Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

'Osmanlı gitti Müslümanlar yetim kaldı' (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
'Osmanlı gitti Müslümanlar yetim kaldı'


Avrasya Coğrafyası’ndan 42 kardeş cumhuriyet ve dindaş topluluklardan dini temsilcilerin katıldığı VII. Avrasya İslam Şurası'nda çarpıcı tezler tartışılıyor.

3. OTURUM
VII. Avrasya İslam Şurası’nın 3. oturumu sürerken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aralarında Diyanet İşleri Başkanı ve Avrasya İslam Şurası Daimi Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun da yer aldığı VII. Avrasya İslam Şurası İcra Kurulu üyelerinden oluşan heyeti Dolmabahçe Sarayı’nda kabul etti. Bu nedenle Bosna Hersek Reisü’l-Ulemâsı Dr. Mustafa Efendi Ceriç başkanlığında yapılması gereken oturumu, Ceriç’in de heyetle birlikte Cumhurbaşkanı Gül’ü ziyaret etmesi üzerine Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez vekâleten başlattı.


Oturumda ilk sözü alan Tataristan Dini İdare Yardımcısı Ramil Yunusov, ülkelerinin eğitime verdiği önemi vurgulayarak, bu doğrultuda kör Müslüman çocuklar için kurdukları körler okulunu örnek verdi. Yunusov; “Sizin ülkenizde de görme engelli gençlerimiz isterlerse, bu okula başvurabilirler. Başka bir görüşe sahip olabilirler. Maddi dünyada karanlıkta olan çocuklar, bu dini eğitimi alınca görmeye başlayacaklardır. Bu çocuklar, ‘Allah’ın ışığını gördüklerini’ söylüyorlar” dedi.



“Dini yayınların tercümesi çok önemli”

Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Dairesi Başkanı Yüksel Salman da, faaliyetlerinden bahsederek, yayınlarında özellikle çocukların eğitimine büyük önem verdiklerini belirtti. Salman ayrıca, çocuklara yönelik yayınların farklı dillere çevrilerek, eğitim için çalışmalar yürüttüklerini de sözlerine ekledi. Diğer dinlere ait birden fazla televizyon kanalının olduğunu belirten Salman, “Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait bir özel televizyonun kurulması çalışmalarına da başlandı. En yakın zamanda bu çalışmaları tamamlamayı ümit ediyoruz” dedi.






Salman’ın ardından oturumu vekâleten yöneten Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de bir süre önce Diyanet Yayınları’nın diğer dillere çevrilmesi ile ilgili ciddi bir atak başlattıklarını, ancak hem eserlerin tercümesinde, hem ulaşımında ciddi sorunlarla karşılaştıklarını kaydetti ve diğer temsilcilerden tercümeler konusunda yardım istedi. Görmez, “Birçok eser yabancı dillere çevrildi. Kırım’a gittiğimizde oradaki hocamız, ‘ben bu kitapları dağıtamam’ dedi. ‘Niye?’ diye sorduk ‘Bu kitapta, Cuma namazının kişiye farz olması için, adamın ihtiyar olması gerekir yazıyor’ dedi.



Çünkü tercüme eden kişi, dini literatürü bilmediği için ‘akıl bali’ olmakla ‘ihtiyar’ olmayı birbirine karıştırmış. Biz bu cümleden dolayı kitabı imha ettik. Bütün bu tecrübeler, bize takip ettiğimiz yöntemin hatalı olduğunu söylüyor. Bundan sonra tecrübelerimiz doğrultusunda tercüme edilecek kitabı ve tercümanları, o ülkenin yetkilileri ile birlikte seçmeye ve mümkün olduğu kadar ilgili ülkede basmaya karar verdik” dedi.



Dini kaynakların çok taraflı olarak geliştiğine dikkat çeken St. Petersburg Müftüsü Cafer Pançeyev de, “Yüksek teknoloji kapsamında, kaynaklar, insanlar için erişilebilir oldu. İslam’ın sadece bir din değil, aynı zamanda bir hayat tarzı. İnsanların, dini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmalarının önüne geçilmesi gerekiyor. Hatalar, dine zarar veriyor” sözleriyle konuya açıklık getirdi.

“Bazı insan sudan yol bulamaz geçmeye, bazısı su bulamaz içmeye. Bizim durumumuz budur.”





“Dinimize, dilimize sahip çıkalım diye Anavatan’a döndük” diyen Kırım Müslümanları Müftüsü Emirali Ablayev ise; “Rus toplumunun içinde yaşamamız çok zor. Bu meseleler, insanı üzüyor. Maalesef bugünkü durumumuz, gerçekten kötü. Biz, bu konuda komşularımızdan yardım bekliyoruz. Bizim durumumuzu soran, halimizi soran yok. Ben cami kurmak için arsa alacağım, ama arsayı vermiyorlar. ‘Ben kuracağım’ diyorum, ama ‘kuramazsın’ diyorlar. Elbette onların dediği oluyor. Bana ‘Nerede senin Müslüman kardeşlerin’ diyorlar” dedi.



Ablayev yaşadıkları durumu şu cümlelerle özetledi; “Bazı insan sudan yol bulamaz geçmeye, bazısı su bulamaz içmeye. Bizim durumumuz budur.”

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yardımcı Doç. Dr. İbrahim Maraş da, yaptığı araştırmalar sırasında bir döneme ait esere ulaşmakta zorluk yaşadığını belirterek, “Eserlerin artması gerekiyor. Dönemin bilgi kaynakları, kütüphanelerde incelenmeli, dönemin hikmet, tasavvuf, kelam, fıkıh geleneği incelenmelidir” dedi.





Belarus Müslümanları Müftüsü Ebu Bekir Şabanoviç ise ilk kez katıldığı Avrasya İslam Şurası’nda ülkesindeki sıkıntıları anlattı. Sovyetler Birliği döneminde; ateizmin, adeta Müslümanların üzerinden geçtiğini savunan Şabanoviç, “Bizi öyle bir ezdi ki! Hala toparlanamıyoruz. Bu yüzden ülkemizin büyük çoğunluğu Hıristiyan’dır. Biz, tüm nüfusun yüzde 11’ini oluşturmaktayız. Hepimizin büyük sorumluluğu; ‘manevi mirasımızı, yeniden canlandırmak’tır. Bugün, Allahın izni ile biz artık 12 camimizi ve toplum evini yeniden canlandırmış olduk” dedi. Oturum Vekil Başkanı Görmez’in kaynaklardaki hataları ile ilgili sözlerini de anımsatan Şabanoviç, ‘Rusça kitapları, makaleleri bizzat kendisinin tercüme edebileceğini’ belirtti.



Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Avrasya İslam Şurası İcra Kurulu’nu kabul etti

Oturum sürdüğü sırada, yeni seçilen Avrasya İslam Şurası İcra Kurulu üyeleri, Diyanet İşleri Başkanı ve Avrasya İslam Şurası Daimi Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ile birlikte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabul edildi. Dün saat 15.30’da Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleşen kabulde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Şura’ya duyduğu güveni ve takdirlerini dile getirerek, yapılan çalışmalara desteklerini açıkladı.





Cumhurbaşkanlığı kabulünden sonra İcra Kurulu üyeleri, oturama katılarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mesajlarını, Şura ile paylaştılar. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu kabul ile ilgili olarak; “Cumhurbaşkanımız, Avrasya İslam Şurası’nın, çok önemli olduğunu belirtti. ‘Devlet adamları olarak, her zaman yanınızdayız’ dedi. Ben de inanıyorum ki Cumhurbaşkanımızın dediği gibi hepimiz üzerine düşen bu ulvi görevi hakkıyla yerine getiririz” şeklinde konuştu.



4. OTURUM

VII. Avrasya İslam Şurası’nın dördüncü oturumu, Bosna Hersek Reisü’l-Uleması Mustafa Efendi Ceriç başkanlığında gerçekleşti. Açılışta konuşan Ceriç, İslamafobi’nin önüne geçilmesi için bu şuraya ve din adamlarına büyük görevler düştüğünü belirterek, “Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da olduğu gibi İslam dünyasında hala süren savaşlar var. Bazılarında başka din mensupları Müslümanları öldürüyor, bazısında da ise Müslümanlar Müslümanları öldürüyor. Bunu bizim durdurmamız lazım” dedi. İslamiyet’in yayılmasını ‘mucize’ olarak nitelendiren Ceriç, “İslamiyet’in ilk zamanlarında, Fars ve Bizans uygarlığı vardı ve Arap toplumunun onlara karşı koyacak askeri gücü yoktu. Fakat bir mucize oldu. Bunu akıl ile izah edemezsiniz. İslamiyet’in yayılması bir mucizedir. Tarihçiler bunu izah edemez. Ancak biz Müslümanlar, bunun sebebini biliyoruz. Allah’ın rahmeti ve lütfüdür” dedi.





Müslümanlığın yayıldığı toprakların, 18. yüzyılda İngiltere, Fransa ve İtalya’nın kontrolü altına girdiğini belirten Ceriç, “Bu topraklar, daha önce Osmanlı denetimi altındaki topraklardı. Osmanlı tarihi, insanlık tarihinin en büyük imparatorluğundan biridir. Büyük bir alanı kontrolü altına almıştı, ama bir meseleleri vardı. Bütün bu topraklara hükmedecek, yeteri kadar beşeri güçleri yoktu. Müslümanlar o dönemde zirveye kadar uzanmışlardır, fakat Osmanlı Devleti’nin dağılmasıyla neredeyse sıfıra kadar indiler. Biz, öyle bir durumda kaldık, tek bir özgür Müslüman kişi kalmadı. Hep sömürücülerin kontrolünde bulunuyordu. Sonra Müslümanlar, yeninde yükselmeye başladı.



İlk başta iki yöneliş vardı. Birinci yöneliş, batıcılık diye nitelendirdiğimiz laikizm; biz Müslümanları ‘hep batı tarzına sokalım veya laik kılalım’. Diğer bir yöneliş ise ‘yeniden Müslümanları İslamiyet’e döndürmektir. Yani gayrimüslimleri Müslüman kılmak değil, Müslümanları yeninde kazanmak amaçlanıyordu” dedi. “Bizler, yoğunlukla sonuç üzerinde durmalıyız. Son iki çağdaki deneyimlerimiz nelerdir?” diyen Ceriç; “Bence Müslüman ülkeler ve Müslümanların bu laikizm deneyimleri sonucunda şuna vardılar: İslam dünyasında tam bir başarı sağlamadı, sadece Batıda başarılı sonuçlar elde etti.


 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Tunus, Cezayir ve Türkiye’yi bir karşılaştırınız. Laiklik meselesinin, Müslümanlar için belli olumsuz sonuçları vardı. Biz bugün Tükiye’de kıvanç duyduğumuz bir gelişme görmekteyiz. Bu aşama, Türkiye’deki Müslümanları akla dirayete daha fazla yaklaştırdı. Daha uyumlu ve daha doğal bir şekle soktu. Böylece çağdaş aklın gereklerine uygun bir şekil sağladı. Bugün Türkiye, dünya ülkelerine yardım edebilir. Gazzelileri gördünüz mü? Herhangi bir ses yükseliyor muydu? Türkiye ve Başbakan sesini yükseltti. Sadece Türkiye hükümeti, İsrail ile Filistin arasında arabuluculuk yaptı. Büyük bir askeri gücü olup Nato’da sesi, silahı olan ülke sadece Türkiye. İslam dünyasında demokrasisi olan bir ülke var mıydı? Bizler şimdi laikliğin meyvelerini toplamaktayız” dedi.



“Dünyadaki mültecilerin %70’i Müslüman”

“Her Müslüman, terörizmden suçlu tutulmaya başlandı” diyen Ceriç, “Benim görüşüme göre şimdi bizler, yeni bir İslami büyük uyanış dönemindeyiz. Çünkü kominizim ve ateizm yıkıldı. Yeniden İslamiyet’e dönüş sağlamamız gerekiyor. İran İslam Devrimi, bütün dünyayı etkiledi. Tıpkı Fransız Devrimi gibi. Bence bizler, şimdi Müslümanları yeniden İslamiyet’e döndürme aşamasına geçmiş bulunmaktayız” şeklinde konuştu. Ceriç, Müslümanlar dünyada etkinliğini kaybetmesi konusunu ise bilim ve üretiminin kaybedilmesine bağladı. Ceriç, “57 İslam ülkesinde yaklaşık 500 üniversite var. Sadece Amerika’da 5 bin 700 civarında üniversite var. Hıristiyan dünyasında ise nüfusun yüzde 90’ı okuryazar durumdadır. İslam dünyasında ise okuryazar oranı sadece yüzde 40. Hiçbir İslam ülkesinde yüzde yüz okuryazarlık oranı yakalanmış değildir. Dünyadaki mültecilerin yüzde 70’i Müslümanlardan oluşmaktadır” dedi.





“Osmanlı’nın çekildiği ülkelerde Müslümanlar yetim kaldı”

Osmanlı Devleti’ni örnek almalıyız diyen Kosova İlahiyat Fakültesi Dekanı Recep Boja ise; “Kominizim çöktü ve İslam’ın önü açıldı. İslam tarihi bize şunu göstermiştir: Osmanlı devletini baz almalıyız. Osmanlı topraklarımızdan çekildikten sonra, bizde bir gerileme meydana gelmiştir. Osmanlı çekilince, Müslümanlar ülkelerinde yetim kaldılar, ama yine de dinlerini korudular” dedi.





Avrasya Coğrafyasını değerlendiren Boja, “Ekonomik kriz var ve Müslümanlar arasına fitne sokma hareketi devam etmektedir. Burada bulunan herkes ve kurumlar, sorumluluk sahibidir. Buraya da elde ettikleri beceri ve tecrübeleri getirmektedir. Bu yüzden Şura, çok büyük önem taşımaktadır. Bir şey üretebilmek için elimizde araçlar, enstrümanların olması gerekiyor. Üretim için çalışmalıyız. İman çok önemli, sünnet ve Kur-an’ı örnek almalıyız. İslamiyet’in başlangıcında güzel örnekler var. İmanla ilgili Peygamberimizin güzel hadisleri var. Bunları değerlendirmeliyiz” dedi.



“Dini bilgiyi üretmekte, dağıtmakta çok dikkatli olmamız gerekiyor” diyen Nahçivan Dini İdaresi Başkanı İdris Abbasov, tarihte mezhep ayrılıklarının sonucunun çok ağır yaşadıklarını belirtti. “Türkiye ile aramızdaki 11 kilometrelik sınırda esen rüzgar, bize dinginlik veriyor” diyen Abbasov, eğitimde çoğunlukla Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gelen eserlerin kendileri için çok yararlı olduğunu da belirtti.



Arnavutluk İslam Topluluğu Başkanı Selim Muça, İslam’ın kendinden önceki dinlerin izlerini yok etmeye çalışmadığına dikkat çekti. Arnavutluk’ta din adamlarının yaptığı çalışmalar ve Müslüman halkın yaşadığı şehirler hakkında bilgi veren Muça, “Yüzlerce alim, Arnavutluk’ta İslami hayatın korunması, yeniden canlanması ve eserlerin bulunması için çalıştılar. Bunu yaparken karşılarına çıkan engellere de baş eğmediler. Kimi rejimin baskısıyla karşılaştı, işkence gördü, kimi öldürüldü. Ama kimse İslam’ın nurunu söndüremedi. Başkanlık olarak yaptıkları çalışmaları anlatan Muça, amaçlarının yeni nesiller İslam dininin temel bilgilerini vermek olduğunu anlattı.



“Batı Trakya Müslüman Türk azınlık, inanç ve kültür olarak Anavatan Türkiye’nin bir parçasıdır” diyen Batı Trakya Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif, “Azınlık hiçbir zaman Türkiye’den uzak kalmamış ve her zaman yardım, destek görmüştür” dedi. Şerif, “Dini bilginin üretilmesi ve yaygınlaştırılması Müftülük tarafından yürütülüyor. Bunun içinde Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan çok büyük yardımlar görüyoruz. Kaynağımız da kurumun yayınları” dedi.

Hırvatistan İslam Birliği Başkanı Şevko Ömer Basiç ise din eğitimi konusunda özellikle bayanlar ve gençlere önem verdiklerini belirtti. Basiç, her ay bir kitap yayınlamaya çalıştıklarını ifade etti.





Toplantıda konuşan Bosna Hersek Gazi Hüsrev Kütüphanesi Yöneticisi Osman Laviç de, İslam edebiyatının tarihi gelişiminden bahsederek, birbirinden önemli İslam edebiyatı eserlerinin orijinal hali ile kütüphanelerinde saklandığını ifade etti. Yugoslavya’nın dağılmasıyla balkanlarda dini kitapların değişik bağımsız kurumlarca tercüme edilmeye başlandığını anlatan Laviç, “Bu durumda, çeşitli Hıristiyanlık yanlısı kurumlar ve çeşitli mezhepler de fırsat buldular. Bu girişimler sonucunda İslam terminolojinin Hıristiyanlaştırılması, yetersiz ya da yanlış tercüme nedeniyle yanlış anlaşılma gibi zararlı sonuçlar doğdu. Bosna Hersek bölgesinde dini kaynaklar, sık sık propaganda ve politik oyunlar için kullanılıyor. Şu an mevcut durumun olumsuz sonuçlarının bertaraf edilmesi için uzun ve dikkatli bir çalışma yapmamız gerekiyor” dedi.


Oturumun ikinci bölümünü yöneten Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez ise katılımcılara Kur-an’ı Kerim’in çevirilerindeki kimi maddi hataları hatırlattı. Görmez, tercümelerde hem ülke dilini hem de Arapçayı bilmenin yeterli olmadığını hatırlatarak, “Eğer Kur-an’ı Kerim çevirisi yapılacaksa, işin ehli ilim adamlarını tespit edip, tercümeleri gerçekleştirmeliyiz” dedi.





Karadağ İslam Birliği Başkanı Rıfat Feyziç de, Müslümanların dünyaya entegrasyonun önemine değinerek, “Acaba batılılar İslam anlayışını ne kadar tanıyorlar ya da Müslümanlar batı hakkında ne kadar bilgi sahibidir. Müslümanlar, coğrafi ve kültürel açıdan batı kavramını anlamaya çalışmak zorundadır. Bu şekilde dünyaya entegrasyon ve küreselleşme sürecine daha kolay yaklaşırız. Bunun için de özellikle Balkanlar’daki dini eğitim kurumlarının yeniden yapılandırılması zorunludur” şeklinde konuştu.



Kuzey Osetya Müslümanları Müftüsü Ali Mihaleviç ise kominizim döneminde ülkelerinde Müslümanların ve İslam dininin büyük zarar gördüğünü anlattı. Mihaleviç, “Bu dönemde, Fiziksel olarak Müslümanlar ve ilim adamları ya yok edildiler ya da sürgüne gönderildiler. Ancak bütün bunlara rağmen bu güne kadar dinimizi koruduk. Bugün biz, artık Müslümanlara dış dünya ile etkileşimde bulunma konusunu öğretmemiz gerekiyor. İslam devleti, İslam hilafetinin dağılmasından sonra yüz sene geçmedi.
847620090514085709172.jpg



Yani Müslümanlar nasıl yaşamalılar? Dış dünya ile barışta şeriatın olmadığı devletlerde nasıl yaşamalılar? Bu yüz yirmi sene boyunca Kafkasya’da İslam süreci başta büyük sorunlarla karşılaştı. Bu sorunlar, silahlı çatışmalara dönüştü, önce etnik çatışmalara ve sonra mezhep çatışmasına. Bu çatışmaları isteyenler, hep gençlerimizi kullandılar. Bizim babalarımızın dedelerimizin tüm çalışmaları, gençlerimize yanlış kullanılmış ve anlatılmış. Kafkasya’da bir ateş yakıyorlar ondan sonra senelerce barışmaya çalışıyorlar. Tüm bu yaralarımızın iyileşmesi için aktif katılıma ihtiyacımız var” diyerek açıklamalarda bulundu.



“Müslümanlar dış dünya ile doğru iletişimi öğrenmeli”

Yeni vizyonun tasarlanmasında ilim adamlarının katılması gerekiyor diyen Mihaleviç, “Birçok Müslüman, bugün itibariyle Müslüman olmayanlara ya düşman gözüyle ya da uzak durulması gereken kişiler olarak bakıyorlar. Bütün bunlar, cehaletten oluyor. Bize zarar verenler de, üstelik Kur-an’ı Kerimi kullanıyorlar. Gençlerimizi yanlış yerlere sürüklüyorlar. Avrasya’da yıllarca Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar güzel bir şekilde yaşadı. Çok az ilim adamlarımız Müslümanlara dış dünya ile ilişki kurmanın yolunu öğretti.





Neden Müslüman olmayanlar, Müslüman toplumlara kötü bakıyorlar. Çünkü Müslümanlar, kendilerinin dış dünyaya yanlış yaklaşımlarından dolayı İslam’a da kötülük etmekteler. Birinci problem, ‘Müslüman olmayanlarla nasıl ilişki kurabiliriz?’ İkincisi ise ‘Müslümanlar, nasıl birbirleri arasında ilişki kuracaklar?’ Hep çatışma ve çelişkiler vardı, ama bizim zengin tarihimiz vardır. Bu durum da gösteriyor ki, şimdi çok daha fazla doğru bilgiye ihtiyacımız var” dedi.



Türk halklarının çıkış noktasından, medeniyetin merkezinden geldiğini belirten Altay Müslümanları Müftüsü Amangeldi Kobdabayev, genel olarak halkın etnik Müslüman olduklarını belirtti. Kobdabayev, “1990 yılına kadar Altay Cumhuriyeti’nde cami yoktu. Dini eğitim için medrese, mescit yoktu. Altay’da halk, İslam’ı atalarından öğrendikleri gibi yaşıyorlar. Anne ve babalar, ayetleri bilmedikleri için, çocuklarına örnek olamamaktadırlar. Bizler, ancak dini eğitim medreselerinde bu eğitimi doğru bir şekilde verebiliriz. Başkentte bu yüzden, içerisinde çocuk yuvalarından kütüphaneye kadar her ihtiyacı karşılayacak bölümleri olan bir merkez kuruluyor” şeklinde konuştu.



“Buradaki topraklar Altay topraklarına çok benziyor” diyen Kobdabayev, “Biz Bursa’ya geldik ve oradaki tarihi camileri gezme şansı bulduk. Doğa güzelliklerini gördüğümde, anladım eğer atalarımız bu doğa güzelliklerini benzetmese buraya yerleşmezlerdi. İyi ki orada Uludağ varmış, yoksa atalarımız daha ilerilere gidermiş. Ben orada ‘Ulu Çınarı’ gördüm. Ben onu Türk Devletleri’ne benzetiyorum. Ve bizde işte o çınarın köklerinden geliyoruz” dedi.
980620090514090244166.jpg



20 yıl önce sıfırdan başladıklarını belirten İnguşetya Müslümanları Müftüsü İsa Hamhoyev, konuşmasında bugün geldikleri noktayı özetledi. Okullarda din eğitiminin olduğundan mutlu olduğunu söyleyen Hamhoyev, kaynakların düzenlemesinin önemine de dikkat çekti.



Ülkesinde özellikle eğitim için yoğun çalışmalar yaptıklarını belirten Moğolistan İslam Dini İdaresi Başkanı Azathan Muhanoğlu, okullarda din derslerinde okutulan kitapları hazırladıklarını ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaynaklarını kullandıklarını da belirtti.


HABER 7
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
2drv3g1.jpg

Osmanlı İmparatorluğu Sultanları Resimleri
 

Nazar57

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2008
Mesajlar
1,308
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Yetim kaldık gerçektende.. nerde o ecdadımız.. onlar olsa bu durumda olur muydu,sapık bir toplum haline gelir miydik..?
özlüyoruz Osmanlıyı ,özlüyoruz..
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Yetim kaldık gerçektende.. nerde o ecdadımız.. onlar olsa bu durumda olur muydu,sapık bir toplum haline gelir miydik..?
özlüyoruz Osmanlıyı ,özlüyoruz..
Allahcc yar ve yardımcınız olsun gönüldaşımız.....
Allahcce emanet olasınız...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
“Osmanlı’nın çekildiği ülkelerde Müslümanlar yetim kaldı”

Osmanlı Devleti’ni örnek almalıyız diyen Kosova İlahiyat Fakültesi Dekanı Recep Boja ise; “Kominizim çöktü ve İslam’ın önü açıldı. İslam tarihi bize şunu göstermiştir: Osmanlı devletini baz almalıyız. Osmanlı topraklarımızdan çekildikten sonra, bizde bir gerileme meydana gelmiştir. Osmanlı çekilince, Müslümanlar ülkelerinde yetim kaldılar, ama yine de dinlerini korudular” dedi.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
AFGANİSTAN: BİR İŞGALİN 9 YILLIK ANATOMİSİ



Amerika 7 Ekim 2001'de Afganistan işgalini başllatı. Operasyon 9'uncu yılına girdi. Sivil katliamları, hak ihlallerinin bitmek bilmediği sürecin sonunda hedeften giderek sapıldı. Savaş araçları doğayı tahrip etti.
11 Eylül sonrası Usame bin Ladin’i ele geçirme operasyonları adına tüm ülkeyi talan etme çalışmalarına girişen Amerika, Afganistan’da katliamlarını sürdürüyor.


Amerika ve beraberindeki koalisyon güçleri 11 Eylül sonrası başlattıkları Afganistan Operasyonunda 9'uncu yılı geride bırakırken, bölgede hergün yeni bir insan hakları ihlali haberi geliyor.
Son olarak Afganistan'ın kuzeyindeki Kunduz'da NATO güçleri, Taliban'ın kaçırdığı bildirilen petrol tankerlerini vurdu. Havaya uçan tankerin etrafında toplanan kalabalıktan yaklaşık 90 kişi yaşamını yitirdi.
NATO güçleri de hava saldırısında kaçırılan petrol tankerlerinin hedef alındığını doğrularken, "çok sayıda isyancının" öldürüldüğünü öne sürdü.
Başta Afganistan ve Irak olmak üzere pek öok bölgede hareketli bir askeri yapıya sahip olan Amerika ve uyguladığı politika, insan haklarını ihlal ediyor.
Irak ve Afganistan’da gizli hapishanelerde binlerce kişi kötü koşullarda tutulmaya devam ediyor. Söz konusu hapishanelerde onlarca kişi yaşamını yitirirken olaylarda sorumlu olan tek bir Amerikan askeri dahi cezalandırılmadı.
Bu durum Amerikan Başkanı Barack Obama’nın iktidara geldiği dönemde verdiği sözlere aykırı bir durum teşkil ediyor. Zira Obama, yeni dönemi 'mutlak şeffaflık' üzerine kurma amacında olduklarını açıklamıştı.
Uluslararası bağımsız gözlemcilere göre Amerikan askerlerinin bölgede (Afganistan- Irak vb.) kalması, söz konusu bölgelerdeki nüfusun yaşam güvenliğini de tehdit eder noktada. Yine aynı durum söz konusu ülkelerdeki devlet yapılanmalarının da işleyişine engel teşkil ediyor.
Amerika daha çok suç işlemeye başladı
Afganistan Irak gibi bölgelere Özgürlük Vaadi ile giren Amerika bu hedefinden giderek uzaklaşırken, Amerikan askerlerinin de giderek daha çok suç işlemeye başladıkları resmi raporlarca ortaya konuyor. Birleşmiş Milletler Raporu’na göre 2008’de Afganistan’da Amerikan ordusu tarafından 2 bin 118 sivil öldürüldü. Bu sayı 2007’ye göre yüzde 40’lık bir artışı ifade ediyor. Gözaltılar, kötü muameleler, tecavüz olaylarına hergün bir yenisi ekleniyor. Ancak yine benzer raporların ortaya koyduğu bir başka gerçek ise, söz konusu suçlara karışan hiçbir Amerikan askerinin cezalandırılmadığı yönünde.
Ekolojik denge altüst oldu
Yoğun savaş durumunun tahrip ettiği bir başka alan ise doğa... Yüzbinlerce asker, savaş
908558252.jpg
araçları, kimyasal silahlar, doğanın da dengesini altüst etmiş durumda.

Yapılan kimi araştırmalara göre, Amerikan ordusu ve koalisyon güçlerine ait savaş araçlarının bölgede bulunması ekolojik dengeyi sarsmış durumda.
Çöllerden geçen araçlar kumların taranmasına neden oldu. Askeri hareketliliğin olduğu bölgelerde kum fırtınaları daha sık ve şiddetli olmaya başladı. Bir çocuk ve yaşlı kum fırtınaları sonucu hastalandı.
Bölgede alerji olan sivillerin sayısı da giderek artıyor.
Hak ihlalleri üç elden yürütülüyor
ABD’nin Afganistan’ı işgali sonrasında burada yaşanan hak ihlalleri üç elden yürütülmekteydi. Bunlardan birincisi, savaş sırasında bizzat Kuzey İttifakı mensuplarının yaptıkları ihlallerdir. Diğeri ülkedeki ABD ordusu tarafından özellikle savaş esirlerine yönelik işlenen ihlaller ve sonuncusu da Afganistan hükümetince yapılan ihlallerdir.
ABD’nin 7 Ekim 2001 tarihinde hava operasyonuyla başlattığı ‘sınırsız özgürlük savaşı’, içinde büyük insan hakları ihlallerini ve hatta insani trajedileri barındırmakta. ABD ülkenin büyük bölümünü havadan bombalarken kara operasyonunu yürüten Kuzey İttifakı’na mensup güçler de Taliban ve ülkedeki yabancı savaşçılara karşı tamamıyla bir yok etme psikolojisiyle hareket etti. Yakalanan kişiler Cenevre Konvansiyonu’na aykırı olarak alçaltıcı muamelelere maruz bırakıldıktan sonra acımasızca öldürüldü. Afganistan’da savaş sırasında meydana gelen insan hakları ihlalleriyle ilgili halen ciddi bir soruşturma açılmış değil.

Afganistan’da Taliban yönetimini yıkmaya yönelik başlayan savaş, sayısız insan hakları ihlalleriyle doludur. Taliban’a karşı intikam hisleri özellikle kuzeydeki Kunduz kentinde zirveye çıkmış durumda.

Kunduz’da Linç Furyası” diye geçen olaylarda Taliban milisleri hiçbir canlıya reva görülmeyecek türden işkencelerle öldürüldü. İttifak, Kunduz'da ev ev dolaşarak Taliban üyesi aramakta ve şüpheli kişileri hiçbir delil olmaksızın tutuklamakta... Tutuklananların çoğunun akıbetinin ne olduğu hakkında ise kimsenin bir bilgisi yok.
Kunduz’da yakalanan esirlerin Mezar-ı Şerif yakınlarındaki Cenk Kalesi’ne götürülürken yaşadıkları bununla da kalmadı. Cenk Kalesi 25 Kasım 2001’de konteynırlarda bulunan diğer tutukluların da son durağı olacaktı. İnsan hakları örgütlerini ayağa kaldıran olaylarda Cenk Kalesi’ne götürülen 480 tutukludan 400’ü ağır bombardıman sonucu kıstırıldıkları kalede öldürüldüler.
Afganistan’da ABD tarafından yapılan insan hakları ihlalleri, haksız tutuklamalar, sivillere ait yerleşim yerlerinin bombalanması, belirsiz gözaltı süreleri, CIA ajanlarının gözaltına alınan kişilere karşı uyguladığı işkenceler ve savaşın başından bu yana yüzlerce Afgan tutuklunun yargılanmaksızın ABD’nin Guantanamo üssünde tutulması olarak sıralanabilir.
Hiçbir Amerikalı asker yargılanmadı
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), “Afganistan’da Güvenlik” başlıklı
143014095.jpg
bildirgesinde Amerikan güçlerinin, Irak işgali başlamadan önce de Afganistan’daki cezaevlerinde tutukluların öldürülmesi ve işkence olaylarına karıştıklarını açıklayarak, bu konuda bağımsız bir soruşturma komisyonunun kurulmasını istedi. Örgüt, yayımladığı bildiride, Amerikan ordusunun 2001'den bu yana Afganistan’daki cezaevlerinde ölen kişilerien Amerikan askerlerince “öldürüldüğüne” dikkat çekti. Örgüt, bildirisinde Amerikan askeri üst düzey yetkilileri tarafından işlenen bu suçların cezalandırılmadığını belirterek hiçbir Amerikan askerinin cinayetle suçlanmadığını kaydetti.

Uluslararası Af Örgütü de ABD’nin tutsakların temel haklarını çiğnediğini yayımladığı raporda açıkça belirtti. Raporda, Amerika’nın Irak’ta, Afganistan’da ve Guantanamo Üssü’nde tuttuğu tutsaklara işkence ve kötü muamelenin önlenmesi konusundaki yükümlülüklerine uymadığı belirtildi. Raporda ABD, tutsaklara kötü muameleye göz yummak ve müsamaha göstermekle suçlandı. Af Örgütü’ne göre Washington icraatlara bir savaş anlayışıyla girişiyor ancak savaş koşullarını düzenleyen hukuki kuralları yok sayıyor. Örgüt, Amerikalı yetkililerden işkence uygulamalarının kınanmasını ve bu gibi olayların tekrarının önlenmesi için gerekli yasaların çıkarılmasını istedi.
Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya Yöneticisi Brad Adams, askerlerin Afganlı tutuklulara gaddarca insanlık dışı muamele ettiğini ve işkence yaptığını belirtti. Afganistan İnsan Hakları Komisyonu da bu tür işkence vakalarının kendilerine yansıdığını vurguladı. Komisyon Başkanı Simar Samar, Amerikan ordusunun bazı durumlarda hukuku hiçe saydığını söyledi.
İşkence vakalarının ayrıntıları hakkında bilgi sahibi olmadıklarını söyleyen Samar, birçok Afganlı’nın şiddet uygulandığı gerekçesiyle kendilerine başvurduğunu ifade etti.

'Özgürlük' adına düğün evini vurdular
ABD’nin Afganistan’da yürüttüğü terör operasyonları da çoğu zaman masum sivilleri hedef almış durumda. Örneğin bunlardan birinde 1 Temmuz 2002’de Amerikan uçakları bir düğün evini vurarak 50’den fazla sivilin ölümüne, 120 kadar sivilin de yaralanmasına neden oldu. Konuyla ilgili olarak hazırlanan BM raporunda, olayla ilgili delillerin yok edildiği iddia edilirken ilgili BM raporunu ele geçirdiğini yazan İngiliz The Times gazetesi, rapora göre, ABD’nin olayda insan haklarını ihlal ederek feci olaydan sonra ilgili delilleri ortadan kaldırdığını beyan etti.
Afganistan’ın yüzde 80’i mayın döşeli

Amerika'ya 3 somut öneri
Uluslararası Af Örgütü, uluslararası topluluğun temsilcileri, Afganistan’da gittikçe kötüye giden durumu tartışmak için Lahey’de toplanmadan önce, Afgan halkının insan haklarını geliştirmek için derhal atılması gereken üç somut açıkladı.
Örgüt: “Washington’un yeni söylemi ve stratejisi insan haklarının ilerlemesinde yeni bir potansiyel sunarken, Afgan halkı, Afgan hükümeti ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere uluslararası destekçilerden verilen vaatleri değil başarılı bir performansı hak ve talep etmektedir” dedi.
143860451.jpg
Uluslararası Af Örgütü uzun zamandır uluslararası topluluğu, kısa vadeli askeri ya da siyasal hedefler yerine Afgan halkının refahına odaklanan ölçütleri benimsemeye çağırmaktadır. Bu bilginin ışığında, Uluslararası Af Örgütü hepsi hızlı bir şekilde uygulanabilecek aşağıdaki üç adımın atılmasını tavsiye etmektedir.


Şu an Afganistan’da çoğu NATO tarafından temin edilen Uluslararası Güvenlik Yardımı Güçleri ve bir kısmı da ABD liderliğindeki Sürekli Özgürlük Operasyonu kapsamında olmak üzere, terörle mücadele güçleri himayesinde bulunan 40 ülkenin askeri personeli var. Cafesiyaset



 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Sudan Büyükelçisi İbrahim Matar ile Röportaj
Batı Ve ABD Sudan Devlet Başkanı Türkiye'ye gelmesin diye nota ve uyarı mesajları yayınlamaya başladı.'Emperyalizm Sudan'ı ve Halkını tasfiye etmeye çalışıyor' diyen Sudan Büyükelçisi ile yapılan röportajı El Beşir vesilesi ile sizlerinde ilgisine sunuyoruz.
Gazze’de yaşananları bütün dünya gördü; her gün ajanslara, televizyonlara düşen fotoğraflar oldu, belgelendi, canlı canlı izledik. Ortada olan bir durum varken Gazze için niye harekete geçilmiyor? Demek ki bir istismar söz konusu.


Sayın Büyükelçi, Sudan Devlet Başkanı Sayın Ömer El- Beşir ve Müslüman Sudan halkına karşı girişilen bu emperyalist oyunun gayesi nedir?


Öncelikle BARAN Dergisi’ne, benimle görüşme talebinden dolayı çok teşekkür ettiğimin bilinmesini isterim. Ve başın başında belirtmeliyim ki, Sayın Başkanımız Ömer El Beşir hakkında verilen karar siyasî bir karardır. Hukuk ve kanun ile ilgisi olmayan bir karardır. Ve bu siyasî kararın asıl hedefi, Sudan’ı ülkeler nezdinde bir “suçlu” hâline getirmektir. Bununla beraberikinci hedefi de Sudan’daki barış sürecine, hükümetimizin İsyancı gruplarla yürüttüğü barış görüşmelerini sabote etmeye yönelik ve tamamen durdurmaya yönelik bir harekettir. Ve tabiî ki, Sudan’ın meşrû olan hükümetinin düşürülme gayesi gütmektedir.Yani, Sudan’ın bölünerek birkaç devletçik hâline getirilmesi. Yani, Sudan’ın Sayın Devlet Başkanı Ömer El Beşir şahsında Sudan’ı ve Sudan halkını tasfiye etmek, etkisizleştirmek ve parçalamak…

Evet, tabi! Sayın Büyükelçi, nedir bu “Darfur Sorunu”?..

Kaynağı, sebebleri ve gerçeklik durumunu bir de sizden dinlesek; sizin bakışınızla? Darfur’daki asıl problem, kabile menfaatleri ve onun kavgasıdır… Problem, çiftçilik yapan kabilelerle, çobanlık yapan, yani hayvan yetiştiricisi olan kabileler arasında meydana gelen kavga ve dövüştür. Hayvan yetiştiricisi olan kabileler sürekli bir göç hâlinde olduklarından, zirai ürün yetiştiricisi kabilelerle sürtüşmeleri olmakta ve bu sürtüşmeler istenmeyen şekilde kanlı olaylara dönüşebilmekte. Yani, çoban kabilelerin devir devir yaptıkları işgal söz konusu. Darfur çok büyük bir bölgedir; Fransa, İngiltere, Almanya ve sair ülkelerin hepsinden büyük bir yüzölçümüne sahiptir.

Cevabını verdiniz konuşmanızın başında ancak yine de soruyu farklı cebheleriyle cevaplandıracağınız ümidiyle soralım; Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir’i yargılama hakkını kendisinde gören Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin söz konusu kararını nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle şunun bilinmesi lâzım; bu bir “uluslar arası mahkeme” değil, “Emperyalist Batı mahkemesi”dir. Yani, Amerika ve Avrupa’nın…

Meşruiyeti yoktur diyorsunuz…

Tabiî ki; “güçlü” Batı devletlerinin menfaatleri için karar alan bir muhakeme yürütülmektedir. Dolayısıyla şeraiti, meşruiyeti yoktur.

Biliyorsunuz Amerika, kendisinin ve askerlerinin yargılanmasından duyduğu korkuyla bu mahkemelerin kuruluşuna şiddetle karşı çıkmıştı.

Tabi. Zaten Roma’da anlaşma imzayaimzaya açıldığında da Amerika imzalamadı.

Amerika, kendisinin gayr-î meşrû ilan ettiği bir mahkemeye ait bir kararın meşrû kabul edilmesini milletlere dikte ediyor ve bir Devlet Başkanı’nın tutuklanmasını istiyor.

Evet!

Meşrû olmayan bir mahkemenin kararları da meşrû değildir.

İşte: Biz de zaten ilk günden beri bunu söylüyoruz; Sudan bu mahkemeyi tanımıyor! Biz o sözleşmeyi imzalamadık ki! Bu sebeple de bizim için bir bağlayıcılığı olmadığı gibi, meşruiyeti de söz konusu olamaz.

Sudan için meşrû olmayan bu karar, sizce uluslar arası kamuoyunda kabul gördü mü?

Mahkemenin asıl amacını belirttim; Batı’nın menfaatine kurulan ve karar alan bir mahkeme! Bunu Irak işgalinde de görebiliriz: Söz konusu mahkeme Irak’taki işgal için Amerika’nın bırakın mahkûm edilmesini, yargılanması kararını aldı mı? Hayır… Bu sebeple Afrika’da zaten hiçbir bağımsız ülke bu mahkemeyi ve kararlarını meşrû görmüyor ve destek vermiyor.

Afrika Birliği bu karara karşı, Arap Birliği karşı ve Çin ve diğer birçok ülke de karşı.

Evet.

Sayın Ömer El-Beşir ve onun şahsında sevgili Sudan halkına karşı yürütülen bu kampanyanın altında ne gibi niyetler yatıyor?

İlk önce bu kararı Sudan tanımadığı ve kabul etmediği, etmeyeceği için bu karar Birleşmiş Milletler’de görüşülmek durumunda kalınacak ve orada da Sudan’ın aleyhine bir karar çıkması mümkün görünmüyor. Faraza çıkarsa, durum farklı olur tabiî. Malumunuz Güvenlik Konseyi var, burada üç farklı ihtimalli şekilde karar çıkması söz konusu;

- Uluslararası Ceza Mehkemesi adlı örgütün kararının bir sene ertelenmesi;

- Kararın kaldırılması, geçersiz kılınması.

- Son olarak, bu kararın yerine getirilmesi şeklinde bir karar çıkması.

Sayın Sudan Devlet Başkanı El-Beşir kimlerin ve hangi ülkelerin planlarını bozmaktadır ki, hakkında böyle bir karar çıkarıldı?

Bu kararın arkasında kesinlikle şu üç ülke var; Amerika, İngiltere ve Fransa.

İsrail?

İsrail ve Siyonizm hiçbir zaman bu tür saldırıların açıkça içinde yer aldığını göstermeyecek bir şekilde hareket ediyor. Kendisini gizliyor. Saydığım bu üç ülkenin menfaatleri, tabiî ki Siyonizmin menfaatleridir ve onların içinden Siyonist faaliyetlerini yürütmektedir. Açıkcası biz Sayın Devlet Başkanı El Beşir’in şahsında Sudan’a karşı yapılan bu emperyalist “böl-parçala-yut” operasyonunun, bundan 114 yıl önce Gazi Muhammed el-Mehdi’nin, İngilizleri “Hartum kuşatması” sonucu Sudan’dan kovmalarının bir intikamı olarak görüyoruz… Sudan tekrar bir sömürge yapılmaya çalışılıyor.

Tabi ki. Şöyle; Amerika, Fransa ve İngiltere bu konuda hem ittifak hâlindeler ve hem de yarışıyorlar. Sudan’ın millî servetlerini bir ân önce sömürme yarışıdır bu. Sudan’da petrol yataklarının keşfinden sonra, Sudan’ın onlar için yeniden sömürülme alanı olarak hedef alınmıştır.

Emperyalist niyetlere, Sudan’ın yer altı-yerüstü kaynaklarının sömürülmesine izin vermediği için mi Sayın El-Beşir hedef tahtasına oturtuluyor?

Evet!

Aynı Irak’ta olduğu gibi, Şehid Saddam Hüseyin’in hedef alınması gibi, sömürüye izin vermeyen hükümetleri etkisizleştirmek .

Tabi. Ancak bunun için aynı yolu takip edemiyorlar ve dünya da buna müsait değil açıkçası. Biliyorsunuz, Irak, kimyasal silahlar olduğu gerekçesiyle işgal edilmişti. Ancak bunun gerçek olmadığı da meydana çıktı. Sudan için sahte de olsa herhangi bir gerekçe bulamadıkları için Darfur’u istismar ediyorlar, kılıf arıyorlar.

Amerika ve Batılı müttefikleri Irak’ta çöktü, Afganistan’da çöktü. Bu çöküş sebebiyle Ekonomik çöküntü peşi sıra geldi. Tabiî siyasî olarak da çöküşü açığa çıktı. Bu çöküş içinde de gözlerini Sudan’a dikiyorlar.

Onların Sudan üzerindeki asıl amaçları Sudan’ı bölümler hâline getirip, küçük küçük devletçikler şeklinde parçalamak. Böylece Sudan üzerindeki emellerini gerçekleştirecek.

ABD’nin Kolombiya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Sayın Mahmud Mamdani, BM ve UCM’nin “Darfur Sorunu”yla ilgili raporların birbirini yalanladığını ifade ediyor. Ve, bu bir emperyalist tezgahtır diyor. Meselâ, raporlarda öldürüldüğü söylenen insan sayısı hakkında çok büyük büyük bir fark var. Birleşmiş Milletler alt komitesi 70 bin derken, Uluslararası Ceza Mahkemesi 400 bin kişi diyor. Bunun gibi.

Bu çok mühim bir mesele; diyorlar ki şu kadar cinayet, katliam yapıldı. Ve muazzam rakamlardan bahsediyorlar. An cak, tek bir fotoğraf karesi yok! Bun lar havada kalan iddialar. Size arzettiğim gibi, kabileler arasında olaylar oluyor. Ama, bu rakamlar yalandan başka bir şey değil… Aksine, Gazze’de yaşananları bütün dünya gördü; her gün ajanslara, televizyonlara düşen fotoğraflar oldu, belgelendi, canlı canlı izledik. Ortada olan bir durum varken Gazze için niye harekete geçilmiyor? Demek ki bir istismar söz konusu. Kaldı ki, Darfur’da yaşayan kabilelerin mensublarının dinlenmesini isterdik. Bunun için de çalışma başlattık.

Zaten gayrımeşrû olan bir mahkemenin verdiği karar da gayr-î meşrûdur… Peki Sayın Büyükelçi; biliyorsunuz emperyalist Amerika, Avrupa ve İsrail 18 yıl önce Somali’yi işgal ederken de aynı gerekçeleri kullanmıştı, istismar etmişti: İnsan hakları, hürriyet, özgürlük.. Bunun neticesinde Somali halkı 18 yıldır direnişte ve iki defa Amerika başta olmak üzere Emperyalizmi çöllere gömdü… Batı, Somali’yi kaybettiği için mi Sudan’a saldırıyor?

Tabiî… Senaryolar değişebilir, ancak hedefleri hep aynı!

Fransa eski Cumhurbaşkanı Fransuva Mittterand, 12 Ocak 1998 tarihli Le Figaro gazetesine verdiği beyanatta, Fransız ordusunun da desteğiyle, Ruanda’daki Hutuların Tutsileri katletmesiyle ilgili olarak sorulan soruya verdiği cevapta şöyle diyor: “O ülkelerde soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil.” Batı’nın yüzyıllardır sömürdüğü soykırım yaptığı bir kıtanın ferdi olarak, bu sözün anlamı sizin için nedir?

Fransa zaten bu katliamın suçlusudur!

Ruanda hükümeti de bir karar aldı zaten biliyorsunuz; “Ülkemizdeki bu katliamın suçlusu Fransadır!” şeklinde.

Amerika Irak’ı işgali sırasında Fransa bu meseleden dolayı da Amerika tarafından “azarlandı” ve Irak için de ses çıkarmaması ve Amerika’yı desteklemesi sağlandı.

Sayın Büyükelçi, sözlerinizin başında belirttiğiniz hususu biraz daha açmanız için sormalıyım. TV Net televizyonundaki röportajınızda da üstünde durduğunuz husus; “iki haftadır isyancı kabilelerle yürüttüğümüz görüşmeler, tam da iç barış ve bütünlüğün sağlanması aşamasına gelmişken böyle bir karar alınarak, bunun önüne geçilmiştir” demiştiniz. Bu görüşmelerin muhtevasından bahsedebilir misiniz?

Katar’da görüşmeler içindeydik ve bu görüşmeler bir ön anlaşmaya, mutabakata varmıştı. Öyle ki, İsyancı gruplar da tamamıyla bir barış aşamasında olduklarının ve bunu istediklerinin söylemini de yapmışlardır. Hükümetimiz zaten bu görüşmeleri bizzat başlatarak niyetinin ne olduğunu ortaya koymuştur. Ancak, “biz barışa hazırız” diyen bu gruplar, gayr-î meşrû kararın ardından, şimdi “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin El-Beşir’i tutuklama kararının uygulanması için her türlü mücadeleyi vereceğiz, destekliyoruz” diyorlar.

Bazı İsyancı liderlerin İsrail’e gittiklerini ve Avrupa’da da son haftalarda sürekli bu plan doğrultusunda görüşmeler yaptıklarını biliyoruz.

Yani Amerika onlara diyor ki; “siz niçin gidip bu suçlu kişilerle barış görüşmeleri yapıyorsunuz! Biz zaten onu tutuklayacağız, hapsedeceğiz! Onunla görüşmeyin!”

Tabi, Sudan kendi sorunlarını kendisi çözdüğü zaman, Emperyalizm için sömürmeye, işgal etmeye müsait bir ortam kalmayacak, o sebeple fitne sokuyorlar.

Evet, bu bir fitne!

Sudan’da hükümete karşı savaşan ve kendilerini “Müslüman” olarak ifâde eden kabilelerin Hıristiyanlarla ve emperyalistlerle ilişkileri var mı? Varsa ne düzeydedir?..

Şu ân Sudan’da savaşın, çatışmanın olduğu bölgelerde yaşayan Müslüman halkımız, zaten hükümetin yaptığı kamplara geliyorlar, orada yaşıyorlar. İsyan eden kabile liderleri ise Sudan’da değiller; bir çoğu Avrupa’da İngiltere, Fransa’dalar, bir kısmı Amerika’da ve İsrail’de.

Zaten Sayın Ömer El-Beşir’i, Darfur’da bugün, yüzbinlerce kişi karşıladı. İşte herşey ortada! Son olarak Müslüman Anadolu halkı; sizin ve şahsınızda Müslüman Sudan halkının yanındadır; bilmenizi isteriz.

Bu İslâm’ın, Müslüman olmanın özüdür. Teşekkür ederim.

Kaynak:Baran Dergisi
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
c1e4efae-6115-42af-8421-f5f457366d9a.jpg


BM'yi Protesto anıtı açıldı



Srebrenitsa soykırımında katledilen 8 bin 372 kişi anısına oluşturulan Srebzenitsa katliamında BM'nin rolünü ve sırplar tarafından katledilen 8372 kişiyi temsil eden anıt taksim gezi parkında açıldı...

Birleşmiş Milletler'in ingilizce kısaltması olan ''UN'' yazılı anıtın açılışı öncesi bir konuşma yapan Genç Boşnaklar Derneği Başkanı Enisa Kezo, ''8372...'' adlı projenin en kapsamlı faaliyetleri olduğunu belirtti. Kezo, ''Gururla diyebilirim ki yeni bir kurum ve 31 üyemiz olmasına rağmen Türkiye vatandaşlarının ve gönüllülerinin desteğiyle projemizi başarıyla tamamladık'' diye konuştu.

Anıtta, Srebrenitsa'da katledilen 8 bin 372 kişi sayısınca ayakkabı bulunduğunu anlatan Kezo, ''Bu ayakkabıları veren insanlar, adalet için ses yükseltmekten korkmayan, barış ve istikrarı isteyen insanlardır'' dedi.
Kezo, şöyle devam etti:
''Arkamda gördüğünüz ayakkabılar, sadece Srebrenitsa soykırımını anmaya yardımcı olmadı, aynı zamanda Türkiye ile Bosna Hersek arasında bir köprü oluşturdu. Ayakkabıları bağışlayan insanların yürekleri tek bir amaç için hep beraber, aynı anda bizler için attı. Böylece, bir kez daha kanıtlandı ki Srebrenitsa, sadece bizim değil hepimizin, Srebrenitsa sadece Boşnakların değil tüm Türkiye'nin ve tüm dünyanın.''
Derneğin Başkan Yardımcısı ve ''8372'' projesinin Genel Koordinatörü Enisa Begiç de 2. Dünya Savaşı'ndan sonra en büyük suçun 16 yıl önce Srebrenitsa'da yaşandığına işaret ederek, 8 bin 372 kişinin, kendilerini korumakla yetkilendirilmiş Hollandalı Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde öldürüldüğünü söyledi.
Begiç, Srebrenitsa'da gerçekleştirilen katliamın, orada yaşayan insanların Müslüman olmasından kaynaklandığını kaydederek, ''Srebrenitsa, tüm dünya politikası için bir utançtı ve öyle kalacak. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletlerin tek amacı, 'Bir daha asla' idi fakat Kamboçya, Ruanda ve Srebrenitsa'da acı olaylar tekrarlandı ve tekrarlanmaya da devam ediyor'' dedi.
Katliamın yıl dönümü olan 11 Temmuz'u ''soykırım günü'' olarak tanımlayan Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğine minnettar olduklarını belirten Begiç, şöyle konuştu:
''Bizler geç olmadan Birleşmiş Milletlerin, yaptığı hataları düzeltmesini ve değerlerinde oluşan eksikleri görmesini istiyoruz. Bizlerin amacı, Birleşmiş Milletleri protesto etmek değil, Birleşmiş Milletlerin hangi amaç ile yola çıktığını kendilerine hatırlatmaktır'' diye konuştu.
Konuşmaların ardından rock müzik sanatçısı Haluk Levent, Dernekte görev yapan gençlerle ''Srebrenitsa'' isimli şarkısını seslendirdi. Bu sırada Boşnak gençlerin gözyaşlarını tutamadığı görüldü.
Levent, gazetecilere yaptığı açıklamada, şunları söyledi:
''Srebrenitsa katliamı, Hitlerin katliamından çok daha büyük bir katliamdır. Tüm dünyanın bunu bilmesi gerekiyor. Bosna'da insanlar, sadece gaz odalarına gönderilir gibi ya da sadece kurşunlanarak öldürülmedi. Hayatları boyunca unutamayacakları bir şekilde dostlarının, kardeşlerinin ve eşlerinin önünde paramparça edilerek öldürüldü. Ölümleri anlatılamayacak şekilde öldürüldü. Tecavüze uğradılar. Hitlerin katliamından çok daha büyük, çok daha acı bir katliam. Şarkımı bunun için yazmıştım.''
Programın ardından, üzerinde ''8372... Unutmadık, Unutturmayacağız'' yazılı beyaz balonlar gökyüzüne salınarak, anıtın açılışı gerçekleştirildi.
Anıt, Taksim Gezi Parkı'nda iki gün kalacak. Anıtta yer alan 8 bin 372 çift ayakkabı ise Hatay'daki geçici çadırkentlerde yaşayan Suriyelilere gönderilecek.
-AYAKKABILARIYLA DESTEK OLANLAR-
Soykırım anıtının oluşturulmasına, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun yanı sıra eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Manisa Valisi Cemalettin Güvenç ve Sakarya Valisi Mustafa Büyük ile AK Parti Adıyaman milletvekilleri Murtaza Yetiş, Mehmet Erdoğan, Ahmet Aydın ve Mehmet Metiner, CHP Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül, Adıyaman Emniyet Müdürü Mehmet Bilici, Adıyaman Devlet Hastanesi Başhekimi Mehmet İnan, Gençlerbirliği Futbol Takımı sporcuları, Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımı sporcuları, yazar Ayşe Kulin, yönetmen Semih Kaplanoğlu, Senarist Gani Müjde, şarkıcılar Sezen Aksu, Yeşim Salkım, Suzan Kardeş, Ziynet Sali, Alişan, Berksan ve oyuncular Vatan Şaşmaz ve Gürgen Öz de ayakkabılarını vererek destek oldu.




 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Somali ve Emperyalizm

28149.jpg


21 Temmuz tarihine kadar Somali için sessizliğe gömülen BM, milyonlarca insan çaresizlik içine düşünce ve çocuklar açlıktan ölünce sözde harekete geçti.

Afrika'daki sessiz ölümlere göz yuman BM, 84 milyon Avro'luk acil durum yardımı için çağrı yaptı. BM'nin sessiz kaldığı hatta önünü açtığı Libya işgali için Fransa, şimdiye kadar 160 milyon Avro harcarken, BM'nin 84 milyon Avroluk çağrısı emperyalizmin kirli yüzünü bir kez daha deşifre etti. İşgale gelince bölgeye para yağdıran ülkelerin, söz konusu Müslüman hakların hayatı olduğunda cimrileşmesi emperyalist sisteme bağlı ülkelerin ne denli acımasız olduğunu bir kez daha gösterdi.

BM'nin öteki yüzü

Şaşırmamak lazım… Batı, BM'yi oyunlarına alet ederek son 15 yılda İslam dünyasında milyonlarca cinayet işlemedi mi? Batı'nın BM eliyle Irak, Afganistan ve Pakistan'da işlediği cinayetler milyonları aşmadı mı?

Bugün Libya`da olduğu gibi “Irak`ı özgürleştirme operasyonu” adı altında yapılan müdahalede eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi temel hizmet sektörleri tamamen yok edildi. İşgal; açlık, yoksulluk ve ölüm getirdi. Irak`ta işgal başladığından beri bir milyon insan öldürüldü. 11 Eylül saldırıları bahane edilerek NATO birliklerinin Afganistan`a girdiği günden beri 100 binden fazla Afgan öldü. BM, yaşanan katliamı görmemeye devam ediyor. Afganistan`da 1,5 milyon yetim çocuk, 1 milyon da dul kadın var. Onlarca kampın kurulduğu Somali, Kenya ve Etiyopya`da, CIA ve İngiliz MI5 ajanları hücrelere yerleştirilen Somalileri işkenceyle sorguluyor. Bu ülkelerde her gün yüzlerce Müslüman işkenceye maruz kalırken, yüzlercesi de katlediliyor. 2006 sonundan itibaren Somali`yi işgal altında tutan Batı yüzünden en az 40 bin Somalili hayatını kaybetti, bir milyon Somalili de ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Bugün ise aynı Somali çaresizlik içinde can çekişiyor. Kapitalizmin yıkıcı gücü Somali yüreğimizi yakıyor.

Somali ve emperyalizm

Asıl sebep son 60 yılın en ağır kuraklığı olsa da, emperyalizmin kışkırttığı iç savaş durumu işi içinden çıkılmaz hale sokuyor. Kapitalist sistem insanlığı yokluğa sürüklerken, sistemden beslenenler zevk-ü sefa içinde yaşıyor. Etiyopya ve ardından Cibuti'de kalkan uçaklarla Somali'ye bomba yağdıran, Somali kıyılarına savaş gemileri yığan ülke ABD değil mi?

ABD emperyalizminin çıkarlarına zarar veren Müslümanlar imha edildi. İmha ile birlikte Somali'deki tüm petrol zenginliği ABD'li petrol tekellerinin denetimi altına girdi. Büyük oyunu görmeyen Etiyopya, ABD emperyalizmine boyun eğerek Somali'ye saldırmadı mı? Ve ülkeyi resmen işgal etmedi mi? Peki neden bu hınç? İşte o hıncın cevabı:

Emperyalizm tüm oyunları oynasa da, halka zulüm etse de, fakirleştirip ölüme terk etse de başaramadığı bir şey vardı. Misyonerlerle işbirliği içinde yıllardır faaliyet yürüten emperyalizm birçok ülkede bir lokma ekmeğe insanları din değiştirmeye ikna ederken Somali'de bunu başaramadı. Misyonerlik faaliyetleri kapsamında girdikleri ülkelerde metod olarak fakirleştirme ve cahilleştirmeyi araç olarak kullananlar Somali'de yenilgiye uğradı. Hıristiyanlaştırma faaliyetleri her defasında çöktü. İkili oyunu sahneye koydukça ve bir kişiyi bile Hıristiyan yapamadıkça azgınlaştılar. Gönüllere yerleşen İslam sevgisini söküp alamadıkça saldırganlaştılar. Somalili Müslümanlar misyonerlere yaklaşmadıkça, onları yanlarına yaklaştırmadıkça da cezalandırıldılar. İlk Hicret toprağı Somali direndikçe, Emperyalist ABD'nin dünyanın her tarafında kullandığı sinsi politika boşa çıktı. Afrika burnuna ve oradan tüm Doğu Afrika`ya hâkim olmayı düşleyen ABD ise hayal kırıklığına uğradı. Somali`nin direnişçi halkı işgalci Amerika`ya karşı kararlı mücadele ettiği için ve yenilgiye uğrattığından emperyalizmin kini Somali'yi bu hale getirdi. Somali`ye İslâm`dan başka bir dinin girememiş olması da emperyalizmi iyice vampirleştirdi.

Peki, ne yapmalı?

Çok basit… Somali halkını emperyalizmin ekmeğine muhtaç olma projesinden kurtarmalıyız. Kuruldukları günden bugüne İslam coğrafyasının mağduriyet içerisindeki birçok bölgesine yardım götüren hayır kurumlarımızı destekleyerek, Somali'ye el uzatmalıyız. Hayır kurumlarımızın yanı sıra Sivil toplum örgütlerimizi organize olmaya yöneltmeli, bölgede kalıcı çözüm için çalışmalara imza atmalarını sağlamalıyız. Sadece bugünü değil yarını hesaba katarak, büyük sınavdan alnımızın akı ile çıkmalıyız.

Aslan Değirmenci / Özgün Duruş
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt