ziya_izmit
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eki 2006
- Mesajlar
- 97
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Filmin başında Nazi Almanya'sında savaşın bitmesine az bir zaman kala altı Nazi generali teker teker intihar ediyorlar ve sahne kapanıyor.
Trajik hadiseden 50 yıl sonra, Amerika'da yaşayan, başarılı, toplumda saygın bir doktoru martı sesleri arasında sahildeki evinde huzur içinde dinlenirken izlemeye başlıyoruz.
Bir gün bu doktorun yanına tanımadığı bir adam gelip ciddi bir konuda görüşme talep ediyor. Konu doktorun intihar etmiş dedesi Alman general ve bıraktığı mirası ile ilgili. Bunu duyunca doktorumuz adamı fena halde tersliyor. Kanlı bir mirasla ilgilenmediğini bir daha da bu konuda rahatsız edilmek istenmediğini söyleyip hızla uzaklaşıyor.
Fakat tanımadığı bu adam doktorun peşini bırakacak gibi değil. Israrla birçok yerde karşısına çıkıyor ve sonunda bir gün vapurda tekrar yanına gelerek eğer mirası istemiyor ise bunu yazılı olarak beyan etmesini, ancak o takdirde peşini bırakabileceğini, bir daha da kendisini rahatsız etmeyeceğini anlatıyor.
Doktorun dedesi finansal bir dahi olup, torununa orta yaşa geldiğinde alabileceği önemli miktarda para bırakmış. Doktor hemen cebinden kalemini çıkarıp mirastan feragat edeceği yazıyı imzalamak üzere iken soruyor; Ne kadarmış bu miras? Adam cevap veriyor: Vergiden muaf İsviçre bankasında 50 milyar dolar. Doktor elinde kalem bir müddet hareketsiz kaldıktan sonra belgeyi imzalamadan kalemi cebine koyuyor ve soruyor, “Parayı almak için ne yapmam gerek?” Doktorun hayatı o günden sonra değişiyor. Yeraltı örgütleri ile mücadeleler, istihbarat servisleri ile kovalamacalar, uykusuz geceler...
Kazanılacak veya kaybedilecek miktar bu kadar çok olunca. O mütevazı doktor gidiyor yerine bambaşka bir adam geliyor. Bir de başrolde bizim olduğumuz gerçek hayattan uyarlama bir film var ki, o bundan daha heyecanlı. İnsanın kazanmak veya kaybetmekle karşı karşıya olduğu ebedi bir hayat var.
Kazandığı takdirde dünyada geçireceği en mesut haldeki bin senenin bir dakikasına denk gelmeyeceği bir cennet hayatı, kaybetse Sibirya'nın ortasın da her türlü işkencenin, acının ve ümitsizliğin olduğu bir zindan hayatı. Böyle bir dava karşısında aklı başında olan insan, var gücü ve bütün serveti ile bu dünyadaki imtihanı kazanmak için çalışmaz mı? İmtihanı kazanmak için geçici dünya hayatında “Sultan”ın kurallarına uymak zor mu dur? Hiç değil. Sultan’ın ikram ettiği ve izin verdiği şeyler o kadar çoktur ki, yasakladığı şeylere uzanmaya ihtiyaç yoktur.
Mesela, Sultan dört yüz çeşit et yaratmış, bizleri sofraya davet etmiş, fakat sadece bir tanesinin yenmemesini istemiş, üstelik zararı hakkında da bizi uyarmışsa. Aklı başında olan insan illa izin verilmeyen o eti de yiyeceğim diye tutturur mu?
Elbette Sultan’ın hatırı için o ete hiç uzanmayacak. Kendisine ikram edilen üçyüzdoksandokuz çeşit etten biri ile karnını doyuracak ve bir imtihanı kazanmış olacak. Zor mudur? Bu küçük imtihan gibi Sultan’ın rızasını kazanmak için kuralları karşısında hassas davrananlar. Büyük küçük her fırsatı değerlendirecek. Sonunda 50 milyardan çok daha kıymetli servetler kazanacaklar. Paha biçilmez servetleri bize kazandırmak için imtihanları kolaylaştıran Yüce Sultan’a sonsuz teşekkürler.
Trajik hadiseden 50 yıl sonra, Amerika'da yaşayan, başarılı, toplumda saygın bir doktoru martı sesleri arasında sahildeki evinde huzur içinde dinlenirken izlemeye başlıyoruz.
Bir gün bu doktorun yanına tanımadığı bir adam gelip ciddi bir konuda görüşme talep ediyor. Konu doktorun intihar etmiş dedesi Alman general ve bıraktığı mirası ile ilgili. Bunu duyunca doktorumuz adamı fena halde tersliyor. Kanlı bir mirasla ilgilenmediğini bir daha da bu konuda rahatsız edilmek istenmediğini söyleyip hızla uzaklaşıyor.
Fakat tanımadığı bu adam doktorun peşini bırakacak gibi değil. Israrla birçok yerde karşısına çıkıyor ve sonunda bir gün vapurda tekrar yanına gelerek eğer mirası istemiyor ise bunu yazılı olarak beyan etmesini, ancak o takdirde peşini bırakabileceğini, bir daha da kendisini rahatsız etmeyeceğini anlatıyor.
Doktorun dedesi finansal bir dahi olup, torununa orta yaşa geldiğinde alabileceği önemli miktarda para bırakmış. Doktor hemen cebinden kalemini çıkarıp mirastan feragat edeceği yazıyı imzalamak üzere iken soruyor; Ne kadarmış bu miras? Adam cevap veriyor: Vergiden muaf İsviçre bankasında 50 milyar dolar. Doktor elinde kalem bir müddet hareketsiz kaldıktan sonra belgeyi imzalamadan kalemi cebine koyuyor ve soruyor, “Parayı almak için ne yapmam gerek?” Doktorun hayatı o günden sonra değişiyor. Yeraltı örgütleri ile mücadeleler, istihbarat servisleri ile kovalamacalar, uykusuz geceler...
Kazanılacak veya kaybedilecek miktar bu kadar çok olunca. O mütevazı doktor gidiyor yerine bambaşka bir adam geliyor. Bir de başrolde bizim olduğumuz gerçek hayattan uyarlama bir film var ki, o bundan daha heyecanlı. İnsanın kazanmak veya kaybetmekle karşı karşıya olduğu ebedi bir hayat var.
Kazandığı takdirde dünyada geçireceği en mesut haldeki bin senenin bir dakikasına denk gelmeyeceği bir cennet hayatı, kaybetse Sibirya'nın ortasın da her türlü işkencenin, acının ve ümitsizliğin olduğu bir zindan hayatı. Böyle bir dava karşısında aklı başında olan insan, var gücü ve bütün serveti ile bu dünyadaki imtihanı kazanmak için çalışmaz mı? İmtihanı kazanmak için geçici dünya hayatında “Sultan”ın kurallarına uymak zor mu dur? Hiç değil. Sultan’ın ikram ettiği ve izin verdiği şeyler o kadar çoktur ki, yasakladığı şeylere uzanmaya ihtiyaç yoktur.
Mesela, Sultan dört yüz çeşit et yaratmış, bizleri sofraya davet etmiş, fakat sadece bir tanesinin yenmemesini istemiş, üstelik zararı hakkında da bizi uyarmışsa. Aklı başında olan insan illa izin verilmeyen o eti de yiyeceğim diye tutturur mu?
Elbette Sultan’ın hatırı için o ete hiç uzanmayacak. Kendisine ikram edilen üçyüzdoksandokuz çeşit etten biri ile karnını doyuracak ve bir imtihanı kazanmış olacak. Zor mudur? Bu küçük imtihan gibi Sultan’ın rızasını kazanmak için kuralları karşısında hassas davrananlar. Büyük küçük her fırsatı değerlendirecek. Sonunda 50 milyardan çok daha kıymetli servetler kazanacaklar. Paha biçilmez servetleri bize kazandırmak için imtihanları kolaylaştıran Yüce Sultan’a sonsuz teşekkürler.