Hepimizin yerine ölenlere rahmet duasıyla...
Hüzün akıyor caddenin tam ortasından. Üzgün yüzler düşüyor karanlığın ortasına. Pişmanlıklar sarkıyor pencerelerden. Derken, uzakta siren sesleri duyuluyor. Sesler ateşliyor sanki her şeyi. Bomba gibi. Sokağı bir telaş alıyor. Şaşkınlık içinde sağa sola koşturuyor insanlar. Çocuğunu arayan annelerin sıcacık gözyaşları düşüyor kaldırım taşlarına. Annelerinin elini arıyor ürkmüş çocuklar. Kanlar içinde yere düşen çocuğunun başına eğiliyor bir baba. Babaannesinin ellerinden kopup yere yığılmış bir erkek bir de kız çocuğu cesedi duruyor dondurmacının önünde. Genç bir kadının elinde yeni doğacak bebeği için beğendiği elbise toza çamura bulanmış. Bir cenin ölüsü var ölü bir annenin karnında.
Ambulansların telaşlı ışıkları görünüyor caddenin başında. Yaralıları bırakmaya geliyor ambulanslar. Hastaneden sel halinde yaralılar getiriliyor. Sedyelerden indirilip sokağa, düştükleri yere konuyor kanlar içindeki adamlar, çocuklar, kadınlar. Balkona koşuyor Şeyma.. Merak dolu iri gözlerini dikiyor telaşın ortasına. Göğsündeki acıyı hissediyor sonra. Kana bulanıyor elbisesi. Nefesi daralıyor. Anlamıyor olup biteni. Yerdeki yaralıların ayağa kalktığını görüyor. Yerden siliniveriyor kan lekeleri. Sağlık görevlileri ambulanslara binip geri dönüyorlar. Uzak köşelerden yeni yeni ayağa kalkanlar görüyor Şeyma. Çocuklar kanlı elbiselerinin lekesi silinir silinmez kalkıp oynamaya başlıyorlar. Dondurmasını düştüğü yerden geri alıyor bir çocuk. Dudağındaki kan izlerinin yerini vanilya tadı alıyor. Birden rahatlıyor Şeyma. Göğsündeki paslı çivi hızla karanlığa doğru uzaklaşıyor. Her çocuğun hak ettiği sessiz nefesine, o tatlı bakışına yeniden kavuşuyor. Karanlıkta vınlayan çiviyi korkunç bir alev topu emiyor, kendine doğru çekiyor. Ambulansların hepsi kayboluyor bir anda. Bir köşede belirip giderek küçülen alevin yalazı susturuyor çığlıkların hepsini. Kırık cam parçaları yeniden yapışıyor vitrinlere. Dağılan bedenler toplanıyor bir bir. Canlar bedenlerine geri dönüyor. Bin mucize yaşanıyor sokakta. Sonra... O korkunç patlama sesi duyuluyor. Alevin bir vakum gibi geri çekildiği çöp kutusuna dönüyor sesin yankıları. Duvarlardan siliyor izlerini. Geriye doğru patlıyor bomba. İnsafsız metallerini geri topluyor masum insan yüzlerinden. Dağıttığı dehşeti bir anda yutuveriyor. Uslanıyor. Sessizce çekiliyor yuvasına. Utanırcasına patladığına, yerin dibine giriyor. Çöp tenekesine doğru büzüşüyor.
Gürültü sanki hakemin düdüğü gibi, koşturmayı bitiriyor, çığlıkları kesiyor. Hatıraları siliyor. Herkes bir anda unutuyor olan biteni. Ne korku kalıyor gözlerde ne de yürekleri parçalayan isyanlar. Telaşlı, neşeli, hüzünlü insan mırıltıları var artık sokakta. Satıcılar yeniden yerlerine geçiyor. Para üstleri denkleştiriliyor. Çocuk cıvıltıları çoğalıyor. Adımlar kaygısız. Huzurla yürüyor insanlar. Şeyma balkondan odasına dönüyor. Minicik kalbi umutla atmaya devam ediyor. Dedeler hiçbir şey olmamış gibi torunlarını gezdiriyor. Genç bir kadın doğacak bebeğine elbise beğeniyor.
Ne yaralı var ne ölü. Ne üzüntü var ne telaş. Bomba kimseye zerrece zarar vermiyor. Kimse bombanın kendine zarar vermediğini bile hatırlamıyor. Bir bombanın varlığından bile habersiz hale geliyor. Başkalarını öldüren bombalar kalıyor akıllarında sadece. başkalarına patlayan başka bombalar...
Kimsenin tanımadığı bir adam yaklaşıyor çöp kutusuna. Herkesin unuttuğu bombayı bir o hatırlıyor. Kimsenin ummadığı o korkunç telaşı, kimsenin hak etmediği o tanımsız acıları, kimsenin hesap etmediği o insafsız ölümleri bir tek o hesaplıyor. Yarım bırakılmış çocuk gülüşlerini, kanlara boyanmış kız çocuğu saçlarını, bir ömür evladına hasret baba hüzünlerini sadece o taşıyor caddenin ortasına. Patlamaktan utanan bombaya uzanıyor elleri. Dondurma yalayan çocukların arasından, torunlarını seven büyükannelerin yanından geçip karanlığa doğru çekiliyor.
Bomba ve adam başbaşa kalıyorlar. Bombanın düzeneği yavaşça bozuluyor. Parçalara ayrılıyor. Kesici metal parçaları uzaklaşıyor adamın ellerinden. Bombasız kala kalıyor. Şaşırıyor o an. Boşlukta kalıyor. Bombasızlığın ürkütücü sessizliğinde kendi infilakını yakınlaştıran düzeneğin tıkırtılarını duyuyor. Göğsünde ne zamandır atan kalbinin kıpırtısını fark ediyor. Bir annenin müşfik bakışlarıyla büyümüş göz bebeklerini süzüyor aynada. Avuçlarının boşluğunda bir yetimin saçlarını okşayacak şefkati arıyor. Parmak uçlarında bir yaralıya deva olacak yumuşak dokunuşu bulmaya çalışıyor. Nafile! Boşlukta çırpınıyor. Ruhunu arıyor et kemik yığının arasında.. Çılgın bir niyetin parçaladığı kalbinin bıraktığı boşluğa daldırıyor ellerini. İnsafsız nefretlerin körelttiği gözlerini arıyor insana ait olmaktan çıkmış yüzünde.
Utangaç bir bomba patlamaya hazır bir adamın parmak uçlarında buluyor kendini. Korkuyor adamdan. Düzeneği kuruldukça, şarapnel parçaları utanıyor varlıklarından. Bomba dışına doğru patlamaya hazırlandıkça, adam içine doğru dağılıyor. İnfılak ediyor. İnsafı paramparça oluyor; kan çanağı çukurlara savruluyor. Merhameti yüz üstü yere kapaklanıyor; vitrin camlarına, apartman duvarlarına yapışıyor. Adamdan geriye ne affa layık insaf kırıntısı ne çocuk gülüşleriyle uyanacak şefkat artığı kalıyor. Ebediyyen ağlayanı olmayacak, asla acınmayacak bir “bomba kurbanı” oluveriyor. Aramızda gezmesine şaşırıyoruz bu kurbanın. Aramızdan bombaları utandıracak patlamaya hazır insanların çıkmasıyla utanıyoruz. Ve ne yazık ki “Yeni bombalar yeni ‘insan’ ellerinde utana sıkıla patlamaya hazırlanmıyordur artık” diyemiyoruz. Çünkü utangaç bombaların elinde patlıyor adamlar....
SENAİ DEMİRCİ
Hüzün akıyor caddenin tam ortasından. Üzgün yüzler düşüyor karanlığın ortasına. Pişmanlıklar sarkıyor pencerelerden. Derken, uzakta siren sesleri duyuluyor. Sesler ateşliyor sanki her şeyi. Bomba gibi. Sokağı bir telaş alıyor. Şaşkınlık içinde sağa sola koşturuyor insanlar. Çocuğunu arayan annelerin sıcacık gözyaşları düşüyor kaldırım taşlarına. Annelerinin elini arıyor ürkmüş çocuklar. Kanlar içinde yere düşen çocuğunun başına eğiliyor bir baba. Babaannesinin ellerinden kopup yere yığılmış bir erkek bir de kız çocuğu cesedi duruyor dondurmacının önünde. Genç bir kadının elinde yeni doğacak bebeği için beğendiği elbise toza çamura bulanmış. Bir cenin ölüsü var ölü bir annenin karnında.
Ambulansların telaşlı ışıkları görünüyor caddenin başında. Yaralıları bırakmaya geliyor ambulanslar. Hastaneden sel halinde yaralılar getiriliyor. Sedyelerden indirilip sokağa, düştükleri yere konuyor kanlar içindeki adamlar, çocuklar, kadınlar. Balkona koşuyor Şeyma.. Merak dolu iri gözlerini dikiyor telaşın ortasına. Göğsündeki acıyı hissediyor sonra. Kana bulanıyor elbisesi. Nefesi daralıyor. Anlamıyor olup biteni. Yerdeki yaralıların ayağa kalktığını görüyor. Yerden siliniveriyor kan lekeleri. Sağlık görevlileri ambulanslara binip geri dönüyorlar. Uzak köşelerden yeni yeni ayağa kalkanlar görüyor Şeyma. Çocuklar kanlı elbiselerinin lekesi silinir silinmez kalkıp oynamaya başlıyorlar. Dondurmasını düştüğü yerden geri alıyor bir çocuk. Dudağındaki kan izlerinin yerini vanilya tadı alıyor. Birden rahatlıyor Şeyma. Göğsündeki paslı çivi hızla karanlığa doğru uzaklaşıyor. Her çocuğun hak ettiği sessiz nefesine, o tatlı bakışına yeniden kavuşuyor. Karanlıkta vınlayan çiviyi korkunç bir alev topu emiyor, kendine doğru çekiyor. Ambulansların hepsi kayboluyor bir anda. Bir köşede belirip giderek küçülen alevin yalazı susturuyor çığlıkların hepsini. Kırık cam parçaları yeniden yapışıyor vitrinlere. Dağılan bedenler toplanıyor bir bir. Canlar bedenlerine geri dönüyor. Bin mucize yaşanıyor sokakta. Sonra... O korkunç patlama sesi duyuluyor. Alevin bir vakum gibi geri çekildiği çöp kutusuna dönüyor sesin yankıları. Duvarlardan siliyor izlerini. Geriye doğru patlıyor bomba. İnsafsız metallerini geri topluyor masum insan yüzlerinden. Dağıttığı dehşeti bir anda yutuveriyor. Uslanıyor. Sessizce çekiliyor yuvasına. Utanırcasına patladığına, yerin dibine giriyor. Çöp tenekesine doğru büzüşüyor.
Gürültü sanki hakemin düdüğü gibi, koşturmayı bitiriyor, çığlıkları kesiyor. Hatıraları siliyor. Herkes bir anda unutuyor olan biteni. Ne korku kalıyor gözlerde ne de yürekleri parçalayan isyanlar. Telaşlı, neşeli, hüzünlü insan mırıltıları var artık sokakta. Satıcılar yeniden yerlerine geçiyor. Para üstleri denkleştiriliyor. Çocuk cıvıltıları çoğalıyor. Adımlar kaygısız. Huzurla yürüyor insanlar. Şeyma balkondan odasına dönüyor. Minicik kalbi umutla atmaya devam ediyor. Dedeler hiçbir şey olmamış gibi torunlarını gezdiriyor. Genç bir kadın doğacak bebeğine elbise beğeniyor.
Ne yaralı var ne ölü. Ne üzüntü var ne telaş. Bomba kimseye zerrece zarar vermiyor. Kimse bombanın kendine zarar vermediğini bile hatırlamıyor. Bir bombanın varlığından bile habersiz hale geliyor. Başkalarını öldüren bombalar kalıyor akıllarında sadece. başkalarına patlayan başka bombalar...
Kimsenin tanımadığı bir adam yaklaşıyor çöp kutusuna. Herkesin unuttuğu bombayı bir o hatırlıyor. Kimsenin ummadığı o korkunç telaşı, kimsenin hak etmediği o tanımsız acıları, kimsenin hesap etmediği o insafsız ölümleri bir tek o hesaplıyor. Yarım bırakılmış çocuk gülüşlerini, kanlara boyanmış kız çocuğu saçlarını, bir ömür evladına hasret baba hüzünlerini sadece o taşıyor caddenin ortasına. Patlamaktan utanan bombaya uzanıyor elleri. Dondurma yalayan çocukların arasından, torunlarını seven büyükannelerin yanından geçip karanlığa doğru çekiliyor.
Bomba ve adam başbaşa kalıyorlar. Bombanın düzeneği yavaşça bozuluyor. Parçalara ayrılıyor. Kesici metal parçaları uzaklaşıyor adamın ellerinden. Bombasız kala kalıyor. Şaşırıyor o an. Boşlukta kalıyor. Bombasızlığın ürkütücü sessizliğinde kendi infilakını yakınlaştıran düzeneğin tıkırtılarını duyuyor. Göğsünde ne zamandır atan kalbinin kıpırtısını fark ediyor. Bir annenin müşfik bakışlarıyla büyümüş göz bebeklerini süzüyor aynada. Avuçlarının boşluğunda bir yetimin saçlarını okşayacak şefkati arıyor. Parmak uçlarında bir yaralıya deva olacak yumuşak dokunuşu bulmaya çalışıyor. Nafile! Boşlukta çırpınıyor. Ruhunu arıyor et kemik yığının arasında.. Çılgın bir niyetin parçaladığı kalbinin bıraktığı boşluğa daldırıyor ellerini. İnsafsız nefretlerin körelttiği gözlerini arıyor insana ait olmaktan çıkmış yüzünde.
Utangaç bir bomba patlamaya hazır bir adamın parmak uçlarında buluyor kendini. Korkuyor adamdan. Düzeneği kuruldukça, şarapnel parçaları utanıyor varlıklarından. Bomba dışına doğru patlamaya hazırlandıkça, adam içine doğru dağılıyor. İnfılak ediyor. İnsafı paramparça oluyor; kan çanağı çukurlara savruluyor. Merhameti yüz üstü yere kapaklanıyor; vitrin camlarına, apartman duvarlarına yapışıyor. Adamdan geriye ne affa layık insaf kırıntısı ne çocuk gülüşleriyle uyanacak şefkat artığı kalıyor. Ebediyyen ağlayanı olmayacak, asla acınmayacak bir “bomba kurbanı” oluveriyor. Aramızda gezmesine şaşırıyoruz bu kurbanın. Aramızdan bombaları utandıracak patlamaya hazır insanların çıkmasıyla utanıyoruz. Ve ne yazık ki “Yeni bombalar yeni ‘insan’ ellerinde utana sıkıla patlamaya hazırlanmıyordur artık” diyemiyoruz. Çünkü utangaç bombaların elinde patlıyor adamlar....
SENAİ DEMİRCİ