Hangi yaşta olursa olsun insan için en zor şeylerden biri de “peki” demektir.
Çünkü “peki” demek, nefse ağır gelen bir kelimedir. Kendi isteğinden vazgeçmektir, teslim olmaktır.
Yerine göre tatsız tuzsuz bir ilaçtır, peki kelimesi.
“Peki” dediği zaman insan, hürriyetinin kısıtlandığını düşünür.
İnsanın kendi istediğini yapamaması geçici bir huzursuzluk verir.
Lakin “peki” denecek insanlar vardır, makamlar vardır, emirler vardır, âmirler vardır.
Anne-baba, amir, öğret**** seve seve peki deneceklerdir.
Yıllar önce bu güzide müesseseye girdiğimizde bize ilk olarak “peki” demesini öğrettiler.
Peki demesini öğrenmek zor ama, getirdiği huzur ve mutluluk çok büyük.
Peki dedikçe, büyüklerimizden, ağabeylerimizden çok şeyler öğrendik... Kavgasız, gürültüsüz, tartışmasız, tıkır tıkır yürüyen bütün işlerimizi “peki” kelimesine borçluyduk...
Doğrusu şu ki; anne babaya, amire, öğret****e “peki” demek aslında bizim iyiliğimiz içindir.
Örneğin anne-babayı düşünelim. Bizleri birçok konuda ikaz eder, tembihlerde bulunurlar. Lakin bazılarımız onları kaale almak istemez... Soğuk kış günlerinde palto, bere, eldiven giydirmeye çalışırlar, bazılarımız itiraz eder.. Beslenmemiz, sağlıklı büyümemiz için birbirinden güzel yemekler yapar, yedirmeye çalışırlar. Lakin bizler yemez veya nazlanırız. Derslerimizi, ödevlerimizi vaktinde yapmamızı öğütlerler, bazılarımız dinlemeyiz.
Çocukların iyiliği için çırpınan anne baba “peki” demeyi bilmeyen ve bir türlü öğrenemeyen çocuklardan dolayı sıkıntıya, strese girerler. İnsanın strese girmesi, aşırı derecede üzülmesi çeşitli hastalıklara sebep olur.
Onları hasta etmeye, üzmeye, kırmaya, mutsuz etmeye hakkımız var mı?
Halbuki “peki” bir huzur kelimesidir.
Büyüklerimiz “peki de kurtul” demişler.
Bir düşünelim, anne-babamız veya amirlerimiz tarafından bize verilen herhangi bir göreve, bir işe itiraz etsek bile eninde sonunda yine onu yapacağız, yapmak mecburiyetindeyiz. Sadece erteliyoruz o kadar.
İtiraz etmek, görevden kaçınmak her iki tarafı da huzursuz etmekten başka bir işe yaramıyor.
Ama unutmayalım, peki demek her zaman bizim lehimizedir.
Ergenlik çağına yeni giren, gençliğe ilk adımlarını atan bazı gençler, büyüklerine diklenmeyi “adam olma” alameti sayabiliyorlar.
Bazı yazılı ve görüntülü medyanın ****fî (olumsuz) tesirleri, toplumumuzda yavaş yavaş hissediliyor. Eskiden anne babaya, amire, öğret****e gösterilen büyük saygı ve sevgi gidiyor, onun yerine kendini beğenmiş, kendi başına buyruk bir nesil geliyor. Şımarık, lakayt, cahil tavırlarıyla dikkat çekiyor. Zaman zaman “beni anlamıyorsunuz yaaaa” diye kapı çarpıp çıkan gençlere sık sık şahit oluyoruz.
Sizler elbette böyle değilsiniz.
Ama etrafınızda bu tür insanlarla karşılaşabilirsiniz.
Anne baba sözü dinleyenler, onları mutlu edenler, onların duasını alanlar, hayatta muvaffak olurlar.
Onları Allahü teâla da, kullar da severler.
Sizler sevilmek istemez misiniz?
Bunun da yolu büyüklerimize “peki efendim” demekten geçer.
Biz, çalıştığımız bu güzide müessesede o kadar çok “peki” diyoruz ki, birisi bize “nasılsınız?” diye sorsa “peki efendim” diyeceğimiz geliyor.
Çünkü “peki” demek, nefse ağır gelen bir kelimedir. Kendi isteğinden vazgeçmektir, teslim olmaktır.
Yerine göre tatsız tuzsuz bir ilaçtır, peki kelimesi.
“Peki” dediği zaman insan, hürriyetinin kısıtlandığını düşünür.
İnsanın kendi istediğini yapamaması geçici bir huzursuzluk verir.
Lakin “peki” denecek insanlar vardır, makamlar vardır, emirler vardır, âmirler vardır.
Anne-baba, amir, öğret**** seve seve peki deneceklerdir.
Yıllar önce bu güzide müesseseye girdiğimizde bize ilk olarak “peki” demesini öğrettiler.
Peki demesini öğrenmek zor ama, getirdiği huzur ve mutluluk çok büyük.
Peki dedikçe, büyüklerimizden, ağabeylerimizden çok şeyler öğrendik... Kavgasız, gürültüsüz, tartışmasız, tıkır tıkır yürüyen bütün işlerimizi “peki” kelimesine borçluyduk...
Doğrusu şu ki; anne babaya, amire, öğret****e “peki” demek aslında bizim iyiliğimiz içindir.
Örneğin anne-babayı düşünelim. Bizleri birçok konuda ikaz eder, tembihlerde bulunurlar. Lakin bazılarımız onları kaale almak istemez... Soğuk kış günlerinde palto, bere, eldiven giydirmeye çalışırlar, bazılarımız itiraz eder.. Beslenmemiz, sağlıklı büyümemiz için birbirinden güzel yemekler yapar, yedirmeye çalışırlar. Lakin bizler yemez veya nazlanırız. Derslerimizi, ödevlerimizi vaktinde yapmamızı öğütlerler, bazılarımız dinlemeyiz.
Çocukların iyiliği için çırpınan anne baba “peki” demeyi bilmeyen ve bir türlü öğrenemeyen çocuklardan dolayı sıkıntıya, strese girerler. İnsanın strese girmesi, aşırı derecede üzülmesi çeşitli hastalıklara sebep olur.
Onları hasta etmeye, üzmeye, kırmaya, mutsuz etmeye hakkımız var mı?
Halbuki “peki” bir huzur kelimesidir.
Büyüklerimiz “peki de kurtul” demişler.
Bir düşünelim, anne-babamız veya amirlerimiz tarafından bize verilen herhangi bir göreve, bir işe itiraz etsek bile eninde sonunda yine onu yapacağız, yapmak mecburiyetindeyiz. Sadece erteliyoruz o kadar.
İtiraz etmek, görevden kaçınmak her iki tarafı da huzursuz etmekten başka bir işe yaramıyor.
Ama unutmayalım, peki demek her zaman bizim lehimizedir.
Ergenlik çağına yeni giren, gençliğe ilk adımlarını atan bazı gençler, büyüklerine diklenmeyi “adam olma” alameti sayabiliyorlar.
Bazı yazılı ve görüntülü medyanın ****fî (olumsuz) tesirleri, toplumumuzda yavaş yavaş hissediliyor. Eskiden anne babaya, amire, öğret****e gösterilen büyük saygı ve sevgi gidiyor, onun yerine kendini beğenmiş, kendi başına buyruk bir nesil geliyor. Şımarık, lakayt, cahil tavırlarıyla dikkat çekiyor. Zaman zaman “beni anlamıyorsunuz yaaaa” diye kapı çarpıp çıkan gençlere sık sık şahit oluyoruz.
Sizler elbette böyle değilsiniz.
Ama etrafınızda bu tür insanlarla karşılaşabilirsiniz.
Anne baba sözü dinleyenler, onları mutlu edenler, onların duasını alanlar, hayatta muvaffak olurlar.
Onları Allahü teâla da, kullar da severler.
Sizler sevilmek istemez misiniz?
Bunun da yolu büyüklerimize “peki efendim” demekten geçer.
Biz, çalıştığımız bu güzide müessesede o kadar çok “peki” diyoruz ki, birisi bize “nasılsınız?” diye sorsa “peki efendim” diyeceğimiz geliyor.