Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamber (sav) ve ümmetinin vazifesi ancak tebliğdir (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Sayılarını ancak Cenabı Hakkın bildiği bütün peygamberlerin görevi tebliğdir.

Gelen yüz üç kitap da –bozulmadan önce– bu hakikatleri içerirdi.

Tek ve son hak kitap Kur’an–ı Kerim de baştan sona bu hakikatlerle doludur.

Kur’an–ı Kerim’de içinde “tebliğ” kavramının geçtiği onlarca ayet vardır. “Tebliğ” kelime olarak; Ulaşmasını sağlamak, götürmek, iletmek, bilgilendirmek gibi manalara gelir. Bir terim/deyim olarak “tebliğ”; İslam’ın insanlara ulaşması/ulaştırılması anlamına gelir.

Yeri gelmişken şunu da ifade edelim ki, Hıristiyanlık inancında “tebliğ”in karşılığı misyonerlik/diyalogdur. Müslüman “mübelliğ/tebliğci olduğu gibi her Hıristiyan da kendi inancı için misyoner/diyalogcudur.

Bir Müslüman bu vazifesini yapabileceği gibi bir Hıristiyan da bu vazifesini, dinin gereği bu görevi yapması hakkıdır.

Biz bu gayrete söz söylemiyoruz, misyonerlik adına ülkeyi bölme gayretlerine karşı geliyoruz, karşı geleceğiz.

Kuran ölçülerine göre son Peygamber Hz. Muhammed (as)’ın yegane görevi de işte bu “tebliğ”dir. Bir başka ifadeyle O bir “mübelliğ/tebliğcidir. Bu bizim şahsi kanaatimiz değil, Allah’ın beyanıdır.

Hz. Peygamber her insanı bu ilahi hakikatle muhatap almış ve her insana bu ilahi hakikati sunmuştur. Hangi dinden, hangi kabileden, hangi ırktan olursa olsun, O, bu “tebliğ/İslam’ı sunma görevini” bütün olumlu veya olumsuz şartlarda, her fırsatta yerine getirmiştir.

İste, sana Mekke’nin idaresini verelim, iste sana mal mülk verelim, iste seni Mekke’nin en güzel kadını ile evlendirelim “diyalog” teklifini reddetmiş, “Ayı sağ elime güneşi sol elime verseniz, ben bu davadan, rabbimin bir emri olmadıktan sonra asla dönmem” evrensel beyanı ile de asıl vazifesinin bir tebliğci olduğunu en açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Hz. Muhammed (sav)’in asıl görevinin tebliğ olduğunu ifade eden onlarca ayetten işte bir kaçı.

3 “Ey Resûl! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kafirler topluluğuna rehberlik etmez. (Maide, 5/67)

3 ...eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki, Resulümüzün vazifesi apaçık tebliğdir. (Maide, 5/92)

3 ...Peygambere düşen, yalnız açık bir tebliğdir. (Ankebut, 29/18)

3 Eğer yüz çevirilerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır... (Şura, 42/48)

3 Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir tebliğ/duyurmadır. (Tağâbûn, 64/12)

(Bu konudaki diğer bazı ayetler: Ra’d, 13/30; Nahl, 16/35,82; Nur, 24/54)

Maide suresi 67. ayetten açıkça anlaşılan bir başka husus da, O’nun gönderilme sebebi olan tebliğ/duyurma görevini yerine getirmemesinin anlamı risaletin/elçiliğin yapılmaması demek olduğudur. “Eğer tebliğ görevini yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun.”

Şunu da ifade edelim ki, içinde “tebliğ” kelimesi geçmese de aynı manaya gelen başka ayetler de vardır:

“Şüphesiz biz seni, şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ta ki, (ey müminler) Allah’a ve resulüne iman edesiniz, Resulüne yardım edesiniz, O’na saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah’ı tespih edesiniz.” (Fetih, 48/8–9)

Bir çok Kuran ayetinde değişik kalıplarda geçen “davet/çağırma kelimeleri de aynı manaya yani tebliğ manasına gelir:

“(Ey Resulüm) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et... (Nahl, 16/125)

“Biz her ümmete, uygulamakta oldukları bir ibadet tarzı gösterdik. Öyle ise onlar (ehl–i kitap) bu işte seninle çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru bir yoldasın. Eğer seninle münakaşa ve mücadeleye girişirlerse: “Allah yaptığınızı çok iyi bilmektedir” de.” (Hac, 22/67–68)

“İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol...” (Şûra, 42/15.) Bu ayetin öncesi ve sonra da aynı manaya gelmektedir.

Son peygamber Hz. Muhammed (as)’dan önce gelmiş bütün peygamberlerin de vazifesidir “tebliğ.”

Kısaca İslam’ın getirdiği “amentü”ye inanan herkesin vazifesidir İslam’ı tebliğ etmek.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi Hz. Peygamber bu tebliğ görevini ifa ederken Ehl–i Kitab’a (Yahudi ve Hıristiyan olanlara) bir ayrıcalık tanımamıştır. Bir çok misalin yanında bu kesimi İslam’a davet için gönderdiği mektupları misal vere biliriz.

Allah’ın peygamber (as)’a “Kul/ söyle” şeklinde söylemekle emrettiği bütün hakikatler de bir tebliğdir.

Meşhur Muaz Bin Cebel hadisi de bu konuda çok güzel bir örnektir.

3 İbni Abbas anlatıyor: Resulallah (as) Muza b. Cebel’i Yemen’e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu: “Sen ehl–i kitap olan bir kavme gidiyorsun. Vardığın zaman onları Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğunu şahadete (kelime–i şehadet’e) davet et. Kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah’ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah’ın kendilerine, zenginlerden alınıp fakirlere verilen zekatı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse mazlumun bedduasından sakın. (Sünen–i Nesai, Zekat bahsi, H. No: 2428)

Başka hiçbir ilaveye gerek olmadan, yukarıdaki hadis her şeyi yeterince ifade etmektedir.

İslam’ın henüz o ihtişamlı günleri yok.

İnsanlara İslamî hakikatlerin ulaşması için Hz. Peygamber ve ashabı yoğun bir gayretin içinde. “Tebliğ” çalışmaları sürerken Muaz (ra)’ı Yemen’e gönderiyor.

Muaz, Ehl–i kitap bir kavme gidiyor.

Varır varmaz onlarla “diyalog” kurmaya değil, onları Allah’ın birliğine iman etmeye davet edecek.

Yetmiyor, Muhammed (as)’ın da Allah’ın kulu ve resulü olduğunu imana davet edecek.

Yani Muaz (ra) Ehl–i kitap Yemenlilere şunu diyerek görevini yapmaya başlayacak:

“Ey Yemenliler! Hep birlikte deyin bakayım; “Eşhedü en lailahe illellah, ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resulühü”

Dediler mi? Dediler. Bitmedi.

“Ey Yemenliler! Allah size beş vakit namazı farz kıldı”.

Kabul ettiler mi? Ettiler. Bitmedi.

“Ey Yemenliler! Allah size, zenginlerinizden alınıp fakirlere verilmek üzere zekatı farz kıldı”.

Kabul mu? Kabul.

“Öyleyse ben de sizin mallarınızın iyisini zekat olarak almak gibi bir derdim yok, çünkü benim peygamberim bana; mazlumun bedduasından sakınmamı emretti”.

Diğer bütün delilleri hala anlayamayanlara bu Muaz hadisi de bir şey anlatamıyorsa; “Ve ma aleyna illelbelağül mübin/Bizim vazifemiz apaçık şekilde tebliğden başka bir şey değidir” deriz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt