nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Orta yol deyince, iki şey anlaşılır: Birisi, herkesin anladığı gibi, bir şeyin tam ortasıdır. İkincisi, takdiri orta olmaktır. Yani belli bir şeyin ortasıdır. Ahlak bilgisinde kullanılan, bu ikinci ortadır. Bunun için, iyi huy, herkese göre farklı olur. Hatta, zamana ve mahalle göre de değişir. Birinde güzel olan bir huy, başkasında iyi olmayabilir. Bir zamanda iyi denilen bir huy, başka zamanda iyi olmayabilir. O halde iyi huy, tam ortada olmak değil, ortalamada olmaktır. Peygamber efendimiz; (İşlerin en iyisi, onların ortasıdır) buyurarak, bunu bildirmektedir.
Her iyi huyun zıddı, karşılığı olan sayısız kötü huy vardır. Çünkü iyilik demek, tam orta yol demektir. Ortanın sağında, solunda olmak, iyilikten ayrılmak olur. Ortadan uzaklığı kadar, iyiliği azalır. Hak yol birdir. Sapık, bozuk yollar ise, çoktur. Doğru yola kavuştuktan sonra, orada kalmak, oradan hiç çıkmamak çok zordur. Hud suresinin 113. âyetinde mealen; (Emrolunduğun doğru yolda bulun!) buyuruldu. Bu âyet-i kerime indiği zaman, Resulullah efendimiz; (Hud suresi, sakalıma ak düşürdü) buyurmuştur.
Âyet-i kerimede emrolunan istikâmeti yerine getirebilmek için, Peygamberler, Veliler, Sıddıklar şaşkına dönmüşlerdir. Bu korkudandır ki, Resulullah efendimizin mübarek sakalına ak düşmüştür. İmam-ı rabbani hazretleri de, sevenlerine hep; “Allahü teâlâ, aşırı hareketlerden korusun! Ortalama, adalet üzere doğru yolda bulunmak nasip etsin!” buyururdu.
Mısırda yetişmiş, âlim ve evliyadan Abdülaziz Dirini hazretleri talebelerine şöyle nasihat ederdi:
"Bütün işlerinizde ve hareketlerinizde, orta hâl üzere olun. Cimrilikten ve isrâftan son derece sakının. İsrâf ve haddinden fazla dağıtmakla, elde bir şey kalmaz. Bir gün insan muhtaç kalır. Cimrilik yapmak, hâl ve harekette ölçülü olmamakla da, kişi itibar bulamaz.
Sakın dünyanın parlaklığına, cazibesine ve onun dışı tatlı, içi zehir olan hilelerine aldanma. Onun inci gibi görünen ön dişlerinin arkasında, parçalayıcı dişler saklıdır. Çünkü dünyanın sağı solu belli olmaz. Bakarsın bazen suda ateş parçası olsun ister. Bazen insana yapamayacağı şeyleri teklif eder. Böylece insan, boyundan büyük işlere girer de helak olur gider.
Eğer kadere, Allahü teâlânın hükmüne rıza gösterirseniz şerefli bir hayat yaşarsınız. Yok, imkansız bir şeyin olmasını ümit ederseniz, ümidinizi, tehlikeli bir şey üzerine bina etmiş, kurmuş olursunuz.
Zaman akıp gidiyor. Hadiseler birbiri peşinden geliyor. Yumuşaklık; vakar ve sükunettir. Dünya hırsı bir anlıktır. Sabır, yumuşak olmaya, meseleler üzerinde temkinli ve dikkatli hareket etmeye vesile olur. Kızmak, kabalığa yol açar. Dünya hayatı, bir uyku hâlidir. Ölüm, bu uykudan uyanmaktır.
İnsanın ömrü, hep sonra yapacağım, edeceğim ile geçer. İnsanların temenniden başka sermayeleri yoktur. Sonra yaparım diyenin düşüncesi, sonraya asılıp sallanmak gibi olmayacak düşüncelerdir. İnsanların günleri çok çabuk geçer. İnsan, gençliğinin kıymetini bilmelidir. Hiç vakit kaybetmeden, gençliğin her ânını değerlendirmelidir. Sonra, âh gençliğim, tekrar elime geçse de iyi işler yapsaydım, diye pişmanlık duyulur. Onun için, gençliğin, insana emanet olduğunun farkında, idrâkinde ve bunun şuurunda olmak ne kadar mühimdir! Ömürler, yolculuktan başka bir şey değildir.
Ahiret yolculuğunun çok yakın olduğunu, hatırınızdan asla çıkarmayınız. Ahiret hazırlığını elden kaçırmaktan çok sakınınız. Çünkü, her girişin bir çıkışı vardır. Bu dünyaya geldiğimiz gibi, bir gün bu dünyadan ayrılacağız.
Yaptığınız uygunsuz işler için bir sebep ve özür göstermeyi bırakınız. Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınmakta gevşeklik göstermeyiniz. Ahirete hazırlanmakta sabırlı olunuz ve sebat gösteriniz.”
Abdülaziz Dirini hazretleri, dualarında da Allahü teâlâya şöyle münâcâtta bulunurdu:
"İlâhi! İhsan ve ikram ederek bize kendini tanıttın. Nimetlerin deryâsına bizleri daldırıp garkettin. Her an nimetlerin deryâsında yüzmekte, onlardan istifade etmekteyiz. Bizleri razı olduğun, beğendiğin yer olan Cennetine davet ettin. Seni hatırlamak, emirlerini yapmak sebebiyle, bizlere sonsuz nimetler hazırladın, ihsan ettin.
Yâ İlâhi! İsyânımız ve günahımız, senin azabını bilmemek, duymamak sebebiyle değildir. Lakin âsi nefsimiz bize, azaba düşürecek işleri yaptırdı ve günahları işletti. Senin günahları örtüp, yüzümüze vurmaman sebebiyle şımardık. Bu yüzden çok günah işledik. Senin af ve magfiretine güvenip, günahlara daldık. Şimdi yaptıklarımızın cezası olarak, bize hazırladığın azap ile karşı karşıyayız. Cehennem azabından bizi şimdi kim kurtarabilir. Senden başka kim bize bir kurtuluş ipi uzatabilir.
Yâ Rabbi! Bizim günahlarımızı affet. Kusurlarımızı bağışla. İbadetlerimizdeki kusurlarımızı af ve magfiret eyle. Yâ İlâhi! Bilmeyerek yaptıklarımızı affet ve bizi aklıselim sahibi kıl. Sen, Rabbimizsin, sana inandık. Sen günahları affedersin, affedicisin."
Her iyi huyun zıddı, karşılığı olan sayısız kötü huy vardır. Çünkü iyilik demek, tam orta yol demektir. Ortanın sağında, solunda olmak, iyilikten ayrılmak olur. Ortadan uzaklığı kadar, iyiliği azalır. Hak yol birdir. Sapık, bozuk yollar ise, çoktur. Doğru yola kavuştuktan sonra, orada kalmak, oradan hiç çıkmamak çok zordur. Hud suresinin 113. âyetinde mealen; (Emrolunduğun doğru yolda bulun!) buyuruldu. Bu âyet-i kerime indiği zaman, Resulullah efendimiz; (Hud suresi, sakalıma ak düşürdü) buyurmuştur.
Âyet-i kerimede emrolunan istikâmeti yerine getirebilmek için, Peygamberler, Veliler, Sıddıklar şaşkına dönmüşlerdir. Bu korkudandır ki, Resulullah efendimizin mübarek sakalına ak düşmüştür. İmam-ı rabbani hazretleri de, sevenlerine hep; “Allahü teâlâ, aşırı hareketlerden korusun! Ortalama, adalet üzere doğru yolda bulunmak nasip etsin!” buyururdu.
Mısırda yetişmiş, âlim ve evliyadan Abdülaziz Dirini hazretleri talebelerine şöyle nasihat ederdi:
"Bütün işlerinizde ve hareketlerinizde, orta hâl üzere olun. Cimrilikten ve isrâftan son derece sakının. İsrâf ve haddinden fazla dağıtmakla, elde bir şey kalmaz. Bir gün insan muhtaç kalır. Cimrilik yapmak, hâl ve harekette ölçülü olmamakla da, kişi itibar bulamaz.
Sakın dünyanın parlaklığına, cazibesine ve onun dışı tatlı, içi zehir olan hilelerine aldanma. Onun inci gibi görünen ön dişlerinin arkasında, parçalayıcı dişler saklıdır. Çünkü dünyanın sağı solu belli olmaz. Bakarsın bazen suda ateş parçası olsun ister. Bazen insana yapamayacağı şeyleri teklif eder. Böylece insan, boyundan büyük işlere girer de helak olur gider.
Eğer kadere, Allahü teâlânın hükmüne rıza gösterirseniz şerefli bir hayat yaşarsınız. Yok, imkansız bir şeyin olmasını ümit ederseniz, ümidinizi, tehlikeli bir şey üzerine bina etmiş, kurmuş olursunuz.
Zaman akıp gidiyor. Hadiseler birbiri peşinden geliyor. Yumuşaklık; vakar ve sükunettir. Dünya hırsı bir anlıktır. Sabır, yumuşak olmaya, meseleler üzerinde temkinli ve dikkatli hareket etmeye vesile olur. Kızmak, kabalığa yol açar. Dünya hayatı, bir uyku hâlidir. Ölüm, bu uykudan uyanmaktır.
İnsanın ömrü, hep sonra yapacağım, edeceğim ile geçer. İnsanların temenniden başka sermayeleri yoktur. Sonra yaparım diyenin düşüncesi, sonraya asılıp sallanmak gibi olmayacak düşüncelerdir. İnsanların günleri çok çabuk geçer. İnsan, gençliğinin kıymetini bilmelidir. Hiç vakit kaybetmeden, gençliğin her ânını değerlendirmelidir. Sonra, âh gençliğim, tekrar elime geçse de iyi işler yapsaydım, diye pişmanlık duyulur. Onun için, gençliğin, insana emanet olduğunun farkında, idrâkinde ve bunun şuurunda olmak ne kadar mühimdir! Ömürler, yolculuktan başka bir şey değildir.
Ahiret yolculuğunun çok yakın olduğunu, hatırınızdan asla çıkarmayınız. Ahiret hazırlığını elden kaçırmaktan çok sakınınız. Çünkü, her girişin bir çıkışı vardır. Bu dünyaya geldiğimiz gibi, bir gün bu dünyadan ayrılacağız.
Yaptığınız uygunsuz işler için bir sebep ve özür göstermeyi bırakınız. Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınmakta gevşeklik göstermeyiniz. Ahirete hazırlanmakta sabırlı olunuz ve sebat gösteriniz.”
Abdülaziz Dirini hazretleri, dualarında da Allahü teâlâya şöyle münâcâtta bulunurdu:
"İlâhi! İhsan ve ikram ederek bize kendini tanıttın. Nimetlerin deryâsına bizleri daldırıp garkettin. Her an nimetlerin deryâsında yüzmekte, onlardan istifade etmekteyiz. Bizleri razı olduğun, beğendiğin yer olan Cennetine davet ettin. Seni hatırlamak, emirlerini yapmak sebebiyle, bizlere sonsuz nimetler hazırladın, ihsan ettin.
Yâ İlâhi! İsyânımız ve günahımız, senin azabını bilmemek, duymamak sebebiyle değildir. Lakin âsi nefsimiz bize, azaba düşürecek işleri yaptırdı ve günahları işletti. Senin günahları örtüp, yüzümüze vurmaman sebebiyle şımardık. Bu yüzden çok günah işledik. Senin af ve magfiretine güvenip, günahlara daldık. Şimdi yaptıklarımızın cezası olarak, bize hazırladığın azap ile karşı karşıyayız. Cehennem azabından bizi şimdi kim kurtarabilir. Senden başka kim bize bir kurtuluş ipi uzatabilir.
Yâ Rabbi! Bizim günahlarımızı affet. Kusurlarımızı bağışla. İbadetlerimizdeki kusurlarımızı af ve magfiret eyle. Yâ İlâhi! Bilmeyerek yaptıklarımızı affet ve bizi aklıselim sahibi kıl. Sen, Rabbimizsin, sana inandık. Sen günahları affedersin, affedicisin."