Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Oturun, Oturanlarla Beraber! (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Rabbimiz, kitabında sık sık misaller verir. Bu alalade, hikaye tarzındaki misallerden oldukça uzak, bizim yaşantımızda kullanabileceğimiz ve bize örneklik teşkil edecek misallerdir bunlar. Ama her misal de birileri kendini bulur mutlaka.Yaptığı veya yapacağı bir yanlışı terk eder. Hani bilinen bir söz vardır ya.
'Bütün hataları kendimiz yapacak kadar uzun yaşamayabiliriz. Bizden öncekilerin veya başkaların yaptığı hatalardan da ders almasını bilmeliyiz'
Evet sadece bizim yanlışlarımız değil, diğer insanlarında hataları bizim hayatımızı çizmemizde, bize yol göstermekte aslında. İbret almak. Bunu istiyor Rabbimiz. Onun için pek çok ayetin sonunda 'Hala ibret almaz mısınız?' diyerek sorgular kulunu. Verdiği misalleri tefekkür etmemizi, akletmemizi istiyor Yaradan. Yine böylesi misallerden biride Hz. Musa (as)’ın misalidir. Kur'an bize Hz. Musa'nın yürüyüşünü ve İsrailoğullarının bu yürüyüşteki tavırlarını önümüze koyar ve bunu hayatımıza taşımamızı, bundan örnekler almamızı, hayatımızı bu minval üzere şekillendirmemizi ister. Hani Musa, (as) o kavmi firavunun zulmünden kurtarmış, ve onlara bir hedef göstermişti. Öncelikle onları esaretten kurtararak Vahyin özgürlüğünü sunmuştu. Ama onların buna karşılık verdikleri cevap oldukça düşündürücüdür;
"Onlar şu cevabı verdiler. Ya Musa! Orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz hemen oraya gireriz. Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla giremeyiz. Şu halde Sen ve Rabbin gidin, savaşın. Biz burada oturacağız… dediler" (Maide 21-22-24)
Musa (as) ile birlikte yola çıkan ama yürüyüşüne sudan sebeplerle, bahanelerle, pazarlık konusu yaparak ara veren bir topluluk. Yürümeyi değil, oturmayı tercih edenler. Hareketi değil, durağanlığı tercih edenler. Yorulmaya değil de sürekli dinlenmeye talip olanlar… Maksimum riski değil, risksiz bir hayatı arzulayanlar…
Ve bu yaptıklarını meşru göstermek adına bahaneler üretenler… Böylesi bir hayatı tercih ederek böylesi tehlikeli bir tavrı takınanlara Rabbimiz samimiyetsizliklerini yüzlerine vuruyor;
"Eğer onlar (sefere) çıkmak isteselerdi,elbette bunun için hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların bu davranışlarını çirkin gördü ve onları alıkoydu.Ve onlara "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun" denildi" (Tevbe 46)
Rabbimizin böylesi bir ikazı karşısında Muvahhid gönüller irkilmeli, ürpermeli,oturuşlarını kontrol etmelidirler. Çünkü bu oturan bireyler, hayatlarına riski atmak istememektedirler. Halihazırda kurdukları hayat düzenlerini yıkmamak, bozmamak adına yaşantılarına devam ettiklerini görmek son derece üzücüdür. Sıradan ve durağan bir yaşantıya baştan talip olan bu bireyler belli ortamlarda riske giren kardeşlerini de acımasızca eleştirmekten de geri durmamışlardır. Hayat çizgilerini bozmak istemeyen bu insanlar standartlarını sarsmamak adına inandıkları dinin değil yaşadıkları hayatın savunuculuğunu yapmaya başlarlar zamanla.
Aslında oturanlarla beraber oturmak esarettir, köleliktir. Beşerin varlığının sebeplerine aykırıdır. Çünkü beşer fıtratı durağan, atıl kalamaz. Fıtrat aktif olmalı zira Kur'an, beşer fıtratını durağanlıktan aktive etmektedir. Kalbe giren iman nasıl ki büyüyerek hareket ediyorsa bu imanın girdiği gönüllerde değişim sağlamakta ve beşeri her geçen gün Rabbine doğru sevkettirmektedir.
Oturanlarla beraber oturun ilahi hitabını güncellersek iki insan portresiyle karşılaşırız..
-Oturanlarla beraber oturanlar, pratik hayatta yaşamlarını Vahye göre tanzim etmeyen kimselerin oturması ki, aslında aktif olan bu kimselerin oturmasından kasıt, Vahyin gölgesinde beşer fıtratına uygun bir eylem içerisinde olmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu kısım insanlar fıtratlarının üzerlerindeki cahili örtülerden sıyrılamamış, bu örtülerden kurtulmak içinde ceht ve gayret gösterememiş kimselerdir..
Esasen atalar dini bir din hayatlarını yönlendirmekte, kendilerine cennetle müjdeleme yada cehennemle korkutma gibi bir uyarının gitmediği kimselerdir.
İşte bu kimseler esasen Vahyin karşısında ki böylesi inatçı, ilgisiz tavırları neticesinde OTURANLAR şeklinde tanımlayabiliriz..
Bireysel ve toplumsal ilişkilerimizde esasen OTURANLAR olarak tanımlayabileceğimiz öyle bir karakter daha vardır ki bu karakter sahipleri Vahyin bilgilerini bilmekte, hatta o bilgileri bir dönem bireysellikten toplumsallaştırmaya yönelik cehd ve gayret sarf ederken yorgun düşen, ye'se kapılan, hatta artık bu bilgilerin toplumsallaşamayacağı konusunda handikap'a kapılan pratik hayatında mücadeleden elini ayağını çeken, ticaretine veya aile bireylerine kendini adayan kimselerdir. Vahyin bilgisini ve öğretisini pratik hayatında yaşamaya çalışırken kitabi bir tavırla değil, aksine yaşadığını din zannedip oturan tiplerdir..
Her iki insan portresini de netice itibarıyla oturanlarla beraber oturan kimseler olarak değerlendirebiliriz. Her ikisi de Vahyi bir duruş ve kıyam ruhundan uzak gönüllerdir. Kısmi söylemlerle Vahyi hayata indirgemekte bütüncüllük ve onun eylemsel cephesini hayata taşıyamamaktadırlar. Risk almak istememekte, ellerini Muvahhidlerin elleriyle birleştirmek gibi bir gayret içerisine girememektedirler.. Onlara göre bu insanlar boş işlerle uğraşan, gereksiz çaba içerisinde bulunanlardır. Onlarla değil aynı düşünceyi aynı mekanı bile paylaşmaktan fersah fersah kaçarlar. Çünkü onları gördüklerinde aslında içlerinde olan kıyama kalkma sevdaları depreşir. Onları gördüklerinde aslında ayeti kerime gereği
'Dinlendiğin zaman kalk ve yorul'
gerçeğini hatırlarlar. Yürekleri daralır. Bir zamanlar söylemlerinden düşürmedikleri bu hareketleri yapamamanın verdiği rahatsızlıkla, daha da acımasızca saldırırlar karşısındaki bir dönem kardeşim dediğine. Onun yaptığını alkışlamak bir yana sürekli hata arar. Yanlış olduğu ve tekrar düşeceğini söyler durur. Ama bilmez ki, her düşüş daha bir dik kalkmanın başlangıcıdır. Her yıkılış daha bir dik kıyama kalkma halidir. Zira bu din Muvahhitlere yıkıldığı zaman pes etmemesi gerektiğini, asla yorulmaması, konuşmanın ötesine geçemeyen bir yaşantı sergilememesi gerektiğini, yılmadan, sabırla, azimle Hakkın yolunda ilerlemesi gerektiğini öğretmiştir. Kınayıcının kınaması, insanların yüküne el atmaması, hatta yükünü daha da ağırlaştırmaya çalışması vız gelir ona. Koştukça koşar. İnandığı din, onu yoktan var eden böyle emretmektedir ona. İnandığını emrolunduğu gibi dosdoğru yapmak için mücadele verir durur.
"Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda sefere çıkın" denildiği vakit yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat o dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır." (Tevbe-38
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt