PKK'nin İsrail dostluğu nereden çıktı?
23 Eylül 2010
PKK liderlerinden Murat Karayılan'ın bir İsrail televizyonuna verdiği ve Tel Aviv yönetiminden Türkiye'ye sağladığı desteği kesmesini istediği röportaj, örgütün son yıllarda izlediği dış siyasetin en çarpıcı örneğini oluşturuyor. PKKnın sürekli değişen açıklamalarının odağında ise ABDye göre konumlanmak var.
PKK liderlerinden Murat Karayılan, İsrail'in Channel 2 televizyonunda yayınlanan "Uvda" adlı programın muhabiri İtay Anghel'e röportaj verdi. Röportajında İsrail yönetiminin Türkiye'ye verdiği desteği kesmesini isteyen Karayılan, Tel Aviv yönetimini Kürtlerin yok edilmesine yardımcı olmakla suçladı. Karayılan'ın röportajında, İsrail ile düşmanlarının ortak olduğu mesajını iletmesi üstü kapalı bir ittifak teklifi olarak değerlendiriliyor.
Kandil’den Tel Aviv’e: Düşmanlarımız ortak
Karayılan röportajda devletlerden değil halklardan bahsederek, Türklerin, Suriyelilerin ve İranlıların Kürtleri öldürmek istediğini İsrail'in de silah sağlayarak bu katliama destek çıktığını söyledi. Karayılan şöyle devam etti: "1960 ve 70'lerde dosttuk. O zamanlar İsrail Kürtlere yardım için elinden ne gelirse yapardı. Size gıpta ederdik. Fakat 1980’lerde Türkiye’yle olan ilişkiniz sıkılaştıktan ve askeri işbirliğine başladığınızdan bu yana bizim için bize zulmedenler ve bizleri yok etmek isteyenler arasında sayılıyorsunuz."
İsrail yönetimine mesajlar da gönderen Karayılan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın önceki Türk liderlerden çok daha fazla açıklıkta Hizbullah ve Suriye ile ilişkilerini güçlendirdiğini, Ahmedinejat'ı kucakladığını ve Hamas'ı methettiğini iddia ederek, "bu adamın dostunuz olduğundan emin misiniz" sorusunu yöneltti. Karayılan ayrıca, Mavi Marmara olayından sonra bile İsrail'in Tayyip Erdoğan ile uzlaşmak istemesini "inanılmaz" olarak nitelendirdi.
Dış politikadaki ilke: Pragmatizm
BDP ve PKK'li yöneticilerin son dönemki açıklamalarının çelişkili hali, hareketin dış politikasının ana ilkesinin paragmatizm olduğuna işaret ediyor. Üstelik bu çelişkili açıklamalar kimi zaman aynı ağızlardan yapılıyor. Politikalarının en belirgin yanı ise ABD'nin adımlarına göre örgütün ABD, İran, Kuzey Irak, Avrupa Birliği, Suriye ve İsrail konusunda farklı açıklamalar yapması. ABD'nin 2003 yılındaki Irak'ı işgalinden bu yana PKK söz konusu ülkelere zaman zaman sert çıkarken zaman zaman aynı ülkelerle bir uzlaşma zemini yakalamaya çabalıyor ancak yapılan açıklamalar alt alta konulduğunda asıl belirleyenin ABD'nin PKK konusundaki tutumu olduğu göze çarpıyor.
İran dost mu düşman mı?
ABD'nin tutumuna göre değişen dış politikanın en önemli örneğini İran oluşturuyor. ABD Devlet Başkanı Barack Obama'nın selefi George Bush döneminde Türkiye ile ABD'nin istihbarat paylaşımına gitmesi ve Kuzey Irak'a yönelik hava operasyonlarına onay vermesinin ardından, PKK İran konusunda uzlaşmacı bir çizgiye girmişti. Obama'nın da Bush siyasetini genel hatlarıyla izleyeceğinin fark edilmesiyle birlikte PKK yönetimi adına Karayılan, İran'ın Kürtlere haklarını vermesini talep etmişti. İran'a yönelik uluslararası bir kuşatmanın parçası olmak istemediklerini belirten Karayılan, Fırat Haber Ajansı'na verdiği demeçte İran'ın adım atması durumunda ülkede faaliyet gösteren PJAK'ın da silah bırakabileceğini belirtmişti.
Oysa ki, Obama’nın ABD’de iktidara gelmesinin üzerine Karayılan ve Kongra-Gel Başkanı Zübeyir Aydar, Obama’ya bir mektup yazarak “Biz ABD düşmanı değiliz” demişlerdi. Bush’un kendilerine haksızlık yaptığını savunan Aydar ve Karayılan, mektupta “Biz kimsenin düşmanı değiliz, hele hele Irak ve ABD'nin hiç değiliz. Bu güne kadar dünyanın hiçbir yerinde ABD veya ABD'lilere yönelik en ufak bir olumsuz eylemimiz olmamıştır. Biz Türkiye'yle de sorunu diyalog yoluyla barışçıl demokratik bir şekilde çözmek istiyoruz” demişti.
Murat Karayılan, ABD’nin İran’a müdahalesinin konuşulduğu dönemde ise Newsweek dergisine verdiği demeçte “ABD'nin müttefiki olabiliriz, düşmanlarımız aynı. ABD bizi hep düşmanlarımızın gözüyle gördü. Oysa biz, dost olarak algılanmak istiyoruz. 7 bin silahlı savaşçımız, İslami köktenciliğe karşı ABD'nin müttefiki olabilir. Türklerin aksine, Kürtler fazlasıyla ABD sempatizanıdır. Eğilimleri, Amerikancılık yönündedir” diye konuşmuştu.
Karayılan'ın son konuşmasında İsrail'e Türkiye-İran ilişkilerini hatırlatması da oldukça manidar, zira İsrail yönetiminin bir İran operasyonunu planladığı daha önce defalarca kez basına yansımıştı.
Kuzey Irak: Kâh düşman kâh dost
PKK, 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalini “olumlu bir gelişme” olarak değerlendirmişti. 2009 Kasım’da Osman Sağırlı’yla yaptığı röportajda Irak işgalinden evvel ABD’li yetkililerle görüştüklerini doğrulayan Murat Karayılan, “Görüşmeyi yapanlar şimdi saflarımızda değil” diyerek görüşmenin içeriğine dair bilgi vermekten kaçınmıştı.
Kuzey Irak yönetimi Türkiye ile ortak adım attıkça veya PKK'ye karşı açıklamalar yaptıkça örgüt tarafından "ABD destekli bir oyunun parçası olmak ve PKK'yi tasfiye etme çabalarına ortaklık etmek"le suçlanmıştı ancak PKK bu açıklamaları yaptığı sırada kapatılan DTP'nin Genel Başkanı Ahmet Türk ve parti yöneticilerinden Aysel Tuğluk Kuzey Irak'ta temaslarda bulunuyordu.
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi PKK tarafından “Kürtler açısından ileri bir adım” olarak nitelendirilirken, PKK lideri Öcalan tarafından Mesud Barzani ve Celal Talabani, “ilkel milliyetçi feodal liderler” olarak nitelendirilebiliyor.
Filistin ve Hamas garipliği
Karayılan'ın son açıklamalarında Türkiye'nin İsrail'in dostu olamayacağını ispatlamak için Başbakan Erdoğan'ın Hamas'ı desteklediğini iddia etmesi de Kürt siyasetçilerinin bu konudaki “esnek” yaklaşımlarını ortaya koyuyor. Zira, BDP yöneticileri defalarca kez Başbakan Erdoğan'ın PKK ile görüşmesi için Hamas örneğini kullanıyorlardı. Hamas'ın Batılı ülkeler tarafından terörist ilan edildiğini hatırlatan BDP'li Sebahat Tuncel Erdoğan'ın aynı cesareti PKK konusunda da göstermesini istiyordu.
Karayılan'ın açıklamasında 1960'lar ve 1970'lerde İsrail'e özendiklerini iddia etmesi de çelişkili çünkü Kürt hareketi uzunca bir müddet Filistin konusunda İsrail karşıtı bir tutum sergiliyordu. Kapatılan DTP’nin Eşbaşkanı Emine Ayna, Başbakan Erdoğan'ın hiçbir dönem Filistin'i desteklemediğini ancak kendilerinin bu dönemde bedel ödeyerek, İsrail işgaline karşı savaştıklarını hatırlatmıştı. İsrail Karayılan'ın özendiği dönemde Filistin topraklarındaki işgalini genişletirken, binlerce Filistinliyi de topraklarından kovuyordu.
İki farklı Avrupa Birliği
PKK'nin tutumunun en çok farklılık gösterdiği konu ise Avrupa Birliği… Örgütün zaman zaman Kürt sorunun çözümü için göreve çağırdığı Avrupa Birliği "demokrasinin merkezi" olarak tanımlanırken, zaman zaman Türkiye'nin Kürt hareketini tasfiye planlarına ABD'nin emriyle katıldığı için eleştiriliyor. BDP yönetiminin sıklıkla görüştüğü ve yardım istediği Avrupa Birliği, KCK'ya yönelik son operasyonun ardından "Kürt Türk savaşı İstiyorlar" diyen Karayılan tarafından eleştirilmişti. Belçika'da PKK'ye karşı yapılan polis operasyonlarının Kürt siyasetinin barışçıl isimlerine yöneldiğini belirten Karayılan, AB'nin ABD'nin emriyle Türkiye'nin başlattığı Kürt siyasetçilerini tasfiye operasyonunun parçası olmakla suçlanmıştı. Örgüt, Belçika'daki gibi Fransa'daki operasyonu da şiddetle eleştirmiş, ABD'nin İran'a yönelik operasyona destek vermesi karşılığında Türkiye'nin Kürt siyasetçilerini tasfiye etmesini AB ülkelerine dayattığını iddia etmişti.
Suriye kozu
Karayılan’ın İsrail’e Türkiye’yi desteklemekten vazgeçmesi için Suriye-Türkiye ilişkilerini göstermesi de Öcalan’ın açıklamasıyla çelişiyor:
Abdullah Öcalan, ANF’de yayımlanan 14 Mayıs tarihli görüşme notunda, Suriye ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Suriye Devlet Başkanı Esad'ın bir açıklamasını da öğrendim basından. Esad, sorunların bölgesel müzakerelerle çözülmesini istiyor. Biz bu mesajı aldık. Bu bize yönelikti. … Ben 20 yıl Suriye'de kaldım. Suriye'yi tanırım. Hafız Esad ve Cemil Esad anısına da Beşar Esad önemli rol oynayabilir. Bunlar bizim yaklaşımımızı biliyorlar. Beşar Esad'ın sorunların bölgesel müzakerelerle çözülebileceği yaklaşımı, bizim yaklaşımımızla örtüşüyor.”
PKK’nin bu dönemde Öcalan’ın ve Karayılan’ın açıklamalarıyla Suriye-İran eksenine yanaşmasının nedeni ABD-Türkiye-Kuzey Irak hattından PKK’ye yönelik tasfiye mesajıyla açıklamak mümkün… Ancak Öcalan’ın 11 Haziran’da açıklanan görüşme notlarında ABD ve İsrail’in Kürtlerin imhasına yönelik siyasete verdikleri desteği geri çekmeye başladıklarını iddia etmesiyle dış siyasetin ekseni bir kez daha değişmiş oldu. 11 Haziran’dan önce, Öcalan AKP’nin arkasındaki Anglo-Sakson siyasetin bir Kürt-Türk boğazlaşması yaratmak istediğine dikkat çekmiş, böylelikle ABD-İngiltere ve NATO’nun “kendisine daha bağımlı bir Türkiye” yaratmak istediğini ifade etmişti. Barzani’ye de mesaj yollayan Öcalan “kimse ABD’ye bel bağlamasın, komplonun tamamını görmek lazım. Bir Kürt oluşumuna izin vermeyecekler” diyordu.
Hüseyin Bulut (soL)