Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberimiz (sav)'in Hadisleri Işığında Ahir Zamanda Ortadoğu'da Neler Olacak? -2- (1 Kullanıcı)

kaanansay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Nis 2009
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Ahir Zamanın Başlangıç Alametleri Ortadoğu’da Zuhur Etmiştir

Kabe Baskını ve Kabe’de Kan Akıtılması


“O’nun çıkacağı yıl, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler... Hep birlikte Beyt-i Şerif’i tavaf edecekler, sonra Mina’ya indiklerinde, köpekler gibi birbirlerine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak.” (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 168-169)

Hadiste “onun çıkacağı yıl” cümlesi ile, Mehdi’nin çıkış tarihinde Hac sırasında meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında, Hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir katliam yaşanmıştır. Bu kanlı Kabe baskını da ahir zamanın başlangıcının ve Mehdi’nin çıkışının diğer alametlerinin gerçekleştiği dönemin tam başında yani Hicri 1400 yılının ilk gününde, 1 Muharrem 1400 (21 Kasım 1979) tarihinde meydana gelmiştir.

1979 yılında gerçekleşen Kabe baskınında bir katliam yaşanmıştır. Bundan 7 sene sonra Hac sırasında çok daha büyük kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu kanlı olaylar, hadislerde tarif edilen ortamla çok büyük benzerlikler taşımaktadır.

Fırat’ın Suyunun Kesilmesi

“Mehdi’nin alametlerindendir: Fırat nehrinin durdurulması.” (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 39)

Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri’nin suyunu durdurarak kesmiştir.

“Resulullah buyurdu ki: Fırat Nehri’nin suyu çekilip altından bir dağ meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz... (Riyazü’s Salihin, 3/332)

Keban Barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev birer dağı andırmaktadır. Bu barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar “altın bir dağ” özelliği kazanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir) Ayrıca yakın zaman önce uydu yolu ile Fırat Nehri’nin altında altın yataklarının bulunduğunun tespit edilmesi de bu hadisin başka anlamlar içerdiğine işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)

Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi

Ondan önce Şam ve Mısır melikleri (hükümdar, memleket sahibi) öldürülecektir...” (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 49)

Bu hadiste Mehdi’nin gelişinden önce Şam ve Mısır yöneticilerinin öldürüleceklerine dikkat çekilmektedir. Mısır’ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği gibi bir “meliğin” öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında Mısır’ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat. Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir.

Günümüzde Ortadoğu’da Yaşananlar Hadisleri Doğrulamaktadır

İçinde bulunduğumuz yıllarda Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere bakıldığında yine hadislerdeki anlatımlarla çok büyük bir mutabakat gösterdiği görülmektedir. Bu konudaki en çarpıcı örnek ise Irak Savaşı ve beraberinde bölgede yaşanan gelişmelerdir. Bu noktada özellikle belirtmek isteriz ki bölgede yaşanan anlaşmazlıklar, savaşlar, işkence ve katliamlar Hz. Mehdi’nin zuhuruyla sona erecek, Hz. İsa’nın gelişi ile beraber Kuran ahlakı Allah’ın izniyle tüm dünyaya hakim olacaktır. Haksızlıkların yerini hak ve adaletlerin, işkence ve savaşların yerini barış ve hoşgörünün, sapkın ve dinsiz ideolojilerin yerini hak din olan İslam ahlakının alacağı günler çok yaklaşmıştır. Son yıllarda bu bölgede yaşanan gelişmeleri haber veren bazı hadisler ise şu şekildedir:

Bağdat’ın Alevlerle Yok Edilmesi

“Ahir zamanda Bağdat alevlerle yok edilir...” (Risalet-ül Huruc-ül Mehdi, Cilt 3, sf. 177)

2003 senesinde Irak Savaşı’nın ilk gününden itibaren Bağdat, en yoğun bombardımana tutulan şehirlerden biri olmuştur. Ağır bombardıman, geceleri Bağdat’ın tıpkı hadiste haber verildiği gibi alev alev yanmasına neden olmuştur. Bağdat’ın gazete ve televizyon haberlerine yansıyan görüntüleri, yukarıdaki hadiste dikkat çekilen alev alev olması ile tam olarak mutabıktır.

Şam, Irak, Arabistan’da Kargaşa


Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “...Öyle bela ve musibetler olacak ki, hiçbir kimse, sığınabileceği bir makam bulamayacaktır. Bu belalar Şam’ın etrafında dolanacak, Irak’ın üzerine çökecek. Arabistan yarımadasının elini ve ayağını bağlayacaktır... Onlar belayı bir tarafta defetmeye çalışırlarken, diğer taraftan o yine ortaya çıkacaktır.” (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 38-39)

Irak’ın Yeniden Yapılanması

“... Irak’a saldırılmadıkça kıyamet kopmaz. Ve Irak’taki masum insanlar Şam’a doğru sığınma yerleri ararlar. Şam yeniden yapılanır, Irak da yeniden yapılanır.” (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 254)

Hadiste Irak’ın yeniden inşa edileceğine dikkat çekilmektedir. Önce İran-Irak Savaşı, daha sonra Körfez Savaşı, son olarak da 2003’teki Irak Savaşı’nın ardından, Irak’ta pek çok şehir yerle bir olmuştur. Bu savaşın sonrasında yaşanan yağma olaylarının da etkisiyle büyük bir harabeye dönüşen Irak’ın yeniden inşa edilmesi mecburi hale gelmiştir.

Irak’ın Üçe Bölünmesi

“Irak halkı üç fırkaya ayrılır. Bir kısmı çapulculara katılır. Bir kısmı ailelerini geride bırakıp kaçarlar. Bir kısmı savaşır ve öldürülürler. Siz bunları gördüğünüz vakit kıyamete hazırlanın.” (Yusuf el-Makdisi, Fera İdu Fevaidi’l Fikr Fi’l İmam El-Mehdi El-Muntazar)

Hadiste haber verildiğine göre, halkın bir grubu “çapulculara” katılacaktır. Savaş sonrasında otorite boşluğundan faydalanarak, Irak’ta büyük yağmalama olayları yaşanmıştır. Hadiste bir kısım halkın ise, bulundukları yerden bir an önce kaçmaya yeltenecekleri, hatta geride bıraktıkları ailelerini dahi düşünemez durumda olacakları haber verilmiştir. Gazetelerde bu yönde yer alan haberler dikkat çekicidir. Halkın bir kısmının ise, savaşa katılacağı ve öldürüleceği bildirilmektedir. Irak Savaşı sırasında da bir kısım insanlar çeşitli bölgelerde yaşanan çatışmalara katılmış ve hayatlarını kaybetmişlerdir.

Ortadoğu Hakkında Kısa Kısa



İngiltere’deki Coğrafi Adlar Daimi Komisyonu (Permenant Commission on Geographical Names) adlı kuruluş, “Ortadoğu” kavramının Türkiye, Mısır, Arap Yarımadası, Körfez bölgesi, İran ve Irak’ı kapsamına alacak şekilde sınırlarını belirlemiştir. Böylece 20. yüzyılın başlarında İstanbul Boğazı’ndan Hindistan’ın doğu kıyılarına kadar uzanan bölge “Ortadoğu” olarak isimlendirilmiş oldu. (Roderic H. Davison, “Where Is The Middle East?”, Foreign Affairs, Vol. 38, New York 1959-1960. s.669-671)


Kudüs’ün adı ilk defa Mısır’da El Amarna’da bulunan çivi yazısıyla yazılmış bir dizi Akadca belgede anılır. M.Ö. 1500’lere tarihlenen altı tablette, Kenan Beldesi’ndeki Erşelam (veya Urşalem) kent devletinin de ismi geçmektedir. Sonraki yüzyıllarda kentin İbranice’deki adlarından biri de Yeruşalem/Jerusalem olacaktır. Bu adlar, her ikisi de Sami dil ailesinden olan Akadça ve İbranice’de (ve Arapça’da) aynı köke işaret eder: “slm”; yani “barış”...


Kudüs, bugün Mekke ve Medine’den sonra İslamî inancın üçüncü kutsal kentidir ve tam adı Kudüs’üş-Şerif’tir. (Şerefli Kudüs)


İslamiyet’te Kudüs, hem peygamberlerin yaşadığı bir kent olması hem de Asr-ı Saadet döneminde Müslümanların ilk kıblesi olması bakımından kutsal bir şehirdir. Bilindiği üzere kıble, Allah’ın emriyle (Bakara Suresi, 144) Hicret’ten sonra Mekke’ye, Mescid-i Haram’a çevrilmiştir.


Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Musa’nın Mısır’a dönmesi olayından söz edilirken şöyle buyurulmaktadır: “Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle beraber yola çıkınca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine dedi ki: “Siz bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Umarım oradan size ya bir haber veya ısınmanız için bir ateş koru getiririm.” Oraya gelince kutlu bölgedeki vadinin sağ yanındaki bir ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz alemlerin Rabbi olan Allah benim.” (Kasas Suresi, 29-30) Burada işaret edilen Tur dağı, sözü edilen vadinin içinde bulunduğu “kutlu bölge” Filistin’dedir.


İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda bulunan en önemli ve değerli kutsal emanetlerden bir tanesi de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in Ukab isimli emaneti olan Sancak-ı Şerif’tir. Ukab, Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mısır’ın alınmasıyla İstanbul’a getirlmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)’in “vefatından bugüne kadar hiç açılmamış” olan sancağın ahir zamanda ancak Hz. Mehdi tarafından açılacağı bildirilmiştir.


325’te Roma imparatoru olan Constantinus’dan sonra İstanbul onun ismi ile (Konstantiniyye olarak) anılmaya başlandı. (Gelişim Hachette Ansiklopedisi)


Ahd-i Atik Sandukası, Yüce Rabbimiz’in Kuran’da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun’dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandukanın en önemli özelliği ise MÖ. 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)


Hadislerde geçen ve “Taberiye gölündedir” şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam’a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine’ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs’te, Mekke’de, Taberiye’de, Hatay’da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul’a da işaret ederler.


Kabe yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 12 m. boyunda ve 11 m. genişliğindedir. Bütün müslümanların kıblegâhı olan Kâbe, yeryüzünde yapılmış olan ilk mukaddes mabettir. Beytullah ve Beyt-i Atik olarak da bilinir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de; “Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka’be)dir.” (Ali İmran Suresi, 96) buyurmuştur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt