Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!! (1 Kullanıcı)

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
S.A

-ÖRNEK ŞAHSİYETLER


--------------------------------------------------------------------------------

Muhammed'in (s.a.v)

kızı da hırsızlık yapsa...



Hazreti Aişe validemiz anlatıyor. Mahzum kabilesinden bir kadın hırsızlık yapmıştı. Bu kadın Mahzum kabilesinin ileri gelenlerinden aileye mensuptu. Kadının soylu olması Kureyş'ı zor durumda bırakmıştı. Kureyş bu kadının ceza çekmemesi yönünde çalışma başlattı.
Bu kadının affedilmesi için peygambere bir şefaatçi gönderelim, dediler. Kimi gönderelim diye düşünürken içlerinden biri:
Allah resulünün geri çevirmeyeceği biri varsa oda Usame'dir. Ona durumu anlatalım.
Durum Usame'ye anlatılır, oda Resulullah'a kadın için şefaatlik yapmayı kabul eder ve Peygamberin yanına gider:
Ya Resulullah! Mahzum oğullarından falanca kadın hırsızlık yaptı, Kureyş o kadının affedilmesi için beni size gönderdi. Bu kadını affedebilir misiniz?
Efendimiz Usame'nin talebine kızmıştır:
Ey Usame! Sen Allah'ın emrettiği bir ceza için nasıl şefaatçi olmaya teşebbüs edebildin?
Sonra, o gün veya ondan sonraki gün. Namazdan sonra hutbe irad eden kâinatın Efendisi ashabına şöyle seslendi:
Ey İnsanlar! Sizden evvelki ümmetlerin helak olmasının sebebini biliyor musunuz? Onların içinde soylu olanlarda biri hırsızlık yaparsa, ona ceza uygulamazlar, zayıf güçsüz biri bu işi yaparsa ona hak ettiği cezayı hemen uygularlardı. Onların helak olmalarının sebebi adaletsiz davranmalarıdır. Allah'a yemin ederim ki; Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsa onunda kolunu keserdim.

 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: İLMİ İKİ CEVİZE DEĞİŞMEM

RE: İLMİ İKİ CEVİZE DEĞİŞMEM

S.A-

İLMİMİ İKİ CEVİZE DEĞİŞMEM
Bir gün Ebu Abbas Seyyarı Hazretleri ceviz satın almak için bir dukana girer. Ne kadar ceviz istediğini dükkâncıya söyler. Dükkâncıda çırağına seslenir:
Oğlum! Ebu Abbas Hazretleri ceviz istiyor şöyle iyilerinden setçe, Efendiyi memnun edelim. Dukan sahibinin bu uyarısını duyan Ebu Abbas:
Her ceviz alana bu muameleyi yapıyor musun?
Hayır! Bunu sadece senin ilmin için sana yapıyorum.
Dükkân sahibinin bu sözü üzerine Ebu Abbas:
Ben ilmimin faziletini, iki cevize değişmem, ceviz almaktan vazgeçtim.
 

beadgirl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ağu 2006
Mesajlar
262
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!!

paylaşımlarınız için allah razı olsun kardeşlerim .....selametle.....
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: BENİ DOĞRULUĞUN YOLA GETİRDİ

RE: BENİ DOĞRULUĞUN YOLA GETİRDİ

S.A


BENİ DOĞRULUĞUN
YOLA GETİRDİ
Ebu Abdullah Mağribi anlatıyor.
Ananemden bana bir ev miras olarak kalmıştı. Bir zaman sonra bu evi satmaya karar verdim, elli altın karşılığında evi sattım. Aldığım elli altını bir torbaya koyarak inzivaya çekilmek üzere çolun yolunu tuttum. Epeyce yol almıştım ki; arkamdan birinin bana doğru geldiğini fark ettim. Baktığımda bir bedevi bana doğru geliyordu, gelişinden niyetinin hayır olmadığını anladım. Yanıma geldiğinde bana sordu:
Elinde ki torbada ne var?
Altın var, dedim. Bedevi şaşırmıştı. Tekrar sordu:
Torbanın içinde kaç tane altın var?
Ver onları bana. Bende torbayı ona verdim. Adam torbanın ağzını açtı içindeki altınları saydı. Sonrada beklememi söyledi, az sonra bedevi yanında bir deve ile çıkageldi, beni deveye bindirdi, gideceğim yere kadar birlikte gittik ve bana dedi ki:
Al bu altınları devede senin olsun, izin verirsen bundan sonra bende seninle birlikte bulunacağım.
Şaşkındın, nasıl olmuştu da bu adam bu kadar değişmişti, ona sordum.
Seni böyle değiştiren sebep nedir?
Senin doğruluğun, dürüstlüğün bende büyük etki yaptı, kalbim merhametle doldu.
Sonra bu bedevi uzun yılar Ebu Abdullah Mağribi ile birlikte kaldı, Allah dostlarının kervanına katılır.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: ALAH'U TEALA'NIN NİCE GİZLİ DOSTLARI VARDIR.

RE: ALAH'U TEALA'NIN NİCE GİZLİ DOSTLARI VARDIR.

S.A-



ALLAHU TEALA'NIN NİCE
GİZLİ DOSTLARI VARDIR
Beni Cıdan mescidinde müezzinlik yaptığım yıllardır. Bir gün bir genç mescide beni ziyarete geldi. Bu genci tanımıyordum, kim olduğunu da doğrusu merak etmiştim. Ezanı okudum, sonra namazı kıldık, daha gence bir şey sormadan pabuçlarını giyip uzaklaştı. Aradan birkaç gün geçti genç yine camiye geldi, namazı kıldıktan sonra bana dedi ki:
Bana bir Mushaf verebilir misin? Kur'an okuyacağım.
İstediği Mushaf'ı getirdim, eline aldı ve şöyle dedi:
Bugün çok güzel, farklı bir gün olacak, her ikimiz içinde.
İkindi namazı oldu genç yoktu, akşam oldu yok, yatsıyı bekledim yine yoktu. İçime bir şüphe düştü. Mushaf'ı alıp götürmüş, giderken de çok manalı bir söz söylemişti, "Bu gün çok güzel, farklı bir gün olacak, her ikimiz içinde" Yatsı namazından sonra onu aramaya çıktım. Önce oturduğu mahalleyi buldum. Sonrada gencin evini buldum. Evinin kapısı açıktı, içeri girdim, iki odalı bir evdi. Bir odada, bir kap sudan başka bir şey yoktu. Diğer odanın kapısı yok, kapının yerine bir bez parçası asılmıştı. Kapıda ki bez parçasını kaldırdığımda, genci boylu boyuna yerde yatığını gördüm. Yanı başında ki bir taşın üstününde de öğlen namazında kendisine verdiğim Mushaf duruyordu.
Komşularına haber verdim, onlar gelirdi, baktık ki genç vefat etmiş. Yapacağımız bir şey yoktu, Mushaf'ı alarak olarak ayrıldım. Bu gencin defin işlerini halletmem gerekiyordu. Defin işleri için gerekli malzemeleri nereden bulacağımı düşünüyordum.
Sabah namazı için mescide gittim, ezanı okuduktan sonra mescidin kıble tarafında ki bir parıltı dikkatimi çekti. Yaklaşıp bakınca hayretten dona kaldım 'kat kat sarılmış bir kefen' orada duruyordu. Kefeni alıp doğru evime götürdüm. Bu cenaze farklı bir cenaze olacaktı. Namaz için camiye gittim. Namazı kıldık, namaz bittiğinde yanı başımda devrin en ünlü Şeyhlerini gördüm. Sâbit elBünânî, Malik bin Dinar, Habîb el–Fârîsî ve Salih elMürrî, sabah namazı için benim mescidime gelmişlerdi. Şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz onlara sordum:
Siz bu mescide gelmezdiniz, hele dördünüzü bir araya toplayıp buraya getiren sebep nedir?
Bu yakınlarda bu gece biri öldü. Onun için geldik, dediler.
Evet! Bu gece yakınlarda bir genç öldü, yakında tanımıştım arada namazlara bu mescide geliyordu.
–Bizi onun yanına götürür müsün?
Bu dört Allah dostu ile vefat eden gencin evine gittik. Gencin cesedinin bulunduğu odaya girdiğimizde, bu Allah dostları genci tanımıştı. Her biri genci alnından öptüler. Dördününde gözlerinden yaş aktığını fark ettim. Beni ve orada bulunanların merakını gidermek için içlerinden Malik bin Dinar şöyle dedi:
Ey güzel kardeşim! Bir yerde seni tanıdıklarında hemen orayı terk eder, başka yere yerleşirdin, tanımayacağın yere giderdin. Bu yolculuğun hep surdu, şimdi son noktaya gedin atık bundan ötesi Rabbinin yanıdır. Haydı kardeşimizi yıkamaya götürelim.
Genci yıkanacağı yere götürdük, yıkama işlemine başlamadan, bu dört Allah dostunun arasında bir kefen sözü dolaşmaya başladı. Her biri bir kefen getirmiş, onunla kefenlemeyi istiyordu. Kefen sözü geçin bende sabah yaşadığımı olayı anlattım:
Sabah ezanını okuduktan sonra, mescidin kıble istikametinde bir kefen buldum. Kimin getirdiğini de bilmiyorum. O kefen şimdi evimde duruyor.
Benim bu haberimi duyan bu Allah dostları:
Tamam, bu genci o kefenle defnedeceğiz, kefeni alıp gel.
Evden kefeni alıp geldim, genci kefenledik. Sonra namaz için mescide doğru hareket ettik ki, o da ne kalabalıktan yürüyemiyoruz. Herkes genci taşımak istiyordu, bu yüzden çıkan izdihamdan yol alamıyorduk. Kalabalığa baktım; büyük çoğunluğu tanımadığımız insanlardı. Yanımda bulunan Malik bin Dinar'a sordum:
Bu ne haldir?
Bu genç Allah Teala'nın gizli dostlarındandı, vefat haberini Allah duyurdu. İşte bu kalabalık Mevla Teala'nın haberi ile toplanan insanlardır.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: BENİM KOCAM RIRIK VERMEZ RIZIK YER

RE: BENİM KOCAM RIRIK VERMEZ RIZIK YER

S.A

BENİM KOCAM RIZIK VEREMEZ RIZIK YER

Allah dostlarından Hâtemül Esam Hazretleri uzun bir yolculuğa çıkacaktı. Ailesine yolculuktan gidip geri dönene kadar neye ne kadar ihtiyacın olur diye sordu:
Ben uzun bir yolculuğa çıkıyorum, dönünceye kadar ihtiyaçlarını bana bildir ona göre sana erzak bırakayım.
Kadın tevekkül de, Hâtemül Esam'dan aşağı kalır mı?
Ben senden, yaşayacağım zamana kadar yetecek erzak bırakmanı istiyorum.
Hâtemül Esam Hazretleri:
Ey Kadın! Ben senin ne kadar yaşayacağını nasıl bilebilirim?
Hanımı:
Mademki; benim ne kadar yaşayacağımı bilmiyorsun, benim rızkıma da karışma, benim rızkımı ne kadar yaşayacağımı bilene bırak.
Bu sözün üzerine söz söylemeden Hâtemül Esam sefere çıkar. Komşuları Hâtemül Esam'ın hanımını, yalnızlık çekmesin diye sıkça ziyaret ederler. Aradan zaman geçtiği için, komşularından biri yiyecek içecek bir eksikliğinin olup olmadığını öğrenmek için derki:
Kocan giderken ne kadar erzak bıraktı. Kadın bu soruyu, bir şeye ihtiyacının olup olmadığını öğrenmek için sormuştu.
Benim kocam rızkı veren değildir, rızk yiyendir.
Rızkı ancak Allah verir, der.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: CÜZLERİ NEHRE AT

RE: CÜZLERİ NEHRE AT

S.A


CÜZLERİ NEHRE AT

Muhammed Ali Bin Tirmizi Hazretleri eser yazmaya çok önem verirdi. Düşüncelerini, fikirlerini yazıya dökerdi. Bir gün talebelerinden birini yanına çağırarak ona yazdıklarından bir cüz verdi:
Bunları götür nehre at.
Talebe hocasından cüzleri aldı ve yola koyuldu. Giderken, aklına geldi ki, hocasının yazdığı bu eserlere yazık olacak, bu eserleri en iyisi evime götürüp saklayayım, hocama da nehre attım derim, diye düşündü. Cüzleri evine bıraktıktan sonra hocasının yanına dondu.
Cüzleri nehre attın mı?
Attım!
Cüzleri nehre attığında ne gördün?
Hiçbir şey görmedim.
O halde cüzleri nehre atmadın, hadi git onları nehre at.
Talebe mahcup bir vazıyette hocasının yanından ayrıldı. Talebe müşkül duruma düşmüştü, cüzleri nehre atmayarak hocasını üzmüş, bunun sıkıntısı var. Birde cüzleri nehre attığında acaba ne ile karşılaşacaktı. Talebe evine gitti, cüzleri koyduğu yerden alarak doğru nehrin kenarına gitti ve cüzleri nehre attı.
Cüzler suya değer değmez, nehrin içinden bir sandık peyda oldu, sandığın kapağı açıldı cüzlere sandığı içine düştü. Sonra sandık nehrin suları arasında kayboldu. Talebe hocasının huzuruna geldi ve gördüklerini hocasına anlattı.
Efendim! Bu işin hikmetini bana anlatır mısın?
Tasavvuf ilmi ile ilgili bir eser yazmıştım. Bu eserin anlamak akla biraz zor gelirdi. Bu eserimi benden mana âleminde Hızır istedi.
Nehre attığın o cüzler Hızır'a ulaşacak.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: TAKDİR BÖYLE İMİŞ

RE: TAKDİR BÖYLE İMİŞ

S.A


TAKDİR BÖYLE İMİŞ

İbni Ata Hazretlerinin her biri birbirinden güzel beş tane çocuğu vardı. Bu çocukların en büyüğü on beş en küçüğü de dokuz yaşındaydı. İbni Ata Hazretleri bir gün çocuklarını yanına alarak bir yolculuğa çıkar. Yolculukları esnasında yolları eşkıyalar tarafından kesilir. O bölgenin en zalim eşkıya gurubu ile karşı karşıya kalmışlardı.
Eşkıyalar önce üzerlerinde değerli ne varsa hepsini aldılar. Sonrada geriye delil bırakmamak için sırasıyla başlarını kesmeye başladılar. İbni Ata hazretlerinin bir çocuğunun başını vurdular. İbni Ata'da ses yok. İkincisi, uçucusu, dördüncü çocuğunun da başı vuruldu. İbni Ata'da ses yok. Eşkıyalar son çocuğu kolundan tutup başını vurmak üzereyken çocuk babasına dönerek şöyle bir sitemde bulunur:
Sen ne biçim babasın gözlerin önünde evlatların öldürülüyor senin kılın bile kıpırdamıyor.
İbni Ata:
Ey Canım evladım! Bunu takdir eden zata ne diyebilirim, onun emrine nasıl karşı gelebilirim ki, O Zatı Zülcelâl bu durumu görüyor, dileseydi evlatlarımı korurdu.
Eşkıyalar İbni Ata'dan bu sözleri duyunca, onlarda bir hal peyda oldu. İbni Ata'ya dönerek:
Bu kadar niçin bekledin.
Bu sözü işin başında söylemiş olsaydın, çocukların şu an hayatta olurdu. İbni Ata:
Takdir böyle imiş, söylesem de bir şey değişemezdi.


 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!!

BİR MUSİBET...



Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer'in huzuruna çıktı. Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu. Hz. Ömer "Bu kim?" diye sordu. Kumandan anlattı: "Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim."

Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu:

- Hani sağ kolun nerede?

- Sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti.

Hz. Ömer bu defa konuştu:

- Allah'tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihattan yeğdir diye düşündüm.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!!

ADAMIN ÖNEMİ



Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu:

- Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?

Birisi, "Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm'a daha çok hizmet edeyim diye" dedi. Bir başkası, "Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarfederek dine yararlı olayım diye" dedi. Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer'e sordu:

- Ya Ömer peki sen ne dilerdin? Cevap verdi:

- Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubuyde gibi müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm'a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!!

GURURA KARŞI İLAÇ



Halife Hz. Ömer bir gün kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine'nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında kırba ile dolaştığı oğlu Abdullah'ın da gözüne ilişti ve kendisine yetişip sordu:

- Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın?

- Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım için veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!!

HZ. ALİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ



Birgün ashab Peygamberimiz (s.a.v)'den Hz. Ali'yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu:

- Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler:

- Yine iyilik ederiz.

- Yine kötülük yapsa?

- Biz yine iyilik ederiz?

- Yine kötülük yapsa?

Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.

Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali'ye sordu:

- Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?

- Yine iyilik ederdim.

- Yine kötülük yapsa?

- Yine iyilik yapardım.

Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashab,

- Ya Rasulallah, Ali'yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!!

HZ. ALİ'NİN RÜYA YORUMU



Ashabtan (Peygamberimizin arkadaşları) Abdullah oğlu Cabir bir rüyasında, büyük ineklerin küçük inekleri sağdığını, hastaların sağları ziyaret ettiğini, kuru bir çay kenarında yemyeşil bahçeler bulunduğunu, minberde (camilerde imamın hutbe okuduğu yer) koca koca putlar durduğunu gördü. Bu, sıradan bir rüyaya benzemiyordu. Bunun önemli bir mesajı olmalıydı. Bu rüyayı yoracak kişi olarak ilk defa Hz. Ali aklına geldi. Hz. Peygamberin "İlim beldesinin kapısı" diye nitelediği Hz. Ali ancak güvenilir bir açıklama getirebilirdi. Bu düşüncelerle rüyasını yordurmak üzere Hz. Ali'ye müracaat etti. Rüyasını tane tane anlattı ve

ne anlama geldiğini yormasını rica etti. Hz. Ali "Yanlış yorumdan Allah korusun" diyerek söze başladı ve şöyle devam etti. "Büyük ineklerin küçük inekleri sağması, yetki ve mevkilerini halkı soymak için kullanan görevlileri (amir ve memurları); hastaların sağları ziyaret etmesi, yoksulların hallerini arzetmek için zenginlerin peşinde koşmasını; kuru çay kenarında bulunan yemyeşil bahçeler, uzaktan veya dışardan bakıldığında çok büyük sanılan ve öyle ünlenmiş ama aslında içleri kupkuru çölden ibaret olan ilim adamlarını; minberde duran koca koca putlar ise, layık olmadığı halde ilmin, dinin ve devletin yüce makamlarına yükselmiş kimseleri ifade eder."
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: ÖRNEK ŞAHSİYETLER<<_HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.)İN KIZIDA HIRSIZLIK YAPSA!!!!

GERÇEK NEDEN



Hz. Ali'nin halifeliği sırasında, Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle sonuçlanan fitne, fesad daha da arttı. Bu durumdan üzülen, şikayetçi olan bir mümin Hz. Ali'ye gelip sordu:

- Ya Ali neden Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında meydana gelmeyen bu olaylar senin zamanında meydana geliyor, müminler birbirine düşüyor?

Hz. Ali cevap verdi:

- Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında biz vardık, ama bizim zamanımızda onlar yok.
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
***herkes Yediğinden Ikram Eder.***

***herkes Yediğinden Ikram Eder.***

***HERKES YEDİĞİNDEN İKRAM EDER.***




__Yavuz Sultan Selim zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor Sultan Selim'e.

Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor.Fakat bir de pis bir koku yayılıyor.
Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor.
Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyooooor..
Yani Osmanlıya acayip bir hakaret!!!!!

Cihan padişahı emir veriyor,
"Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz"
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.

Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.
İçine o zamanın Osmanlı İstanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor..

Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.
Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.
Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor:

"Herkes yediğinden ikram eder" !
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
oduncu ile şeytan

--------------------------------------------------------------------------------

Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah'a karşı kulluk
vazifesini yapar, kimsenin akşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit
kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı, onlar da dağda
kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca taparalar, ondan medet
beklerlerdi. Oduncu, bir gün: "Şunların Allah diye taptıkları ağacı
kesip odun edeyim, pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de,
bir kavmi Allah'a isyandan kurtarmış olurum" diye düşünerek Allah
rızası için ağacı kesmeye karar verdi.

Dağa doğru giderken karşısına acayip suratlı pis bir adam çıkarak
nereye gittiğini sordu. Oduncu:

- Halkın Allah diye taparak Allah'a isyan ettikleri ağacı kesmeye
gidiyorum, dedi.

Adam , oduncuya :

- Ben şeytanım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit
oduncu, şeytana çok kızmıştı.

Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini
boğazına dayadı.

Şeytan zahide:

- Ey zahid, sen beni öldüremezsin. Allah bana kıyamete kadar müsaade
etmiştir. Fakat gel o ağacı kesme, seninle anlaşalım. Ben sana her
gün bir altın vereyim, sen de ağacı kesmekten vazgeç. Hem elağaca
tapıyormuş, günah işliyormuş senin neyine gerek, altınını al işine
bak, dedi.

Adam şeytanı bırakmıştı. Şeytan adama, akşam yatıp sabahleyin
yastığının altına bakmasını söyledi ve anlaşarak ayrıldılar.

Adam ağacı kesmekten vazgeçip, evine dönmüştü.. Akşam yatıp
sabahleyin yastığının altına baktığında altını gördü. Memnun olmuştu.
İkinci gün oldu, fakat bu sefer şeytan altını koymamıştı. Adam kızıp
baltasını aldığı gibi dağa ağacı kesmeye gitti. Fakat yolda yine
şeytanla karşılaştı. Adam şeytana iyice kızmıştı. Görünce :

-Seni sahtekar seni, kandırdın değilmi beni?... diyerek üzerine hücum
etti.

Fakat ilkinin aksine bu sefer şeytan adamı tuttuğu gibi altına aldı.
Adam şaşırmıştı. Bu nasıl hâl der gibi şeytanın yüzüne bakıyordu.
Şeytan:

- Hayret ettin değilmi? Niçin bana yenildiğinin sebebini söyleyeyim:
Dün sen Allah rızası için ağacı kesmeye gidiyordun. Seni değil ben ,
dünyadaki bütün şeytanlar bir araya gelsek yine yenemezdik. Lakin
şimdi Allah rızası için değil de, sana altını vermediğim için
kızdığından gidiyorsun. İşte o yüzden bana mağlup oldun ve sana ağacı
kesmene müsaade etmeyeceğim...
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Kardeşim o kadar güzel yazılar ki hepsini tane tane okumaktan kendimi alamadım...ALLAH razı olsun...şimdiye kadar görmediğim için kendime kızıyorum...son göderdiğin çok anlamlıydı...ALLAHım her anımızı onun rızası için çalışmakla geçirsin...ALLAHa emanet olunuz...devam etmenizi rica ederim...çok güzel çünkü..hayırlı akşamlar...
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
n55bp.jpg
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
Selamün Aleyküm

Darı Ekmek




Bir hükümdar maiyetiyle birlikte ülkesinde bir gezintiye çıkmıştı Yolu üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü İhtiyara uzaktan seslendi:
- Baba, sen ne diye fidan dikmeye uğraşıyorsun? Maşallah yaşını yaşamışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden herhalde yiyemezsin
İhtiyar cevap verdi:
- Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yedikse, bizim diktiğimiz fidanların meyvesini de bizden sonrakiler yer
Bu cevap hükümdarın hoşuna gitti ve ihtiyara bir kese altın verilmesini emretti
İhtiyar bu ihsanı karşılıksız bırakmadı:
- Gördün mü evlat, bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi
Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti, bir kese daha altın verilmesini emretti
Yaşlı köylü sıradan biri değildi Çarıklı erkânı harp diye nitelenen kişilerden biriydi:
- Evlat herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verir, bizim diktiğimiz fidan yılda iki defa meyva verdi
Bu diplomatça cevap da hükümdarın hoşuna gitti ve bir kese daha altın verilmesini emretti Ama bu defa vezir araya girdi ve hükümdarı uyardı:
- Aman sultanım bir an önce buradan uzaklaşalım Bu ihtiyar bu gidişle tarlasına fidan dikmek yerine, devletin hazinesine darı ekecek
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
S.A


TAKDİR BÖYLE İMİŞ

İbni Ata Hazretlerinin her biri birbirinden güzel beş tane çocuğu vardı. Bu çocukların en büyüğü on beş en küçüğü de dokuz yaşındaydı. İbni Ata Hazretleri bir gün çocuklarını yanına alarak bir yolculuğa çıkar. Yolculukları esnasında yolları eşkıyalar tarafından kesilir. O bölgenin en zalim eşkıya gurubu ile karşı karşıya kalmışlardı.
Eşkıyalar önce üzerlerinde değerli ne varsa hepsini aldılar. Sonrada geriye delil bırakmamak için sırasıyla başlarını kesmeye başladılar. İbni Ata hazretlerinin bir çocuğunun başını vurdular. İbni Ata'da ses yok. İkincisi, uçucusu, dördüncü çocuğunun da başı vuruldu. İbni Ata'da ses yok. Eşkıyalar son çocuğu kolundan tutup başını vurmak üzereyken çocuk babasına dönerek şöyle bir sitemde bulunur:
Sen ne biçim babasın gözlerin önünde evlatların öldürülüyor senin kılın bile kıpırdamıyor.
İbni Ata:
Ey Canım evladım! Bunu takdir eden zata ne diyebilirim, onun emrine nasıl karşı gelebilirim ki, O Zatı Zülcelâl bu durumu görüyor, dileseydi evlatlarımı korurdu.
Eşkıyalar İbni Ata'dan bu sözleri duyunca, onlarda bir hal peyda oldu. İbni Ata'ya dönerek:
Bu kadar niçin bekledin.
Bu sözü işin başında söylemiş olsaydın, çocukların şu an hayatta olurdu. İbni Ata:
Takdir böyle imiş, söylesem de bir şey değişemezdi.


...............
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt