Peygamber Efendimiz’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, bakınız yaşlı bir adama abdest almasını nasıl öğretiyor...
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Mescid-i Nebevî’nin çevresinde oynuyorlardı. Canlara can katan Peygamber ağacının bu mübarek ve tatlı iki meyvesi, Fahri Kainat Sultanı’nın can çiçekleridir. Yeryüzünün bu iki nadide çiçeği, Hz. Bilal’in insanı rahatlatan gür sesiyle okuduğu ezanla oyunlarına ara vermişlerdir.
Şimdi sıra, abdest alarak diğer bütün müminler gibi camide saf tutmaya gelmiştir. Güle oynaya vardıkları çeşme başında gürül gürül akan çeşme, bu heyecanlı haliyle sanki onları selamlıyordu. Abdest almaya başladıkları bir anda yaşlı bir ihtiyarın yanlarına sokulduğunu fark ettiler. Kim bilir bu yaşlı adam, belki daha yeni İslam’a girmiş bir kimse, veyahut da çölden üç beş ayda bir Medine’ye inen bir bedevî idi.
Kendi bilgisi dahilinde abdest almaya çalışıyordu. Bu durum nadide Peygamber çiçeklerinin dikkatini çekmişti. Onlar toplulukta ve yalnızken hiç kimseyi üzmeyen, incitmeyen, ayıplamayan bir Peygamberin torunları idiler. Bu yüzden yüreğine namaz ateşi düşen bu yaşlı bedevîyi kırmadan, gücendirmeden ona doğru abdest almayı öğretmeleri gerekiyordu.
Abdestini al, seni izliyorum!
Yeryüzünün en şerefli insanından edep dersi alan bu iki peygamber torunu, bir mümini asla incitemezlerdi. Ona, "Ey amca, bu ne biçim abdest almak, hiç böyle abdest alınır mı" diyemezlerdi. Bir ara kardeşine göz ucuyla bakan Hz. Hasan ardından yaşlı bedevînin duyacağı bir sesle:
- Ey yüreğimin ışığı kardeşim! Kaç zamandır birbirimizin abdest almasını kontrol edemedik. Acaba abdest alırken hata ederek bir yanlış yapıyor olabilir miyiz? Abdest almamı izleyerek dikkat et de bir hatam ve noksanım varsa beni uyarır mısın, dedi.
Canından çok sevdiği abisinin derdini bir anda anlayan bu küçük peygamber çiçeğinin yüzü ay gibi parladı. Ardından nur yüzlü abisine bakarak:
- Peki sevgili ağabeyim dedi, abdestini al, seni izliyorum. Senden sonra ben alırım, sen de beni izlersin. Konuşulanları can kulağıyla dinleyen yaşlı bedevî bir yandan abdest alırken diğer yandan da bu iki peygamber ciğerparesine izliyordu. Hz. Hasan büyük bir edep ve saygıyla abdest almaya koyuldu. Yaşlı bedevî şimdi daha bir dikkat kesilmişti. Son olarak sol ayağını da yıkayan Hz. Hasan’a kardeşi:
Bana doğruyu gösterdiniz!
Maşallah, dosdoğru abdest aldın, hiçbir noksanın kalmadı. Şimdi sıra bende, sen de beni izle" diyerek abisi gibi abdest almaya koyuldu. Onu da büyük bir dikkatle izleyen yaşlı bedevî, asıl abdest almayı bilmeyenin kendisi olduğunu anladı.
Fakat harika peygamber torunları, doğru bir şekilde nasıl abdest alınacağını yaşlı adamın kalbini kırmadan hareketleriyle göstermişlerdi. Gözlerinden ıslak bulutlar aşağıya doğru süzülen yaşlı bedevînin dilinden de şu ifadeler döküldü:
- Ey canımın içi Peygamber kuzuları!. Siz ne kadar âlicenap ve ne kadar edep âbidesisiniz. Allah sizden razı olsun. Bu güzel ve ince hareketinizle bana doğruyu gösterdiniz. Asıl abdest almayı bilmeyen benmişim. Benim gibi yaşlı bir insan, artık Allah’tan daha ne istesin.
Siz bu muhteşem davranışınızla bana büyük bir rehberlik dersi verdiniz. Evet, bir bedevîye bu ince davranışlarıyla yol gösteren peygamber bahçesinin bu iki nazenin gülü, O’ndan aldıkları cennet kokularını tıpkı babaları gibi ilim, hikmet, marifet ve cömertlikle süsleyerek günümüze kadar gelmesini sağladılar.
Günümüzde o büyük insanların izlerinden gitmeye çalışan gençler de tıpkı bu iki peygamber çiçeği gibi, insanlara bir şeyler öğretme veya gösterme adına onları asla yaralamamalı, kırmamalı ve üzmemelidirler. Ancak bu şekilde davranılarak, güzel hakikatler daha çok gönüllerde yer edinebilir.
Ali İhsan Er
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Mescid-i Nebevî’nin çevresinde oynuyorlardı. Canlara can katan Peygamber ağacının bu mübarek ve tatlı iki meyvesi, Fahri Kainat Sultanı’nın can çiçekleridir. Yeryüzünün bu iki nadide çiçeği, Hz. Bilal’in insanı rahatlatan gür sesiyle okuduğu ezanla oyunlarına ara vermişlerdir.
Şimdi sıra, abdest alarak diğer bütün müminler gibi camide saf tutmaya gelmiştir. Güle oynaya vardıkları çeşme başında gürül gürül akan çeşme, bu heyecanlı haliyle sanki onları selamlıyordu. Abdest almaya başladıkları bir anda yaşlı bir ihtiyarın yanlarına sokulduğunu fark ettiler. Kim bilir bu yaşlı adam, belki daha yeni İslam’a girmiş bir kimse, veyahut da çölden üç beş ayda bir Medine’ye inen bir bedevî idi.
Kendi bilgisi dahilinde abdest almaya çalışıyordu. Bu durum nadide Peygamber çiçeklerinin dikkatini çekmişti. Onlar toplulukta ve yalnızken hiç kimseyi üzmeyen, incitmeyen, ayıplamayan bir Peygamberin torunları idiler. Bu yüzden yüreğine namaz ateşi düşen bu yaşlı bedevîyi kırmadan, gücendirmeden ona doğru abdest almayı öğretmeleri gerekiyordu.
Abdestini al, seni izliyorum!
Yeryüzünün en şerefli insanından edep dersi alan bu iki peygamber torunu, bir mümini asla incitemezlerdi. Ona, "Ey amca, bu ne biçim abdest almak, hiç böyle abdest alınır mı" diyemezlerdi. Bir ara kardeşine göz ucuyla bakan Hz. Hasan ardından yaşlı bedevînin duyacağı bir sesle:
- Ey yüreğimin ışığı kardeşim! Kaç zamandır birbirimizin abdest almasını kontrol edemedik. Acaba abdest alırken hata ederek bir yanlış yapıyor olabilir miyiz? Abdest almamı izleyerek dikkat et de bir hatam ve noksanım varsa beni uyarır mısın, dedi.
Canından çok sevdiği abisinin derdini bir anda anlayan bu küçük peygamber çiçeğinin yüzü ay gibi parladı. Ardından nur yüzlü abisine bakarak:
- Peki sevgili ağabeyim dedi, abdestini al, seni izliyorum. Senden sonra ben alırım, sen de beni izlersin. Konuşulanları can kulağıyla dinleyen yaşlı bedevî bir yandan abdest alırken diğer yandan da bu iki peygamber ciğerparesine izliyordu. Hz. Hasan büyük bir edep ve saygıyla abdest almaya koyuldu. Yaşlı bedevî şimdi daha bir dikkat kesilmişti. Son olarak sol ayağını da yıkayan Hz. Hasan’a kardeşi:
Bana doğruyu gösterdiniz!
Maşallah, dosdoğru abdest aldın, hiçbir noksanın kalmadı. Şimdi sıra bende, sen de beni izle" diyerek abisi gibi abdest almaya koyuldu. Onu da büyük bir dikkatle izleyen yaşlı bedevî, asıl abdest almayı bilmeyenin kendisi olduğunu anladı.
Fakat harika peygamber torunları, doğru bir şekilde nasıl abdest alınacağını yaşlı adamın kalbini kırmadan hareketleriyle göstermişlerdi. Gözlerinden ıslak bulutlar aşağıya doğru süzülen yaşlı bedevînin dilinden de şu ifadeler döküldü:
- Ey canımın içi Peygamber kuzuları!. Siz ne kadar âlicenap ve ne kadar edep âbidesisiniz. Allah sizden razı olsun. Bu güzel ve ince hareketinizle bana doğruyu gösterdiniz. Asıl abdest almayı bilmeyen benmişim. Benim gibi yaşlı bir insan, artık Allah’tan daha ne istesin.
Siz bu muhteşem davranışınızla bana büyük bir rehberlik dersi verdiniz. Evet, bir bedevîye bu ince davranışlarıyla yol gösteren peygamber bahçesinin bu iki nazenin gülü, O’ndan aldıkları cennet kokularını tıpkı babaları gibi ilim, hikmet, marifet ve cömertlikle süsleyerek günümüze kadar gelmesini sağladılar.
Günümüzde o büyük insanların izlerinden gitmeye çalışan gençler de tıpkı bu iki peygamber çiçeği gibi, insanlara bir şeyler öğretme veya gösterme adına onları asla yaralamamalı, kırmamalı ve üzmemelidirler. Ancak bu şekilde davranılarak, güzel hakikatler daha çok gönüllerde yer edinebilir.
Ali İhsan Er