Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Rabbim ona layık olmayı, onu sevmeyi, anlamayı ve yaşamayı her kula nasip etsin (1 Kullanıcı)

SoLDeRmaN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Tem 2007
Mesajlar
25
Tepki puanı
0
Puanları
0
Rabbim ona layık olmayı, onu sevmeyi, anlamayı ve yaşamayı her kula nasip etsin

Vahyi almaya başladığında Allah Rasulü'nün saçları, belli belirsiz birkaç ak tel dışında simsiyahtı. Fakat 47'sine geldiğinde orantı tersine dönmüştü. Hz. Ebubekir bir keresinde "Saçların (tez) ağardı Ya Rasulallah!" demişti de, o "Saçlarımı Hud, Vakıa, Murselat, Amme yetesaelun ve İze'ş-şemsu kuvvirat sureleri ağarttı" demişti.
Onu anlamak, biraz da onun belini ikiye büken, saçlarını ağartan şeyi anlamaktır.
Onun "insan" diye bir derdi vardı. Bu öyle bir dertti ki, Kur'an onu şöyle uyarmak durumunda kalacaktı: "Mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!" Benzer bir ifade, Kehf suresinde, farklı bir ibareyle gelecekti: "Demek sen kalkıp eğer onlar bu hitaba inanmazlarsa, onların tepkilerine gücenip kendini helak edeceksin?"
İlahi denetim altındaydı. En ücra yerinden denetleniyordu. Hayatın tüm sıkıntılarıyla, bu ilahi denetim ve gözetim altında baş etmek zorunda olduğunu biliyordu. Taif günü taşlandığında, olanca genişliğine rağmen yeryüzü ona dar gelmişti. Alemlere rahmet olarak gönderilmişti ama, alemler içerisinde Allah'tan başka gidecek bir yeri, sığınacak bir mekanı yoktu. Her gerçek seven gibi onun da sevgisi sınanıyordu. Kan revan içinde döndü, giremediği Mekke'sini uzaktan seyrederken, yanaklarından süzülen yaşlar eşliğinde bir yandan da şu duayı ediyordu:
İlâhî!
Kuvvetimin tükendiğini sana arz ediyorum!
Gücümün azaldığını,
insanların gözünde küçük düştüğümü Sana şikayet ediyorum!
Ey merhametlilerin en merhametlisi!
Sensin ezilmişlerin Rabbi!
Sensin benim Rabbim!
Beni kimlerin eline bıraktın?
Bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi?
Yoksa, davamı ipotek altına alan düşmanın eline mi?
Ama, eğer Sen bana gücenmedinse,
kesinlikle bunlara aldırmıyorum,
lakin ihsanın beni rahatlatacaktır!
Senin nuruna sığınırım;
karanlıkları aydınlatan nuruna,
dünya ve ahiretimi aydınlatacak nuruna!
Gelecek gazabın, bana ulaşacak öfkenden,
kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum.
Sana sığındım, yeter ki razı ol!
Beni bir lahza kendimle baş başa bırakma!
Güç ve kuvvet sendendir, yalnız senden!
Hicret gecesi Sevr'in eteğinde beklemedi, kulun gücünün bittiği yer olan zirvesine çıktı. Ve orada söyledi "Ey Ebubekir! Üçüncüsü Allah olan iki kişiye kim ne yapabilir ki?" sözünü. Biliyordu ki, insanın gücünün bittiği yerde Allah'ın yardımı başlardı.
Vahyin uyarılarıyla, duygularına bile ince ayar çekiliyordu. Sert olduğu bazı durumlarda "Onlara daha yumuşak ve güzel davran", "onları kendi haline bırak", "aldırma", "kendi gündemini izle", "işine bak" gibi uyarılar alıyordu. Fazla yumuşak davrandığında ise "Onlara karşı daha sert ol", "onlara yüz verme" uyarıları alıyordu.
Belini iki büklüm eden yükün ağırlığı bu örneklerden sonra daha iyi anlaşılmıyor mu? Sanırım ona "Ben hüzünlerin peygamberiyim" dedirten de buydu. Dahası, vefat günü başucunda ağlayan Fatıma'sına "Ağlama kızım, baban bir daha acı çekmeyecek" dedirten de buydu. Rabbim ona layık olmayı, onu sevmeyi, anlamayı ve yaşamayı her kula nasip etsin...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt