeki herşeyin
yarısını getirmiştim Allah Resulunün yanına oturdum kendimce diyordumki “kimse
benim kadar getiremeyecek”


Sonra baktım Ebubekir(r.a) geliyor develerini getirdiğinde gördükki evindeki
mutfağının eşyasına kadar getirmişti. Allah resulu develere baktı buyurdular ki:
“Sıddik çoluk çocuğuna ne bıraktın?” Hz.Ebubekir “Onlara Allah ve Resulunden
başka hiçbirşey bırakmadım. Onlara allah ve resulu yeter” diyordu Sonra Allah


Resulu buyurdularki “Bak, Cebrail (a.s)geldi Sıddik. Allah (c.c.) diyorki: Ben Ebubekir den
razıyım. Ebubekir benden razımı dır? diye soruyor” Hz.Ebubekir(r.a) ağladı ve
kalktı etrafında dönmeye başladı.”



Zaten ayeti kerimede Rab bimiz buyurduya

9/21- Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler.

9/22- Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah, büyük mükafat Katında olandır



Evet işte kuluna ben senden razıyım sen benden razımısın diye soran Rab bimiz onun içinde onların yolunda olanlar içinde bu kesintisiz hayatı lutf ediyor aman kaçırmıyalım treni

geldi bu tren şimdi burda.. Bin hemen kalma darda..Sıddıklar can verdi bu uğurda..Ölüm var en baş ve sonunda…
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Ya RASULALLAH kıyamet ne zaman kopacak dedi Efendimiz ne hazırladın buyurdu..arabi de pek bi amelim yok ama ALLAH ve RASÜL ünü çok seviyorum deyince ..Efendimiz kişi sevdigiyle beraber dir buyurdular…İşte kimi seversen onunlasın…Sıddıkları sevenler onlarla beraber olacaklar…



Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar?(nisa..69)

Rasulüllah (sav) her gün akşam ve sabah unun evine gider onunla ve arkadaşlarıyla sohbet ederdi.

Mekke’de zayıf kabilelerden de Müslüman olanlar vardı. Bunlar içindeBilal kızgın kumlar üzerine yatırılır, göğsünün üzerine taşlar konurve o halde bırakılırdı. Habbab bin Eret yanmış kömürler üzerine yatırılırdı.

Ammar bayılıncaya kadar dövülürdü. Ebu Fukeyheni’nin ayağına bir iptakılır kumlar ve çakıllar üzerinde sürüklenirdi. Lübeyne müthiş dayaklar altında kıvranırdı.

Züneyre ise türlü türlü işkencelere maruzkalırdı. Nehdiye’nin Müslüman olmak yüzünden çekmediği kalmazdı. ÜmmüAbisi de onlardan biri idi. Hz. Ebubekir hatırı sayılır bir tüccar ve büyükbir servet sahibiydi. Onun unutulmaz hizmetlerinden birisi de işkence altındakiesir Müslümanları satın alıp azat etmesidir.Ya bu Din nerelerden geçti geldi..



Dünyada sevdirilen üç şey

Peygamber efendimiz buyurdular ki:

Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: güzel koku, helal nisa, gözümnuru olan namaz

Hz. Ebubekir ise bana üç şey sevdirildi ya rasulullah:senin yüzünebakmak

kızımın Rasulullahın zevcesi olması, senin yolunda mal harcamak



Birkeresinde ..Müşrikler necisler hz Ebu Bekir e mescidi haram ile mescidi aksanın arası kaç günlük yoldur diye sormuşlar da buyurmuşki en az 1 bunu duyan müşrikler..Tamam sen akıllısın bak senin Efendin orya bi gecede gittigini söylüyor..Ne dersin dedi hiç tereddüd etmeden o böyle bişey buyurduysa tabiki dogru buyurmuştur..anında gittim geldim desede dogru der..Diyerek onların agzının payını vermiştir…. Bu sözünden sonra Ebu Bekir’e; ihlâslı, asla yalan söylemeyen, özü doğru, itikadında şüphe olmayan anlamında, “Sıddık” lâkabı verildi. Kur’an tâbiriyle, “O, ne iyi arkadaştı ” (en-Nisâ, 4/69





Evet RASULULLAH a öyle b i baglıydıki tarifi yoktu hayatı böyunca onunla oldu son anına kadar büyük övgüler aldı



* Hz.Aişe validemiz babası hakkında şöyle der: “Resulullah vefat ettiğinde, babamın karşılaştığı zorluklar, sağlam dağlara yüklenseydi onları paramparça ederdi. Allah’a yemin ederim ki, babam insanların ihtilafa düştükleri her konuyu İslam’daki değer ve ilgisine göre en süratli bir biçimde çözdü.”





Dostunun Dünyasını terk ettigi haberini aldıgında Sanki dünya üstüne çökmüştü içi içine sığmaz olmuştu ve Efendimiz in cenazesinin başına gelerek Ey Gönlümün gülü nur cemalin ne güzel dirin gibi diri olmayan halinde güzel demiş ve son kez dostuna sarılmıştı…



Ve sahabeleri teskin etmek içinde konuşma yapmış kısaca ALLAH ın Habibi RAB bisine gitmiştir..ama RAB bimiz hay dır bakidir..

Diyerek onları sakinleştirmiş ve yeni bi döneme başlamıştır..





Efendimiz in Dünyayı terkinden sonra halifelik makamına ermiş ve Müminlerin ilk emiri olmuştur.Efendimiz onun kendisinden sonra lider olacağını işaret etmişlerdir..Nitekim hastalıgında namaz kıldırma görevini ona vererek bunu ima etmiştir..Zaten sahabelerin en büyük delil kabul ettigide budur..





Ve akabinde de Güneş bir Peygamber müstesna ondan daha hayırsının üzerine doğmıyacaktır..Buyurarak onun kendisinden sonra lider olması gerektiginide ima etmiştir..Bir digerr övgüde ümmetimin en hayırlısı Ebu Bekir’dir ra sonra Ömer gelir buyurmuşlardır.. Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kisa bir müddet sürmüştür..LAkin

* Hz. Ebubekir hakkında müstakil bir eser keleme alan Seyyid Süleyman Nedvi diyor ki; “Hiçbir İslam reisi Hz. Ebubekir’in reisliği sırasında kazandığı başarılara denk işler başaramamıştır.” Hz. Ebubekir-s:169
*

Kısa ve yorucu bi halifelik dönemi geçirmiş bir çok başarılara imza atmış bir çok isyanı anında bastırmış zekat vermeyen ve namazı terk edenlere karşı savas açmış ve bütün İslam kurallarını yerine oturtmuştur..öyleki kendinden sonra halife olan hz Ömer şunu demiştir..



* Hz. Ömer diyor ki: “ O halifeliği döneminde insanları İslam prensiplerine o derece alıştırmıştır ki, ben yönetimi ele aldığım zaman hiçbir güçlükle karşılaşmadım.” (Kenz’ul Ummal 3, 300)
*

Müminlerin her türlü huzurunu güvenligini saglamış her anını onların huzuru için adamış bir Güneş misali kıymetli baş tacı bi sultandır…



Derdi hep Din i mübin İslam dı her alanda İslam gayreti içinde idi hiçbir zaman İslam haricinde bi iş yapmış degildi..

Dünyadan tamamen yüz çeviren bu kutlu aziz insan kanaatkar ve devamlı tefekkür içinde olan birisiydi ..Merhameti okadar geniştiki okadar acıyan birisi idiki

günahkarların üzerine elbisesini serer ve ALLAH ım gizlenecek yerleridi yok der olar için af isterdi…



* Yine Hz. Ömer bir yerde şöyle der: “Ebu Bekir’in bir gecelik veya bir saatlik ameline karşılık bütün ömrüm boyunca yaptığım ibadetime değişirim.” (Efendimizle hicreti ve mağarada geçirdikleri geceyi kastetmiştir.)





Hz. Ebubekir (R.A.) söyle buyurur. “Allah (C.C)’a ibadet etmenin tadina varayim diye müslüman oldugumdan beri doyasiya yemedim. Allah’a kavusmak sevki ile kanasiya içmedim.



Çünkü, çok yemek, az ibadete sebep olur, insan çok yiyince vücudu agirlasir, gözkapaklarina agirlik çöker, azalar gevser. Böyle bir kimsenin elinden, kendini ne kadar zorlarsa zorlasin, uykudan baska bir sey gelmez, cöplüge atilmis bir les gibi olur”
Minhacil - Abidin´de böyle denilmistir.



Halife iken ALLAH ın emirlerini tam yerine getirmişti..Öyleki bi gün zina yapılıyor.. diye ihbar aldı..ve kapıya gitti kapıyı vurdu içerde iki kişinin zina yaptıgı sabit olmuştu ve o anda Eline kılıcını aldı..Kendisine lamba tutan a işigi söndür belki içerdeki oglumdur..Onu görücek olursam babalık sevgim ALLAH ın ayetlerine karşı üstün olmasında oglumda olsa hiç kılım kıpırdamasın ve onu ikiye böleyim..Buyurdu..



Sahabenin Ebu bekir ciger pişirdi demesi ciger pişirdi demesi oysa onun cigerleri yanıyordu…



7 dişi ağırmış ve bikere bu durumu anlatmamış en sonunda bu olayı Cebrail a.s gelip Efendimize anlatmıştı





Tefekkür Sahibi

Hz. Ebû Bekir Efendimiz (r.a) takvâsının olgunluğu ve Allah sevgisinin çokluğundan dolayı yüce Allah’a çok yalvarırdı. O, tefekkürü bol ve ağlaması çok olan büyük bir sahâbiydi.

Sevgili Peygamberimiz’in hanımı olan kızı Âişe validemiz (r.a), onun hakkında şöyle diyor:

“Ebû Bekir (r.a) yüreği yufka bir kişiydi. Ne zaman Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler okusa, göz yaşlarını tutamazdı.”

Bir defasında kendisine içinde bal bulunan bir su kâsesi sunuldu. Verilen bal şerbetine baktı; ağladı, ağladı… Etrafındakileri de ağlattı. Bir ara sustu. Yanındakiler de sustu. Bir müddet sonra Hz. Ebû Bekir Efendimiz (r.a) yine ağlamaya başladı. Bir türlü göz yaşlarına hâkim olamıyordu. O ağlayınca yanındakiler de ağlıyordu. İnsanlara mânevî coşku (vecd) hali gelmişti. Hz. Ebû Bekir Efendimiz (r.a) kendinden geçti ve bayıldı.

Bir süre sonra kendine gelince, yüzünü örtüsüne sildi. Etrafındakiler şöyle dedi:

“Seni bu kadar heyecanlandıran neydi? Hepimiz senin öldüğünü düşündük!…” Onlara şöyle dedi:

“Bir gün ben, Allah Resûlü Muhammed Mustafa Efendimiz’le (s.a.v) birlikteydim. Efendimiz (s.a.v) bir şeyi eliyle kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyor ve, ‘Benden uzak dur!… Benden uzak dur!…’ diyordu. Ama onun ne olduğunu göremiyordum. Yanında ise hiç kimse yoktu. Daha sonra bu durumu kendisine sordum, bana şöyle buyurdu:

‘Dünya ve içindekiler bir şekle bürünüp bana göründü. Onu azarlayıp kendimden uzaklaştırdım. Ama o bana şöyle dedi: Sen benden kurtuldun, fakat senden sonra gelecek olan ümmetin bu dünyalık zevklerden kurtulamayacak.’

İşte ben, o bal şerbetini görünce, dünyalık bir zevke tamah ettiğimi düşündüm. Korktum ve ağladım.”(Bezzâr, el-Müsned, nr. 3618; Heysemî ez-Zevâid, 10/254.)



Yediklerinin ve içtiklerinin helâl olup olmamasına çok dikkat ederdi. Eğer şüpheli bir lokma ağzına götürmüş olsa, haram olduğunu anladığı esnada onu derhal çıkarırdı.

Bir gün Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) hizmetçisi, kendisine yemek getirmişti. Yemeğe başlayınca, hizmetçisi, “Efendim, daha önce sofraya her getirdiğim yemeği nereden, nasıl hazırladığımı soruyordunuz. Bugün hiç sormadınız” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.), “Açlık onu sormamı bana unutturdu” dedi.

Ardından hizmetçisine, “Peki bunları nereden getirdin?” diye sordu. Hizmetçisi, “Efendim, ben müslüman olmadan önce sihir yapardım. Biri bana sihir yapmam karşılığında yemek vaad etmişti. Onlar, şimdi düğün yapıyorlar, bana da yemek ikram ettiler” dedi. Hz. Ebû Bekir Efendimiz (r.a), “Bu, sihir karşılığında verilen bir yemek mi?” diye sordu ve istifra etti. Yanındakiler, “Ey Ebû Bekir! Bu haram değil, hırsızlık hiç değil. Bir lokma için niçin kendine bu kadar ıstırap ediyorsun?” dediler. Hz. Ebû Bekir (r.a) şöyle dedi:

“Eğer canım çıkma pahasına da olsa bu lokmayı çıkartırım. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v), ‘Haram yiyen her ceset, cehenneme daha lâyıktır ve yakındır’(Taberânî, el-Kebîr, nr. 5759;

 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
SÖZLERİNDEN SEÇMELER

* Hayır işlerinde acele edin, çünkü arkanızdan acele gelen eceliniz var.

* Amelin sırrı sabırdır.

* Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir.

*Kim Allah’ın rızası kazanmak uğruna nefsini azarlarsa Allah o kimseyi kendi azarlamasından emin kılar.

*Sana yol göstermek isteyenden durumunu gizleme, aksi takdirde kendini aldatırsın.

*Akrabalar arasında düşmanlık ormandaki ateş gibidir.

*Veciz konuşmanın sırrı boş konuşmayı terk etmektedir.

*Dünya müminin pazarıdır. Gece ile gündüz sermayesi, güzel ameller ticaret malları, cennet kazançları, cehennem ise zararlarıdır.

* Sırrın senin kanındır, onu akıtma.

*Allah’ın varlığını idrak etmekten aciz olduğunu anlamak O’nu hakiki idraktir.

*Umutlarınız yok olup kötü amellerinizle baş başa kalmadan önce ömrünüzü düzeltin.

*Bir toplum Allah yolunda cihadı bırakırsa, Allah o toplumu alçaltır.

*Sabırda bela sabırsızlıkta yarar yoktur.

*Ölüm, ahiret belalarının hepsinden kolay, dünya belalarının hepsinden zordur.

*Bilir misiniz cezası en çabuk gelen günah hangisidir?; azgınlık, ana baba ve akrabalarla ilişkisini kesmektir.

* Allah’a en itaatkar insan günahına en çok düşman olandır.

* Her şeyde tehdit savurma, aksi takdirde heybetin gönüllerde silinir.

*Ne söylediğini ve nerede söylediğini iyi düşünün





FAZiLETE ERMENİN BEŞ ESASI

Kendisine bu fazîlete nasıl erdiği sorulduğunda verdiği cevap, tasavvufî telakkîdeki ruhî yükseliş, ahlakî olgunluk ve manevî kemale erişin esaslarını oluşturmaktadır. Buyurur ki:

- Bu fazîlete beş şeyle erdim:

1. İnsanları iki grup olarak gördüm. Bunlardan bir grubu talib-i dünyadır; dünyanın peşinden koşmaktadır. Bir grubu da talib-i ukbadır; ahiret endişesi taşımaktadır. Ben ise ne talib-i dünya, ne de talib-i ukba oldum. Talib-i Mevla olmayı tercih ettim. Rabbımın rızasına ermeyi herşeyin üstünde tuttum.

2. Müslüman olduğum günden beri ma’rifet-i ilahiyye ile meşguliyetin ve onun bana verdiği hazz sebebiyle dünya nimetlerine meyletmedim ve doyasıya yemek yemedim. ..

3. Yüce yaratıcımın muhabbetinin bana verdiği manevî zevk sebebiyle, aşk hararetini söndürmemek için kanasıya su içmedim.

4. Dünya ameliyle ahiret ameli karşılaştığında daima ahiret amelini dünya ameline tercih ettim.

5. Rasülullah (s.a.)’in sohbetine çok sıkı bir şekilde devam ettim. Daima O’ nunla birlikte bulunmaya gayret ettim. Hicrette arkadaşı, mağarada yoldaşı ve daima sırdaşı oldum.

Hz. Ebû Bekir’in bu cevabında adeta tasavvufi eğitimin gayesi ve temel esasları anlatılıyor. Ki onlar da rıza-i Barîye ermek; zühd yani dünyaya değer vermemek; yemeyi, içmeyi uykuyu azaltıp Cenab-ı Hakk’ı unutmamak ve Allah rasûlü ile sohbet..





Bazı Özellikleri :

* Karakteri; yumuşak huyluluk, çok düşünüp az konuşması, ve tevazuyla belirgindi.

* Cahiliye döneminde diyet ve borç işlerinde hakem olurdu.

* Yine o dönemde de putlardan yüz çevirmiş bir hanifti.

* Müslüman olmadan önce de bir damla içki içmemiştir.

* Araplar arasında neseb ilmini ve Arap tarihini en iyi bilenlerdendi.

* Kendi kavmi içinde rüya tabirini en iyi bilenlerdendi.

* Peygamber efendimiz (s.a.v)’in vereceği kararlarda ilk istişareye başvurduğu kişilerdendi.

* Hafızası çok kuvvetliydi.

* Çok iyi bir hatipti.

* Kumaş ticaretiyle uğraşırdı. Halifeliği döneminde bile bu mesleğini bırakmamıştı.

* Peygamberlikten önce de Efendimiz’e (s.a.v) çok yakındı. Bu konuda Ümmü Seleme validemiz şunu der:’Sanki ikiz kardeştiler’

* Peygamber efendimiz (s.a.v) bir şeye üzülse, Hz. Ebubekir’i görse hemen üzüntüsü geçerdi.

* Arap kabileleri tarihine vukufu son derece mükemmeldi. Hatta Suyuti’ye göre bu konuda onunla karşılaştırılacak kimse yoktur
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt