Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamber Efendimiz!i s.a.sİ Ziyaret (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
PEYGAMBER EFENDİMİZ (s.a.v)’İ ZİYARET

Medîne denilince ilk akla gelen Efendimizi ziyarettir.

Hac da yerine getirilmesi gereken vazifelerden biri olma-makla birlikte, gönüller Sultanı’nı ziyaret hac ibadeti ile bütünleşmiştir.

Efendimizi ziyaret etmek, vacibe yakın bir sünnettir. Peygamberimiz:

“Kim beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, beni hayatımda ziyaret etmiş gibidir.”[1]

“Kim hac yapar da, beni ziyaret etmezse bana cefa etmiş olur.”

“Kim sevabına inanarak beni Medine’de ziyaret ederse, O benim komşum olur, kıyamet günü ona şefaat ederim.”[2]

“Kabrimi ziyaret edene kıyamet günü şefaatci olurum.”[3] buyurmuşlardır.

Mali durumları müsait olanların Efendimizi ziyareti önemli görülmüş, çok büyük mazereti olmadıkça terk edilmesi gaflet sayılmıştır. Efendimizi ziyaret, büyük bir kurbiyet (yakınlık), faziletli bir ibadettir.

Ashab-ı Kiram Efendilerimiz, O’nun huzurunda buluna-bilmek için her türlü zorluk, sıkıntı ve meşakkate göğüs gerer ve bu huzuru maddi-mânevi her şeye tercih ederlerdi. Öyle ki, O’nun huzurunda iken, evlâd ü iyal, çoluk-çocuk, mal-mülk hiçbir şey düşünmezlerdi

Hatta zaman zaman bu düşünceyi ihlal eden duygular içlerini buğulandırınca onlar buna münafıklık derlerdi.

Hanzala b. Âmir, Müslümanlığı derince duyan sahabi-lerden biriydi. Huzur-u Rasulullah’tan ayrıldıktan sonra, oradaki duygu ve düşüncelerini muhafaza edememesi onu tedirgin ediyordu. İşte büyük sahabi bu tedirginliğinden ve duygularındaki bazı farklılaşmalardan ötürü “acaba ben bir münafık mıyım?” endişesiyle soluğu Hz. Ebû Bekir’in yanında aldı. Dostunun derdini dinleyen Hz. Sıddık, kendi durumunun da buna benzediğini ifade etti ve iki sahabi birlikte, hallerini beyan etmek üzere Allah Resûlüne gittiler.

Nebiler, Serveri, Hanzala’nın: “Hanzala münafık oldu” beyanıyla başlayan halini dinledikten sonra şöyle buyurdu: “Eğer benim huzurumda bulunduğunuz zaman ki ruh hâletini dışarıda da muhafaza edebilseydiniz, melekler sokaklarda sizinle musafaha ederdi.” diyerek duruma açıklık getirdi.[4]

Medine’yi ziyarete gelen kişi, burada bulunduğu süre içersinde Rasulullah Efendimize sık sık Salât-u-Selam getirmelidir.

Efendimiz bir hadislerinde: “Her kim kabrimin başında bana Salât-ü Selâm getirirse ben onu aracısız olarak işitirim.”[5] buyurmuşlardır.

Efendimizi ziyaretten önce mümkünse boy abdesti almalı, temiz elbiseler giymeli, güzel kokular sürünmeli, hasılı dış temizliğe dikkat edilmelidir.

Mescid-i Nebevî’ye giderken sükunet ve huşu ile yürümeli her çeşit lâubalilikten sakınılmalıdır.

Yolda giderken bildiği duaları ve Salât-u selam okumalıdır.

Mescide ulaştığında, kerahat vakti değilse kimseyi rahatsız etmeyecek bir yerde iki rekat “Tahiyyet-ul Mescid” namazı kılmalı, namazdan sonra da dua etmelidir.

Efendimizin huzuruna çıkmadan önce, derin bir murakabe yapmalı, hayatını şöyle bir gözden geçirmelidir.

Ashabın, Efendimizin huzurunda iken sanki başlarında kuş varmış gibi kıpırdamadan oturduklarını, seslerini yükseltmediklerini, fısıldar gibi konuştuklarını, hatta edeple-rinden Efendimizin yüzüne bile bakamadıklarını[6] düşün-melidir. Huzura çıkmaya layık olup olmadığını tefekkürle, diğer ziyaretçilerle itişip-kakışmadan, ağır adımlarla salavat okuyarak kabri şerife doğru gitmelidir.

Efendimizin kabri saadetlerine ulaştığında, tevazu ile hücrenin iki metre kadar uzağında, sırtı kıbleye, yüzü hücreyi şerife karşı dönmüş bir şekilde, gözlerini yere eğerek, kalbini dünya ile ilgili şeylerden uzaklaştırarak, Âlemler sultanının kabrinde diri olduğuna inanarak, onun güzel suretini, ziyaret edenleri görüp-işittiğini tahayyül etmelidir.

Efendimizin ümmetine olan şefkatini düşünmeli “Onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah’tan mağfiret dileselerdi sen de onlara mağfiret isteyiverseydin elbette Allah’ı tevbeleri hakkıyla kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı.”[7] ayetini ve “Benim ümmetimden her kim kabrime gelip bana selam verirse Allah (c.c) ruhumu bana iade eder, ben ona mukabelede bulunurum”[8] hadisi şerifini hatırlayıp, Efendimizin kendisinden haberdar olduğunu ve karşılık vereceğine inanmalıdır.

Sonra şöyle selam vermeli ve dua etmelidir.

Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Allah’ın Rasülü!

Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Allah’ın Habibi!

Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Alemlere rahmet olarak gönderilen!

Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Peygamberlerin Efendisi!

Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Peygamberlerin sonuncusu!

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey Nebi!

Allah’ın rahmeti ve selamı sana,aile efradına, Ashabına, Ehli Beytine ve diğer Peygamberlere ve Salih kullarına olsun. Ben günahlarımdan dolayı bağışlanma dileğiyle, Rabbime şefaatçi olman için geldim.

Şahadet ederim ki Allah’dan başka hiçbir ilah yoktur. Yine Şahadet ederim ki sen O’nun elçisisin.

Şahadet ederim ki sen Peygamberlik görevini yaptın, emanetini yerine getirdin. Ümmetine samimi davrandın. Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırdın. Ölüm sana gelinceye kadar Allah yolunda cihad ettin. Ümmetinin elçisi olarak Allah seni en üstün şekilde mükafatlandırsın.

Allah’ım! Ona yakınlık, yücelik ve yüksek dereceler ver. Onu vaat ettiğin Makam-ı Mahmud’a ulaştır.

Rabbimiz! indirdiğin kitaba iman ettik. Gönderdiğin Peygambere uyduk. Bizi tasdik eden şahidlerden yaz.

Bununla beraber herkes dilediği gibi dua edebilir?

Efendimize arz edilmek üzere kardeşlerinin göndermiş oldukları selamları da iletir.

Sonra sağa, doğuya doğru bir metre kadar ilerler. Hz. Ebû Bekir’e selam verir ve;

“Ey Ebû Bekir-i sıddîk! selam üzerine olsun

Ey Peygamberin halifesi selam üzerine olsun

Ey Peygamberin mağara arkadaşı, seferdeki yoldaşı ve Sırdaşı! Allah’ın selamı üzerine olsun.

Allah seni en hayırlı şekilde mükafatlandırsın.

Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerine olsun.

Allah’ım, Sen Ebû Bekir’den razı ol derecesini yükselt makamını mübarek kıl, mükafatını bol eyle.”

Sonra sağa doğuya doğru bir metre daha ilerleyip Hz.Ömer’e Selam verir ve;

“Ey müminlerin emiri Ömer el Faruk! selam üzerine olsun

Ey İslamı güçlendiren! selam sana

Ey putları kıran! selam sana Allah seni en hayırlı şekilde mükafatlandırsın.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun

Allah’ım Ondan razı ol, derecesini yükselt, makamını mübarek kıl,mükafatını bol eyle.”

İkinize de selam olsun Rasulullah’ın yanında yatanlar.

Sonra uygun bir yere çekilerek, kendisi, anne, babası, kardeşleri yakınları, arkadaşları, dostları ve diğer müminler için dua etmelidir.



İmam-ı Malik, Medinelilerin Mescid-i Nebevî’ye her giriş ve çıkışta kabri şerifin önünde durmalarını mekruh görmüş ve şöyle demiştir:”Bu yabancılara ve Medine’li olup da seferden dönen veya sefere çıkacaklara mahsustur. Nebiyyi muhterem bir hadisinde: “Allah’ım! kabrimi tapınılan bir put haline getirme.”[9] buyurmuştur.

Medine’den ayrılmadan önceki son ziyaretin de ise ilave olarak, şöyle dua etmelidir;

“Allah’ım! Bunu Rasulunun haremine son gelişim eyleme her iki hareme tekrar dönüşümü kolaylaştır. Habibinin şefaatini nasib eyle. Dünya ve ahirette bana afiyet ver. Oraya selametli ve kazançlı olarak dönmeyi nasib eyle! Amin”

Evet ziyaretimi nasıl yapacağımı biliyordum artık. Mehmet Altan Hocam öğle yemeği için bizi evine davet etti, öğle namazından sonra otelde buluşmak üzere sözleştik.

Mehmet Hocam istirahat edebilmemiz için müsaade isteyip ayrıldı.



Uyku mu? İstirahat mi? Biz arkadaşlarla daha Türkiye’de iken az yemeye, az uyumaya az konuşmaya söz vermiştik zaten.

Saatler geçmek bilmiyordu, boy abdestimizi alıp, kokular sürünüp hazırlığımızı yaptık.

Sabaha yakın Yakup Hocamızın nezaretinde Salavatlar okuyarak mescide geldik. Kapılar açılmıştı, heyecanımı anlatmaya kelimeler yetmiyor ezanlar okunmaya başladı.



NOT yazının hepsini almadı ikiye bölmek zorunda kaldım
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Mescide girip Tahiyyatül Mescid namazını kıldık. Sonra teheccüd, kaza namazı derken ezanlar okunmaya başladı.

Mekke’de sabah ezanı iki kez okunuyordu. Medine’de de iki ezan okundu. O ikinci ezan yok mu!

Öyle içten ve yanık okuyordu ki… tüylerim diken diken olmuş, iliklerime kadar işlemişti.

Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah!... (Ben şahidim ki Muhammed (s.a.v.) Allah’ın Rasulüdür)

Allahım! Efendim yanıbaşımda, ben ona hiç bu kadar yakın olmamıştım…

Evet… Evet… Ben de şahidim, bütün ruhumla şahidim ki Muhammed (s.a.v.) Allah’ın Rasulüdür ve görevini hakkıyla yerine getirmiştir.

Sabah namazını kıldıktan sonra ziyareti kendi başımıza ayrı ayrı yapmayı kararlaştırdık. Bu özel anlarda, yanımızdaki birisinin varlığı, özel duyguların yaşanmasına engel olabiliyordu.

Yavaş ve kısa adımlarla Efendimizin huzuruna doğru yürüyorum

Ben geldim ya Rasulallah diyorum.

Yıllarca hasretinle yanan ben, işte geldim…!

Senin Peygamberliğini hep tasdik etmiştim.

Sen benim Efendimsin Efendim…!

Bunca Ümmetin kapında bak.

Hepsi, hepsi aşkınla huzurunda.

Bunlar senin ümmetin….!

Bana da ümmetim der misin Efendim…!

Hac ve umreye gelenlerden sana selamlar gönder-miştim…

İlk fırsatta geleceğim diye söz vermiştim…!

İşte huzurundayım.

Beni ümmetliğe kabul eder misin, Efendim…!

Ashabın edeplerinden, utandıklarından senin yüzüne bakamazlardı bile!

Biliyorum günahım çok, yerine getiremediğim vazife-lerim de çok, huzuruna çıkmaya yüzüm de yok amma bütün bunlara rağmen yine de ümmetim der misin Efendim?

Radyoda dinlemiştim spiker: Bir gün Rasulullah kapınızı çalsa, evinizi açmaya, buyur etmeye cesaretiniz var mı?” demişti.

O günden sonra, evimde hoşlanmayacağın ne varsa hepsini atmıştım. Kur’anımı öğrenip okumaya başlamıştım.

Hani bir bayram sabahıydı.

Sokakta bir çocuk görmüştün de, niye bayram sevinci yaşamadığını, gülüp oynamadığını sormuştun, o da seni tanıyamamış:

- “Babam şehit oldu, annem başkası ile evlendi. Üzerimde bayramlık bile yok, ben niye sevineyim, bayram benim neyime!” demişti.

Elinden tutmuştun, “gel” demiştin. Âişe annen, Fatıma ablan, Hasanla Hüseyin kardeşin olsun ister misin?

Ancak o zaman tanımıştı seni. O gün o yetimi sevindirmiştin.

Diğer çocuklar bu manzara karşısında:

- Keşke benim de babam olmasaydı da, şu çocuğun yerinde olsaydım demişlerdi.

O yetim gibi benim de elimden tutar mısın Ya Rasulallah!...

Yetimleri hep sevmiştim, Sen yetimdin diye..

Şimdi bu yetimi de sen sever misin Ya Rasulallah !...

Öğle namazından sonra otelde buluştuk. Beraberce Mehmet Hocamın evine misafir olduk.

Yemekten sonra çaylarımızı içerken, oda arkadaşım olan Safa Bey;

Mehmet Hocam bize Medine’yi, faziletini anlatır mısınız dedi.

Mehmet Hocam:

Elbette, şayet Yakup Hocamız da izin verirse Medine’yi gezdirmek, ziyaret yerlerini ve orada cereyan eden hadiseleri size anlatmak ve rehberlik yapmaktan mutluluk duyarım, dedi.

Yakup Hocam:

Mehmet Hocam, o mutluluk ve şeref bize aittir, yirmi yıldır Medine’de yaşayan sizden öğreneceğimiz çok şey var. Gelelim Medine’nin tarihçesi ve faziletine diyerek söze başladı.


İNŞALLAH BİZİMDE BÖYLE BİR ANIMIZ OLMASI DİLEĞİYLE
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Inşallah Bizimde Böyle Bir Animiz Olmasi Dileğiyle
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt