Onu kimse tanıyamadı
Hz. Enes’i bilirsiniz. Hani annesi Peygamberimize gelerek: “Ey Allah’ın Resulü sana verecek bir şey bulamadım. Sana ciğerparemi Enes’i getirdim. Eğer kabul edersen Sana hizmette bulunsun” demişti. Hani çiçek çiçek çocukların isimlerini renklendiren Enescik.
O anlatıyor. O, Rasulüllah’ın dizinin dibinde mâna âlemini seyreden, hikmet pınarından kana kana içen, imanın kuvvetini, ibadetin saflığını, ahlakın yıldız yıldız parıltısını hayatında yaşayan Hz. Enes (r.a) şu ibretli olayı anlatıyor:
Amcam Enes İbni Nadr radıyallahu anh Bedir Savaşı’na katılmamıştı. Bu ona çok ağır geldi. Bu sebeple:
– Ey Allah’ın Resûlü! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah Teâlâ müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı elbette Allah Teâlâ görecektir, dedi.
Sonra Uhud Savaşı’nda Müslüman safları dağılınca, –arkadaşlarını kastederek– “Rabbim, bunların yaptıklarından dolayı özür beyan ederim” dedi. Müşrikleri kastederek de “Bunların yaptıklarından da uzak olduğumu Sana arz ederim” deyip ilerledi. Sa’d İbni Muâz ile karşılaştı ve:
– Ey Sa’d! İstediğim cennettir. Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, Uhud’un eteklerinden beri hep o cennetin kokusunu alıyorum, dedi.
Sa’d (olayı anlatırken) “Ben onun yaptığını yapamadım, ya Resûlallah” dedi.
Enes radıyallahu anh devamla şöyle dedi:
Amcamı şehit edilmiş olarak bulduk. Vücudunda seksenden fazla kılıç, süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler müsle yapmış, uzuvlarını kesmişlerdi. Bu sebeple onu kimse tanıyamadı. Sadece kız kardeşi parmak uçlarından tanıdı.
Enes dedi ki, biz şu âyetin amcam ve amcam gibiler hakkında inmiş olduğunu düşünmekteyiz:
“Müminler içinde öyle yiğit erkekler vardır ki, Allah’a verdikleri sözlerinde durdular. Onlardan kimi ahdini yerine getirdi (çarpıştı, şehid düştü), kimi de sırasını bekliyor. Bunlar aslâ sözlerini değiştirmemişlerdir” (Ahzâb: 33/23).
Asr–ı Saadetin her yaprağı gönlümüze ibret, fazilet, sadakat, aşk, ihlas ve teslimiyet olarak düşer.
Bir şahıs gelip Peygamberimizden (s.a.v) nasihat ister. Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Allah’a inandım de. Sonra dosdoğru ol.”
Hz Enes’in naklettiği bu olay bir müslümanın istikamet çizgisizini en anlamlı, en pratik bir şekilde ortaya koyuyor.
Allah’a ve O’nun Resulüne inandıktan sonra ortada sadece İslam’ı en mükemmel bir şekilde yaşamak kalıyor.
Yola çıkışı ile, niyeti, imanı ile sapasağlam.
Sadakati, ihlâsı ile kusursuz.
Müslümanların sendelediği, saflarını bozulduğu, dünyaya aldanıldığı, bir takım nefsi hesaplar, mevki, mal hırsı yüzünden omuz omuza olması gereken kardeşlerini bırakarak Allah yolundan Resulünün sünnetinden sapıldığı bir anda “Ya Rabbi bunların gafletinden Sana sığınırım” diyerek, tevhidin gayesine koşan anlayış…
Enes (r.a)’ın amcası dalalet ve sapıklıkta olan müşriklerin İslam’ı yok etmek, Allah Resulünü öldürmek için şeytani hırslarını görünce de: “Ya Rabbi beni bâtıldan, bâtıla sapmaktan, bâtıldan yana olmaktan dünya ve ahiret perişanlığından ve beni onların yanında, yakınında, elinde, maşasında olmaktan kurtardığın için hamd ederim. Ve ben onlardan uzağım” dedi.
Hz. Enes’in amcası Hakkın temsilcisi oldu.
Şerefin, haysiyetin adamı oldu.
Yola çıktığında zorluklar karşısında sarsılmadı. Kaçmadı. Korkmadı.
Onu tanınmaz hale soktular. Ama aradan 1400 küsur yıl geçmesine rağmen o imanlı gönüllerin süsü olara tanınıyor.
O ki, onu Allah övüyor.
O ki ona Kainatın Efendisi şahit.
Onu melekler, onu cennet tanıyor…
Kedi, Aslangiller familyasındandır. Ama 40 tane Kedi bir araya gelse, bir tane Aslan etmez.