Ya Rabbi,
diyordu adam.
Habibini, o peygamberler peygamberini rüyada görmek, benim gibi günahkarın ne haddine?
Ama sen bağışlayıcı değil misin? Ve beni bağışlayıp, o şerefi nasip etmez misin?
Aylardır böyle dua ediyordu adam.
Ayrıca bazen ilmihalleri, bazen de dua kitaplarını karıştırıyor ve Resulullah sallallahu aleyhi vesellemi rüyasında görebilmenin yollarını araştırıyordu.
Yakınları, onda bir gariplik olduğunu sezmişler ve hatta bunalım geçirdiğine hükmetmişlerdi. Kendisinden bahsederken:
- Eşi öldükten sonra iyice tuhaflaştı, diyorlardı. Sabaha karşı uyku nedir bilmeden dolaşıyor.
Adamın pek uyumadığı doğruydu.
Ama iki küçük yavrusuna bakmak ve onlara annelerinin yokluğunu hissettirmemek için bu gerekli değil miydi?
Adam, çocuklarını yan odada uyuttuktan sonra,
içinin burukluğunu çok daha fazla hissediyor ve onları sık sık kontrol etmeden yapamıyordu.
Üstelik mevsim kış olduğu için her zamankinden fazla titizlik göstermeliydi. Bu yüzden onların odasındaki gaz sobasını söndürmüyor ve:
- Hasta olurlarsa ne yaparım? Diye düşünüyordu. Hele Allah korusun biri, biri ya…
“Ya ölürse” demeye bir türlü dili varmıyor,
bu yüzden de gecenin geç saatlerine kadar yaptığı ibadetlerde,
onların sağlığı için dua ediyordu. İşte O Zat’ı (sav) rüyada görebilmek de, bu gece ibadetleri sırasında en büyük gayesi olmuştu.
- Ya Rabbi, diyordu. Bir görebilsem, eğer varsa ömrümden on sene vermeye razıyım.
O gece sabah namazını kılıp yattığında, hemen uyuya kaldı. Yorucu bir gün geçirmiş ve işten geldikten sonra da birkaç gömlek yıkamıştı.
Artık her zamanki gibi sütçünün kapıyı çalmasıyla uyanacaktı. Fakat adam, yarım saat kadar sonra yatağından fırladı.
Uykusunu henüz açamamış olmasına rağmen hiç durmadan:
- Başüstüne! Başüstüne... diye tekrarlıyordu. “Baş üstüne, elbette giderim.”
Uykusunda ona, çocukların odasına gitmesi emredilmişti. Ve o emir, rüyasında görmek istediği kişiye (sav) aitti.
Adam, rüyanın tesiriyle yan odaya koştuğunda, ciğerlerini kavuran bir dumanla karşılaştı.
Kuruması için sobanın üstündeki tellere astığı gömlek düşmüş ve yanmaya başlamıştı.
Yavrularını kucaklayıp balkona çıkartırken kontrol etti. Çok şükür, ikisi de yaşıyordu.
- Biraz daha gecikseydim ne olurdu? Diye düşünürken, gördüğü rüyayı hatırladı. İliklerine kadar ürpermiş ve onları kimin kurtardığını anlamıştı.
Yavrularına sarılmış vaziyette
Allah’a şükrederken, eşinin ölümünden beri zaptettiği gözyaşları artık emir dinlemiyordu...
Cüneyt Suavi; Hayatın İçinden
diyordu adam.
Habibini, o peygamberler peygamberini rüyada görmek, benim gibi günahkarın ne haddine?
Ama sen bağışlayıcı değil misin? Ve beni bağışlayıp, o şerefi nasip etmez misin?
Aylardır böyle dua ediyordu adam.
Ayrıca bazen ilmihalleri, bazen de dua kitaplarını karıştırıyor ve Resulullah sallallahu aleyhi vesellemi rüyasında görebilmenin yollarını araştırıyordu.
Yakınları, onda bir gariplik olduğunu sezmişler ve hatta bunalım geçirdiğine hükmetmişlerdi. Kendisinden bahsederken:
- Eşi öldükten sonra iyice tuhaflaştı, diyorlardı. Sabaha karşı uyku nedir bilmeden dolaşıyor.
Adamın pek uyumadığı doğruydu.
Ama iki küçük yavrusuna bakmak ve onlara annelerinin yokluğunu hissettirmemek için bu gerekli değil miydi?
Adam, çocuklarını yan odada uyuttuktan sonra,
içinin burukluğunu çok daha fazla hissediyor ve onları sık sık kontrol etmeden yapamıyordu.
Üstelik mevsim kış olduğu için her zamankinden fazla titizlik göstermeliydi. Bu yüzden onların odasındaki gaz sobasını söndürmüyor ve:
- Hasta olurlarsa ne yaparım? Diye düşünüyordu. Hele Allah korusun biri, biri ya…
“Ya ölürse” demeye bir türlü dili varmıyor,
bu yüzden de gecenin geç saatlerine kadar yaptığı ibadetlerde,
onların sağlığı için dua ediyordu. İşte O Zat’ı (sav) rüyada görebilmek de, bu gece ibadetleri sırasında en büyük gayesi olmuştu.
- Ya Rabbi, diyordu. Bir görebilsem, eğer varsa ömrümden on sene vermeye razıyım.
O gece sabah namazını kılıp yattığında, hemen uyuya kaldı. Yorucu bir gün geçirmiş ve işten geldikten sonra da birkaç gömlek yıkamıştı.
Artık her zamanki gibi sütçünün kapıyı çalmasıyla uyanacaktı. Fakat adam, yarım saat kadar sonra yatağından fırladı.
Uykusunu henüz açamamış olmasına rağmen hiç durmadan:
- Başüstüne! Başüstüne... diye tekrarlıyordu. “Baş üstüne, elbette giderim.”
Uykusunda ona, çocukların odasına gitmesi emredilmişti. Ve o emir, rüyasında görmek istediği kişiye (sav) aitti.
Adam, rüyanın tesiriyle yan odaya koştuğunda, ciğerlerini kavuran bir dumanla karşılaştı.
Kuruması için sobanın üstündeki tellere astığı gömlek düşmüş ve yanmaya başlamıştı.
Yavrularını kucaklayıp balkona çıkartırken kontrol etti. Çok şükür, ikisi de yaşıyordu.
- Biraz daha gecikseydim ne olurdu? Diye düşünürken, gördüğü rüyayı hatırladı. İliklerine kadar ürpermiş ve onları kimin kurtardığını anlamıştı.
Yavrularına sarılmış vaziyette
Allah’a şükrederken, eşinin ölümünden beri zaptettiği gözyaşları artık emir dinlemiyordu...
Cüneyt Suavi; Hayatın İçinden