muhammedsas
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eki 2006
- Mesajlar
- 209
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
RABBE SIĞINIP ÇIKTIK YOLA...
Heybeye yegâne yol azığımız, kullanma kılavuzumuz, doğruyu yanlıştan ayıran Furkanımızı attık ve düştük yola, sığındık Vedûd ve Hâdi olana...
Güçlüydük, azimliydik; ant içmiştik sonuca yüreklerimizi ve fikirlerimizi temiz ****ürmeye...
Mücadeleden hiç vazgeçmeyecektik.
Üstelik alemlerin efendisinin yoldan çıkmamış olanlara
sonsuz mutluluk vaadi vardı. Söz vermişti bize yardım edeceğine dair,
ve alışverişin en güzelini, malımızı ve
canımızı cennet karşılığında satarak yapmıştık. Ve O buyurmuştu: sevinin...
Bu alışverişinizden ötürü sevinin.
Yola çıkan yorulmaz mı? Eğer sevgi yoluysa yorulmaz;
biz yorulmadık ve yorulmayacağız. Andımız var çünkü,
hem azığımız Furkan’da bize inşirah vardı...
Henüz acemi bir yolcuyken dahi şeytanlar acımasızca saldırdılar
dört bir yanımızdan, dünyanın en güzel nimetlerini sundular,
serdiler eteklerimize... Oysa biz biliyorduk ki dünya
hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir.
Eğer inanır ve korunursak Allah bize mükafatımızı verecektir.
Kimimiz vahye gözlerimizi yumdu; iradesiz/itaatsiz davrandı;
azığı durakların birinde unuttuk...
Evet, bu bir tavizdi ama toparlandık;
açtık gözlerimizi ve saptığımız yönden doğru yola döndük.
Sonuçta azığımız vardı ve korunuyordu, üstelik her sorunu da çözüyordu.
Biraz daha yürüdüğümüzde gördük ki müstekbir sistem bizi
ve dünyayı tamamen kuşatmış; Kudüs’e tanklarını,
Grozni’ye helikopterlerini, Keşmir’e askerlerini,
bize de çikolatasını gönderiyormuş; içinde kardeş kanı...
Yaşadık ve direnişi öğrendik...
Zeyd olup Taif’te taşlanmayı, Çeçenistan dağlarından uçaklara mermi sıkmayı,
Beyazıt’ta Allahuekber! Diye haykırabilmeyi,
Filistinli bir ana olup ağlamayı, tanklara taş atmayı,
İsmailî teslimiyet gösterebilmeyi ve şehadeti öğrendik.
Düşmeyi ve kalkmayı; tevbe etmeyi öğrendik...
Yaşıyoruz.
Ve zulüm tüm hızıyla devam ediyor korku salmaya...
Ama biz artık korkmuyoruz, üstelik ilk yola çıkışımızdaki kadar güçlüyüz hâlâ.
Dedim ya; azığımız Kur’an...
Biz azığımızı terketmedikçe yürekler ve fikirler zarar görmeyecek.
Hani, Rasul de demişti: “Mü’minler!
Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça
yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah kitabı Kur’an’dır.”
O’nun adıyla, O’nun rızasını hedefleyip de başladığımız
zorlu yolculuk olanca hızıyla devam etmekte...
Ümitliyiz, zira kafirlerden ve zalimlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.
Üstelik biz Rabb’e sığınıp da çıktık yola...
Heybeye yegâne yol azığımız, kullanma kılavuzumuz, doğruyu yanlıştan ayıran Furkanımızı attık ve düştük yola, sığındık Vedûd ve Hâdi olana...
Güçlüydük, azimliydik; ant içmiştik sonuca yüreklerimizi ve fikirlerimizi temiz ****ürmeye...
Mücadeleden hiç vazgeçmeyecektik.
Üstelik alemlerin efendisinin yoldan çıkmamış olanlara
sonsuz mutluluk vaadi vardı. Söz vermişti bize yardım edeceğine dair,
ve alışverişin en güzelini, malımızı ve
canımızı cennet karşılığında satarak yapmıştık. Ve O buyurmuştu: sevinin...
Bu alışverişinizden ötürü sevinin.
Yola çıkan yorulmaz mı? Eğer sevgi yoluysa yorulmaz;
biz yorulmadık ve yorulmayacağız. Andımız var çünkü,
hem azığımız Furkan’da bize inşirah vardı...
Henüz acemi bir yolcuyken dahi şeytanlar acımasızca saldırdılar
dört bir yanımızdan, dünyanın en güzel nimetlerini sundular,
serdiler eteklerimize... Oysa biz biliyorduk ki dünya
hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir.
Eğer inanır ve korunursak Allah bize mükafatımızı verecektir.
Kimimiz vahye gözlerimizi yumdu; iradesiz/itaatsiz davrandı;
azığı durakların birinde unuttuk...
Evet, bu bir tavizdi ama toparlandık;
açtık gözlerimizi ve saptığımız yönden doğru yola döndük.
Sonuçta azığımız vardı ve korunuyordu, üstelik her sorunu da çözüyordu.
Biraz daha yürüdüğümüzde gördük ki müstekbir sistem bizi
ve dünyayı tamamen kuşatmış; Kudüs’e tanklarını,
Grozni’ye helikopterlerini, Keşmir’e askerlerini,
bize de çikolatasını gönderiyormuş; içinde kardeş kanı...
Yaşadık ve direnişi öğrendik...
Zeyd olup Taif’te taşlanmayı, Çeçenistan dağlarından uçaklara mermi sıkmayı,
Beyazıt’ta Allahuekber! Diye haykırabilmeyi,
Filistinli bir ana olup ağlamayı, tanklara taş atmayı,
İsmailî teslimiyet gösterebilmeyi ve şehadeti öğrendik.
Düşmeyi ve kalkmayı; tevbe etmeyi öğrendik...
Yaşıyoruz.
Ve zulüm tüm hızıyla devam ediyor korku salmaya...
Ama biz artık korkmuyoruz, üstelik ilk yola çıkışımızdaki kadar güçlüyüz hâlâ.
Dedim ya; azığımız Kur’an...
Biz azığımızı terketmedikçe yürekler ve fikirler zarar görmeyecek.
Hani, Rasul de demişti: “Mü’minler!
Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça
yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah kitabı Kur’an’dır.”
O’nun adıyla, O’nun rızasını hedefleyip de başladığımız
zorlu yolculuk olanca hızıyla devam etmekte...
Ümitliyiz, zira kafirlerden ve zalimlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.
Üstelik biz Rabb’e sığınıp da çıktık yola...